Allaha çok şükür

Allah tüm ihtiyaç sahiplerine acilen…
Hastalara şifa…
Dertlilere deva…
Maddi – manevi sıkıntılar içinde olanlara bir çare nasip – kısmet etsin…
Allah…
Sevdiklerimizi, çocuklarımızı, vatan ve milletimizi korusun…
Allaha çok şükür, çok şükür Mevla’ma…
Allah bu günlerimizi aratmasın ya Allah ya bismillah…
Önder’de az biraz akıl, dirayet, metanet versin ki…
Başladıklarını bitirsin, sevdiklerine siper, sevdiklerine yardımcı olabilsin.

Cümlemize, hepinize…
Huzurlu, mutlu, sağlıklı bir Pazar dilerim, günler, ömürler…
Birde Allah’ım yüce Rabbim…
En kısa zamanda bu pezevengin dili tutulsun, afacan ölümlerine gelsin…
Tiksindirdi, bıktırdı…
Ne olur Allah’ım doğrudan havale…
İadesiz, taahhütsüz…
Doğrudan yeri olan cehennem zebanilerine…
Onlar uğraşsın pezevenk ile!

Hatırlarsan bir teklif getirmiştim

Yeni uyandım, hanıma çok kızdım…
Neden uyandırmadın beni kadın?

Nefret ediyorum leş gibi uyumaktan, uyuyandan…
Gününün beti, bereketi…
Eskiler der ki “Allah kulunu yarattı ki (unutma sabah ezani) sabahın erken vaktinde çıksın evinden ve nasibini arasın!”
Böyle büyüdüm, bu bilinç ile!

Gün öldü benim için…
Yetiştir yetiştirebilirsen yapmak istediklerini…
Vikipedi…
Tayyipistanda 2017 yılından beri yasak…
Gir arşivlerime bak…
Anlatmışımdır bir İngiliz istihbaratı projesi…
> Yeşiller < benzeri…
Buna rağmen, gençlerin yüzü suyu hürmetine istedim doğru bilgiler ile çocuklara yârdim edelim, eğitelim, bilgilendirelim, yanlışları, bilinçli yönlendirmeleri yavaş yavaş gerçekler ile değiştirelim…
Olmadı, olmaz…
Yasak, yasak…
Ne diyorum hep?
Vardır bir nedeni, çeyrek unutmaz!

İster inan ister inanma

Yeni geldim, alışveriş, eh alışverişlerin yerine yerleştirilmesi lazım…
Et kesilecek kuşbaşı kuşbaşı, kadın hangi birine yetişecek?
Hayat müşterek…
Hem vallahi hem billahi, canım ne Türkiye’ye telefon etmek istiyor ne Taunusstein’den bir adım dışarıya çıkmak!

Wiesbaden’den geliyorum!

Uyku düzenim, kalp atışlarım…
Hani dedim ya bilimsel değerlendirme, hayatımda değişiklikler yaptım diye…
Vallahi billahi bak, Kur’an’a el basarım…
Uyku kalitem, evet yüzde olarak da gösteriyor, gösterebiliyor, değerlendiriyor saat…
Yüzde 95’lere çıktı…
Ondan geçtim, ki buda aslında normal değil uyanıkken…
51’den ki teknolojide azami, normal şartlarda artı, eksi yüzde on kadar hata payından yola çıkarsak 5,1 yine altmışın altında. Birkaç gün öncesi 130, ondan sonra 80 en fazla 95 arası!

Yürüme, “yorma” dahil…
Yaşı falan geç, onları zaten gözetiyorum…
Peki, ne yaptım?
Hayatımda fuzuli olan her şeyi hayatımdan çıkardım, yazmak dahil…
Canım isterse, vaktim olursa…
O kadar…
NOKTA!

Zorlamıyorum kendimi, zaten zorlamaya hiç gelmem…
Kendi kendimi zorlarım o başka, yoksa kimse zorlayamaz beni…
Sorarım, sorgularım, sınırlarımı her seferinden genişleterek yeniden çizerim…
Artık yapmıyorum…
Ancak…
Hep derim ya ben rahat dursam bile, kimseye bulaşmasam bile gelir bulurlar beni…
BULDULAR…
Evet, buldular yine!

