Tüm her şey bitti, Önderin başka işi gücü yok, meşgalesi

Kendimi teşhir edeceğim öyle mi?
Yazıyorsam, paylaşıyorsam bir şeyi vardır nedeni…
Yine başka türlü yazma imkânım varken yazdığım, paylaştığım gibi yazıyor – paylaşıyorsam, vardır elbette bunun da bir sebebi!

Uğraşmayın deliyle demedim mi?
Tehdit ile varacağın nokta, Kasımpaşa’dan aşağı … tepesi!

Benim bir kız kardeşim var manyağın teki, nankör kedi…
Babası onun için derdi ki;
“Denize gitse denizi kurutur”
O kadar bakar kör, ezer geçer seni beni…
Dayday…
Yine “hasta”, Dada ya Allah korusun öleceğini bilse yine girer okula…
Anası gibi inekçi…
Dayday bu konuda benim gibi, osuruk hastası, okul hayatı ayni…
Benimde çocukluğum hep böyle geçti…
İlet oluyordum okula ya, ilet. Beterdi…
Zorla köpek ava gider mi?

Aslında kendim için yapmıştım, kıyamadım…
Manyak ya manyak…
Çok seviyor böyle şeyleri…
Bakalım…
Akşam olsun beğenecek mi?

😊

Bak unuttum…
Yeminle masa hemen kapının yanında, özellikle öyle koydum…
Görmeyebilir yani!

Kendi sözünü, kendi uyarılarını unutma DOSTUM Allah aşkına! 10 gün, son on gün kazandığımız her yürek bizim, evlatların lehine. Her ses, alacağımız her oy bu vatan ve milletin lehine

