Psikolojik tedavi gördüğümü bilmiyordum

😊

Başımdakiler…
Ruhu sapığım başta olmak üzere, tatlı su manyağım…
Çeşit çeşittir benim manyaklarım, biri kardeş, hani sözde evli olan…
Onun da pembe kart sorunu var…
Eve giderken telefon açtım, işteydi hala randevuyu söyleyip hazır olmasını istedim…
Tepemi attırdı bir sözüyle, hani hanim diyor ya benim için borazan sesli…
Ben diyorum adamı oturduğu yerden zıplatırım…
Farkında değilim, bir güzel haşlamışım, haşlamış tuzlamışım…
Yanında insanlar varmış, düşünün telefonla konuşuyoruz…

😊

Duymuşlar beni…
Demiş:
“Kusura bakmayın ağabeyim psikolojik tedavi görüyor”
Ne yapsın kızcağız?
Utandırdım onu, çok üzüldüm, mahcup oldum…
Anlaşılan…
Üzüm üzüme baka baka karardı…
Veya…
Tersi de olabilir!?

YARINA TÜM GÜN YOKUM!

BENNN, insana bakarım, günahsız kadına, çocuğa, ihtiyara ve bazen erkeğe bile. Dinine, milletine değil

Aç haberleri ve izle…
Kürt olsa ne olur, Arap olsa kaç yazar, Türk…
Canım, kanım olsa değişen ne olabilir?

O bebeler, yaralanan, ölen…
O kadınlar…
Gençler…
Suriyeli olsa ne olur, Lübnanlı olsa, Israil’i olsa kaç yazar?

İnsanız be, insan…
Vicdan…
Vicdanin hiç sızlamaz mı senin?
Neden ULAN neden…
Nedenini biliyor, göz önünde bulunduruyor musun?

Yerli ve milli hainlere duyurulur

Mehmetçik, gerçek şehit ölse kaç yazar?
Senin yerliliğinde, milliyetçiliğinde bu kadar!

Hollanda parlamentosu…
1915 olaylarını soykırım olarak tanıdı…
Bir, bir, bir tanıyorlar…
Siktir lan, skandal desen kaç yazar?

Her şey…
Başına seçtiklerine bakar!!!

İnsanların birde anasını ağlatmasalar

Ben boşuna isyan etmiyorum, etmiyorum, yeminle etmiyorum…
Hanımın üzerinden aldım randevuyu…
Şipşak…
Böyle olmalı AMA böyle değil işte, kaldı ki…
Allah vere görevli memur iddiasında haklı çıksa, yapsalar hanımın randevusuyla benim işlerimi!???

Köfte meselesi ### AL SANA bu da bir o kadar önemli bilgi ###

“Dostluğumuz” ta rahmetli zamanına dayanır, üç aşağı beş yukarı aynı zamanda evlendik…
İki yeni evli çift, çok güzel bir arkadaşlık dönemimiz oldu. Ta ki kaza olana kadar…
Sonrasında annem anlatıyor ben komada, hastanedeyken falan çok yardımcı olmuşlar velilerime.

Makarnam kadar…
Izgara köftemde çok güzel olur, yok kendimi metih etmiyorum…
Bana söyleneni tekrarlıyorum. İkimizde ayni guruptaydık, cuma öğleden sonra giderdik balığa, pazar akşama kadar. Balıktan başka her şey…
Ye iç keyfine bak, güzeldi yani çok güzel. Ta ki köftem söz konusu olana kadar…
Bir iftira…
Allah inandırsın, iftira içeriği ile ilgisi – alakası yoktu!!!

Selami sabahı kesmedim, merhaba, merhaba(!)

Ne kadar inatçıysam, tepemin tası çabuk fırlar, sigortalar var…
İşlevsiz yani çabuk atar…
Bir o kadar da kinciyimdir kanımdan kan, canımdan can, kalbimde bir köşe sahibi değilse…
Unutmam da yoktur, af etmemde!

Eşi berber, valide hep gider…
Yeni geldi berberden…
Alman vatandaşlığına geçmek istemiş, kendisi ve çocukları…
Kocası istemeyince ya hep ya hiç demişler!!!

Anlatmışımdır…
Ben zamanında geçtiğimde, hanımı Türk bıraktım, istedi…
İzin vermedim, ikna ettim…
Vardı nedenlerim…
Kime güveneceksin kardeşim…
Kendinden başka kime?

