Unutsam, unutsam her şeyi…
Uyusam…
Bir daha gözlerimi açmasam.

Gözümün önüne gelir…
Gelir…
Gidenler, gelenler…
İstanbullun Arnavut kaldırımları…
Artık “kalmadı”
Gelir gözümün önüne…

EVET…
Başım sizlerle dertte!

Konuştum dert ortağım annemle…
Dedi:

Evet sevdiklerim…
Başımdaki TÜM manyaklar!

„Kabirlerin, koku dağılmasın ve yabani hayvanlar cenazeyi çıkarmasın diye derin olması sünnettir. Peygamberimizin (asm) bu konuda tavsiyeleri vardır.

Fıkıh kitaplarımızda, kabrin derinliğinin en az bel hizasından olacağı, fakat bir adam boyu da olabileceği ifade edilmiştir.

Sizin sorunuza gelince, kadın erkek ayrımı ile ilgili bir açıklama bulamadık. Hanefiler, „yarım adam boyu veya göğüs hizası kadar olmalıdır“ demişlerdir.

Belki de kadınların mahremiyeti ve daha iyi korunması için en derin kısım tedbir açısından düşünülmüş olabilir veya cenaze çürüdükten sonra kemiklerinin kadına mı erkeğe mi ait olduğu bilinsin diye böyle yapılmış olabilir. En iyisini Allah bilir.“

Kaynaklar:
– Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı, III/72-75
– Doç. Dr. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat, s. 182-188

NOT: Halbuki…
Leğen kemiği, vefat etmiş bir insanın kadın mi, erkek mi olduğunu HEMEN gösterir. Belki bu fark o zamanlar o kadar idrak edilmemişti.

Benim için…
Ilımlı İslam yok, İslam’ın kendisi var…
Yoktur mezhep, vardır peygamber…
Vardır Yaradan…
Bilmem ileri demokrasiyi, bilirim, yaşarım demokrasiyi…
Altı ilkem vardır atamızdan kalma, birkaç eklemiştir rahmetli peder…
Ve…
Kimisi kendi şaşmaz ilkelerimdir yaşadığım, yaşattığım…
İlkelerin hası, özü dururken düşkünlük gösteremem dokuza, tanımam…
Milliyetçi…
Gördüğüm bildiğim en büyüğü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür ismi…
Zibidilere gösterir miyim teveccühü?

Evet…
Sevda değildir, aşktır…
Aşk…
Sevginin bilmem kaç misli, bir tutku…
Seversin anayı, babayı, kardeşi…
Seversin evladı…
Aşk ile yanıp tutuşursun erkeğe, kadına…
Hele, hele Yaratanın aşkı…
Duyduğun vatana…
O toprağa…
Benzer mi bir başkasına?

Ne fırtınalar ne kasırgalar…
Ne hayatıma girip çıkmak bilmeyen zehirli yılanlar…
Yüreğime açılan…
Kazınan…
DERIN YARALAR ne özlemler ne hasretler…
Ne acılar…
Ne unutulmaz tatlar…
Rab, yaşattı, gösterdi bu kula…
Düşmez, kalkmaz, şaşmaz bir Allah…
Çok zor günlerinden birini yaşıyor yine Önder…
Dönem, dönem geri dönen…
Hiç beklemediğim bir yerden, yirmi sene üzerinde düşman bildiğimden uzandı el…
Düşmez, kalkmaz, şaşmaz bir Allah…
Sen, ben, O…
Biz neyiz ki? Rabbin yoları…
Allah’ın sırlarına akıl, sır ermez!

Yokkk…
Vaz geçmedim düşüncelerimden, beklemedeyim…
EMINIM…
Allah bana gösterecektir gerçekleri!

Dedim ya…
Gün-cel-le-me!

Kinin, nefretin insanı değilim…
Ama azgın bir boğayım, öfkem korkunç olur…
Bilen, BILIR beni!

Ben sizleri ÖNCEDEN pozisyon almanız için uyarmıştım, ben uyardığımda sizlerin gereken önlemleri almanız için yeterince vaktiniz vardı

Benim istihbarat kanallarım çok farklıdır…
Kulağıma cıvıldayan kuşlar…
Evet, kimi zaman yanlış cıvıldayabilirler veya ben yanlış anlarım…
AMA…
Ekonomik durumu, daha bunlardan ne Muratlar ne başkaları söz ederken ben ufak ufak uyarmaya başlamıştım.

Daha çok sözlerime geleceksiniz…
Ne yazık ki…
Iş, işten geçmiş olacak.

Bak K nokta K nokta

Galiba pezevenk haklı, sen bu işi gerçekten bilmiyorsun…
Çekil kenara, bilen yapsın…
Tabii ki dışarıdan gazel okumak kolay, gel işin başına çöz diyeceksin…
Haklısın ANCAK…
Konuşmanda diyorsun;
“Dünya adalet üzerine kuruldu!”
HAYIR…
Dünya adalet üzerine değil denge üzerine kuruldu, adalet insani bir kavram ve tabiat ile, dünya ile ilgisi YOK!

Güzel konuşuyorsun, düşüncelerin olumlu…
Çözüm önerilerin bir noktaya kadar kabul edilebilir…
AMA…
Dünya öyle bir yer ki…
Adalet ile ilgisi yok, adil değil dünya…
Ve yine…
Atatürk’ün koltuğunu işgal ediyorsun, ülke…
İşgalcilerin eline kaldı, emsalin hani AK Sarayda oturan O da senin gibi işgalci…
O koltukta oturmaya cesaret eden, O koltuğa laik olmak isteyen insan…
Önce düşünür, lafını – sözünü tartar…
Sonra ağzını açar!

Televizyonlardan yayınlanıyor konuşman…
Belediye başkanlarına, belki millet vekillerine istinaden yaptığın direktiflerin…
Halk tarafından dinleniyor…
İçinde okumuşu var, okumamışı, düşünme özürlüsü, düşünürü…
Öyle sözler sarf ediyorsun ki…
Dinleyen sanacak bir belediye başkanı, bir muhtar, bir milletin vekili…
SADECE benim için var!

Çözüm bulacakmış muhtar, belediye başkanı, milletvekili şahsa özel…
Genele çözüm buldular, ürettilerde şahsa özel kusur kaldı…
Ya kendimden biliyorum, kendimden…
>>> doğrudan seçilmiş, doğrudan insan temsil etme hakkına sahip bir insandım ben <<<
Bu Almanya’da “büyük” bir şey; direkt Mandat(!)
Küçümsenecek bir görev değil.

Ali, Veli, Ayşe, Fatma ile uğraşmaya vakit kalmıyor…
Işını hakkını vererek yapmak istiyorsan…
Temsili demokrasi, görev dağılımı…
Talimat verirken…
Sen biraz lafını, sözünü tartsana, dingonun ahırında konuşma mi yapıyorsun?
Seni dinleyenleri biraz düşünsene, insanlara yalan, yanlış umutlar verirsen…
Ve yerine getiremezsen sarf ettiğin sözleri…
Faturası ağır olur, kalkamazsın altından!