Yok benimle ilgisi alakası yok…
Herifler iflas ediyor veya iflas gösteriyor…
Faturası bize çıkıyor, iş hayatı, ora olsun veya bura…
Hele uzun seneler birlikte çalışıyor, birbirinden alışveriş yapıyorsan veresiye normal…
Esnaflıkta kâr…
Para…
Alışverişte, alış fiyatında…
Dedim ya herifler iflas etmiş, iflas göstermiş avukattan mektup…
Tüm parayı bir kerede ödeyeceksiniz!

Haydaaa…
Ya ödeyemeyecek durumdaysam?
Önder yetiş!

Yeminle…
Beni çok üzüyor böyle şeyler VE üzüntü bana yasak ya yasak…
Sağlığımı doğrudan etkiliyor, yamuğun, çeyreğin tekiyim…
Okumam lazım gelenleri, düşünmem, araştırmam, tekrar okumam lazım…
Okumam…
Normal şartlarda olmaz böyle bir şey, hukuken de olmaz…
Kanunlar diye bir şey var, borcumuz borç, kaçak değiliz ya…
Veya ödemeyeceğiz de demiyoruz…
Ama hepsini birden, bir kerede…
Önder ölmedi, zor alırsın be!

Adamlarla ne anlaşma, ödeme planı yapıldıysa zamanında O…
Yeminle…
Kim kimi s.ker, s.kebilirse!

İşte bu yüzden ne Türkiye’ye telefon etmek istiyorum ne Taunusstein’den çıkmak…
Gelip buluyorlar beni…
Geberip gidemedim ki!!!

Boynuz, kulağı geçti

Aslında dün cevap verecektim, nasip değilmiş…
Ben…
Nasibe, kadere, kısmete inanan bir insanım…
En kötü günlerimde bile vardır bunda da bir hayır der, Allah’ıma sığınırım…
Ve biliyorum…
>>> İspatlı, şahitli <<<
O…
Benim ve sevdiklerimin yanında!
Kocaman bir NOKTA

İsminiz…
Bende antipatik duygular uyandırsa bile Ve partiniz benim için bir muamma olsa bile…
Ki ölmüşün ardından kötü konuşulmaz…
Ben buna inanıyor ve elimden geldiği kadar uymaya çalışıyorum ve O pezevengin anasını – babasını kast ederek, gerekçesini defalarca açıklamışımdır, O sözü, sözleri kullanmam, bir benzetme…
Kurucu liderinize…
Bir noktaya kadar saygı duyarım, ki bu ifade alayın bir dışa vurumu değildir…
Nasrettin Hocaya…
Onun öğrencileri, yetiştirmeleri ama öğretilerine ihanet edenleredir sözüm…
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misali…
Müslümanız değil mi?

Elhamdülillah Müslümanız…
Bak Kelime-i Şehadet getirerek sözlerime devam ediyorum:

Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü

Kızsak da küsmüş olsak bile veya görüşlerini paylaşmasak bile…
Komik adamdı rahmetli, ölmüşleri rahmetle anmak gerek…
Söylemleri ile güldürürdü beni, renkli bir kişilikti…
BIR NOKTA DA BURAYA

“Bunun altında bir şeyler dönüyor ama ne dönüyor, anladığımı söyleyemem” demektesiniz(!)

Bakınız Efendim;
Hepimizin yaptığı bir hatayı sizde yapmış bulunuyorsunuz…
Olayları…
Anlık değerlendirip, bağlamından kopararak, bütününden…
Bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışıyorsunuz!

