Yok, vallahi billahi üzülmek için yer aramıyorum, bahane

Öyle olsa hiç başlamam yazmaya…
İnan…
Peşimi bırakmıyor. Benim hiçbir şey yapmama gerek yok, gelir bulur beni…
Otomatiğe bağlamış sanki…
Allah beterinden korusun. Etkiliyor beni…
Duygusallık, çok fazla. Elimde değil, rasyonel bir insanimdir aslında…
İhtiyarlık mi yoksa çok mu fazla geldi bilmiyorum.

Canim yazmak istemediği için yattım gazete okumaya başladım…
Hava çok güzel. Omaya, bahçeye…
Biraz güneş görsün bedenlerimiz, sonrasında yine gelir devam ederim…
Bak ne yazmış İzmirlim:

Faiz uçtu

15 Eylül 2018
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük iktisatçısı kimdir derseniz?
Profesör Nasreddin hoca’dır.

Adam Smith, Keynes, Marx filan kargacık burgacıktır.
Nasreddin hoca’dan daha net izah edebilen yoktur.

Nasreddin hoca komşusunun kazanını ödünç ister. Kullanır. İade ederken kazanın içine tencere koyar. Komşu “bu ne?” diye sorunca, “gözün aydın, senin kazan doğurdu” der. Komşu kazanın doğurmayacağını elbette bilir ama, avanta tencere işine gelir, teşekkür ederek alır. Bir hafta sonra Nasreddin hoca komşusunun kazanını tekrar ödünç ister. Komşu bi tencere daha kapacağı için seve sever verir. Bir hafta geçer, ses yok. Bir ay geçer, gene ses yok. Komşu pimpiriklenir, Nasreddin hocanın kapısını çalar, kazanını geri ister. Nasreddin hoca üzgün bir ifadeyle “hiç sorma, senin kazan öldü” der. Komşu “yapma hoca, kazan ölür mü hiç” diye itiraz edince, “doğurduğuna inandın da, öldüğüne niye inanmıyorsun be adam” der.

Hani şimdi biz dünya lideriyken, asrın ülkesiyken, Çin’den bile fazla büyürken, Almanya bizi kıskanırken, dünya bize hayranken, ekonomide destan yazıyorken, kişi başına milli gelirde rekor kırıyorken, bir dolar bir lira olacakken, aniden… Dolar patladı, enflasyon roketledi, inşaat komaya girdi, piyasada yaprak kıpırdamıyor, Akp zenginleri yurtdışına kaçıyor, köklü firmalar iflas ediyor, mücevherciler bile konkordato ilan ediyor, elektriğe suya doğalgaza benzine toplu taşımaya zam yağıyor, pazarda sebze meyve el yakıyor, marketteki etiketleri gördüğünde gözlerine inanamıyorsun, dün itibariyle Merkez Bankası faizleri uçurdu, şu anda Arjantin ve Surinam’ın peşinden dünyanın en yüksek faizini veren üçüncü ülke olduk ve sen de endişeyle neler olduğunu anlamaya çalışıyorsun ya…

Seçimi kazan’dık diye seviniyordun.
Senin kazan sizlere ömür canım kardeşim!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/faiz-uctu-2626880/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

ÖNEMLI NOT, konuyla ilgili:

Allah muhtaç etmesin AMA…
Merkez Bankası uyarısı…
Bu sabah haberlerde yayınlandı…
Kredi kartı faizleri ve kısa vadeli tüketici kredileri arasında önemli bir fark varmış…
Yani ihtiyacınız varsa, gidin konuşun bankanızla…
Boşu boşuna para çıkmasın elinizden gerekmedikçe!

Erkekler neden bu kadar çabuk yıpranıyor???