Gerçeği sevmek
14 Haziran 2018

AKP, 16 yıldır iktidarda…
İlk Kuzey Irak operasyonu¬nu 21 Şubat 2008 tarihinde yaptı.
Üç yıl sonra…
İkinci Kuzey Irak operas¬yonunu 17 Ağustos 2011 tarihinde yaptı.
Dört yıl sonra…
2015 yılında 24 Temmuz ve 8 Ağustos’ta iki askeri operasyon yaptı.
Üç yıl sonra…
2018 yılında 11 Mart ve halen süren iki askeri operas¬yon yaptı.
Televizyon ekranlarında tartışılıyor…
Gazete köşelerinde yazılı¬yor…
Çünkü:
-2015 yılındaki iki askeri operasyonun…
-2018 yılındaki iki askeri operasyonun…
Seçim dönemine getiril¬mesi kimi kafalara; “sandık başarısı için mi askeri ope¬rasyon yapılıyor?” sorusunu getirdi!
Keza…
Kandil’e de halen büyük askeri operasyon yapılıyor.
Kandil’e ilk askeri operasyon 4 Ağustos 1991’de yapıldı. Yani, ABD’nin, Irak’a başlattığı hava saldırılarından hemen sonra.
Sonra Kürt göçü geldi…
Sonra ABD’nin Çekiç Gücü geldi…
Sonra Kandil’e askeri operasyon pek gündeme gelmedi!
Görünen:
Türk Ordusu’nun Kuzey Irak ve Kandil’e yönelik askeri operasyonları hep tartışıldı ve tartışılmaya devam edecek…
Anımsayınız:
Kandil’e yönelik ilk askeri operasyonun yapılması da ba¬sında, “20 Ekim 1991 genel seçime yönelik ANAP’ın piar çalışması” diye yazılmıştı!
Gerçeğin, en büyük dos¬tu zaman…
Filozof Sokrates öğrencisi Platon için şöyle der:
“Platon’u severim; ama gerçeği ondan çok seve¬rim.”
Konuyu bambaşka bir yere taşıyacağım!
BAŞKAN’IN İTİBARI
ABD Savunma Bakanı Robert S. McNamara’nın, Haziran 1967’deki danışman¬larından talebi üzerine bir buçuk yılda 47 cilt tutan rapor yazıldı:
“ABD’nin Vietnam Politika¬sına Karar Verme Sürecinin Tarihçesi.”
New York Times Haziran 1971’de bu Pentagon bel¬gelerini yayınlamaya başla¬yınca ortalık karıştı. Çünkü…
Bu belgelerin çoğu kişi için ortaya çıkardığı gerçek şuydu: Aldatılma!
Bu belgeler, hem kamu¬oyunu hem de Amerikan Kongresi’ni kandırmaya yönelik her türlü yalanı barın¬dıran bir bataklıktı.
-ABD ve ABD Başkanının itibarını korumak;
-Dost ve müttefiklere lider¬lik pozisyonunu göstermek;
-Dünya meselelerinde istedi¬ği gibi davranma arzusunda ve becerisinde olduğunu sergilen¬mek;
-Küresel anti komünist imajı yaratmak;
–Ve insanların zihinlerini kazanmak için neler yapıl¬mıştı neler…
-Arama ve imha harekâtla¬rındaki ceset sayıları düzmece idi.
-Hava Kuvvetleri’nin yazdığı hasar tespit raporları gerçek değildi.
-Astlar, yazdıkları raporlar üzerinden performansları değerlendirildiği için askeri ilerleme raporları baştan aşağı yalandı.
Bu tür yalanlara göz yumulmuştu.
Beyaz Sarayı’ndan Penta¬gon’a ABD yönetiminde kasıtlı sahtekarlık söz konu¬suydu!
Konuyu, -Pentagon belge¬leri üzerine yazan- 20’nci yüzyılın etkili düşünürlerinden birine bağlayacağım: Hannah Arendt…
AKP’YE GÜVENMEK
Hannah Arendt (1906-1975)…
Pentagon belgeleri üzerine “Siyasette Yalan” eserini kaleme aldı:
Kasıtlı siyasi kandırmalar/ politik hakikatsizlik üzerine neler dedi:
“Hükümlerinden çok nadiren şüphe duyan, muazzam derecede özgüvenli insanlar olarak nitelendirilen ‘sorun çözücüler‘, tarihin ‘ka-zanmaya alışkın adamlar‘ olarak tanımladığı ordu mensupları ile birlikte çalışır. (…) ‘Nasıl yapabildiler?‘ sorusunu yanıt¬lamak için akla gelen ilk açıkla¬ma, muhtemelen kandırma ile kendini kandırmanın karşılıklı bağına işaret edecektir…”
Kandırma işi, kendini kandırmakla başlıyordu. İn¬sanların zihni ele geçirildik¬çe kandırma eyleminin “dozajı” artıyordu:
-“Yalanlar çoğu zaman gerçeklikten çok daha makul, akla çok daha yatkındır; çünkü yalancı, izleyenin ne duymak istediğini ya da nasıl bir beklenti içinde olduğunu önceden bil¬menin sağladığı büyük avantaja sahiptir…”
-“Bir yalancı ne kadar başarılı ise ve ne kadar fazla insanı ikna ederse sonunda kendi yalanlarına inanma ihtimali o kadar artar…”
Arendt, meseleyi bize yabancı olmayan konuya getirir:
“Totaliter hükümdarların yala¬nın gücüne duyduğu korkutucu güvenden (mesela; geçmişi bugünün siyasi çizgisi¬ne uyarlamak için, tarihi sürekli yeniden yazabile¬ceklerine ya da kendi ideo¬lojilerine uymayan bilgileri saf dışı edeceklerine olan inançlarından) çıkarabilecek derslerden bir de budur. (…) Yalanın kendine zarar verdiği bir noktaya mutlak varılır…”
Sonunda ekler Arendt:
“Siyaset alanında kendini kandırma en önemli tehli¬kedir. Çünkü kendini kandıran kandırıcı, sadece onu izleyenler ile değil, gerçek dünyayla da tüm irtibatını kaybeder…”
ABD’nin Vietnam Savaşı bunun örneğiydi…
Toparlarsam:
Ülkelerin yaptığı askeri ope¬rasyonlar hep tartışma konusu oldu.
Bir gün olsun vatanı için canını-kanını vermekten geri durmayan Mehmetçik hakkında şüphe duymadım.
Ama…
Siyasi iktidarlara pek güvendi¬ğimi söyleyemem.
Öyle ya:
Mehmetçik, Kuzey Suriye’de emperyalizme karşı savaşırken, -yalan fotoğrafları bahane edip- Suriye’yi bombalayan ABD’yi alkışlayan AKP ikti¬darı ne derece güven duyabilir¬siniz?