Homo oeconomicus

Terimi salt Makroekonomik biliminde kullanılan bir terminoloji değildir…
Heuristik…
Türkçe sezgisel diye tercüme edebiliriz, bilişimde, bilgi bankalarında bir arama yöntemi…
Bir algoritma anlayışı…
Bir modell…
Bunun için yetiştirildim, ayrıntıları görmek, ayrıntılara dikkat ederken bütünü…
ASLA ve KATA gözden kaybetmemek için…
Sistem bilişimcisiyim, SISTEM…
Bir bütün, birçok araç ve gereçlerin bir saatin çarklıları gibi uyum içinde çalışması…
Çalışabilmesi…
Ayrıntıya dikkat ederken bütünün gözlemlenip, uyumun, ahengin dikkate alınması…
Her birinin ihtiyaç ve gereksinimleri ayrı ayrı, bunların KARAR alırken gözetilmesi gerek, karar ona sonra ayriyeten değinmemiz lazım, karar mekanizması, bir insan karar alırken bunu nasıl alır, beyninde, vücudunda ne gibi fizyolojik, psikolojik gelişmeler bu alınan kararı etkiler…
Evet bunların yanıtlarını bulmaya çalışmalıyız, sonra…
!!!

Örneğin ben mümkün olan her an ve alanda ki…
Gerçek hayatta yok böyle bir şey, olamaz çünkü insan doğasına aykırı…
Hayatın gerçeklerine…
Ben mümkün olduğu kadar bir homo oeconomicus’um…
Ancak…
Sözlerime devam etmeden bir tespiti vurgulamam gerek, bence önemli bir tespit, gerçeği yansıtan…
SosyoEkonomik durumumuzu yüzümüze vuran:

Evet Efendim,
Suç sizin, sizlerin. Siyasete soyunup gerektiği gibi bu zihniyete, laikiyle muhalefet yapamayanların…
Suç BIZIM, sözde Atatürkçülerin…
Bir araya gelip gerekli tepkiyi gösteremediğimiz için…
Suç…
Ki eskiden böyle bir şey yoktu, Türk milleti bir konuda bilgi, dolayısıyla fikir sahibi değillerdiyse, bilene gereken saygı gösterilir ve sözü dinlenirdi…
Artık…
Herkes bir bilge…
En çok bildiğini iddia edene, ÇOK IYI BILDIGINI her fırsata dile getirip, her şeyin farkında olduğunun…
Hiçbir şey bilmeyen ve en kötüsü ha bire kandırılana gösterilen teveccüh bundan…
Kısacası…
Bu durumlara düşmemizde herkes kendi payı oranında suçlu!

Ratio…
Latince kökenli bir kelime olup mantık, sağduyu anlamlarında kullanılan bir kelimedir…
Yani rasyonalizm kelimesi akılcılığı tarif eder…
Atatürk…
Rasyonel, yani akılcı, mantıklı ve kesin sağduyulu bir insandı…
AMA…
O da hepimiz gibi ve hatta O pezevenk gibi sadece bir insandı…
Gerçi O insandan çok bir yaratık ama iyiniyetli olmuş olalım ve insan sınıfından sayalım kendisini…
Ne demek istiyorum bununla?

Biliyorsunuz…
İnsan temelliyim, insana yorarım, insandan alır, insana veririm…
Sosyologlar ve psikologlar başta olmak üzere, ekonomistler, nörologlar bu konuyu izah edebilmek için değişik modeller yaratmış ve modellerden örnekler ile konuyu anlatmaya çalışmıştır.

Bu modelleri zahmete sokup anlatmayacağım anlatmak istediğimi…
Biliyorum…
Tepki toplamakla birlikte anlatacağımı, anlatmak istediğimi HERKES anlayacaktır…
Dediğim gibi ben aslında bir Homo oeconomicus’um…
Mesleğim gereği mantık, akılcılık, gerçekçilik hayatımda ön planda…
Bekardım daha…
Rahmetliyle flört aşamasındayız. Bir gün aldım üçünü, kendisi ve kız kardeşlerini gezmeye gittik…
O zamanlar bir cümleyi dilime dolamıştım, yerim senin (…)
Dondurmacıya uğradık, hiç unutamam, içime işledi…
Bir şeyden konu açıldı, yeminle hatırlamıyorum bak…
“Yerim senin …” demesiyle…
Bir tokat…
Kız kendini yerde buldu. Kıskançlık damarlarım patlamıştı, vallahi billahi bilerek, isteyerek yapmadım.

