>>> Sars-CoV3, üç, üç mü YOKSA başka beklentiler mi var??? Avrupa Birliği CIDDI şekilde maske rezervini yükseltiyor <<<

Denildiği gibi…
O konuları hiç kurcalama!

Uyarmıştım…
Ta ne zaman Ortadoğu…
Başa gelecek var.

Kalbim, demin…
Ciyaklattı…
Offf O ne biçim sancıydı, hastayım, çok ciddi…
Hangi biri ile uğraşacağım…
Huzura ihtiyacım var, erecek sonunda herkes muradına…
Göreceğim…
Allah izin verirse O zaman ne bok yediklerini!

Kalbim

Kim bilir…
Belki?

Su testisi su yolunda kırılırmış der atalar…
Benim nerede kırılacağım (…)
Bir Allah bilir, benim bildiğim, neredeyse emin olduğum…
Yatağımda ölmeyeceğim.

Kalbim çok fena ağrıyor.

Evet…
Hayat bir manej…
Bir tiyatro sahnesi ve her birimiz yerimizi alıyoruz bu sahnede…
Bu oyunda…
Kimimiz başrolde…
Kimimiz bir figüran…
Bir yardımcı oyuncu rolünde.

Gözün gördüğü, görülmesinin isteneni, insanın yetindiği. Göstermek istedim perde arkasını, başaramadım. Düşünüyorum ceketimi alıp gitsem mi? Kalırsam SONUM MALUM, kalırsam olacaklar belli, gitsem… Yazgıya çelme takabilir miyim? Allah

Ne verirse versin…
Hayırlısını versin.

Ve bir boğanın özelliklerinden biri…
Bulursa…
Takmaz diğerini, mesele bu değil ki…
Mesele…
Kaybetmemek, cana can olmak…
Mesele vicdan denilen, gösterilen vefaya ihanet edebilir mi bir Önder?
Ederse…
Önder midir, bakabilir mi bir daha aynada yüzüne?

*

YOK…
Sanmıyorum, never say never…
AMA (…)
Görmedi, tecrübe etmedi bu aile böylesini!

Kimi insan kurban rolünü mükemmel oynar, hele bu insan kadınsa OTOMATIKMAN pozitif ayrımcılığa uğrar ki kendini aklaman artık mümkün değildir. Göz… Sen nasıl bir şeysin ya, nesin? Nasıl bu kadar yanıltabilirsin?

İnsandan insana fark…
Doktordan doktora daha da büyük bir fark…
INAN…
Özellikle doktor konusunda SAF TECRÜBE konuşuyor…
Benim bildiğim…
Özellikle insan dendiğinde, fiziki, ruhani durumunda…
Tek VE mutlak gerçek yoktur…
Hani bir madalyon gibi, tek bir nesne AMA iki yüzü var…
Bir görünen bir gizlide kalan, tersi yani…
Hep istedim…
Birde tersini anlatayım ki nesneyi olduğu gibi gör…
Ona göre değerlendir doktor…
Terapiyi ona göre uygula. Anlatmadım derdimi…
Anlatamadım.

Demek ki…
İnsan gördüğü ile, görünüş ile yetinebiliyor…
Bir doktor olsa bile. Ne kadar acı bir gerçek, maksat iyileştirmek, yârdim etmek değil ki…
Siktir git işi…
Tamam sen „iyileştin“ bende koydum paramı cebime…
Bu mu yani?
Hipokrat andı bu?

