Denge

Şuurum…
Yok salt baş dönemsi falan değil, denge…
Sallanıyorum, gözlerim…
Bulanıyor, görme zorluğu yaşıyorum…
Beynim…
Hep dedim, hep…
Var bir şeyler, insan kendini bilmez mi?

Ev doktorum izinde…
Doktorlara güvenimi kaybedeli yıllar oluyor, çok uzun yıllar…
Nedense ev doktoruma halan güveniyorum, izinde, gelecek. Hemen randevu alıp görünmem lazım ona.

İkinci ve hatta belki üçüncü bir görüş…
Önce yok bir şeyin dediler, belki virüs dediler…
Bulamayınca bir şeyler, psikolojik durumumu sorumlu tuttular…
Çok bilmişler, çok biliyorlar(!)

53 senede üç doktor, hadi otuz de…
Kaza sonrası…
Türk doktorlarına hiç gitmedim, yolum düşmedi…
Rahmetli ev doktorum, şimdi ki ve onun sayesinde tanıştığım Kardiyolog…
Tabii beni ameliyat eden doktorun kendisi ama onu saymıyor, sayamıyorum…
“Sadece” ameliyat…
Evet…
Işinin ehli, gerisi (…)

Arkadaş uçtum, içmezsem ilaçlarımı düzenli…
Yine uçuyorum…
Tabanlarımda milyarlarca karınca…
Şimdi de sallanıyorum rüzgâra kapılmış yaprak gibi, bir oraya bir buraya…
Yeminle, gerçekten sallanıyorum. Hem vallahi hem billahi…
Çile bitmedi, bitmeyecek. Aklımdan çıkmıyor kör olma ihtimali…
Nadir bir hastalıkmış üstelik, bula bula buldu beni!

Manzara…
Manzaralara dikkat et…
İsterdim seni oralara götürmek!

Deniz ürünleri…
Hani derler ya denizden babam çıksa yerim…
Bir kadeh şarap eşliğinde, yakamoz ışığında…
Göz göze kadın, göz göze dudak dudağa ve sonra (…)
😊
izle, sen yine de restorasyona da dikkat et

Bak “Ermeni”

Gir bak arşivlerime, gir gir, gir bak!

Kimse yanlış anlamasın, yorumlamasın sözlerimi…
Lafım ortaya…
Hep yazarım O bir insan hatırına, kahpenin, kancığın, kalleşin biri bile olsalar…
O bir insan hatırına…
O millete, o topluma saygı gösteririm!

Ermeni asıllı vatandaşlarımız gibi, Musevi…
Rum ulan Rum yani Yunan ne vatansever insan yetiştirdi bu topraklar…
Kahpe…
Her yerde ve her millete kahpe!

Zorlanıyorum…
Çok zorluyorlar beni, O bir AKP’li…
Hani stada kendi adinin yerine Atatürk’ün adinin verilmesi onun için gurur vesilesi olurmuş dedi ya…
Onun hatırına…
AMA…
O kadar çoklar ki yok farkları liderlerinden…
Kahpeligin kitabini yazmışlar, soysuzlar. O insan gibi düşünen her AKP’li…
Özür dilerim sizlerden, af edin beni. Sözlerimi…
Yerine göre laflarımı üzerinize alınmayın!

Önder


Cukkayı milliye

Mahmut Esat Bozkurt, İsviçre’de Fribourg Üniversitesi’ni bitirmişti, aynı üniversitede doktora yapıyordu, İzmir işgal edilince “bana ne” demedi, İtalyan gemisine kaçak olarak bindi, gizlice İzmir’e geldi, ateşten gömleği giydi, Kuvayı Milliye’ye katıldı.

Şükrü Saracoğlu, Cenevre Üniversitesi’nden mezun olmuştu, İsviçre’de mis gibi yaşıyordu, İzmir işgal edilince “tehlikeden uzak durayım, bakayım dalgama” demedi, İtalyan gemisine kaçak olarak bindi, Ege dağlarında efelerle birlikte omuz omuza vuruştu.

Latife Uşşaki, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde okuyordu, İzmir’in en zengin adamı Muammer beyin kızıydı, ailece Fransa’nın sahil cenneti Biarritz’de yaşıyorlardı, İzmir işgal edilince “aman şekerim ben ne yapabilirim ki” demedi, “memleket toprağı çiğnenirken burada böyle ızdırapla yaşayacağıma, gideyim memleketimde huzur içinde öleyim daha iyi” dedi, Marsilya’dan gemiye bindi, İzmir’e geldi.

Mazhar Müfit Kansu, Osmanlı valisiydi, bir eli yağda bir eli baldaydı, “aman koltuğumu kaybetmeyeyim, cebime bakayım, küpümü doldurayım” demedi, milli mücadeleye katıldı, sırtındaki paltosunu bile satıp Kuvayı Milliye’ye verdi.

Celal Bayar, isterse ipek ticaretinden zengin olurdu, isterse bir yabancı bankanın tepe yöneticisi olurdu, her iki durumda da köşeyi dönerdi, Galip Hoca kodadıyla milis olmayı tercih etti, efeleri organize etti, köy köy dolaşarak ahaliyi direnişe teşvik etti.

