CHP 1 milyon kişilik “sandık ordusu”nu kurabilecek mi?..

Şaibeli 16 Nisan Referandumu sonuçlarından sonra dile getirilen iddialara göre; seçimlerde hile SEÇSİS sisteminde değil, sandıkta yapılıyor!
Peki hangi sandıklarda?
Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin müşahit gönderememeleri nedeniyle seçimin takibini yapamadıkları veya engellendikleri bölgelerdeki sandıklarda…
* * *
O halde muhalefet partilerinin seçmen kütüklerine kasıtlı olarak fazladan yazılanlarla, o gün oy vermeyen yurttaşlar adına birilerinin oy kullanmasına mani olmaları ve gerçeğe aykırı sonuç tutanaklarının imzalanmasının önüne geçmeleri gerekiyor.
Hatırlayacaksınız, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referandum sonrasında konuk olduğu bir televizyon programında, sandıkların en az yüzde 90’ına hakim olduklarını belirtmişti. Bu açıklama bir anlamda CHP’nin yaklaşık 16 bin sandıkta görevli bulunduramadığının kabulü anlamına geliyordu. Kılıçdaroğlu aynı konuşmada sandık sonuç tutanakların yüzde 74’üne seçim gecesi ulaşıldığını ve geri kalanının sonrasında tamamlandığını söylemişti.
* * *
Seçimlerdeki gönüllü çabaları nedeniyle kamuoyunun takdirini kazanan bir sivil toplum örgütü olan “Oy ve Ötesi”nin raporuna göre ise; sonucu herhangi bir gönüllü ile doğrulanmamış, yani ulaşılamamış sandık sayısı 20.202 idi. Bunlarda 3,746,637 oy kullanılmış ve 2,635,711 Evet çıkmıştı. Söz konusu sandıklarda “Evet” oyları rekor kırmış ve yüzde 70,3’e ulaşmıştı!..
Bu rakamlar çok önemli. Zira referandumda sadece 1,375,934 oy farkı oluşmuştu. Bunun yarısının yer değiştirmesi halinde “HAYIR” kazanacaktı!..
Her sandıkta ortalama 300-400 oy kullanıldığı düşünüldüğünde, ulaşılamayan sandıklarda ortalama 50 oyluk yer değişimi ile seçim sonucunun değişebileceği kendiliğinden ortaya çıkıyordu.
Geçenlerde bu doğrultuda bir yazı yazmış ve CHP’nin yurt genelindeki tüm sandıklarda iki gözlemci-görevli bulundurmasının zorunlu olduğunu, aksi takdirde “Biz her türlü önlemi aldık, yeter ki siz sandığa gidin ve oyunuzu kullanın, gerisini bize bırakın” söyleminin inandırıcılığını yitirdiğini belirtmiştim.
* * *
Nitekim CHP Parti Meclisi Üyesi Mehmet Ali Çelebi hemen kolları sıvadı ve sandık kurullarında görev alacak 1 milyon kişilik müşahit ordusunu hazırlayıp eğitmek amacıyla bir proje geliştirdi.
Proje, kritik sandıklardan başlamak üzere sivil toplum örgütleri ve güvenilir derneklerle işbirliği yapmayı ve eğitilmiş gönüllüleri yönlendirmeyi hedefliyor.
* * *
“Neden 1 milyon” sorusunun cevabına gelince:
Türkiye genelinde 166.679 sandık bulunuyor. Bu sandıklar için 339.611 sandık görevlisine ihtiyaç duyuluyor. Her sandıkta en az 2 görevli bulundurmak hayati önem taşıdığına göre; yedekleriyle birlikte 1 milyon kişiyi eğitmek ve bugünden hazır etmek zaruri hale geliyor.
Mehmet Ali Çelebi ayrıntıları üzerinde uğraştığı projenin nasıl çalışacağını cuma akşamı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu ve Tekirdağ Milletvekili Dr. Candan Yüceer’in de katılımlarıyla Bursa Cumhuriyet Meydanı’nda yapacağımız Halk Arenası’nda açıklayacak.
Gayretli genç siyasetçinin çabalarının, muhalif seçmenin zihnine yerleşen “Sandığa gitsem ne olacak, nasılsa oyum çalınıyor” şeklindeki olumsuz düşünceyi ortadan kaldıracağına inanıyor ve destekliyorum.
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/ugur-dundar/chp-1-milyon-kisilik-sandik-ordusunu-kurabilecek-mi-2026316/