En kötüsü kardeşlerinin yanında gerçekleşti olay…
Hayatımda ilk kez bir kadına el kaldırmış oldum. Çok utandım, gerçekten çok mahcup oldum…
Neyse…
Kendimi af ettirmeyi başardım, kardeşlerinden de defalarca özür diledim.

Neden anlattım şimdi bunları size?
Sen istediğin kadar akıllı, uslu, mantıklı, bilgili, deneyimli ol. Ne olursan ol…
Neticede sadece bir insansın ve içgüdüler, bilinçaltın her zaman öne çıkabilir…
Seni kontrol altına alabilir…
Şuurunu kaybedebilirsin, öyle mi?
ÖYLE!!!

Bilindiği üzere maddenin fizikte dört hali vardır, daha çok hal bilinir ama bizi ilgilendiren, herkesin bildiği dört haldir:

Katı, sıvı, gaz ve plazma

Su…
Dünyadaki tek maddedir ki üç hali birden alabilen…
Bu benzetmeden yola çıkarak insanı ne etmeli?
Söyle…
Ne etmeli, nereye kondurmalı?
İnsan ve maddi, madden hali, yok parayı kast etmiyorum…
Ya maneviyatı?
Bugün biliyoruz ki kimi besin maddelerinde vitaminler var…
Siz hiç hayatınızda vitamin gördünüz mü?
Eksikliğini his edersin ama sorum vitamin gördün müydü…
Veya…
Kâinatı yaradan ki ben tüm kalbimle inanıyorum buna, varlığına…
Bana…
Kendini çok ispatladı, varlığını. Komadan uyanıp ilk defa hastanenin merdivenlerinden inip dışarıya çıktığımda, masmavi bir gökyüzü, o gökyüzünde uçuşan kuşları gördüğüm anı…
İnsan olan unutabilir mi?
Hayatımda “her şeyimi kaybetmişim”
Anam, babam, kardeşim olmasaydı ben hala var olabilir miydim?

İnsan ve madden hali…
İnsan ve ruhunun derinlikleri, düşünceler karmaşası…
İnsan ve “yamyamlığı”
Olmasa insan, insandan “beslenip” gelişebilir miydi?

İleri değil gerçek demokratik bir toplum olalım, çoğulcu…
Ve yine liberal olalım ama liberalizmin ekonomik yönünü değil hoşgörüyü öne çıkaralım…
Milliyetçi olalım, faşist değil, g.t kıllı milliyetçisi…
Atatürk…
İlke ve inkılapları, Atatürk milliyetçisi…
Allah sevgisi…
Sarsın yüreklerimizi, eğitelim yavrularımızı, korkutarak değil…
Hakka olan sevgi ve saygı…
Yaratanın yaratmış olduğundan dolayı sevelim ve sayalım çevremizi.

Değinmeyeceğim dedim ama değinmeden de olmayacak, çok düşündüm değinmeden, anlatmadan nasıl dile getiririm, çözüm bulamadım…
Kafa ütülemeyeceğim, yüksek perdeden atmamaya çalışacağım, anlayacağınız dilde ifade bulmaya çalışacağım. Doğru nedir yanlış nedir, karar alma mekanizması…
Görecelidir doğrular ve yanlışlar…
Bakar…
Bakanın eğitimine, yetiştiği ortama, bilgi düzeyine ve en nihayetinde yaşam şartları ve şu an için içinde bulunduğu çevreye. Rasyonel bir insanım dedim ve örnekledim…
Değilim…
Sadece bir insanım, rasyonel yani akılcı olmaya çalışıyorum…
Bilgi…
Verilerin düzenli akışı, hayata…
Düzenli işleyen ne var ki?

Anlattım değil mi rahmetliyi, yaptığım kabalığı, hergeleliği…
Ve zaman…
Zaman, zamanımızda en değerli olan, kısıtlı, verilerin düzensiz akışı, bilgi eksikliği…
Zorluyor insanı, vakit yetersizliği ve eksik bilgiden doğan yanlış kararlar sevk etmiştir psikolog ve sosyologları sınırlı rasyonellik tanımına.