### ACAYIP ÖNEMLI ### GERÇEKTEN ÇOK ÖNEMLI ### LÜTFEN OKUYUN ###

Sonunda Ankara’ya telefon ettim ya…
ETMEK ZORUNDA KALDIM YA
Tekrar aradım, tamam yapmak istediğim yaşamsal öneme sahip bir mesele değil, sadece silah ruhsatı alacağım. KAFAYA KOYDUGUMU YAPARIM!

Yetkili memur ki ikisinde de mükemmel bir Türkçe ile…
Gayet efendi bir şekilde yardımcı olmaya çalıştı…
Oldum olası böyleydi, çok görüşmüşümdür dışişleri yetkilileriyle…
Her şeye rağmen, Tayyip bile başta olsa dışişleri geleneğini bozmadı ya…
Yetkililere, sorumlulara, tüm dışişleri çalışanlara en candan saygılarımı arz eder, teşekkürlerimi iletirim.

GELELIM KONUYA

Mail yollamışlar, ELIME GEÇMEDI
Ankara’dan bana iletilen, DIKKAT!!!
Vatandaşlık numarasına sahip, yani sistemin tanıdığı bir akrabam üzerinden randevu alacakmış, kapıdaki görevliye durumumu izah edecekmişim.
Tayyipistanın hali!
Konuştuğum yetkiliye göre “mutlaka” işlemim yapılacakmış!?

Gelelim önemli olan kısma…
Biz yurtdışında yaşan Türklerin sorunlarıyla görevli konsolosluklar, elçilik…
Aslında doğrudan dışişleri bakanlığına bağlı olsa da MAVI / PEMBE KART nüfus ile ilgili…
Yani içişleri bakanlığı, nüfus idaresi, güvenim kalmadı, yok anlıyor musunuz YOK…
Ne Türk’e ne Almana…
Bunun için çok ciddi nedenlerim var, geçelim. Içişleri bakanlığı, nüfus idaresi telefonu, lütfen not edin:

00903125912100

NOT: Arkadaşlar, fark etmişinizdir yazım hatalarımı…
Kusura bakmayın hem gözler hem parmaklar. Ben boşuna tükendim demiyorum…
Özellikle yorulduğum zaman ki nefes almak, konuşmak bile yoruyor…
Kusura bakmayın.

Önder

Yeri gelir

Anlatırım rahmetli pederi, yeri gelir büyük Arnavut’u…
Eniştemi, rahmetliyi…
İki erkeği birleştiren özellik, ülkemizde bu gibi bir terimi bilmezler, kullanmazlar pek…
Hele cahiller, kendi dillerine HAKIM olmayanlar hemen çeker başka tarafa…
İkisi de tam birer hayat adamıydı, yani hayata çok görmüş, olağanüstü veya normalin üstünde görmüş – geçirmiş insanlardı ikisi de. İçkiyse içki, kadınsa kadın, kumarsa kumar her yoldan geçmiş, görmüş insanlardı rahmetliler. Babamda da görmüşümdür ayni tepkiyi, eniştemde de…
Ailemin diğer erkeklerinde ve kadınlarında da…
Bakma bizler yozlaştık buralarda, Almanlaştık ta diyebilirim, köklerimizi unutmadık ama kimi örf ve adetlerimizden uzaklaşmaya başladık. Cenazeye saygı…
Hele mezarlık yanından geçerken falan, AYNEN YILMAZ BEYIN yazdığı gibi, aynen!

Sözde değil…
Müslüman, lafta Müslüman, erkek, kadın, terbiye, saygı, vatan ve millet…
Lafta vatan, bu kadar acı olmasa özde şehit, kani ve canıyla lafta diyeceğim geliyor g.t kılları şehitleri gibi her şey lafta, lafta kalıyor…
Ne öz öz, ne söz söz!