“Bir” kavram irdelemesi

Hayatımda en korktuğum en çekindiğim şeylerdendir…
Rezillik, terbiyesizlik, başkaları karşısında davranış bütünümden dolayı küçük düşmek…
Kâbusum…
Kaybetmek, yok maddi – manevi kayıpları kast etmiyorum, insan kaybetmek, can kaybetmek…
Gönül yitirmek!

Tabii ki maddi kayıplar benim için ağır sonuçlar doğurabilir, çalışamıyorum…
El dediğin ekmek tutmaz, kafa değdin çalışmaz oldu…
Hafızamı hiç sormayın daha iyi, halimi!

Dün…
“Bizim” evde üçüncü dünya savaşı koptu…
Gecenin saat üçünde yukarı kattan öyle ses, öyle gürültüler geldi ki…
Gece yarısı camlar açıldı, eşyalar, bavullar camdan atıldı. Gündüz gözüyle bahçeye baktığımda bir sürü fotoğraf, fatura, eşyalar çimen üstünde…
Gündüz…
Valide ile benim aramda geçen, neredeyse kavgaya varan yüksek sesli tartışma…
Annedir…
Büyüğüm, saygıda ve sevgide ASLA kusur etmem. Rahmetli peder, hastanedeyken…
Kendimi övmek için yazmıyorum, nedenini inşallah sonra anlarsınız…
Gidememiştim, geçmiş zaman nedenini de hatırlamıyorum, annem, babamın yanında, hastanede…
Sormuş; “Nerede benim en hakikatli evladım?”
Ve çok gerekçeli neden vardı…
En azından sorabilirdim “Baba, neden?”
Asla ve kata yapmadım. Anneme, babama karşı terbiyesizlik, büyük bildiklerime karşı saygısızlık!

Abartarak yazıyorum…
Kadıncağızın okumadığı kitap kalmamıştır bu dünyada, kitap kurdu kavramının vücut bulmuş hali…
Buna rağmen anlamıyor, algılayamıyor…
Küplere biniyor, kızıyor ama nasıl, KORKUYOR…
Orospu çocuğu diyormuşum…
Pezevenk diyormuşum…
Ölmüş bir kadının ardından böyle konuşulur muymuş…
Hele hele ölmüş bir insanın ardından böyle konuşmak ne insanlığa ne herhangi bir terbiyeye sığar!

Doğru mu?
Doğru!!!

Anlatamıyorum ki kadına meramımı, derdimi…
Annem anlamadıktan sonra bizim ahali haydi haydi anlamaz!

Kavramlar ve tanımlar, kelimelerin anlamı…
Hukuken ömrüm…
Mesleki açıdan, noktanın, virgülün gücünü, etkisini, anlamını bilmez miyim hiç?
Sevdiceğim bile…
Korktuğu için olsa gerek, kadın…
Pezevenk kelimesi için “çareler” aradı. Hep demişimdir ona…
Hukuki açıdan sorumluluğunu taşıyamayacağım kelimeleri kullanmam…
Benim için hapis demek, hele helle Tayyipistanda ÖLÜM demek…
Çünkü kendi dört duvarımda ağrılar içinde kıvranıyorum, yatak döşek her şey “emrimde”
İlaçlarım…
Uyuşturucuyu hiçbir şekilde vermiyorlarmış duyduğuma göre…
En ağır hastalara bile ki ben ağrın, ağrıyım…
Gün geliyor, bir saniyeden ötekine acıdan düz duvarları tırmanıyorum…
Kısacası girsem bile içeriye, oradan kolay kolay sağ salim çıkmam.