Özgün metin

« Ὄμνυμι Ἀπόλλωνα ἰητρὸν καὶ Ἀσκληπιὸν καὶ Ὑγείαν καὶ Πανάκειαν καὶ θεοὺς πάντας τε καὶ πάσας, ἵστορας ποιεύμενος, ἐπιτελέα ποιήσειν κατὰ δύναμιν καὶ κρίσιν ἐμὴν ὅρκον τόνδε καὶ συγγραφὴν τήνδε‧
ἡγήσεσθαι μὲν τὸν διδάξαντά με τὴν τέχνην ταύτην ἴσα γενέτῃσιν ἐμοῖς, καὶ βίου κοινώσεσθαι, καὶ χρεῶν χρηί̈ζοντι μετάδοσιν ποιήσεσθαι, καὶ γένος τὸ ἐξ αὐτοῦ ἀδελφοῖς ἴσον ἐπικρινεῖν ἄρρεσι, καὶ διδάξειν τὴν τέχνην ταύτην, ἢν χρηί̈ζωσι μανθάνειν, ἄνευ μισθοῦ καὶ συγγραφῆς, παραγγελίης τε καὶ ἀκροήσιος καὶ τῆς λοίπης ἁπάσης μαθήσιος μετάδοσιν ποιήσεσθαι υἱοῖς τε ἐμοῖς καὶ τοῖς τοῦ ἐμὲ διδάξαντος, καὶ μαθητῇσι συγγεγραμμένοις τε καὶ ὡρκισμένοις νόμῳ ἰητρικῷ, ἄλλῳ δὲ οὐδενί.
διαιτήμασί τε χρήσομαι ἐπ‘ ὠφελείῃ καμνόντων κατὰ δύναμιν καὶ κρίσιν ἐμήν, ἐπὶ δηλήσει δὲ καὶ ἀδικίῃ εἴρξειν.
οὐ δώσω δὲ οὐδὲ φάρμακον οὐδενὶ αἰτηθεὶς θανάσιμον, οὐδὲ ὑφηγήσομαι συμβουλίην τοιήνδε‧ ὁμοίως δὲ οὐδὲ γυναικὶ πεσσὸν φθόριον δώσω. ἁγνῶς δὲ καὶ ὁσίως διατηρήσω βίον τὸν ἐμὸν καὶ τέχνην τὴν ἐμήν.
οὐ τεμέω δὲ οὐδὲ μὴν λιθιῶντας, ἐκχωρήσω δὲ ἐργάτῃσι ἀνδράσι πρήξιος τῆσδε.
ἐς οἰκίας δὲ ὁκόσας ἂν ἐσίω, ἐσελεύσομαι ἐπ‘ ὠφελείῃ καμνόντων, ἐκτὸς ἐὼν πάσης ἀδικίης ἑκουσίης καὶ φθορίης, τῆς τε ἄλλης καὶ ἀφροδισίων ἔργων ἐπί τε γυναικείων σωμάτων καὶ ἀνδρῴων, ἐλευθέρων τε καὶ δούλων.
ἃ δ‘ ἂν ἐν θεραπείῃ ἢ ἴδω ἢ ἀκούσω, ἢ καὶ ἄνευ θεραπείης κατὰ βίον ἀνθρώπων, ἃ μὴ χρή ποτε ἐκλαλεῖσθαι ἔξω, σιγήσομαι, ἄρρητα ἡγεύμενος εἶναι τὰ τοιαῦτα.
ὅρκον μὲν οὖν μοι τόνδε ἐπιτελέα ποιέοντι, καὶ μὴ συγχέοντι, εἴη ἐπαύρασθαι καὶ βίου καὶ τέχνης δοξαζομένῳ παρὰ πᾶσιν ἀνθρώποις ἐς τὸν αἰεὶ χρόνον‧ παραβαίνοντι δὲ καὶ ἐπιορκέοντι, τἀναντία τούτων. »

Özgün metnin çevirisi

Hekim Apollon, Asklepios, Higiya, Panacea üzerine ve bütün Tanrı ve Tanrıçaların huzurunda yemin ederim ki, yeteneğim ve gücüm elverdiğince bu and ve sözleri tutacağım:
Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım, ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim, çocuklarına kardeşim gibi bakacağım ve öğrenmek isterlerse bu sanatı ücretsiz öğreteceğim; ilaç reçetelerini, şifai bilgileri ve diğer bilgileri sadece ve sadece kendi evlâtlarıma, hocamın çocuklarına ve hekimlik kurallarına uygun sözleşmeyle bağlı ve and içmişlere öğreteceğim.
Yeteneğim ve hâkimiyetim ölçüsünde hastalarımın iyiliği için tedaviler önereceğim ve asla kimseye zarar vermeyeceğim.
İsteyen hiç kimseye öldürücü bir eczayı ne vereceğim ne de bunu tavsiye edeceğim; benzer şekilde, bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim.
Hayatımın ve sanatımın saflığını koruyacağım.
İç organlarındaki taşı keserek almayı, hastalığı çok açık olan hastalarda bile, işin ehli olan (cerrah)lara bırakacağım.
Hangi eve girersem gireyim, bütün kasıtlı kötülük ve suistimallerden ve özellikle de ister hür ister köle olsun erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan kaçınarak, sadece hastaya yardım için gireceğim.
Gerek sanatımın icrası sırasında gerekse insanlarla gündelik ilişkideyken edindiğim bilgileri ortalığa saçmayacağım, bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım.
Bu yemine sadık kalırsam hayatımı ve mesleki uygulamalarımı insanların tümünden ve her zaman saygı görerek mutlulukla sürdüreyim, ama ona ihanet eder ya da çiğnersem tam tersini yaşayayım.