Asansörün kapısı açılır…
Bir anda üzerinde çok büyük bir yük, bir yorgunluk his eder. Bakışlarını ağır ağır yerden yukarıya doğru kaldırır. Gördüğü üç tane güzel mi güzel çocuk, 3- 5 yaş arası. İki kız, bir oğlan. Birde el sepetinde bir bebe…
Cinsiyeti, giyiminden bile belirsiz olan. Ve bir el…
Sımsıkı sepeti kavrayan. Çocuklar daha adam asansörü terk etmesine fırsat vermeden dalmak ister içeriye. Yabancı bir dil ile adam çocuklara seslenir. Yüzünde bir tebessüm oluştu mu bilemeyiz ama adam çocukları görünce içinden gülümsedi, yüreği şenlendi…
Bekleyin ben çıkayım siz girersiniz içeriye dedi. Gözleri sepetten, ele, elden bedene, bedenden yüze doğru gezdi, baktı, duraksadı…
Bir daha baktı yüze, bir an…
Uzun yıllar görmemişti bu yüzü, önce tanıyamadı, hafızası yetişi…
Çok köşeli jeton birden düştü…
Aaa Nexxxla(!)
Tanıyamadım seni. Bunlar senin mi?
Çocukları gösteriyor parmaklarıyla…
Sanki karatahta siler gibi bir hışımda sağdan, sola…
“Benim” dedi Nexxxla. Peki bunlar kim…
Tanıttı adama bir bir. İkisi bir kızının, biri bir, biri bir çocuğunun…
Allah’ım yıllar ne çabuk geçmişti…
Bebeklikleri geldi gözünün önüne, daha dün ya dün…
Kendileri bebekti, şimdi evli ve çocuk sahibi(!)

Birden bir ses duydu, bir erkek sesi. Tanıdık geldi, döndü baktı arkasına…
Aslında dinç görünümlü bir erkek duruyordu karşısında AMA bu ne?
Saç yoktu kafasında?
İster inan ister inanma, üzüldü…
Gel dedi arkadaşı “Nexxxla çocukları parka götürecek” buyur etti içeriye…
İhtiyarlamamıştı ama saçları dökülmüştü, dertler…
Allah kimseye nasip etmesin, göstermesin böylesini. İki yaş vardı aralarında, sadece iki…
Biri dinçti, gerçi saçlar dökülmüştü diğeri…
Geberik, saçlar onunda dökülmeye başlamıştı…
İçmek zorunda olduğu, kaldığı ilaçlar, yan tesirleri ki saç dökülmesi bunlardan en hafifiydi…
Bir daha baktı dostunun yüzüne…
Evde…
Kendini o kadar yorgun, tükenmiş his etti ki o an…
Zaman!

Yardımcı olamadı dostuna…
Uzaktan uzağa, görmeden gözler, yaşamadan insan ancak bu kadar…
Software sorunu gibi anlamıştı, hardware çıktı. Yoktu yanında buna yönelik hiçbir şey!
Zaten köpek…
Zorla ava gitmişti. Dönüşte, yolda düşündü uzun uzun son aylardaki gelişmeleri!

Her elde bir sepet…
Her sırtta bir küfe…
Her bir ayakta birer kelepçe, kırk katır mi kırk satır mı misali…
Bir bacak, ayak gidiyor sağa diğeri sola…
Can…
Yavaş yavaş çıkıyor bedenden…
Acıta acıta.

Hani himmete muhtaç bir dede vardı ya…
Hani kendi himmete muhtaç…
Nerede kaldı gayrıya himmet ede?

Hanımı geldi gözünün önüne…
Dün…
Evlat donatmış sofrayı, koca gırtlak…
Afrika sofrası diye…
Ulan bu ne???

Beş gibi gelmişlerdi eve, karisi gitti yattı odasına…
Öğleden sonra beşten sabaha…
Şu kadınlar, kadınlarımız olmasa…
Ne b.k yeriz bilmem, değerlerini bilsek bari onu da bilmiyoruz…
Tepe tepe kullanıyoruz, sanki el sanki bedava…
Bir insan…
Nasıl yorulur, nasıl yıpratır kendini ki o saatten bu saate uyuya?

Evet…
Erkekler…
Erkek…
Yanlarında kadın oldukça!

Düşündü bir daha…
Arkadaşını, hatırladı eşinin simasını…
Onlarda insan, onlarda yıpranıyor AMA VAR YA…
Erkekten çok daha dayanıklı!

Geziniyoruz erkek diye ortalıkta…
Eskiden, çocukken analarımızın dizleri dibinde, etek uçlarında…
Büyüdük sözde…
Karılarımızın, eşlerimizin, sevdiklerimizin, sevdiceklerimizin…
Yârelerimizin, yarenlerimizin dizleri…
Etekleri olmasa, kalpleri…
O kocaman gönülleri, sevgi dolu, şefkatli…
Olmasa…
Bizler neyiz ki?

Hayat mı bizleri bu denli yıpratıyor…
Yoksa…
Bizler bir türlü büyümeyi mi beceremiyoruz bilmem?!