Bilincinde miyim?
Evet, her türlü…
Susacak mıyım?
Hayır!

Gideceğim…
Hiç çaresi yok, eşim, evladım beni bekler…
Yaş ve ölüm yıldönümlerinde, onlara kaşı tüm sorumluluk ve yükümlülüklerimi yerine getirip…
Hayat denilen muammaya buralarda tekrar atılacağım.

Yıkmalı mıyız tüm Camileri?
Bu soruyu çok sormuşumdur kendime…
Evet, yıkılmalı!
Yürek dediğin, niyet…
Temiz ise Allah her yerde!!!

Dualar buralardan da cennet vatandan da ulaşır gökyüzüne.

Yine de gitmem gerek, bakmalıyım kara toprağa…
O an…
İçimde tarifsiz bir huzur, çukurum hemen sevdamın yanı başında, içini toprak doldurdular yine…
Açarlar iki dakikada. Ölüm benim için uzun bir hasretten sonra tekrardan kavuşma.

Orostopol…
Orospu çocuğu, pezevenk…
Asosyal…
Etimoloji…
Kelimelerin anlam ve içeriği.

Konuyla ilgili bir fıkra:

Temel’le Dursun bir gün banka soymaya karar verirler. Ancak tam kaçarken arkalarından gelen polis bağırır:

Sakın kımıldama orospu çocuğu!

Temel, Dursun’a döner:
Sen kaç Tursun, penu tanıdular!

Aslında kullanmam gereken, doğru olan kelime asosyal…
Asosyal ne demektir?
Stres, depresyon, hayat şartları ama özellikle çocuklukta yaşanan kimi “yanlışlıklar” diyeyim insan üzerinde, topluma karşı veya toplum içeresinde gayri ihtiyari, “normal” olarak kabul edilmeyen davranış biçimi, algılayış ve anlayış şekillerinin meydana gelmesini tetikler. Kişinin, toplum içeresindeki davranış şeklinin tümü yani. Aile içindeki bireylerin birbirine karşı olan ilişki ve davranış bütününün, kendi başarısızlıklarının acısını kendinden güçsüz olanlardan çıkarmak gibi davranış bozuklukları ki bilindiği üzere…
Cahil veya fanatik bir kişiliğin en iyi yapabildiği tahrip etmek, bozmak, yıkmaktır ve bu karakter özellikleri çocuk yaşta oluşur ve kalıcı özellik taşımaktadır. Sosyopati ve psikopati gibi kavramlar ve kişilik bozuklukları “reşit” olduktan sonra, yani 18 yaş üstü gözlemlenir.
Sürekli bir kavga hali, normlara uyum sağlama, aldatmak, dolandırmak ve yalan beli başlı özellikleri arasındadır. Kısacası bir kişilik bozukluğudur. Ve bu kişilik bozukluğunun temelleri genelde çocukluğunda aranmalıdır.

Aile terbiyesi, aile görgüsü kardeşim, görgü…
Ve çocuk yaşata almaya başladığın terbiye…
Kimdir çocuk yetiştiren?
Ana…
Terbiyeyi veren baba!

Araştırdım, sevdiceğin dediğine göre pezevenk demek Azarice…
“İş adamı” bir saygınlık ifadesiymiş…
Bizde…
Yüz kızartıcı bir durum olan karı – kız pazarlama. Para karşılığında başka erkeklere bu kadınların vücutlarını pazarlama. Pezevenkliğin…
Cinsiyeti yoktur, biri pezevenk diğeri mama…
Bana göre…
Para karşılığında ha karı – kız satmışın, ha vatan – millet, mal ve mülkünü, toprağını, istikbalini.

Orostopol…
Orospu çocuğu ki bu yola düşen bir kadının genelde çoluk – çocuğu ile ilgilenme, onu gerektiği gibi yetiştirmeye vakti yoktur. Çocuk…
İle terbiye ve görgüsü alma ihtimali çok azdır, genelde sokak “kültürü” ile yetişir. Mecazi anlamda kadının vücudunu pazarlamasına bile gerek yoktur. Evlat yetiştirmede üstüne düşen vazifeyi, geçerli gerekçelerle yerine getirmeyen insan karakteri ki…
Bu kavramın “bir” diğer anlamı; alçak, serseri, hilekâr…
Veya kişinin piç olmasıdır!