Ve ihanet ettin doktor…
İhanet etmeye devam ediyorsun…
Çünkü dinlemiyorsun, madalyonun tek tarafını görmekle yetiniyorsun…
Zahmet…
Etmiyorsun madalyonun diğer tarafına bakma zahmetine katlanmıyorsun.

Bir teknisyenin…
Bir mühendisin, iyi bir mühendisin, mimarın…
Tabii ki bilgi AMA…
En büyük özelliği nedir bilir misiniz?
Hesabını, kitabını…
Ayrıntılı olarak yapması ki insanız…
Hangimiz mükemmeliz ki?
Olayı her yönü ile aydınlatmaya çalışması…
Bunca itinaya…
Bunca özene rağmen olmuyor mu yanlışımız?
Oluyor tabii…
“Hesap hatası”
Düşünemediklerimiz, insanız…
Ama gayret gösteriyoruz…
Sen doktor, sen…
Bu gayreti gösteriyor musun???

ADAC, otomobil kulübü. HANI dün ÖNEMLI

Gerçekten varmış…
İlk danışma ücretsiz. Oldum olası var benim buna benzer sigortalarım…
Gençliğim…
Başım beladan kurtulmuyordu. RechtsschutzVersicherung

*

Doğruya doğru, YALANA YALAN!
NOKTA, yetmez KOCAMAN BIR NOKTA

O kadar şaşırdım ki ekranlarda görünce

*

“Senin oğlun fakir, bana üç dört sene 200, 300 Euro DAHA destek olamaz mısın?
Bak üniversiteyi daha yeni bitirdim”
😊
Pezevenge bak, pezevenge…
Attım elimi cebime, 6 Euro 25 Cent çıktı…
Önümde…
Bilgisayarın üstünde para AMA O göremiyor…
Ulan oğlum doyuramadım(!)

Şaka bir yana, nereden çıktı bu geyik muhabbetti?
SIGORTALAR…
Genç insanlar, SIRASINA GÖRE:
• Krankenversicherung. …
• Berufsunfähigkeitsversicherung. …
• Private Rente und Lebensversicherung. …
• Privathaftpflichtversicherung. …
• Hausratversicherung. …
• Autoversicherung.

İlle gıdıklayacak beni…
ILLE!
😊
Ulan gıdıklana gıdıklana…
Öleceğim.

*

Euro…
8,9931
8,9953

*





Allah peygamber aşkı için tercüme etmeyin ÖNCE kendi dilinizi öğrenin! Hani alman iç istihbarat tercümanları gibi, LÜTFEN tercüme etmeyiniz; KunstMusik’miş… Allah belanızı versin be!

Yuhhhhhhhhhhhhhhhh…
Ihre Augen in der Nacht steigen, Meine Lieder sind Lieder der türkischen Kunstmusik

Bu kelimenin…
Birebir çevirisi YOKTUR, çünkü Almanlarda böyle bir musiki dalı yoktur…
Türk…
Klasik musikisi desen hadi neye!

Almanlar…
Daha “yüksek” bir sanat zevkine dair musikiye klasik müziki derler…
Halk müziğinden ayrı bir yeri vardır, volkstümlich denir, Volksmusik…
Millet bizlere boşu boşuna Almancı demiyorlar…
Bunları görünce hak vermemek elde değil.

Jeton çok köşeli, Allah belamı versin daha şimdi aklıma geldi…
EN KISA ZAMANDA…
İstihbarat dairesi ile irtibata geçmeliyim…
Tercümanlalar…
Allah bilir benim gibi kaç suçsuzun günahına girdiler, neyse ki ben kendimi akladım…
Yani…
En azından görünüşte öyle AMA Almanları bu konuda cidden uyarmalı…
Hani bir süre Almanca yazdım ya…
TEKRAR…
Sınavdan geçirsinler “yeminlileri” teyit ettirsinler dil bilgilerini…
Kelime hazinelerini.