Evet…
Bu tanım tam bana göre!

İnsan…
Sadece bir noktaya kadar akılcı olabilir…
Bana göre ki bu sadece tarafımdan bir tez, bir düşünce…
Bu sınırlı akılcılık…
Evrim kuramının teyidi, nasıl mı?
Akılcılığın koşulu düşünmek değil mi?
Tabii bilgi ister deneyim ile ister gözlemleme veya okuyarak, konuşarak, dinleyerek…
Elde edilmiş olsun…
Bilgi…
Ve tabi düşünmek zaman isteyen bir işlem, kardeşim Arslan, kaplan, kurt veya bir ayı….
Yapışmış k.çına, ham yapacak seni…
Dönüp hayvana diyemezsin ki…
DUR…
Önce bir düşüneyim, durum değerlendirmesi yapayım(!)

Diyemezsin…
Heuiristik demiştim değil mi?
Sezgisel…
Böyle bir can pazarı anında akıl ile değil…
İçgüdülerin, sezgilerinle hareket edeceksin!!!

Yoksa yok olup gideceksin…
Eskiden böyleydi de durum çağımızda çok mu farklı?

Ve bu durum en azından tüm memeliler için geçerli…
Yani içgüdülerinle, tehlike anında bilinçaltının öne çıkması…
Otomatizm…
Ve yine, BUNDANDA EMINIM, konuyu dağıtacağı için ISPATIM…
Köpek…
İnsanoğlunun en yakın, en iyi ve en eski dostu…
Evet, köpekler ve öğrenilmiş AMA kalıtım yoluyla nesilden nesille gelmiş davranışlar bütünü!

Bu kadar açıklama yeter…
Kuramdan dönelim gerçeklere, siyaset…
Sanmayın ki sadece coğrafyamızda kirli. Hep derim, içinden geliyorum çünkü…
Gördüm ya gördüm, yaşadım tüm bunları…
Meslek ve siyasi hayatımda…
Bugün olduğum yerdeysem ve bunları yazabiliyorsam, ben…
Ben olduğum içindir, satmadım, satamadım kendimi, ilkelerimi…
İnandıklarımı…
Ne pezevengim ne orospu, benim ben Önder!

Satamadım. Bak Almanya’ya…
Garzweiler, kömür madeni VE enerji şirketi RWE…
Hani millet, çevreciler…
Katledilmek istenen ormanlarda ağaçlara tırmandı ya…
Bir lokma oksijen için kavga…
RWE yerel siyasetçilerin aldıkları maaşı…
Yılda 600 bin Euro ile ekten destekledi, yani herifler, SIYASETCILER hem devletten alıyor parayı…
Hem özel teşebbüsten…
Ondan sonra iddia ediyorlar kamu yararına çalışıyoruz diye…
Ohhh…
Yavrum benim…
Gel…
Gel keyfim gel…
Öyle değil mi?

Hayal edin gerisini, hele Türkiye’yi…
Ne paralar dönüyor…
Yerli ve milli(!)

Neyse geçelim…
Sorun…
Çoğu zaman yukardaki örnekte olduğu gibi 200 dönüm orman veya içinde yaşayan nadir bir yarasa cinsi değil, insanoğlunun açgözlülüğü, düşüncesizliği, bencilliği…
Ama bence en önemlisi…
İnsanoğlunun ahlaksızlığı, paraya, güce tamahı…
Menfaati ulan menfaatler manzumesi…
Siyasetçi, aslında her yerde ama özellikle Tayyipistanda…
Siyasetçi…
Cüzdanı ve vicdanı, kamu yararı(!)

>>> dikkat dikkat dikkat <<<
Verilen sözler…
Al gülüm, al…
Al gülüm VER gülüm…
Meselesi!

Ve evet…
Siyasetçilerin genel bir stratejisi…
Sorunu yay zamana, havale et o komisyondan bu komisyona…
Bıktır, usandır, kafa karıştır…
Alıştır, alıştır milleti…
Şansın yaver giderse siyasi rakibin bu süre zarfında geberir…
Popülistin esas silahı…
Sürü psikolojisi!