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/gercegi-sevmek-2466207/

Gazete arşivinin nimetleri!

Paylaş kardeşim, elinden geldiği kadar paylaş…
Kandil’miş, ananın …!


+

Hangi dediğine inanalım!
14 Haziran 2018

Sevgili okurlarım, anlaşıldığı kadarıyla Güneydoğu oyları da Recep Bey’in elinden büyük ölçüde kayıyor.
Bunun iki nedeni var:
-Muharrem İnce alanlarda büyük performans sergiledi ve seçmeni büyük ölçüde etkiledi.
-HDP derseniz, geçmişteki kadar olmasa bile, gücünü önemli ölçüde sürdürdüğü anlaşılıyor.
Şimdi Recep Bey ve ekibi, bütün Türkiye’de olduğu gibi Güneydoğu’da da panik yaşıyor. Kafalarında çok ciddi kuşkular var.
HDP yüzde 10 barajını geçip Meclis’te grup kurmayı başarırsa ne olacak?
O takdirde Güneydoğu başta olmak üzere tüm Türkiye’de, AKP en az 40 milletvekilini yitirmiş ve HDP’ye kaptırmış olacak.
İktidar partisi açısından son derece korkutucu bir durum…
Çünkü o takdirde Meclis’te muhalefet partileri kesinlikle çoğunluğu sağlayacak.
* * *
Şimdi sosyal medyada şu fısıltı yoğun biçimde dolaşıyor:
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylarınızı istediğiniz muhalefet partisinin adayına verin. Ancak milletvekili seçiminde oyunuzu HDP için kullanın ki yüzde 10 barajını geçip grup kurması mümkün olsun.”
Bu dolaşımı ciddiye alıyorum çünkü aynı yöntem gerek 7 Haziran, gerekse 1 Kasım 2015 seçimlerinde uygulanmış, hiç umulmadık kimselerin bile verdiği oylarla ve HDP her iki seçimde de yüzde 10 barajını geçmişti.
* * *
Şimdi gelelim esas konumuza!
Recep Bey, Muharrem İnce’nin görkemli Diyarbakır mitingine çok bozuldu…Ve inanılır gibi değil ama ertesi gün şöyle dedi:
“Bana istihbarattan gelen bilgilere göre o mitinge katılanların çoğu HDP’li imiş.”
Böyle olsa ne olur, olmasa ne olur! Mitinge katılmak hangi görüşte olursa olsun her vatandaşın hakkı değil mi?
Bir cumhurbaşkanı bunları söyler mi?
* * *
Şimdi yakın geçmişe dönüp kısa birkaç anımsatma yapayım.
-Habur rezaleti hangi iktidar döneminde patlamıştı? Sınırdan içeriye buyur edilen üniformalı PKK’lıları hangi iktidar törenlerle karşılamış ve sonra onları salıvermek için Silopi’de seyyar çadır mahkemesi kurup devleti iki paralık etmişti?
-Dolmabahçe görüşmelerini kim organize etmişti?
-Şimdi sizlere ilettiğim 17 Kasım 2013 tarihli Sözcü Gazetesi’ne bir bakınız. Recep Bey iki paralık aşiret reisi katil Barzani’yi Diyarbakır’da ağırlamış ve birlikte miting yapmışlardı. Söz konusu katili karşılayanlar arasında devletin Bakan Bey’leri, valileri vesaireleri bile vardı.
-O zamanki Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı (sonra HDP milletvekili seçilen) Osman Baydemir ve Barzani ile el ele kol kola pozları kim vermişti?
* * *
Recep Bey o günlerde çok mutluydu! Şimdi ise HDP’ye (oy uğruna) bindirdikçe bindiriyor, Muharrem İnce’nin mitingine katılanları bile devletin istihbarat örgütlerinin izlediğini söylüyor…
Ve bunu hiç sıkılmadan açıklıyor!
Daha fazla ne diyeyim!
Biz bu şahsın ne zamanki hangi söylemlerine, hangi davranışlarına inanalım!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/hangi-dedigine-inanalim-2466188/

UYUTMAYIN MILLETI YETER!!!