Amaaa (…)

Eve geldim, giyinip gideceğim

Erken, erken. Nasılsa şu an yazamayacağım…
DIKKATINIZI ÇEKERIM
Para uyumaz AMA borsa uyur, hafta sonu tatildedir…
MB faizi yükselti ya dövizde oynama yok…
NORMALI BÖYLEDIR!

Madem saldırı, madem Tayyipistana saldırıyorlar…
Dış güçlerde mi hafta sonu tatiline girdi?
Döviz Cuma nasıl kapandıysa aynen öyle durumda…
SEN…
Sikmeye devam et milleti(!)

Gelince, kendimi toparladım biraz…
Çok üzüldüm, içim cız etti…
Ancak makaleyle devam etmem gerekir, ANLAMANIZI istiyorum dönenleri…
Anlamanızı, idrak etmenizi!!!

Bir Psikanaliz denemesi

Hep anlatırım…
Ömrüm bankacılar, sigortacılar arasında geçti…
Nasıl ki bilişimciler kendine özgü, garip bir kisve, zümreyse ki…
Genelde kıskanç, bildiğini sandığı şeyleri kendine saklayan…
Kendini herkesten ve her şeyden üstün gören tipler…
Bankacılarda öyle, ANCAK…
Bankacı başka…
Bankacılar arasında ultra vahşi kapitalizm benzeri…
Broker denilen tiplemeler bambaşka bir topluluktur.

Ben size bankacıları (brokerleri) anlatacağım…
Deneyimlerimi, gözlemlediklerimi…
Sizler istediğiniz takdirde kimi benzerlikleri, muhtemelen sizlerde çağrışım yapacak olanın karakteristik yapısına, psikolojisine, duygu ve düşünceler dünyasına anlatacak olduklarımı uyarlayabilirsiniz!

Yılda…
Yaklaşık bir bilyon (1000 milyar) fotoğrafın paylaşıldığını biliyor muydunuz?
Siyaset ve ticaret, birbirinden ayrılamayacak kadar iç içe geçmiş bir “bütün”. Bu yüzden kişiyi anlatırken, düşüncelerin, duygularını, muhtemel psikolojik durumunu öte yandan siyaseti…
Ve zorunlu olarak ticareti anlatmak durumunda kalacağım.

Geçenlerde yazmışım birkaç satır özgüven üzerine, başarıyı, süreklilik arz edeni…
Ve kişi kendini bilmez…
SÜREKLI KENDINI / KARŞISINDAKINI SORGULAMAZSA…
Olabilecekler üzerinde düşüncelerimi yayınlamıştım.

Bir bütünüdür…
Yazdıklarım, yazacaklarım. Bir bütün. Tekrar gibi görünse de ilk anda aslında kademeli…
Aşama, aşama yeni bilgi ve veriler ekleyerek siz değerli okuyucularımı farklı seviyelere “yükseltmektir” amacım. Birdenbire olmaz kardeşim, damdan düşer gibi…
Yırtık dondan çıkan misali ürkütür…
Ürpertir…
Yine küfür, kâfir ki alamıyorum kendimi, inan, buna inan çok yıpratalar beni…
Bademler…
Çok bilimsel bir dil ile de yazabilirim…
Kuru olur…
“Kadının kalçalısı, yemeğin salçalısı” der atalar.

Cıvık da olmayacak…
Sulu…
Ciddiye almazlar seni. Yüzeysellik ile derinlik arası bulmalı dengeyi!

Evet…
Denge, daimî konularımdan biridir, kadın gibi, din gibi, AILE…
İnsanın sevdikleri, değer verdikleri. Görgü kardeşim görgü, iyisi çekirdekten yetişme, en güzeli…
Bilginin gerçeği!

Dediğim gibi, altını çizmenin, vurgulamanın faydası var…
Sadece bir deneme…
Psikolog, ekonomist, sosyolog değilim…
Sadece bir bilişimciyim(!)

Bilindiği üzere kapitalizmin Kâbe’si Amerika, dünyanın en önemli pazarıydı(!?)
“Sarı benizlilere” bırakacak gibi görünüyor yerini. Belki bunu gördüğü, anladığı için Trump yeni, ek vergiler getirmek istiyor Çine AMA var ya >>> Uzakdoğu felsefesi <<<
Daha tam kestiremiyorum nereye yerleştireceğimi, belki makalenin ortalarına veya sonlarına doğru…
İşte bu görüş bu anlayış…
Ekonomik kriz ile boğuşan, yanlış yönetilen ve yönlendiren ülkemiz için bir kurtuluş, bir çare olabilir.

