Anlatmışımdır cehaleti, fanatikleri

Şahsen…
Evet, bire bir neredeyse kanlı, bıçaklı vaziyette…
Kara ses diye adlandırılan Kaplancıyla…
Cahil cesareti kardeşim, cahil cesareti, senin, benim gibi düşünmez ki(!)

Cahil cesareti ile yapamayacakları yok gibi…
Ya yürekle dikileceksin karşına ya pısıp kapanacaksın dört duvarına!

OSZE (AGIT) çok önemli. Uluslararası bir hükümetin tanınıp tanınmaması açısından. HER ŞEYI deneyecekler! Tamam büyük kentler henüz belirsiz AMA

Yazar – çizer, köşe sahipleri…
Hayat size hiç mi bir şeyler öğretmedi?
İnsan denilen sizlere muamma, topunuzu tekrardan okula göndermeli.

Okumadım…
Ulan TOPUNUZU cebime sokar, sokar çıkarırım be…
Gerek kalmadı okumama, istediğim hayati yaşadım, hayal ettiklerimi…
Hayat bana öğrenmem gereken, bilmem gereken çok ama çok şeyi öğretti…
Çekirdekten yetiştim…
En başta öğrettiği insandı!

Atatürk’ün askeriyiz demekle olmuyor, Atatürk’ü insan yüreğinde his etmeli…
Yok kardeşim yok, korkuyorsan…
Git al iki metre kefen…
Zıpla çukura ulan zıpla, hayatla, sesini yükseltmekle, yazıp – çizmeyle ne işin var?

Her cümlede, her satırda beni anımsa. Özellikle parlamenter sistem konusunda

Öyle veya böyle…
Atatürk milliyetçisinin mücadelesi sürecek ona göre!

https://www.msn.com/de-de/nachrichten/politik/das-müssen-sie-zur-wahl-in-der-türkei-wissen/ar-AAz504d?ocid=spartanntp

Ben bilmem üç hilal, ben bilmem ülkü mülkü…
Benim ILKELERIM vardır, benim ve atadan kalma…
Bir hilalim, bir yıldızım…
Bir anacığım bir anadilim. Toprağım vardır toprağım…
Kardeşle paylaştığım!

Topal ördek meselesi

Bak kardeşim, kardeş diyorum sana kardeş…
Ana – baba ayrı olabilir ama kardeşiz, kardeş.

Bak kardeşim güneş balçıkla sıvanamaz…
Her şeyi bırak bir tarafa, kazansın, kaybetsin…
O veya şu, bu…
Meydanlar MEYDANDA görüntüler, izlenimler…
Vekil sayısında bir değişiklik olmazsa, bu zihniyet topal ördek vaziyetine düşmezse…
Kendi seçtikleri sistem ile kendi kurdukları tuzağa düşmezlerse…
ANLA…
Ve hala harekete geçmemekte ısrarcı olursan seninle de kardeşlik hukukumu iptal ederim ona göre!

Siyasi literatüre yeni bir terim: Erdokrasi!

Erdokrasiye hoş geldiniz!
Çok güldüm, eline, diline sağlık dostum.

„Sayın Erdoğan’a müteşekkirim, sosyoloji ile siyaset biliminde yeni bir terime yol açtığı için. Artık gönlümdeki yeri daha da özel.

RT Erdoğan başarılıdır: Öfke zaafını bir kesim nüfus üstünde kudret imajı yönünde kullanmakta başarılıdır.

Etkilidir: Dünya demokrat kamuoyunu hop oturtup hop kaldırır.

Özgürlükçüdür: Kendisi aklına eseni söylemekte özgürdür.

Vefa yanlısıdır: Önceki başbakanların terbiye ve nezaketinin farkına varılmasını sağlamış, böylece vefalı düşünmeye, davranmaya yol açmıştır.

Müslümandır: Kendine.

Danışmanlarının yazdıklarını okurken ağzından iyi sözler çıkabilir. Aklına eseni söylediğinde ise çapı ve yönü bakımından yoruma gerek bırakmaz. El pençe divan duranların ise zaten yorum çabası yoktur. Sık sık mazeret yaratma ve “aslında öyle demek istemedi” düzeltmeleri ise bir avuç insanı malulen erken emekli edecektir.

Çevresindeki beyinler azaldıkça korumaları çoğaldı.

Usulen çok partili, ama tek partici. Çoğulcu değil, çoğunlukçu. Amaca varmak için her yol mübah görülür. Hakikat değil, imaj önemlidir. Bir dinin bir yorumuna dayalı emperyal bir rejim kurma uğruna her şey yapılır. Adım adım “parti devleti” kurma çabası vardır.

Umut ve imaj yönetimi ve de finans desteği ile sandıktan çıktıktan ya da çıkarıldıktan sonra, belirleyici oranda medya tehditle ya da satın alarak yönlendirilir. Böylece telkin ve itaat zinciri sağlanır.

Gelecek pazarlanır, gelen paraların bir kısmı ile oy satın alınır.

Partiye bağlı kılınan adalet mekanizması adalet yerine partiye hizmet eder. Hüküm öncesi tutukluluk beş-on yıl olabilir.

Erdokraside askeri diktanın dayattığı anayasanın hükümete uyan anti-demokratik yönleri korunur: Yüzde on seçim barajı ile din dersinin zorunlu olması gibi. Ama “karizmatik lider” sık sık özgürlük getirdiğini vurgular, çıkar zinciriyle bağladığı medya köpekleri onu titizlikle yankılar.

Lidere bağlılık ibadet gibidir. O neyi nasıl istiyorsa öyle olmalıdır: Ankara’dan İstanbul’daki bir üniversiteye telefon açıp filanca kokteylde alkolü men eder.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı’nın yerine karar ve söz sahibidir, böylece Belediye Başkanı için “Başkan Yardımcısı!” hicvine yol açar.

