Bak “Ermeni”

Gir bak arşivlerime, gir gir, gir bak!

Kimse yanlış anlamasın, yorumlamasın sözlerimi…
Lafım ortaya…
Hep yazarım O bir insan hatırına, kahpenin, kancığın, kalleşin biri bile olsalar…
O bir insan hatırına…
O millete, o topluma saygı gösteririm!

Ermeni asıllı vatandaşlarımız gibi, Musevi…
Rum ulan Rum yani Yunan ne vatansever insan yetiştirdi bu topraklar…
Kahpe…
Her yerde ve her millete kahpe!

Zorlanıyorum…
Çok zorluyorlar beni, O bir AKP’li…
Hani stada kendi adinin yerine Atatürk’ün adinin verilmesi onun için gurur vesilesi olurmuş dedi ya…
Onun hatırına…
AMA…
O kadar çoklar ki yok farkları liderlerinden…
Kahpeligin kitabini yazmışlar, soysuzlar. O insan gibi düşünen her AKP’li…
Özür dilerim sizlerden, af edin beni. Sözlerimi…
Yerine göre laflarımı üzerinize alınmayın!

Önder


Cukkayı milliye

Mahmut Esat Bozkurt, İsviçre’de Fribourg Üniversitesi’ni bitirmişti, aynı üniversitede doktora yapıyordu, İzmir işgal edilince “bana ne” demedi, İtalyan gemisine kaçak olarak bindi, gizlice İzmir’e geldi, ateşten gömleği giydi, Kuvayı Milliye’ye katıldı.

Şükrü Saracoğlu, Cenevre Üniversitesi’nden mezun olmuştu, İsviçre’de mis gibi yaşıyordu, İzmir işgal edilince “tehlikeden uzak durayım, bakayım dalgama” demedi, İtalyan gemisine kaçak olarak bindi, Ege dağlarında efelerle birlikte omuz omuza vuruştu.

Latife Uşşaki, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde okuyordu, İzmir’in en zengin adamı Muammer beyin kızıydı, ailece Fransa’nın sahil cenneti Biarritz’de yaşıyorlardı, İzmir işgal edilince “aman şekerim ben ne yapabilirim ki” demedi, “memleket toprağı çiğnenirken burada böyle ızdırapla yaşayacağıma, gideyim memleketimde huzur içinde öleyim daha iyi” dedi, Marsilya’dan gemiye bindi, İzmir’e geldi.

Mazhar Müfit Kansu, Osmanlı valisiydi, bir eli yağda bir eli baldaydı, “aman koltuğumu kaybetmeyeyim, cebime bakayım, küpümü doldurayım” demedi, milli mücadeleye katıldı, sırtındaki paltosunu bile satıp Kuvayı Milliye’ye verdi.

Celal Bayar, isterse ipek ticaretinden zengin olurdu, isterse bir yabancı bankanın tepe yöneticisi olurdu, her iki durumda da köşeyi dönerdi, Galip Hoca kodadıyla milis olmayı tercih etti, efeleri organize etti, köy köy dolaşarak ahaliyi direnişe teşvik etti.

Fatma Seher, Kara Fatma, kadınlardan milis müfrezesi kurdu, aralarında kendi kızı da vardı, Sakarya’da çarpıştı, Büyük Taarruz’da çarpıştı, kapkara atıyla İzmir’e giren süvariler arasındaydı.

Yunus Nadi, gazete sahibiydi, zat-ı şahanenin taşaklarını okkalayayım, bankalardan bana geri ödemesiz avanta kredi ayarlasın, yalakalık yapayım, ballı ihale versin demedi, Kuvayı Milliye’nin gazetecisi oldu.

Börekçizade Rıfat, Allah’tan korkmayayım, zat-ı şahaneden korkayım, kula kulluk edeyim, biat edeyim, Mustafa Kemal hakkında idam fermanı yazayım demedi, eşiyle birlikte biriktirdikleri kefen paralarını bile Kuvayı Milliye’ye verdi.

Ahmet Hamdi Martonaltı, telgraf memuruydu, “memleketi ben mi kurtaracağım, neme lazım” demedi, canını ortaya koyarak, işgalcilerin burnunun dibinden Ankara’ya şakır şakır bilgi aktardı.

Nafiz Kotan, halı tüccarıydı, paraya para demiyordu, paracıklarımı İsviçre’ye kaçırayım, yurtdışından ev alayım, başkaları ne olursa olsun ben kendimi kurtarayım demedi, ihracat ilişkilerini kullanarak İtalya’dan Fransız malı dört adet uçak satın aldı, milli mücadeleye bağışladı, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra tek kuruş karşılık istemedi.

Topkapılı cambaz Mehmet, Kuvayı Milliye’nin yeraltı örgütü Mim Mim grubunun lideriydi, bu vatan için yaptıkları kitaplara sığmaz, ansiklopedi olur, vatan kurtulduktan sonra milletvekilliği teklif edildi, kabul etmedi, maaş bağlandı, kabul etmedi, Kızılay’a bağışladı.

Arman Pandikyan, işgal sırasında İngiliz istihbarat komutanlığında tercüman olarak görev yapıyordu, “sırtımı İngilizlere dayamışım, savaşı kaybetseler bile buradan Londra’ya zıplarım” demedi, hayatını ortaya koyarak, gizli bilgileri Mim Mim grubuna aktardı.

Berç Keresteciyan, bankacıydı, ben parama bakarım demedi, Anadolu’ya gizli yollardan ilaç taşınması işini bizzat organize etti, Sakarya Savaşı’nın en kritik aşamasında şahsi hesabını harcayarak, top ateşleme mekanizmaları satın aldı, cepheye gönderdi.

15 Mayıs 1919, İzmir işgal edilmişti, Kramer Palas Oteli’ne gelen Yunan askerleri balkonda asılı bulunan Türk Bayrağı’nı parçalayarak indirdi, Yunan bayrağı astı. Bergamalı musevi yurttaşımız Nesim Navaro oteldeydi, dayanamadı, hışımla Yunan bayrağını söktü, “burası Türk toprağıdır, ancak Türk Bayrağı dalgalanır” diye bağırdı.

E şimdi bakıyoruz…

Asrın liderimizin “tıpkı kuvayı milliye gibi sivil oluşumdur” dediği özgür suriye ordusu, Türkiye’den aldıkları maaşlarının erimesinden şikayet ediyormuş!
Dolar altı lirayı geçtiği için, maaşlarını Türk Lirası olarak değil, Suriye Poundu olarak almak istediklerini söylüyorlarmış!

Tıpkı kuvayı milliye di mi?

Kurtuluş Savaşı’nı akp’nin kuvvasıyla yapsaydık, adam başı 20 drahmiye memleket gitmişti yani.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/cukkayi-milliye-2600716/