Verhandlungssicher…
PUNKT

„„Wie gut sind meine Sprachkenntnisse?“ – Levels der Sprachkenntnisse im Lebenslauf
Früher wurden die Sprachkenntnisse im Lebenslauf in Jahren ausgedrückt, womit die Dauer des jeweiligen Sprachunterrichts gemeint war. Diese Angabe ist heute nicht mehr üblich, da damit keine Aussage über das jeweilige Level getroffen wird. Das Sprachniveau in einer Sprache kann durch Abstufungen vorgenommen werden. Eine weit verbreitete Abstufung des Sprachniveaus sieht folgendermaßen aus:

Muttersprache
Verhandlungssicher (sehr gut)
Fließend
Gut
Schul- bzw. Grundkenntnisse
Darüber hinaus gibt es in den Zeiten des Zusammenwachsens von der EU eine Richtlinie zur Bestimmung des Sprachniveaus. Dabei werden sechs Levels (Kompetenzstufen) unterschieden:

A1: Einfache Unterhaltungen, Grundkenntnisse aus der Schule
A2: Teilnahme an einfachen belanglosen Gesprächen möglich
B1: Teilnahme am täglichen Leben möglich, einkaufen, gehobenere Konversationen
B2: Auch komplexe Sachverhalte können erfasst und diskutiert werden
C1: Anspruchsvolle Literatur bereitet keine Probleme, Konversation mit Muttersprachlern ist auf allen Gebieten möglich, Phrasen und Redewendungen gehören zum Standard
C2: Konversation mit Muttersprachlern ist auf allen gehobenen Gebieten möglich, Sprache bereitet keinerlei Probleme, selbst Doktorarbeiten kann man schreiben“

Almancam, Türkcem…
C1 ile C2 arası, genelede C2…
Ingilizce…
Hııııh…
A1 ile B1 arası, bilgisayar varsa yanımda…
B2

Y-CHP, K nokta K nokta NEREDE???

Papaz mapaz, bilgilendirdiği için teşekkür ederim.

Ders kitaplarında Atatürk yok!

Hâlâ Atatürk’le uğraşıyorlar… Hâlâ Atatürk’ün ismini her yerden silmeye çalışıyorlar…
Fakat… Yanıldıkları bir şey var… Atatürk’ü Türk milletinin kalbinden silemezler…
Kendi adıma söylüyorum, Atatürk’ü sevmeyen kim olursa olsun, ben de onu günahım kadar sevmem!
★★★
Bu yıl da ders kitaplarında Atatürk yok!
Önceki yıllarda “Çağdaşlaşan Türkiye” ve “Yeni Türk Devleti’nin Temelleri” ders kitaplarında yedi sayfa anlatılan Atatürk ilkelerine yeni kitapta yer verilmedi.
Kitaplarda, Atatürk’ün, Atatürk ilkelerinin, özellikle laikliğin geçtiği Atatürk ünitesinin kaldırıldığı görülüyor.
Buna karşılık, padişahın, halifenin, teslimiyetçi, işbirlikçi rolünü, cumhuriyete karşı hilafet yanlısı olan Şeyh Sait isyanını, Menemen ayaklanmalarını gözden uzak tutarak yeni bir tarih anlayışı yaratılmaya çalışıldığı gözlemleniyor.
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ders kitaplarından Atatürk, Atatürk’ün din ve vicdan özgürlüğüne dair ünite, cümleler, görseller kaldırıldı. Öyle ki, yeni kitaplarda Atatürk’e bir kileme dahi değinilmiyor.
Tarih kitabında da Atatürk konuları azaltıldı.
★★★
Tüm ders kitaplarını inceleyerek bu bilgileri veren Tarihçi Yazar ve Eğitimci Mustafa Solak “Geçen yılın Sosyal Bilgiler” kitabında herhangi bir konu anlatıldığında, Atatürk’ün konuya dair fikirleri de belirtilirken, bu yılki kitapta Atatürk’ün görüşleri ‘yok denilecek kadar‘ azaltılmıştır. Anlaşılması açısından söylüyorum, geçen yılın ders kitabında ‘Atatürk” adı 144 defa geçerken, bu yılkinde sadece 19 defa kullanılıyor” dedi.
Ders kitaplarında:
1) İsyancı Şeyh Sait’in, Cumhuriyet’in yıkıcısı rolü gizlendi.
2) Padişah’ın teslimiyetçi, işbirlikçi tutumu saklandı.
3) Halife Abdülmecit’in TBMM’ye karşı tavrı çıkarıldı.
4) Menemen ve Kubilay faciaları kaldırıldı.
5) “Atatürk, Padişah Vahdettin tarafından vatanı kurtarması için Samsun’a yollandı” algısı yaratıldı.
★★★
Tarihçi yazar ve eğitimci Mustafa Solak:
“Atatürk’ü çıkartarak veya azaltarak emperyalizme karşı milli birliği sağlamak mümkün değildir.
Atatürk’ün önemi ve Atatürk ilkelerinin ülkemizin büyük ihtiyacı olduğu sonucu ortaya çıktığı vurgulanarak anlatılmalıdır.
Kitle örgütleri, sendikalar, dernekler, partiler, yazarlar, aydınlar bunun mücadelesini vermelidir” diyor.
★★★
Mustafa Solak, müfredat değişikliği sonrası Atatürk, Atatürkçülük ve diğer konularla ilgili ders kitaplarının son halini inceledi ve bu konuda “Gayrı Millî Eğitim” adında önemli bir kitap yazdı. O kitap, çocuklarımızı emanet ettiğimiz Milli Eğitim’in, millîlikten ne kadar uzaklaştığını anlatıyor.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a sormak istiyorum:
“Bugünkü Millî Eğitim’in amacı ‘Atatürk karşıtı, cahil ve tutucu bir nesil‘ yetiştirmek midir?”

