Osman, Süleyman, Ahmet, Mehmet

Affedersiniz…
Bu memlekete insan sikmek(!)
Ya hangi birini anlatayım, kalbim…
Boşuna 120-130 atmıyor benim.

Cumartesi olmasına rağmen yarın avukat ki…
Anlatsam bu memlekete avukatların ne bok yediğini…
Aklınız durur bir tarafınız tavana vurur.
KOCAMAN BİR NOKTA

Hukuk devletiymiş…
YEMİNLE, Kuran’a el basarım her gelişim bir kaç gün AMA o bir kaç günde yaşadığım OLAĞANÜSTÜ olayların her biri roman olur.

Hep derim…
Millet diyor hayatımı yazsam roman olur diye…
Bana yetmez!!!

Ansiklopedi yazmam gerekir!

Dönelim 1840’lı yıllara. Osmanlı kayıt kuyuduna…
Bizde Osman torunuyuz…
Evveliyatı, çok öncesi. Var soyumuzda bir Osman…
Bu köyü kuran 24 haneden biri. Ağa kendisi…
Ondan olan Süleyman ağa…
Geliyor ardından Kemal, sonra Mustafa.

DİKKAT…
Bunu yapan avukat, çıkardık meydana…
Eskiden herkes Osman, Ahmet, Mehmet, Süleyman. Mesela Mehmet’ten olma Ahmet. Süleyman’dan olma Mustafa falan…
Hal böyle olunca avukat geliyor isim benzerliği ile veraset dolandırıcılığı…
Arazi Mafyası(!)

Osmanlı kardeşim…
Özel olarak böyle yazıyorum…
Karılar…
İnsandan sayılmıyor. Osman ağa nen var?
Şu kadar sığır, bu kadar manda…
Tavuk, koyun. Arsa, tarla…
Geç kayıda!

Kafayı yiyeceğim ya…
İnanılmaz dolandırıcılıklar, pek muhterem muhtarlar. Ya anlat anlat bitmez…
Bir…
Daha açık yazamam, sevdiklerim iki…
AMA…
Önder var karşılarında…
Eskise de böyle mücadele ederdim hackerler ile. Vururdum onları kendi silahları ile…
İmar barışı…
Sike sike…
En azından vakit kazandıracak bize…
Açık artırmaya çıkaracaklar ya…
Gelecek herifin biri oturacak yüzlerce yıllık malın üzerine. Bilişimciysem…
Bilişimciyim…
Hak – hukuk benim göbek adım!

İşe bak ya…
Ne karmaşa. Boşu boşuna kendilerine Osmanlı torunu demiyorlar. İstanbul nere Bolu nere?
Kayıt kuyut orada.

Ah Hatice…
Evet bir kadın. Ninelerimizden…
Bir Molla…
O kurtaracak bir ihtimal bizi. Bilinmesi gereken varsa yüksek rütbeli insanlar soyunda…
Onların kayıtları Osmanlıda daha bir itina ile tutulurmuş. Ben bilmiyordum, yeni öğrendim. Var böyle bir kaç atamız…
Bekli böylelikle kurtarırız. Yeminle…
Akıllara durgunluk verecek şeyler…
Dünden bugünlere hiç bir şey değişmedi…
Varsa yoksa PARA!

alt tarafı soğan

Her sabah gazete, sigara, ekmek almaya çıkarım. Sorarım başka bir ihtiyaç var mı?
Soğan bitti dedi valide, soğan makarna…
İyi ya gittim almaya…
2 kilo 700 gram geldi soğan; 8,25 Tayyip Lirası!

Milli ve yerli pezevenkler…
Serseriler ekmeğin gramajımı düşürürken fiyatı sabit tutmuşlar.

Biliyor musunuz…
Ben bu insan mı diyeyim, yaratıklar mı bilemedim…
Ben bunları anlamıyorum. Tuzu kuru olana, geliri yerinde olana cennet…
Parası olmayana cehennem bu topraklar.

Bilmiyorum okudunuz mu?
Hediye edilen uçan sarayın deposu 280 bin dolara doluyormuş. İyi para değil mi?
Prestij meselesi kardeşim, prestij…
Sen anlamasın böyle ince işleri…
Anasının amından saraylar, uçaklar ile çıkmıştı ya görgüsüz ayı…
Sen yiyecek ekmeği bulamazken temsil ediyor/edecek seni!

uyuyamıyorum

Aklım evlatta…
Dayday ingilerede, ben buralarda…
Yarına çok yoğun bir gün bekliyor beni. Evlat yarına yolcu.
Geldiğimin ertesi…
Jack fena „dayak“ yemiş. Başka bir kopek saldırmış. Yoktum ki yanında. Kardeş anlatıyor çok korkmuş, ağlamış. Çok üzüldüm.

Neden ben böyleyim?

Buralarda oldum mu aklım orada ve tersi…
Kafayı yiyeceğim…
Aslında, sen dahil tüm sevdiklerim yanımda…
Ancak o zaman huzur bulurum her halde…
Hepiniz…
Olmuşum, dirim…
Elimin altında. Kontrolümde…
Sanki koruyabileceğim?
Allah…
Allah korusun hepinizi, tüm sevdiklerimi