Köşe sahiplerinin iyimserliği…
Keşke paylaşabilsem…
Dip dalgasıymış, hadiii be…
Git işine!

Milleti gevşetme…
Ne yapıp yapıp kazanmak ZORUNDALAR…
Mecburlar kazanmaya, MECBUR…
Bunun için gereken ne varsa yapacaklar…
Tetikte olacaksın, dikkatli olacaksın…
Uyanık olacaksın, UYANIK!

Sürprizi bekle!!!
Unutma özdeyişi, unutma…
Öldü, ölücek denilenin ömrü uzar!?

Güzelll, mutlaka paylaş!!!

Kendi köprüsünde çaresiz!
14 Haziran 2018

Silkeleyen, sarsan, uyaran bir soruydu. Niçin sizin köprü pahalı?
Tokat gibi indi!
Bekledik.
Cevap gelmedi.
Cevap gelmedi ama bayram günleri geldi. Demirel döneminde yapılan köprü ve otoyollardan vatandaşlar ücretsiz geçecekler fakat Erdoğan döneminde yapılan köprüler, otoyollar ve tüneler yine ücretli.
Allah’ın her günü:
Demirel köprüleri ucuz.
Erdoğan köprüleri pahalı.
Bayramın her günü:
Demirel’in köprüleri bedava.
Erdoğan’ın köprüleri paralı.
Kendi köprüsünde çaresiz!
Kim yarattı çaresizliği?
Cevabı var.
Dile getirecek yürek yok.
* * *
Cevabı siz zaten biliyorsunuz: Demirel döneminde Devlet, vatandaşlardan topladığı vergilerden ve vergiler yetmiyorsa tahvil çıkarıp dışarıdan borç bularak köprüleri ve otoyolları Japon, Koreli, İtalyan şirketler ile yerli ortaklarına yaptırdı. Devlet, parasını kendi bulup yaptıran oldu.
Oturup hesaplandı:
Kaça mal ettik?
Kaç para geçişle?
Kaç yılda?
Kendini geri öder?
Köprü, fiyatı belirlendi.
Erdoğan döneminde de vatandaştan çok daha yüksek vergiler hep toplandı fakat köprüler ve otoyollar toplanan vergilerle dikilmedi. Vergiler, saraylar yapma türü hacıağa harcamalarla yenildi. Dışarıdan yüksek faizle borçlanma modeli işletildi ve yine Koreli, Japon şirketler ile iktidar destekçisi yerli ortaklarına yaptırıldı. Cumhurbaşkanı ile Başbakan ise “biz bu köprüleri devletten bir kuruş para çıkmadan yaptırıyoruz”diyerek vatandaşa “ekonomik mucizeler yaratan devlet adamı” fiyakasını sattılar.
* * *
Sonunda!
Fiyaka atılan günler bitti.
Bayram günleri geldi, üstelik seçim ortamındayız “Demirel’in köprüleri bedava geçilecek fakat Erdoğan dönemi köprüleri niçin paralı kaldı?” sorusuna verecekleri cevap yok. Erdoğan döneminin köprü, oto yol ve tünellerini yapan yabancı ve yerli ortağı iktidar yanlısı şirketler, açılış günlerinde gazetelere “tam sayfa”ilanlar verip teşekkür yağdırıyor, övüp göklere çıkarıyorlardı. Çünkü anlaşmalar ballı yapılmıştı.
Geçişi dolarla.
Garantiler de dolarla.
Şirketlerin “zarar etme riskleri” sıfırda tutulmuştu. Şimdi bu şirketler çıkıp, “Bayramda Demirel’in köprülerinden bedava geçilmesi kararı verebilen Erdoğan’ın kendi döneminde dikilen köprüleri de ücretsiz yapabilmekte çaresiz kalmasına gönlümüz razı gelmez. Biz de bu bayramda Erdoğan’ın köprülerinden ve otoyollarından para almayacağız” diyemediler.
* * *
Erdoğan’ın oyları düşüyor.
Dost bildikleri yanında yok.
Şiirlerini okumayı çok sevdiği Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü adlı şiirinde “Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya” diyen seslenişine benzedi.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/kendi-koprusunde-caresiz-2466160/