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/rahmi-turan/ders-kitaplarinda-ataturk-yok-6048584/

VE DAHA DÜN YAZDIM, Almanya bir eyalette 7 diğerinde 8 bini, yüzlerce öğretmeni

L’educazione faccia a faccia

Roma’nın orta halli ailelerinin oturduğu Prati semtinde olağanüstü bir sabah yaşanıyordu, saat sekiz sularıydı.
Mordini caddesi.
19 numara.
İtalya’da ne kadar televizyon kanalı, ne kadar gazete varsa, hepsinin muhabiri henüz hava aydınlanmadan oraya üşüşmüştü.
Medyanın odaklandığı bu adres, bir devlet okulunun, Giuseppe Gioacchino Belli ortaokulunun adresiydi.
Kameralar açık, parmaklar deklanşörlerde, herkes heyecanla onu bekliyordu.
“İşte orada” diye bağırdı bir muhabir.
Bütün kafalar, bütün kameralar, bütün objektifler o yöne döndü.
Evet, hakikaten geliyordu.

Niccolo.

Yüzünde maskesi.
Sırtında çantası.
Yürüye yürüye geldi.
13 yaşında.
Orta üç öğrencisi.
Tek başınaydı.
Yanında kendisine eşlik eden annesi veya babası yoktu.
Gazetecilerin yanından geçerken neşeyle el salladı, “günaydın” dedi.
“Günaydın Niccolo” dediler.
Merdivenleri tırmandı.
Sınıfına girdi.

Niccolo…
İtalya başbakanının oğlu!

L’educazione faccia a faccia.
Yani, yüz yüze eğitim…
İtalya’da işte böyle başladı.

Koronavirüs salgınının Avrupa’daki merkez üssünde, üniversiteler hariç, ilk ve orta dereceli okulların tamamı açıldı.
5.6 milyon öğrenci ders başı yaptı.

Türkçe argoda kullandığımız faça, İtalyanca faccia’dan geliyor.
Yüz, çehre, surat demek.
Peki, İtalyan hükümeti “façayı bozdurmamak” için hangi önlemleri aldı?

Okullara şimdilik 136 milyon adet maske dağıtıldı.
Her öğrenciye her gün bir maske ücretsiz veriliyor.
445 bin litre dezenfektan jel dağıtıldı.
Kapısında el dezenfektanı olmayan sınıf kalmadı.
Bütün okulların tuvaletleri kendi kendini dezenfekte eden aparatlarla donatıldı, her tuvalet her kullanımdan sonra otomatik temizleniyor.
Çocuklar sosyal mesafeye uygun şekilde seyrek seyrek otursunlar diye, şimdilik 200 bin adet tekli sıra ilave edildi, 400 bin adet sandalye ilave edildi, üretim harıl harıl devam ediyor, toplam iki milyon adet tekli sıra olacak, tekli sıraların üstü, yani masa bölümü cam’dan imal ediliyor, hademeler her teneffüste her cam sırayı tek tek siliyor, temizlenmesi ve temizliğinin kontrolü çok daha kolay olduğu için ahşap yerine cam yapılıyor.
Okullara bir milyon adet ateşölçer dağıtıldı.
Her öğretmende, her hademede ateşölçer var.
Her öğretmene, her hademeye okulların açılacağı hafta test yapıldı, rutin aralıklarla hepsine test yapılmaya devam edilecek.
Okullara veliler dahil, giriş yasak.
Sadece öğrenci, öğretmen ve hademeler girebiliyor.
Her veliye resmi yazı gönderildi, “her ebeveyn her sabah çocuğunun ateşini ölçecek, 37.5 derecenin üzerindeyse kesinlikle okula göndermeyecek, derhal sağlık kuruluşlarına haber verecek” denildi.

Ama…
Bu önlemlerin hiçbiri İtalyan halkı için yeterli ve garanti görülmedi.
Halkın ikna olabilmesinin tek şartı vardı.
Niccolo!