Franklin Roosevelt, Nikaragua diktatörü Somoza için şu ifadeyi kullandığı rivayet olunur:
“O bir orospu çocuğu ama O bizim orospu çocuğumuz!”

Ehhh…
Bizim de birçok “bizim” orospu çocuğumuz var!
Şöyle…
Vurgulayarak, üstüne basa basa…
Orrrospuuu çocuğuuu!

Evet kanımızı emen…
Geleceğimizi pazarlayan, evlatların canını, malını hiçe sayan…
Söyleeeeeeeeeee…
Ümmetti Müslim’in söyle…
Rezillikten korkmayan, yüz kızarması nedir bilmeyen…
Utanmak denilen şeyi bilmeyenden…
Millet…
Bağıra bağıra kendisine HIRSIZ dediğinde…
Pismiş kelle gibi sırıtan yüzsüzden…
Ehli Müslüm olur mu?

Evet…
Yıkmalı bu Camileri yıkmalı…
Bize…
Allah’ı, kelamını, peygamberlerini, öğretilerini…
Olması gerektiği gibi öğretmeyen mekânları yıkmalı.

Benim Allah’ım, benim Tanrım…
Şefkatli…
Yarattığı kula sevgi dolu, koyduğu, Onun koyduğu kurallara uymalı…
O…
Her yerde, ihtiyaç duymam Ona seslenmek için bir mekân…
Evim, dört duvarım, yarattığı tabiatta onu görür, ondan dilerim rahmet…
Ona dökerim içimi, ondan isterim destek…
Benim Allah’ım…
Hoşgörülü, anlayışlı, af edici…
O…
Bilmez mi benim başı açık karımın, kızımın içini…
Ahlakını, bana sadakatini, kendisine karşı samimi ve içten gelen imanı?
Bilmez mi?

Yok arkadaş yok…
Ben pezevenge, pezevenk, orospu çocuğuna, orospu çocuğu…
Kediye, kedi, hırsıza hırsız derim…
Demeye devam edeceğim.

Bu herif…
Bu kendini bilmez serseri ve zibidi…
Zihniyeti…
Devlet mi yönetiyor?

Yoksaaa…
İş adamı mı?
Hangi ahlak?
Hangi terbiye, görgü, hangi…
Vicdan…
Müsaade eder devlet yönettiği veya devlet adına, millet adına…
Karar merciinde otururken…
Şahsi işi, iş peşinde, para peşinde koşturmayı?
Takipçiliği???

Hep tahmindi…
Milyarlar…
AMA…
Almanlar açıkladı, Alman devleti…
Erdoğan ve kabilesi…
120 milyon Euro sahibi!

Ya hesap ve kitabını bile yaptım, arşivlerim meydanda…
Aldığı maaş ile IMKANSIZ…
Böyle bir servet, imkânsız!

Bu…
Bilinen, ya bilinmeyenler?

Günlerdir yayınlayacağım, kısmet bugüneymiş…
Uğur Dündar Beyin yazısı…
Sayın Dündar, duayen bir gazeteci…
Bir “kurum”, nerdeyse kuruluş diyeceğim geliyor…
Böyle bir insan…
Böylesine ciddi bir gazeteci, elinde belge olmasa böyle şeyleri yazar mı?
Hırsız…
Sadece şahsen hırsızlık yapan değildir, HIRSIZ, hırsızlığa teşvik eden…
Hırsızlığa göz yumandır aynı zamanda…
Müslüman ise…
Bile bile böyle bir hırsızlık karşısında ki TEKRAR…
Bunlar “bilinen” ya bilmediklerimiz?
O şerefli makamları >>> işgal <<< etmez! Not: Uğur Beyin yazısını ayriyeten yayınlayacağım, bir üste olan olacak. Çok uzun oldu.