Bir gazetecinin hatıra defteri…
22 Şubat 2018

Altı yaşındaydım.
Hayli yaşlı bir komşumuz vardı.
90 küsur.
Vade doldu, vefat etti.
İlk kez tanışmıştım ölümle… Dün gibi hatırlıyorum. Mahallede adeta yas ilan edilmişti. Televizyon açmak yasak. Radyo yasak. Teyp yasak. “Duyulur, ayıp olur” deniyordu. Yüksek sesle konuşmak yasak. Top oynamak yasak. Çıt çıkarmaya utanılırdı. Sessizlik hakim olurdu. İşine, okuluna gidenler, başı öne eğik, hüzün korteji gibi yürürdü.
*
Yatağında, eceliyle son nefesini veren 90 küsur yaşındaki insanlarımızı bile, böyle uğurlardık… Hatırlarsınız.
*
Türkiye henüz bu duygularını yitirmeden önce gazeteciliğe başladım.
Gece muhabiriydim.
İlk haberim, cinayetti.
Zordu.
Öldürülen kişinin tek kare vesikalık fotoğrafını alabilmek için, cenaze evine gidip, kendimi sivil polis olarak tanıtmıştım. Başka çarem yoktu. Çünkü gazeteci falan giremezdi cenaze evlerine… Hatta mahalleye bile giremezdi. Acılı aileye saygısızlık olarak kabul edilirdi.
*
Diri’ye olmasa bile…
Ölü’ye saygı vardı en azından.
*
Sonra?
Sonra bi haller oldu bize.
*
12 Eylül ve Özal süreciyle beraber yozlaşma hızlandı.
80’lerin sonuna doğru, gazetecilerin cinayet mahalline gitmesine gerek kalmadı, cinayet mahalli gazetelere gelmeye başladı.
“Gazetede resmim çıksın da, nasıl çıkarsa çıksın” gibi, tuhaf bir “şöhret” duygusu toplumu zehirliyordu.
Öldürülen kişinin ailesi, fotoğraf albümünü koltuğunun altına koyup gazeteye getiriyordu.
İnanmakta güçlük çekeceksiniz ama, komşular da gelsin diye minibüs tutan maktul ailesi bile gördüm.
*
90’lı yılların başında, gazeteciler artık zahmet edip telefon etmiyordu.
“Cinayet oldu, fotoğrafları getireyim mi?” diye kendileri telefon ediyorlardı.
E memlekette cinayetler artmıştı, hangi biri basılacak…
“Öldürülen kız güzelse getir, güzel değilse boşver” denilmeye başlandı.
Manşeti sağlama almak için kurbanın gelinliğini getiren bile oluyordu.
*
90’ların sonuna doğru, maktul aileleri şımardı!
Özel televizyonlar çıkmıştı, gazetelere yüz vermemeye başladılar. “Tirajın kadar konuş” diye küçümsüyorlardı.
Gazeteler kurbanların kuru kuruya fotoğraflarını vermeye çalışırken, televizyonlar şakır şakır düğün videolarını yayınlıyordu.
“İşte görüyorsunuz sayın seyirciler, katil aile dostuydu, boğazını kestiği geline bileziği böyle takmıştı, şöyle halay çekmişti” filan.
*
Bilahare, milenyum geldi. 2000’ler.
Cep telefonları hayatımıza girmişti, görüntü yağıyordu.
Öldürülen kadının tatil videosu, katledilen çocuğun sünnet videosu falan kesmemeye başladı. Zaten, video işi internete kaymıştı. Cinayet seyretmek için ana haber bültenlerini beklemeye gerek kalmıyordu, gazetelerin internet sayfalarını tıklayıp, hemen seyrediliyordu.
*
Özel televizyonlara yeni bi atraksiyon lazımdı.
Bulundu…
Anne babalara “evinize canlı yayın aracı gönderelim, çocuğunuzu nasıl öldürdüler çıkın anlatın” denildi.
Kabul ettiler!
*
Ama… Canlı yayın aracı göndermek pahalıya maloluyordu. “Çok istiyorsanız, gelin stüdyoda spikere anlatın” denildi.
Onu da kabul ettiler!
*
Bu sefer başka bi pürüz çıktı ortaya… Özel televizyonların sayısı belki 100 tane, öldürülenin anası babası sadece iki kişi.
Arz-talep meselesi yüzünden karaborsa oluşuyordu.
İşin içine para girdi.
“Bizim ekrana çıkın, şu kadar para verelim” diyen kanala çıkmaya başladılar. Para verenlerin reytingi arttı.
Aileler tadını almıştı.
“Para vermem” diyenlerin telefonuna bile çıkmıyorlardı.
*
İpin ucu öyle kaçmıştı ki, sektör haline gelmişti. Komisyonla çalışan aracılar peydah olmuştu. Aileyi önceden bağlıyor, futbolcu menajeri gibi, televizyon kanallarıyla pazarlığa oturuyorlardı.
Neyse ki, medya patronları musluğu kesti. “Etik gazetecilik” ayağına yatıldı, haber için para ödenmekten vazgeçildi.
*
Medyamız bu olan bitenlerden ders çıkarmıştı. Özeleştiri yapıldı. Denildi ki… Rekabet için birbirimizin kafasını gözünü yarmayalım, herkese yetecek kadar maktul ailesi var, paylaşalım!
*
Bu makul öneride uzlaşıldı.
Aileleri kırışmaya başladılar.
Kurbanın babası Star’a çıkıyorsa, annesi Kanal D’ye çıkıyor, ağabeyi atv’ye gidiyor, kızkardeşini Show Tv alıyordu.
Ntv, Cnntürk gibi haber kanalları zayıf kalıyor, genellikle amca’yla teyze’yle idare ediyorlardı.
Herkes konuklarını aynı anda canlı yayına çıkarıyor, reytingin takdiri yüce Türk milletine bırakılıyordu!
*
Ailece anlatılıyor…
Ailece seyrediliyordu.
*
Böyle böyle, yavaş yavaş, usul usul “ölüm normalleşti”rildi.
Rutinleştirdi.
*
Özgecan’ın babası mesela, sahneye çıkıp konser verdi!
*
Evet, yanlış okumadınız… Tayyip Erdoğan’ın emriyle “devlet sanatçısı” yapıldı, Mersin Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’na alındı, kızının adı verilen meydanda, ramazan konserinde sahneye çıktı, solistlik yaptı.
*
Kızı öldürüldüğünde şarkıcı olsaydı, hayat devam ediyor diyeceğim ama… Kızı öldürüldüğünde grafikerdi, matbaalarda çalışıyordu. Müziğe merakı var diye, Tayyip Erdoğan tarafından “devlet sanatçısı” unvanı verildi, çıkıp şarkı söylesin diye koroya dahil edildi.
*
Ve önceki gün…
Artık medyamıza da gerek kalmadığı anlaşıldı.
*
Balıkesir’de kız istemeye giden herif, kızı vermedikleri için av tüfeğini getirdi, kız tarafını komple vurdu, üç kişiyi öldürdü, dört kişiyi yaraladı, bu hunharca katliamını cep telefonuyla kaydetti, spiker gibi anons yaparak “sosyal medya”da yayınladı!
*
Kendin pişir kendin ye dönemi başladı.
*
Sayın sorumsuz medyamız…
“Değerli” insanları toplumun önüne rol model olarak getirmektense, “değersiz önemli” insanları parlattı.
Sayın vurdumduymaz ahalimiz…
“Değerli” insanlara saygı duymaktansa, “değersiz önemli” insanları baştacı yapmayı tercih etti.
*
Kaçınılmaz sonuç buydu.
Bir zamanlar 90 küsur yaşındaki komşusu eceliyle vefat ettiğinde bile adeta yas ilan eden milletten… Dünyanın en vahşi toplumu yaratıldı.
*
Afrin şehitlerinden birinin bile adını bilmeyip, Survivor kadrosunu eksiksiz sayabilen topluma, yavaş yavaş, usul usul, işte böyle ulaşıldı.