Çünkü “okulları açtık” demesi kolay…
“Okulları açtık” diyen başbakan, oğlunu okula gönderecek mi?
Herkes bu sorunun cevabını bekliyordu.

Niccolo maskesini taktı, sırtında çantası, geldi, sınıfına girdi.
500 polis eşliğinde, makam araçlarıyla filan gelmedi.
Tek başınaydı.
Herkesin çocuğu gibi.
Yürüyerek geldi.

Başbakana sordular, bir baba olarak okulun açıldığı ilk gün oğlunuza neden eşlik etmediniz?
“Özgüvenini kazansın istedim, kendi kendine gidebilir” cevabını verdi.

Niccolo şu anda İtalyan eğitim sisteminin PCR testi gibi.
Her sabah takip ediyorlar…
Niccolo geldiyse, okullar negatif.
Niccolo gelmezse, demek ki vaziyet pozitif.
Niccolo gelmezse, kimse çocuğunu okula göndermeyecek.

Türkiye’de herkes sağlık bakanının ağzına bakıyor.
İtalya’da herkes Niccolo’ya bakıyor.

Çocuklarımızdan daha değerli hiçbir şey yok.

Devlet “çocuklarınızı okula gönderin” diyorsa… Herkesten önce, devleti yönetenlerin çocukları, torunları okula gidecek.
Sonra halkın çocukları gidecek.

İtalya’yı anlattım ama, Almanya da böyle, Fransa da böyle.

Türkiye de böyle olmalı.
Ya hep beraber.
Ya hiçbiri.

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/leducazione-faccia-a-faccia-6048547/

