Almanya’nın ikici büyük bankası

Commerzbank…
Oluyor birkaç hafta, bir analiz yayınladı önümüzdeki üç ay döneminde bir Euro…
Altı Tayyip Lirası(!) diye.

En azından ben okumadım, belki yazdılar, dile getirdiler ben görmedim…
Köşe sahibi yazar, çizerler…
Diyelim ki bu zibidiler seçimleri kaybettiler, barışçıl olarak geldikleri gibi gittiler…
Ya on altı senenin yıkıntıları…
Enkazı ne olacak?
“Bugünden yarına kaldırılır, telafi edilebilir mi?”
Diyecekleri…
Bak beceremiyorlar!

Hele, hele eğitimde yakıp – yıktıkları…
Telafisi…
En az iki nesil hanımlar ve beyler, en az iki nesil uğraştıracak bu milleti…
Ekonomik dengeler, satılan, PEZEVENGIN kadını peşkeş çektiği gibi…
Peçete parası karşılığı yandaş ve yoldaşa peşkeş çekilen millet malından hiç söz etmiyorum…
Özelleştirme…
Hadi diyelim kimisi kamusallaştırıldı, her şeyi kamusallaştıramazsın ki…
Hukuk diye bir şey var…
Bu kayıpların telafisi?
Yok arkadaş bu kadar basit değil tüm bunları ve daha neler neleri düşünmeli!

İyi geceler, tatlı, balı rüyalar!

pıka pıka yapmaya geldim

Geçen hafta gidemedim…
Erken geldim, bir anne…
İki oğluyla, biri üç diğeri beş…
Dünyanın en güzel şeyi…
Bu pezevengin evlenmeye niyeti yok, versin kucağıma torun…
Ah Önder ah, biliyorsun kendi işini kendin yap…
On yaş, birde sağlık olsa acaba bir saniye durur muyum!

Böyle yazın, gerçekçi olun benden canımı isteyin. Elinize, kaleminize, yüreğinize sağlık Sayın Yalçın