Kodak…
Zirvede olduğu yıllar 145 bin çalışanı ile bir dev…
Düşmez, kalkmaz bir Allah!

Bir zamanlar borsa değerleri arasında, ilk sıralarda…
Hani diyor ya “bizim” KALITESIZ pezevenk geçenlerde bir konuşmasında “nerede görülmüş yüzde 50, altmış, yetmiş oranında kazanç? Ancak eroin, esrar satanlar bu kârı elde ediyor … Sizler bu kadar kâr ediyor musunuz?”

Salonda bulunan g.t kılları topluca “Hayırrr!”

Adiii seni, cahil köpek…
Ben hatırlıyorum, işe ilk başladığımda kâr neredeyse yüzde yüzdü. Şimdilerde %10 civarı…
Ve yine yukarıda andığım şirketin kâr oranı ortalama %70 civarlarındaydı…
Dedik ya düşmez kalkmaz bir Allah, çağa uyamayan, uymayan öder bedelini…
DIKKAT…
Dijitalleşme, bir diğer daimî konum…
Kodak…
>>> ilk dijital kamerayı geliştiren şirkettir dünyamızda <<<
Dijitalleşme ve etkileri, neyse konumuz dahilinde ama esas meselemiz değil…
Appel…
Sizlerin hafızasında IPhone olarak yer ettiğini sanıyorum. Evet Kodak…
Ve Appel’in yolları sonraki yıllarda kesişecektir. İşte bu Appel yöneticilerinden biri bu cümleyi sarf etmişti ama hangisi…
Hatırlamıyorum…
“Bizim etki alanımızda paranoyak olmak gerekir”

Evettttttttttttttt…
Çok doğru bir tespit…
Paranoya özellikle teknolojik çağda bir yönetici için hayati öneme sahip…
Paranoya?
Bir özelliği takip edilme duygusu, özellikle teknolojide takip edilirsin rakiplerin tarafından…
Casusluk…
Ve karşı casusluk, güvenlik…
Konularımdan biriydi, harıtalayınız hep iddia ederim…
Bir yüzüm, çok yönüm vardır benim!

Bir başkası da icat edecek, geliştirecekti şüphesiz…
Kokak, geliştirme laboratuvarı çalışanlarından olan Don Strickland…
Yönetim kurulu ikici başkanıydı bir zamanlar…
Onun sayesinde dijital, dijital çekiyoruz fotoğrafları…
HERKES için, herkes için dijital(!)

Bilgisayar gibi, buralarda da 30 bin Marktı bir bilgisayar…
O zamanlar bir dijital kamara 30 bin dolar…
Tekrar hatırlatmakta fayda var, teknolojik alana bağlı 6 ayda…
2 veya beş senede bir katlanır kapasite…
Daha iyi olur, ucuzlar!

DIKKAT burayı anlamanız önemli…
Dünün fotoğrafçılığı bugünün baskı makineleri…
Alıyorsun bir kamera, kullanıyorsun senelerce keza baskı makinesi (printer/drucker) iyi de millet neyle kazanacak parasını?
Filim ile, mürekkep, toner kartuşlarıyla!
Burayı anlamanız neden mi önemli? SONRA!

Hatırlıyorum o yılları, konu “kızışmıştı” dergilerde yer alıyordu, O zamanlar bugün tanıdığımız internet “yoktu”. Bu denli gerçek ve yanlış bilgi…
Herkes için dijital bir kamera, Kodak ki şirket felsefesiydi…
Özellikle kadınlara yönelik geliştirilmişti, al bir fotoğraf makinesi (bolca filim tabii) çek fotoğraflarını çocuklarının, sevdiklerinin. UNUTULMAZ ANILAR!

Kadınlarda daha iyi bir müşteri düşünülebilir mi bu gibi konularda?

Evet, artık herkes için bir dijital kamera. Kodak…
Yöneticileri KORKTU…
“Bundan böyle paramızı neyle kazanacağız?”
Kamerayı alacak millet bir, bilemedin iki kez. Filime ihtiyaç yok…
Bu ne garip ticaret?
Bu ve buna benzer haberler dizini yer alıyordu dergilerde.

Devam edecek…