Fatma Seher, Kara Fatma, kadınlardan milis müfrezesi kurdu, aralarında kendi kızı da vardı, Sakarya’da çarpıştı, Büyük Taarruz’da çarpıştı, kapkara atıyla İzmir’e giren süvariler arasındaydı.

Yunus Nadi, gazete sahibiydi, zat-ı şahanenin taşaklarını okkalayayım, bankalardan bana geri ödemesiz avanta kredi ayarlasın, yalakalık yapayım, ballı ihale versin demedi, Kuvayı Milliye’nin gazetecisi oldu.

Börekçizade Rıfat, Allah’tan korkmayayım, zat-ı şahaneden korkayım, kula kulluk edeyim, biat edeyim, Mustafa Kemal hakkında idam fermanı yazayım demedi, eşiyle birlikte biriktirdikleri kefen paralarını bile Kuvayı Milliye’ye verdi.

Ahmet Hamdi Martonaltı, telgraf memuruydu, “memleketi ben mi kurtaracağım, neme lazım” demedi, canını ortaya koyarak, işgalcilerin burnunun dibinden Ankara’ya şakır şakır bilgi aktardı.

Nafiz Kotan, halı tüccarıydı, paraya para demiyordu, paracıklarımı İsviçre’ye kaçırayım, yurtdışından ev alayım, başkaları ne olursa olsun ben kendimi kurtarayım demedi, ihracat ilişkilerini kullanarak İtalya’dan Fransız malı dört adet uçak satın aldı, milli mücadeleye bağışladı, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra tek kuruş karşılık istemedi.

Topkapılı cambaz Mehmet, Kuvayı Milliye’nin yeraltı örgütü Mim Mim grubunun lideriydi, bu vatan için yaptıkları kitaplara sığmaz, ansiklopedi olur, vatan kurtulduktan sonra milletvekilliği teklif edildi, kabul etmedi, maaş bağlandı, kabul etmedi, Kızılay’a bağışladı.

Arman Pandikyan, işgal sırasında İngiliz istihbarat komutanlığında tercüman olarak görev yapıyordu, “sırtımı İngilizlere dayamışım, savaşı kaybetseler bile buradan Londra’ya zıplarım” demedi, hayatını ortaya koyarak, gizli bilgileri Mim Mim grubuna aktardı.

Berç Keresteciyan, bankacıydı, ben parama bakarım demedi, Anadolu’ya gizli yollardan ilaç taşınması işini bizzat organize etti, Sakarya Savaşı’nın en kritik aşamasında şahsi hesabını harcayarak, top ateşleme mekanizmaları satın aldı, cepheye gönderdi.

15 Mayıs 1919, İzmir işgal edilmişti, Kramer Palas Oteli’ne gelen Yunan askerleri balkonda asılı bulunan Türk Bayrağı’nı parçalayarak indirdi, Yunan bayrağı astı. Bergamalı musevi yurttaşımız Nesim Navaro oteldeydi, dayanamadı, hışımla Yunan bayrağını söktü, “burası Türk toprağıdır, ancak Türk Bayrağı dalgalanır” diye bağırdı.

E şimdi bakıyoruz…

Asrın liderimizin “tıpkı kuvayı milliye gibi sivil oluşumdur” dediği özgür suriye ordusu, Türkiye’den aldıkları maaşlarının erimesinden şikayet ediyormuş!
Dolar altı lirayı geçtiği için, maaşlarını Türk Lirası olarak değil, Suriye Poundu olarak almak istediklerini söylüyorlarmış!

Tıpkı kuvayı milliye di mi?

Kurtuluş Savaşı’nı akp’nin kuvvasıyla yapsaydık, adam başı 20 drahmiye memleket gitmişti yani.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/cukkayi-milliye-2600716/

TSK Kandili vuramaz!

Türk Silahlı Kuvvetleri mayın döşeme yönetmeliği / planını araştırıyordum…
Biliyorum Almanların VAR…
Amerikalılarında…
Buldum bulmak istediklerimi, ne mi yapacağım?
Sana ne!

TSK’ya ait bulamadım…
Ya yok ya var internette yok…
Veya ki olasılıklar içeresinde, bakarsak sınırlarımıza…
Mesela Güneydoğu Anadolu’ya, yoksa mayın temizleme işini neden İsraillilere vermek istesinler ki…
Hatırladınız mi?
Dedim ya ihtimal dahilinde…
Kafalarına göre döşüyorlar ve zamanla unutulup gidiyor!

Bu esnada bu sayfaya çattım, oku derim oku…
Gör…
Milli ve yerli…
Dünya liderini!

oku

Endo ve Ekzotermik üzerine

UYUMA…
Sabah ezani ile birlikte uyan, aç camları kapıları evi havanadır…
Isıya veya soğuğa karşı mantolama AMA…
Neme karşı çaresizsin(!)