Tek tek gözümden düşüyorlar AMA…
Doğruya doğru, yanlışa yanlış.
NOKTA

Yaptığıyla küçülen lafıyla büyüyemez

Gündemde ekonomi var…
Gündemde tarikatlar var…
Gündemde açılan okullar var…
Gündemde Mavi Vatan’a göz diken emperyalizm var…
Hepsi birbiriyle ilgili… Şöyle:
“Ekonomi-politik” kavramını ilk Fransız Antoine de Montchretien 1615 yılında kullandı. Osmanlı’ya kavram 300 yıl sonra geldi! (Ki, dünyanın ilk siyasi iktisat kürsüsü 1763’te Viyana Üniversitesi’nde kuruldu. Cumhuriyet’e kadar bizde bu bölüm yoktu…)
Ne anlatmak istediğime geleceğim, önce bazı olgular yazmalıyım:
Yıl, 1600.
Ülkelerde kişi başına düşen milli gelir şöyleydi:
Çin 600, Almanya 791, Fransa 841, İspanya 853, İngiltere 974, İtalya 1100, Hollanda 1391 ve Osmanlı 600 dolar…
Yıl, 1800.
Çin 600, Almanya 1077, Fransa 1135, İspanya 1008, İngiltere 1706, İtalya 1117, Hollanda 1838 ve Osmanlı 643 dolar.
Cumhuriyet kuruluş yılı 1923’e bakalım:
Çin 562, Almanya 2750, Fransa 3754, İspanya 2290, İngiltere 4760, İtalya 2763, Hollanda 4635 ve Osmanlı/Türkiye 712 dolar.
Avrupa ülkeleri ile Osmanlı’yı karşılaştırdığımızda; 1600-1923 sürecinde Osmanlı’da kişi başına düşen gelir yüzde 18.7 artarken, bu artış oranı Almanya’da yüzde 247.7, Fransa’da yüzde 346.4, İspanya’da yüzde 168.5, İngiltere’de yüzde 388.7, İtalya’da yüzde 151.2, Hollanda’da yüzde 235.6 olarak gerçekleşti. (Çin de ise eksi 6.3 oldu.)
Avrupa’da gelir artış yüzdesi bu derece büyük olurken, Osmanlı ve Çin/ Asya ülkeleri neden bu kadar geri kaldı?
Çeşitli sebepleri var kuşkusuz.
Mesela:
BİAT MESELESİ
Richard A. Easterlin (d. 1926 )
ABD’li ekonomi profesörü…
Dedi ki:
-“Dünyanın tümü neden kalkınmış değil?”
Yanıtını kendi verdi:
-Kimi ülkelerde modern ekonomik büyümenin sınırlı kalmasının nedeni; ülkeler arasında eğitim sisteminin kurulması ve yaygınlaşmasına ilişkin dönemleri etkileyen dini, siyasi, ideolojik farklılıkların olmasıdır.
Bilimsel atılımların yapıldığı 1800’lerde İngiltere yetişkin nüfusta okur -yazarlık kadınlarda yüzde 40, erkeklerde yüzde 60 idi. Aynı dönem Osmanlı’da bu oran yüzde 2-3’ü geçmedi. “Uçurumun” sebebi neydi?
Örneğin:
Matbaa Avrupa’ya 1445’te, Osmanlı’ya 1727’de geldi! Bunun sebebinin; -padişahların meşruiyetlerini sağlamlaştırmak için elinin altında tuttuğu- tarikatların ileri sürdüğü dini gerekçeler olduğunu bilmeyen yok sanırım.
Keza: Heyet-i Vükela/kabine toplantılarına giren şeyhülislamlar, şeriatın uygulayıcısı ulemalar, kadılar, müftüler ilim ve bilgi üzerindeki tekellerini tehdit edecek, biat kültürünü yıkacak tek yeniliğe/buluşa izin vermedi. Köhnemiş ilmiye geleneği babadan oğula geçmeye devam etti; modern okul ve itibariyle liyakat gereksizdi!
Aynı dönem… Avrupa sanayileşmeye adım atarken, Osmanlı’da din referans gösterilerek yapılan engeller ekonomik kalkınmaya izin vermedi. Ardından 1800’lerde emperyalizme tam bağlılık süreci başladı. (İthalattan yüzde 5, ihracattan yüzde 12 vergi alarak sanayisini yok eden ülkeydi -birilerin pek övdüğü- Osmanlı!)
Yeniliğe/teceddüde düşmanlık konusunda emperyalizm ile dini taassup hep işbirliği yaptı. Emperyalizm, sömürü aracı yerli komprador çevresi ile çalıştığı iş gücünün nitelikli olmasını yeterli gördü. 1870’lerde İngiltere, Almanya, Hollanda, Fransa’da okur yazarlık oranı yüzde 75-80 aralığında iken, Osmanlı’da oran çift hanelere gelemedi!
DERS ALMIYORUZ
Yıl, 1881.
Avrupalılar borçlarını almak için Osmanlı gelirlerine ortak Düyun-u Umumiye kurdu.
Düyun-ı Umumiye binasının Atatürk’ün emriyle İstanbul Erkek Lisesi’ne 1933’te verilmesinin anlamı olmalı değil mi? Ne dedi Atatürk:
-“Okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi bütün güzellikleriyle gelişir…”
Bu uygarlık-tam bağımsızlık yolunda başarılı olduk mu?
Geçen yıl/2019 ülkelerin kişi başına düşen milli geliri şu oldu:
Çin 10.2, Almanya 47.1, Fransa 42.8, İspanya 27.9, İngiltere 43.9, İtalya 35.4, Hollanda 40.7 ve Türkiye 8.2 bin dolar…
Nüfusu 1 milyar 436 milyon Çin’in yaptığı büyük sıçrayış dikkatiniz çekmiştir. Tarihte ilk kez Çin’in gerisine düştük. Hiç mi kafa yormayacağız buna?
Dünyada dini okullara/imam hatiplere öğrenci gönderme rekortmeni olmamızla ekonomik kalkınmayı başaramamızın arasında nasıl ilişki var?
Osmanlı’da bağnazlık-yoksulluk sebebi medreseler ve müfredatlarından, tarikatlardan, vakıflardan hiç mi ders çıkarmayacağız?
Atatürk dönemi hariç sandık merkezli günübirlik pragmatist siyasetten kurtulamıyor, geri kalmışlığımızı bir türlü aşamıyoruz…
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/soner-yalcin/yaptigiyla-kuculen-lafiyla-buyuyemez-6048611/

Ve tahrikatlar…
Ve “devlet”
Ve dincilerin silahlanması, ya SEN…
AMA…
Ben ölmedim daha!

Sidikle bile, sidikle…
Ya boğarım çişte veya yakarım cayır cayır çiş ile!

*

Bir bir…
Tek TEK!

TOPTAN!

F35 meselesi

Hani Israil ve jetin yazılımında kendi ihtiyaçlarına göre uyarlama…
HAKKI…
F35’lerin Amerikalılara ÖZGÜ bir özelliğini çok az insan bilir…
“Normalinde” neredeyse tüm askeri uçaklar bir şekilde istihbarat toplamak için kullanılabilir…
Hani IHA, SIHA…
Ve optik düzen, hani ikide birde ele aldığım konu…
Uçak “yere iner”
Görüntüler değerlendirmeye alınır…
Amerikan F35’lerin…
>>> doğrudan, yani daha havadayken <<<
CIA başta olmak üzere ilgili istihbarat birimlerine veri aktardığını biliyor muydunuz?