Ajanda 2010

-“Erdoğan’ın üniversite diploması yok…”
-“Erdoğan ABD’de Fetullah Gülen ile görüştü…”
Bu tür polemikler seçim kazandırır mı?
Oysa…
Muhalefet bıkıp- usanmadan gerçekleri konuşmalı/ hakikati göstermeli. Örneğin…
Türkiye ekonomik krizde. “Kurtuluş” için AKP, halka acı reçete yutturacak. Bu sebeple seçimi 1.5 yıl önceye aldıkları sır değil…
2001 ekonomik krizinde Türkiye ne yaşadı ise seçimden bir ay sonra benzerini yaşayacak. Peki…
Ülkemiz 17 yıl sonra ekonomik krizle yine- neden karşı karşıya geldi?
Bakınız:
Almanya, 2017’de dünyanın en çok cari/ticari fazlalığı olan ülkesi oldu: 287 milyar dolar!
“Orası Almanya” demeyin; sizleri birkaç yıl önceye götüreyim:
Tarih: 27 Eylül 1998.
16 yıldır iktidarda olan Başbakan H. Kohl’ün partisi Hristiyan Demokratlar (CDU), seçimlerde 1949 yılından beri tarihinin en büyük hezimetine uğradı! İktidara sosyal demokrat lider G. Schröder geldi. Niye?
1980’lerde küresel piyasalara giren neoliberalizm/vahşi kapitalizm 1990’larda dünya ekonomik/finans krizine sebep oldu:
1994’de Meksika, Brezilya, Arjantin, Türkiye; 1997’de Güneydoğu Asya (Malezya, Endonezya, Güney Kore, Filipinler, Hong Kong, Singapur); 1998’de Rusya krizleri dünyayı sarstı.
Almanya gibi birçok ülkede iktidar değişti.
Peki…
Vahşi kapitalizmin acı reçetesi kime içirilecekti; zenginlere mi, halka mı?
BÜYÜK DÖNEMEÇ
Dünya…
1990 yılında büyük dönemece sahne oldu. Dünya solu’nun “kabesi” Sovyetler Birliği çöktü.
İddiaya göre, tarihin sonuna gelinmişti; bu kapitalizmin mutlak hegemonyası demekti. Çözüm ancak kapitalizm içinde aranacaktı artık.
“Ne kapitalizm ne sosyalizm” diyerek neoliberalist ekonomik-siyasi politikaları uygulayan “Üçüncü Yol” tezi, İngiliz İşçi Partisi lideri T. Blair (ve Clinton) tarafından dünya solu’na yutturuldu!
Bu tez; barışın- refahın- toplumsal uzlaşmanın ancak neoliberalist politikalara boyun eğmekle mümkün olduğunu ileri sürdü!
Sonuçta…
Schröder, sosyal adalete saldırıya geçen “yeni muhafazakarlık”politikasına yenik düştü. İşsizlik parasını bir yıla düşürme, işten çıkarmaları kolaylaştırma, çalışanlara zam yapılmama gibi sosyal haklarda büyük kısıtlamalar getiren; ve buna karşılık bir avuç küresel zengin azınlığın vergi oranlarını yüzde 53’ten yüzde 42’ye çeken köklü ekonomik reform paketi açıkladı: Ajanda 2010.
Evet, Alman solcuları acı reçeteyi Alman halkına yutturdu!
Tarih: 18 Eylül 2005.
Schröder seçimi kaybetti. (Bu tarihten sonra seçmeni, Sosyal Demokrat Parti’yle hiç barışmadı; SPD bir daha başbakan çıkaramadı!)
Muhafazakar CDU lideri A. Merkel başbakan oldu.
Gelelim sonuca…
MERKEL’İN EVİ
Muhafazakar Merkel…
Sosyal Demokrat Schröder’in 2003 yılında açıkladığı “Ajanda 2010” programını aynen uyguladı…
Hatırlayınız:
Sosyal demokrat Kemal Derviş’in 2001 yılındaki programını, 2002’de iktidara gelen muhafazakar AKP aynen uyguladı!
Ancak…
Merkel ekonomi programından hiç şaşmazken, Erdoğan üretime yönelik yatırımlar yerine sadece inşaat ekonomisiyle “büyüme masalına” inandı. Keza…
Tasarruf yerine düşüncesizce- hesapsızca har vurup harman savurdu!
Tek örnek vereyim:
Berlin’de “Müzeler Adası” diye bilinen -bizim- Pergamon (Bergama) Müzesi’ne bakan Am Kupfergraben Sokağı’ndaki 6 numaralı apartmanın dördüncü katında yıllardır kim oturuyor: A. Merkel!
Apartmanın önünde sadece iki polis görev yapıyor.
Erdoğan ne yaptı kendine; 1100 odalı saray! Yetmedi Marmaris’te 300 odalı yazlık saray yaptırıyor!
Merkel’in yazlık konutu ise Hohenwalde Köyü’ndeki babadan kalma ev! Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler ve eşi gibi konuklarını mütevazı köy evinde ağırladı!
Sembolik bu durum, iki lider arasındaki hayata-siyasete-ekonomiye/tasarrufa bakış farkını gösteriyor.
Başbakan Merkel, Alman Sosyal Demokrat Parti’yle koalisyon hükümeti kurarak acı reçete karşısına çıkacak muhalefetin önünü kesti. (Bu nedenle faşist AfD üçüncü parti oldu!)
Aslında… 3 Kasım 2002 seçimi sonucunda AKP-CHP Hükümeti’nin kurulacağı düşünülüyordu. Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olacaktı. DYP (9.5), MHP (8.3), Genç Parti (7.2) baraj altında kalınca AKP (34.4) ile Meclis’in büyük çoğunluğunu ele geçirip tek başına iktidar oldu. (Kemal Derviş de CHP milletvekilliğinden 2005’te istifa edip New York’a döndü!)
Yani…
Erdoğan’ın bu derece siyaseten güçleneceğini; ve kötü bir ekonomi yönetimi yapacağını onu iktidara taşıyan küresel güçler bile düşünemedi!
Bakın:
Küresel güçler bir ülkenin ekonomik kriz yaşamasını istemez. Örneğin, Yunanistan’ın batması demek, Fransa ve Almanya bankalarının batması demekti; Yunanistan kurtarıldı. Ama acı reçete solcular vasıtasıyla halka içirildi!
Türkiye’nin de ekonomik krizi atlatmasını sağlayacaklar kuşkusuz. Mesele şu: 2018 Temmuz itibariyle acı reçeteyi kime yutturacaklar?
Biliyoruz; AKP bunu halka içerecek.
Peki ya muhalefet?
Konuşulması gereken asıl konu bu değil mi?

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/ajanda-2010-2462801/

Analiz

Katı…
Kaskatı sözde Atatürkçülerin en büyük yanlışı…
Gazi Mustafa Kemal Paşayı…
İlahlaştırmalarıydı, Atatürk’ü…
Halka, insana sevdirmek için, insan olarak sevdirmek için en ufak bir gayret göstermemeleriydi…
Anlamadılar ki Atatürk’ü…
Kendileri anlamadı ki Onu, anlatsınlar, sevdirsinler insanlara kendisini!