http://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/bir-gazetecinin-hatira-defteri-2238866/

Not: dünkü yazısını okumadıysanız, mutlaka okuyun

http://www.sozcu.com.tr/kategori/yazarlar/

Öfff, MSN yaktı bitirdi

Allahtan FLAT…
Yoksa IFLAS BAYRAGINI çekmiştim…
Altından kalkamazdım, yeminle çok zorlardı beni…
Benim etim, budum ne ki? AKP’li de değilim, Recep Tayyip gibi hırsızda değilim…
Dün itibarıyla sitemden 10GB indirilmiş(!)

Önemli olan…
Boş ver dünyayı, vatan topraklarından okunmam!

Yeni geldim, vallahi billahi sabahtan beri ancak popomun üstüne oturdum…
Felaket yoruldum, felaket…
Kendime gelebilirsem başladığımı bitireceğim.

Lanet olsun ya, lanet olsun size de sizi gibi Müslümana da…
MHP, Tayyip itinin Bahçelisi…
Şehidin vasiyetini üstlenmiş, bağıra bağıra…
Göstere göstere yerine getirmekte…
Hatırladınız mi şehidin vasiyetini, hani Türkmen topraklarında ana okulu, kültür merkezi?

Benim bildiğim, bana böyle öğretildi…
İbadette, hayırda GIZLI!!!