###
Ne darbesi Ulan orospu çocukları, ne darbesi!?
###

Anlamazlar İzmirlim anlamazlar

Işın kötüsü…
Ekstra hazin tarafı…
Anlaması gerekenlerde anlamıyor

World cup
14 Haziran 2018

Dünya Kupası şöleni başlıyor.
*
Sen kafayı Rabia’ya takmışsın ama, Rabia’nın memleketi Mısır dünya kupasında.
*
Sen habire “Türk Arapsız yaşayamaz” diyorsun, “Türk Arabın hem sağ gözüdür, hem sağ elidir” diyorsun, vahabi kralının ayağına otele gidiyorsun, vahabi kralı öldüğünde milli yas ilan ediyorsun, bunların karşılığında Türkiye’yi “şeytan” ilan eden Suudi Arabistan, orada.
*
Sen Suriye’ye burnunu sokup cahil cühela dört milyon Suriyeli’nin Türkiye’ye doluşmasına sebep oluyorsun, kendi milletinin boğazından kesip, bunlara 34 milyar dolar harcıyorsun, Suriye’deki iç savaşa benzin döktüğün için medeni dünyadan dışlanıyorsun, aynı dönemde Suriye’nin yanında duran Rusya dünya kupasına evsahipliği yapıyor, dünyanın turistini ağırlayıp 10 milyar dolar gelir elde ediyor.
*
İnek ithal ettiğin Uruguay orada.
Koyun ithal ettiğin Avustralya orada.
Kıyma ithal ettiğin Sırbistan orada.
Saman ithal ettiğin Senegal orada.
*
Fas’ı Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiyor, amblemi gaz lambası…
Seni Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiyor, amblemi ampul…
Fas gaz lambasıyla dünya kupasında.
Sen ampulle uzaya duble yol yapılacak diye bekliyorsun.
*
Tunus’un hırsız lideri Bin Ali kaçtı, laikler iktidara geldi.
Senin başbakan Binali.
Senin yandaş müteahhit “Binali kalırsa yaşadık, milletin orasına koyacağız” dedi.
Öbür Bin Ali’nin uçağını sana sattılar, Tunus dünya kupasına gitti.
*
Sen hayırsever Rıza Sarraf yüzünden dünyaya rezil oldun, devlet bankamız İran ambargosunu deldiği için ceza alıyor, ekonomi bakanımız hakkında ABD’de tutuklama kararı çıktı, Türkiye devleti New York’ta yargılanıyor, İran dünya kupasında.
*
Para dilendiğimiz İngiltere orada.
*
2008 küresel krizinde İzlanda hükümeti derhal istifa etti, yeni hükümet yapısal önlemler aldı. Senin hükümetin sana “kriz bizi teğet geçti” dedi, durmak yok yola devam dedi. İzlanda bugün güçlü ekonomisiyle dünya kupasında, senin teğet ne durumda?
*
Biz dünya kupasına katılırken henüz Hırvatistan diye ülke bile yoktu, Avrupa Birliği üyesi oldular, dünya kupasındalar… Sen dünya kupasında zaten yoksun da, Avrupa Birliği’nde var mısın?
*
Sen teee 14 bin kilometre uzaktaki Peru’yu gezmeye gittiğinde, askeri kargo uçağıyla makam Mercedesini de götürdün, Peru dünya kupasında, senin makam Mercedesi nerede?
*
Sen dünyanın en muhteşem kanalı İstanbul Boğazı’na sahipken, Kanal İstanbul’u yapmaya kalkışıyorsun, Panama dünya kupasında.
*
Güya Medeniyetler İttifakı kurduğun İspanya orada, sen anca püskevit’le ittifak halindesin.
*
Elalem Messi’yle oynuyor, samba yapıyor, Meksika dalgasıyla coşuyor, Afrikalısı Asyalısı Avrupalısı cıvıl cıvıl rengarenk formalarla dolaşıyor. Dünya, dünya kupasında eğleniyor.
*
Peki sen naapacaksın bu arada?
Dünya liderin izah etti…
Alacaksın çoluğunu çocuğunu, gideceksin millet bahçesine hep beraber yatıp yuvarlanacaksın!
*
Ayrıca…
*
Dünya Kupası’nın resmi maç topunu Adidas üretti.
İsmi Telstar 18.
Tarihte ilk kez “bio bazlı” etilenden elde edilen kauçukla üretildi.
“Ekolojik sürdürülebilirlik” ilkesi esas alındı.
“Karbon ayak izi”ni azaltma konusunda, spor ürünleri endüstrisinde çığır açtı.
*
Şimdi sıkı durun…
Bio bazlı etileni nereden elde ettiler biliyor musunuz?
Şekerkamışından!
*
Demek ki, şeker fabrikaların şakır şakır satılırken, şeker pancarı üretimin imha edilirken, sen ne yapacakmışsın canım kardeşim?
Çoluğu çocuğu alıp, hep beraber yatıp yuvarlanacakmışsın!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/world-cup-2466254/