Cumhurbaşkanı serinkanlı ve yatıştırıcı bir yaklaşımla “Mesaj alındı,” derse, karizmatik lider hemen “Ne mesajıymış?!” diye çıkışıp ağzının payını veriverir.

Herkes haddini bilmelidir. Kendisi hariç.

Gönlünde yatan ve de söz ve eylemleriyle belirttiği amaç “laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti ideali” yerine meşruti monarşi ile halifeliğin hüküm sürdüğü bir Osmanlı İmparatorluğudur. Bu eski usül askeri fetih ile değil, federasyon yoluyla çaktırmadan sağlanabilir.

Elbette kimse putlaştırılmamalıdır. Kendisi hariç. Herkes gibi Atatürk de eleştirilmelidir. Kendisi hariç.

Atatürk’e yönelik eleştiri yerine saldırgan bir haksızlık ve yok etme çabası laik ve demokratik bir ülkeye yol açmaz.

Erdoğan Atatürk düşmanı olduğunu gizlememiş, sadece bazen bu konuda susmuş, koltuğunu sağlama aldığı kanısı güçlendikçe saldırganlaşmıştır.

Hoşuna gitmeyen protestolara karşı polis ve yandaşları kışkırtır, ama ara sıra usulen şiddete karşı demeç de esirgenmez. Yaşasın danışmanları! Sanki bazı üniformalıların işlediği cinayetlerden sorumlu sayılmayacaktır.

Cana kıyan polisler göz göre göre serbest, tanıklar hapistedir.

Kendini çevre ve kent bilinciyle mücadeleye hasreden göz altında çırılçıplak soyulur. Hele kadınsalar.

Palalılar kaçmaz diye serbest bırakılır, ama kalemliler kaçabilir diye yıllardır hapistedir.

Vicdanlıların tepkileri üzerine palalılardan biri için çarnaçar tutuklama kararı çıkarılır, ama işleme konmaz. Palalı ailesiyle Fas’a tüyer. Onu serbest bırakan hakime ‘yardım ve yataklık’ suçlaması ile dava açılabilir mi acaba?

Erdoğan yönetiminin arzusu demokratik bir rejim değil, askeri müdahale ihtimalinden kurtulmaktı. Sivilleşme dedikleri şey kendi militarizmlerini kurmaya yönelik bir taktikti. Orta Doğu’ya egemen olmak isteyen ABD yönetimleri Erdoğan’ın Osmanlıcı iştahını kullanmaya çalıştı.

Yeni-Osmanlıcı hamleler hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Ya da şimdilik virgül kondu.

Erdokrasi demokrasinin değil, faşizmin bir türüdür. Otokrasi ya da despotluk kelimeleri hele bu saatten sonra hafif kaçar.

AKP ya da AK Parti ile Erdoğan’a beyin ve propaganda desteği verip cayanlar Erdoğan yönetiminin bir dönem olumlu ve başarılı olduğunu söylüyor. Gezi Direnişi bağlamında öldürülen, gözü çıkarılan, zulüm çektirilen insanların yok oluşlarında ya da acılarında onların da payı yok mu?

Düzmece davalarla acı çektirilen hatta canından edilen insanlar… Erdokrasiye destek olanların sorumluluğu yok mu?

Niyet okumadan siyaset yapılabilir mi? Yapılırsa bu kadar yapılır.

Erdoğan’dan demokrasi beklemek öküz altında buzağı aramaktı.

Geçmiş olsun.

Çünkü geçmiş değil.“

Tarık Günersel
www.tarikgunersel.com

İnsan ömründe kaç defa ölür?

Tabiatın öngördüğü bir kez…
Benim gibiysen, benim gibi derde mustarip, her gün, günde birkaç kez ölüp ölüp dirilirsin…
Veya senin gibi korku içindeysen her gün veya haftada bir ölüp dirilirsin…
Eğer…
Çocuğun, karın, sevdiklerin, vatan ve milletin için ölmeyeceksen…
Ne ve kimin uğruna öleceksin?

İnandıkların faraziyse…
Yeminlerin…
Hayat tarzın bir farssa, ardında duramadıktan sonra…
Mücadele etmeyeceksen, hazır değilsen canını bile bu uğurda vermeye…
Ben sana daha ne diyebilirim ki?

15 Temmuz gecesi kestiler gırtlağını Mehmetçiğin köprü üzerinde…
Korkunun temeli, nedeni…
Götün kendisi mi, yoksa kıllarının densizliğinden mi korkarsın?

Muhtaç olduğun kudret…
Damarlarında akan asil kanda mevcut değil miydi, Atatürk yanıldı mı benim gibi???

Ben kardeşim…
ADAM gibi, ERKEK gibi ölmeyi tercih ederim…
Çeyrek bile olsam bir uğurda ölmeyi tercih ederim…
Aynada her gün yüzüme tüküreceğime…
Beni, sevdiklerimi baskı altında tutulup, korku içinde yaşayacağıma, yaşatılacağıma…
İnsan onuruna laik…
Gözlerimi bir kez yumarım.

Aklıma gelir manyak manyak düşünceler…
FETÖ aşağıya FETÖ yukarıya bir sürü istikbal karartıldı bu uğurda…
Çete başı yakalanamadı, siyasi ayağı…
Acaba diyorum ki hep dedim senaryo ama bunu düşünemedim…
Acaba 15 Temmuz ve yaşanan vahşet bugünlerin hazırlığı mıydı?
Millete, zihinlere dehşet…
Psikolojik ve sosyolojik bir baskı!?