Bir yanlış deyip geçme…
Yanlışlıklar katlandıkça gele, gele bugünlere gelindi…
Söyle…
Ama elini vicdanına koyarak cevapla, hangimizin anası, babası, atası yanlış yapmadı?
Hangimiz çocukken onları, yaptıklarını anladı?
İnsanız, insan. Sadece birer insan, insan olarak olgunlaştıkça…
Hayat bize yaşattıkça, gösterdikçe, gördükçe atalarımızın kimi hareketlerini, kararlarını anlar olduk, anlayabildik, anladık, kendimiz yaşadıkça!

Cardinal-Duc de Richelieu (9 Eylül 1585 – 4 Aralık 1642)
Halk arasındaki ismiyle Kardinal Richelieu çağdaş istihbarat örgütlerinin fikir babası sayılır. Kendisini anlatmayacağım ama ilgilenmenizi tavsiye ederim. İlginç bir kişilik, azim ve kararlılığın vücut bulmuş hali. Kardinal Richelieu, Alexandre Dumas’nın Üç Silahşörler adlı romanında kötü adam konumundadır.

Indir, bakma alarm verdigine TEMIZ

İstihbarat çalışmasının özü…
Bir, artı bir, artı bir, artı birdir!

Meşakkatli bir gayrettir, çok zahmetli, tehlikeli…
Tez olurda…
Antitezi olmaz mı? İnsan dedikçe insan ile birlikte…
Çelişkiyi bir nefeste anmak gerekmez mi?

Daha dünden ben size çok önemli bir ipucu verdim…
Gören göz meselesi…
EMINIM çok azınızın dikkatini çekti, gören göze sahip dahi olsan, neye bakman, neye dikkat etmen gerektiğini bilmezsen KÖRSÜN!

Özellikle istihbaratta, özellikle şifre ve deşifre işlerinde!!!

Gözünüzün taaa içine soktum be, ta içine…
Allah aşkı için doğruyu söyle, kendine karşı dürüst ol sen…
Çeyrek kala, çeyrek geçe, buçuk, geçe, kala, sıfırdan dokuza…
Bu kelimelere dikkat ettin mi? Dikkatini çekti mi?
Ve…
Bunu neden böyle yaptığımı anladın mı?
Sebebini?
Yıllara mahsus bir eğitimi iki kelimeye sığdıramam, çok yönlü ve bir o kadar çok boyutlu bir konu…
Şifreleme ve deşifre işlemi…
İnsan olduğundan beri diyemeyiz ama şifreleme insanlık tarihinde eskilere dayanır, çok eskilere. O konuya hiç girmeyeceğim, konuyu çok fazla dağıtırız. AMA şifreleme, de şifreleme sanatı kadar önemli KONUŞTURMA “SANATI”, işkence!!!

Şaşırma…
Birbirine bağlı konular. Yakalanan ve yakalayan açısından önemli…
Bilgi…
Bilgiyi verip vermemek, çok önemli…
Örgütlenme şekli, hiyerarşi ve hiyerarşide konumun, bilgi düzeyin!

Grand Chiffre
Mucidi Antoine Ressignol, bir Fransız. Kardinal Richelieu’nün bir numaralı adamı. DIKKAT…
Bundan sonrasına dikkat…
O güne kadar insanlık harfler üzerinde oynadı…
Alfabe, mesela sende mi Brütüs, Sezar…
a,b,c,d,e,f,g,h…
Böyle başlar alfabe değil mi?
Örneğin Sezar iki dedi (basit olsun diye) elçiye, elçi götürdü verdi emaneti, dedi iki…
Alan kişi biliyordu alfabe c,d,e,f,h,i…. ta ki a ve b’ye gelene kadar…
Yani harfler kaydırması, alfabe A’dan değil C’den başlıyor.

Peki, Antoine Ressignol ne yaptı?
Harflerin şifrelenmesi oldukça zayıf bir yöntemdi, O heceleri şifreledi…
Anne = an-ne
Ali = A-li
Baba = Ba-ba
Bu yöntem iki yüz yıl çözümlenemedi.

Grand Chiffre

İnanır mısınız, koskoca internette BIR TANE ADAM AKILLI TÜRKÇE HECE TABLOSU BULAMADIM…
Hecelere ayırma, online şekli

Çok fena yoruldum, uykum geldi…
Gözlerimi açamıyorum, sonra devam

Aç haberleri gör bak

İster mecbur edilmiş…
İster gönüllü…
İster taşınmış kitleler olsun…
PEZEVENK hala meydanları doldurabiliyor(!)

Öyle veya böyle bu seçimlerin sonucu aslında şimdiden belli…
Kaybetseler bile, gerçekten seçimleri kaybetseler bile…
Sağ olsun Belgrad ormanları, diğer sığınaklar…
Göreceksiniz bak, inşallah yanılıyorumdur…
Bu işi ancak kan temizleyecek!