Yokkk gidemedim AMA gideceğim KESIN

Valide doktorda, unuttum. Onu beklemem lazım ondan sonra…
Herkes gibi bende gideceğim eninde sonunda…
Allah, nasip kısmet ederse yatacağım Sevda’mın yanına…
Seni ne yapacağız hatun?
Sende yat benim üzerime diyeceğim AMA (…)
Üç hatunumla birlikte kara toprakta!

Bu fıkrayı okuyun, FIKRA DEYIP GEÇME, aynısı geldi başa!
BILIYORSUNZ…
Bırak ayakta durmayı adım atacak hal yok bende, yürüyemiyorum…
Allah belamı versin yalanım varsa…
İsim sahibi, ün – unvan ne kadar doktor varsa Rhein – Main bölgesinde…
Başta kalp, nöroloji, ortopedi…
Bir şekilde gördü beni.

Yok çözüm bulamıyorlar derdime…
Yürüyemiyorum kardeşim yürüyemiyorum…
Birkaç yüz metre, nefes nefese…
Yazmıştım, arşivlerim meydanda. Bir > kış < günüydü annemle İstanbul’dayız…
Ben…
Vallahi billahi doğru, “yalın ayak”
Kıs ya kış, kışın ortasındayız…
Sanki kül fakiri(!)

Çarşıya indik annemle Beşiktaş’ta, kadın…
Üç adim benden önde, UTANIYOR halimden…
Keyfimden değil ki, yürüyemiyorum…
Millet bakıyor ha bire ayaklarıma, neredeyse dilenciye sadaka…
O gün bu gündür O ayakkabıcıdan alırım ayakkabılarımı…
Sonunda döndü bana “Önder, yeter!” dedi…
Girdik bir dükkâna, adama anlatım derdimi. Baktı yırtık pırtık ayakkabılarıma…
“Ağabey, senin bağcıklı ayakkabı giymen lazım” dedi…
Vallahi, billahi böyle dedi, verdi bir ayakkabı. O güne kadar bağcıklı ayakkabı giymezdim…
Oh be…
İyi kötü yürümeye başladım. Şans eseri, annemin sayesinde ve belki Allah acıdı bana…
Düştüm DOKTORUNA!!!

Saralım başa…
Biliyorsun kadın hep söyledim sana, benzersem babama…
Şimdilerde on sene kaldı!

Sağ ayak tırnağımda, baş parmakta…
Bir leke, kapkara, acıyor dokununca. Önce sandım bir yere çarptım, kan oturdu…
Aylardan beri orada. Ne büyüyor ne küçülüyor, sadece acıyor dokununca…
Dün eğilemedim, annem giydirdi çoraplarımı. Gördü lekeyi?
„Bu neeeeeeeeeeeeee?“
Eşek gibi doktora gideceğim, emir büyük yerde geldi. Bu akşam beşte…
Bana kalsa gene gitmezdim ama sen kara Mediha’yı bilmiyorsun…
Eşek gibi yaptırır dediğini insana!

Kanserse…
Bahtıma, koleksiyonda eksiğim vardı…
Maşallah kırk bir kere, ailede…
Ne ararsan var, şeker başta olmak üzere Kanserden kalbe!


Babamda, rahmetlide de böyle başladı unutma. En sonunda beş çeşit kanserden vefat etti…
Beş çeşit!!!