Bildiğim kadarıyla bu özelliğe sahip tek uçak…
Eşzamanlı yani!!!

*

„Endstation Katar? Erstes Geschwader der US Space Force landet nahe Doha
22.09.2020 • 11:20 Uhr

Das leidenschaftliche Projekt von US-Präsident Donald Trump, die US Space Force, hat einen ersten Einsatz außerhalb der USA unternommen. Zwanzig Soldaten wurden in den Katar am Persischen Golf geschickt – und nicht etwa auf einen fremden Planeten.



Wir sehen allmählich andere Nationen, die sich äußerst aggressiv darauf vorbereiten, den Konflikt in den Weltraum auszuweiten. Wir alle müssen in der Lage sein, miteinander zu konkurrieren und unsere nationalen Interessen zu schützen.


…“

NOKTA




DIKKAT DIKKAT DIKKAT
——————–






Bir ARTI bir ARTI bir VE gazeteci bağlamında gör


——————–

Eğiten eğiti…
Gözü açan açtı ANCAK ben sizi eğitemedim…
Ulusal, uluslararası siyasetin “inceliklerini” öğretemedim…
Sizler…
Kalın kalın … yemeye alışmışsınız…
Neyleyim…
Zarafetten, incelikten anlamıyorsunuz!

>>> Ucubeee(!) Sayın Şevket Çoruh’u (Arka Sokaklar namı diğer ODUN) dinlediniz mi? Anlatmışımdır Gürbüz ailesinin tiyatro geleneğini, ne yazık ki kendi aileme istediğim gibi yaşatamadım. BIRAK TIYATROYU hanımı, evladı, eşi – dostu alıp ailece müzikli eğlenebileceğimiz bir yer bulmaktan bile acizim, nerelerden nerelere geldik FARKINDA MISINIZ? <<<

Kasımpaşa kültürü derler buna…
Kasımpaşa!

Affedersiniz…
Sikimden aşağa!!!

*

Ve adım adım yaklaşıyoruz gerçeklere, SIZLERIN gerçeğine…
Almanya 08:36
Dolar 7,6434
Euro 8,9863

Hadi ben gitti

*

Geldim, bir kahve…
KADIN…
Önemi anlatmakla bitmez ne var ki kültürden kültüre…
Farklı algılanır, farklı görülür…
En azından bizim coğrafyamızda, Avrupa ve Asya’da…
Kadının fazlaca orasının burasının oynaması hoş karşılanmaz.

Farkındaysanız Önder eski Önder olma yolunda…
😊
YOK…
Bir kedi hala kedi, bir pezevenk hala pezevenk…
Bir orospunun çocuğu hala…
Bir orospu çocuğu!

Onlardan mı korkacağım?
Korka korka geldik bu hallere…
S.çtılar tepemize!

Saat 10:23
Dolar 7,6532

BAKIN…
Bu ıslak imza…
Israilli şirketlerin Suudi köpeklerin hizmetine girmesi konusunu…
“Asya ORTAK takibatını”
>>> Ciddiye alsanız çok iyi olur <<<

Yap…
İşlet devir et gibi…
KIMI KONULARDA ki ÖZELLIKLE para…
Böyle şeylerin sanalı, manalı OLMAZ…
Ömür tüketim…
Kâğıtsız ofis…
Gerçekleştirilemiyor NEDEN?

Bak algoritmalara TESLIM EDILEN…
BORSA…
Ve sonuçları mesela!

Geçen gün sizlerle bir deney yaptım, hani siyah noktaya odaklan…
Küçük…
Casusların YINE küçük el kitabından…
😊
Hani birbirlerini tamamlayan renkler…
Kamuflaj…
Askeri tabir ile ARAZIYE UY…
Sağ pezevenkler sağ, sol pezevenkler sol…
😊 😊 😊
Askerlik yapmadım, renk içinde renkler ile gizleme…
Suya yazdım meselesi gibi.

Yokkk…
Süüülemem, süüüleyemem…
Bir tarafımdan asarlar beni!

Bak Marmaray…
Bunların yapacağı ANCAK bu kadar olur…
Kablolar yandı, millet yürüyerek geri döndü…
Allah…
Depremden korusun, O tünel YIKILACAK!

Plan ve projeleri gören, inceleyen mühendis arkadaşlarım…
Ve VEYA III. Havalimanı…
Hani İranlı dostum, pezevenk ile yüz yüze görüşen, pazarlık yapan…
Kaynaklarım sağlam!