İhtiyara ve çocuğa…
Kan dolaşımı, kendini “içten soğutma”
İsmin Recep Tayyip değilse veya yeni zenginlerden değilsen…
Klima…
Hayal olur sana…
Al bez parçalarını, ıslat sar bileklerine…
Sar dizine, koy kısa süreler ile ensesine…
Sabah ezanıyla birlikte uyanıp havalandırdın ya evi…
Varsa kepenklerini indir, karanlıkta otur veya perdelerini sıkı sıkı ört…
Güneş gören bir camına, al bir kova doldur suyu içine…
GÜLME, YAP dediğimi…
YAP!

Al uzun banyo havlusunu ıslat…
As camin üzerine veya bir şekilde tuttur…
Diğer ucu doğru kovaya…
Kılcalık kanunu, yok kıl değil kılcalık…
Güneşte kuruyan havlu suyu otomatikman çekecektir…
Gör bak odanın içi serinleyecek!

Not: Terimde…
Pek emin değilim. Ne Türkçesi ne Almancası ne de İngilizcesi geliyor aklıma…
Enerji halinin değişimi, bir şekilden diğerine geçişi…
Her neyse, sen yap dediğimi!

Lağımcılar

Çocuklar, gençler…
Umudum sizlersiniz. Dün mayın çeşitlerinden olan ve askeri tarih ve değeri çok uzun yıllara dayanan bir yöntem “tanıttım” sizlere. Amaç…
Öldürmek değil, ya karşındakini durdurmak, hareket kabiliyetini kısıtlamak, yavaşlatmak…
Veya YÖNLENDIRMEK…
Aslında en önemli iki unsuru yavaşlatmak veya yönlendirmek…
Böylelikle tuzağa düşürmek!

Hadi Osmanlıyı da Türk’ten saymış olalım ki aslında bana göre Türk değil bunlar…
Diline kıymet vermeyenin, ana diline…
Neyse…
Ancak tarihi bir gerçektir ki…
Mesela Fatih Sulatan Mehmet, topu…
Osmanlı, Viyana kuşatmasında mayını EN ETKILI kullanan kimseler olarak askeri tarihe geçmiştir…
Dünya tarihine çocuklar, dünya tarihine!

Osmanlıda bu özel birliğin ismi lağımcıydı…
Bakma bugünlerde anlamı, bizlerde yarattığı çağrışımı çok farklı olmasına rağmen bu birliğin mensupları hem asker hem bir yerde “mühendistiler”
Direnişte diriliş var…
Bu bağlam ve anlamda bu gibi konulara değinmeye devam edeceğim. Kurtuluşumuz…
Direncimize, dayanma gücümüze bağlı…
Araya son verdik dediler, O adi pezevengi…
Tövbeler tövbesi Peygamber Efendimize benzettiler, soyundan geldigini iddia ve hatta…
Allah’ın sıfatlarını taşımakla itam ettiler, görüyoruz ne olduğunu…
Yaşayarak, acı, çok acı dersler almak suretiyle yaşıyoruz bu zihniyeti…
Neo Osmanlıyı…
Direnişte diriliş var, çıkmayan canda umut kesilmez…
Mücadelemizde…
Karanlıkla mücadelede yeni bir aşamaya geçtik, INANMIYORUM…
İnanmıyorum dış güçler masalına, BOP eş başkanı…
Kontrolden çıktı…
Ders veriliyor, hizaya getiriliyorlar…
Hepsi o kadar!

Çünkü…
O Bush’un piçi!

„Neden benim çocuklarım senden bu kadar korkuyor?“

Çünkü öcüyüm, öcü!

Sadece çocuklar değil ki, çoğu insan benden çekinir…
Böyle olmak istediğimden değil…
Mecburiyetten, hayat, yaşam şartlarım beni böyle etti!

Sabah, sabah…
Telefon…
“Ağabey, çocuklar senden korktuğu için bana telefon açtırdı. İnternet…”
Hay ben sizin internetinizin içine (…) geliyorum!

Gittim…
Başlıkta ki soruyu yöneltti bana…
Ya temizlik yaparken ya kediler veya kendi, değmiş düğmeye…
WLAN/WIFI yani kablosuz ağ kapalı…
Ondan sonra:
“Ağabey, çocuklar senden korktuğu için bana telefon açtırdı. İnternet…”
Gel de öcü olma!

Türkiye yanıyor burası ise yedi derece

Her bakımdan bu böyle, her bakımdan…
Buralarda ayda yılda bir sansasyonel bir şeyler yaşanırken bizde…
Bırak aylığı, haftalığı, günlüğü…
Ulan neredeyse her an!

İzlediniz mi dün yayınladıklarımı…
İtalya’yı?
Son günlerde sıkça yer aldı…
Restorasyon haberleri! Ülkende, ülkemizde tarihimize verilen değeri…
İzlediysen dikkatini çekmiş olmalıydı, adamlar bir tane taş atmıyor, ziyan etmiyorlar…
Restore edilen ORJINAL haliyle gelecek nesillere taşınıyor…
Ya Tayyipistan?

Doğrudur

İlk defa demek istemiyorum, nadiren bile olsa arada doğruyu söylüyor…
“İçimizdeki ihanet çeteleri”
En organize ve büyüğü…
AKP…
Ve çete başı Recep Tayyip Kahpedoğan!