Dini imanı para olanlar…
Menfaat…
Çıkar, vicdan ve cüzdan arasına sıkışanlar…
Bana biraz müsaade…
Dinlenmem lazım, ANALIZ ile devam…
Çocuğuma nasıl anlatırım meselesi…
Yok evladım, seni leylekler getirmedi(!)

Şifrelemeyi öğretmeden…
Şifrelemeler nasıl çözülür onu öğrenmeli!

Türkçesi yok ki Almancayı ne bilsin!

Dolar 4,56
Euro 5,37
Ben ne desem bilmem ki!?

Bazen…
Yok çoğu zaman boş yere kendi kendimi çok üzüyorum, üzülüyorum…
KORKU…
İçimdeki bitmez, tükenmez bir korku!

Kaybetmek…
Can, can korkusu aklımı başımdan alacak…
Can kaybetmek!
Yine…
Gücüm yok ki, bilmiyorum ki bir saniye sonra ne olacak…
Güvenimi yitirdim, kendime, en çok kendi kendime olan güveni yitirdim…
O kaya yok artık…
Bırak sert dalgaları, tufanı, fırtınayı en ufak bir meltem bile o kayayı tir tir titretiyor!

Bu işte tamam, Allah’ın yardımıyla aldım sertifikayı…
Çocukların işi tamam, bir soru, sadece bir soru…
Mikroorganizmalarla ilgili…
Diğerleri…
Çoğu yabancı, hani Türkçesi yok ki Almancayı ne bilsin hesabi…
Terimler, tanımlar…
Hocayı mahkemeye vermişler, almış sertifikayı / diplomayı doğru düzgün sınav sonucu…
Artık nasıl aldı Allah bilir, belki yerine başkası girdi. BILIYORUM YA BEN BILIYORUM çünkü yaşadım…
Taksi ehliyeti benzeri…
Giriyor bir başkası, taksici ehliyetin var mı?
VAR kardeşim!

Hoca imtihan yapmıyor artık…
Ben olsam bende yapmam, devlet mecbur ediyor, gideceksin, öğreneceksin…
Doğru…
Ama ya gidenin liyakati, bilgisi, yeterliliği?
Adamların daha tipine bak…
Anlarsın, anlatılanlardan, öğretilenlerden bir şeyler anlamaları, kapmaları…
MÜMKÜN DEGIL!

Dolar 4,56
Euro 5,37
Ben ne desem bilmem ki!?

Not: biraz dinleneyim…
Otobandan gittim, reaksiyonlarım çok yavaşladı…
Çok dikkat etmeli, belki artık araba kullanmamalıyım. Belki son zamanlarda yaşadığım yorgunluk, yoğunluk, hastalığın etkisi. Biraz izleyeceğim, değilse direksiyondan bir süreliğine elimi çekeceğim.
Artık Metropol FM’i dinlemeyeceğim…
Sunucular kesin AKP’li…
Bir görseniz O itleri nasıl savunuyorlar. Hani futbolcular…
Cumhurbaşkanım aşağı, cumhurbaşkanım yukarım…
Anlaşılan…
Kimse üzerine alınmasın, cinsellik gözetmeden, söz gelimi…
Henüz yeterince s.kmemis cumhurbaşkanları onların bir taraflarını…
Ben…
Asla s.kilen olmam!

Bana ters ya…
Ters…
Kendime yakıştıramam…
S.kende, s.kilende olmam!

Kırk katır mı, kırk satır mı?

Gitmeden önce iki satır yazayım dedim, çok fena tepem attı…
Neymiş?
Sanayicileri konuşturuyor, ülke yüzde yedi büyümüş…
YEDI YILDIZLI BÜYÜMEYMIŞ(!)

Avrupa’yı, dünyayı ikiye katlamış(???)

Kendime benzettim…
Havalar sıcak olunca, aşırı sıcak…
Hem halsizlik hem ağrılar…
Soğuk oldu mu, aşırı soğuk…
Nefes alabiliyorum, halsizlik yok gibi, ağrılara devam…
Yağmurlu oldu mu…
Halsizlik, ağrılar yok (gibi) ama bu sefer sanki üzerimde tonlarca ağırlık, ezim ezim eziliyorum, her bir kemiği ayrı ayrı, yeni sünnet olmuş çocuk gibi yürüyorum, adımlar ufacık ufacık…
Hava kuru, sıcaklık 16 ile 18 derece arasında olursa…
Yaşıyorum…
Buna yasamak denirse(!)

O misal bunlarınkisi…
Çarsı, pazar ateş pahası, gençler pinekliyor…
İş yok…
G.t kıllı rahat, devlet destekli…
Bizim paramızla, vergilerimizle it – köpek besleniyor, ayakta tutuluyor…
Kan davası var aramızda, KAN…
Kanı kan temizler, bu böyle biline!