Bilinçli karar alma…
Beynimizin prefrontal koteks (Präfrontaler Cortex) ön kısmında bir alanda gerçekleşir…
Hiç…
AKP’li bir fanatiğin gözbebeklerine bakma fırsatınız oldu mu?

Kahpeyi televizyonda izlerken mesela…
Gözbebekleri büyüyecektir, pür dikkat kesilir. Göz bebeğinin büyümesi demek…
Bir şeye, bir alana yoğunlaşması demek insanın. Affektive (duygusal) Nörolojidir bu bilim dalının adı…
Karılara bak karılara, AKP’li karılara…
Yok…
Kusura bakmayın onlara kadın diyemem, hakaret olur hemcinslerine…
Evet göz bebeğinin büyümesi, yoğunlaşma örneğin âşık olduğunuz insana bakarken bebekler büyür…
Muhtemelen sadece göz bebekleri büyümüyordur bu karıların, pis günahları boyunlarına başka bir taraflarda ıslanıyorsa hiç şaşırmam. Hiç bakmaz af etmezler, fırsat olsa yatarlar altına.

DIKKAT…
Burayı anlamanız çok önemli…
Psikologlar…
İnsanı tarif ederken, karar alma mekanizmasını…
Bireyin beynini öne çıkarırken, yani kişi kendi halinde, yalnızken…
BU DURUM…
Sosyologların ifadesiyle…
Bireyin toplum içeresinde kendini ortak “akla, yargıya” teslim ettiğini söylüyorlar…
Başka bir ifadeyle…
Duygular düşüncelerin, akılcılığın önüne geçiyor. Dikkat buyurunuz lütfen…
AKP seçmeni…
“Cuma cemaatti”
Veya tahrikatlar, bu insanlar ister alışkanlık deyin ister kendi kendilerini oyalayamama…
Örneğin sakin kafayla kitap okuma…
Domuz sürüsü gibi bir arda yaşayıp bir şekilde bir arada hareket ederler, YA BIZLER?

Genelde…
Çekirdek aile ve genel anlamda bireyselliğimize ehemmiyet veririz değil mi?
Yani…
Allah’ın HEPIMIZE verdiği, KULLAN diye verdiği beyni daha çok kullandığımız sonucu çıkacaktır bu tespitten(!)

Evet…
Sorun, soru…
Limbik sistem mi (Limbisches System. Duyguların işlendiği beyin bölgesi) yoksa…
Prefrontal koteks mi?
Hangisi???

Domuz kelimesini bilerek kullandım ve EVET, aşağılamak için…
Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayacağım?

Bilişim…
Kardeşim, işlemci…
Yani böyle demiş olalım, bilgisayarın beyni…
Tüm işlemlerin yapıldığı, gerçekleştiği yer…
Bugün bilim eski bir kanıdan geri adım atarak ki ben yıllarca bu tezi savundum, ispatlayamadan…
Kendimce, kendi kendime bu kanıya varmıştım…
Öyle düşündüm, öyle olmalı dedim…
Bugün bilim diyor ki özellikle Nöroloji beyin ve bölgeleri…
Beynimizde birçok alan >>> birlikte <<< çalışarak çözüyor bir problemi!

Anla demek istediğimi!!!

Ekonomi…
Evidenz denilen, Türkçesi kanıt, belli olan, apaçık…
Olgularla görür işini…
Yani genelde öyledir, önünü görmek ister, akılcıdır, akılcı olmaya çalışır…
Hesap, kitap meselesi…
Evet…
İngilizce; Intuition…
Yani sezgi…
Bilişimde; ECC
Error Checking and Correction (Error Correcting Code)
İnsan…
Komplike, yani karmaşık bir yapıya sahip, istersen, yapabilirsen, yorumlayabilirsen eğer, hadi basite indirge!

Saadet Partisinden, Sayın Karamollaoğlu (Sözcü, 25 Ekim 2018 Avrupa baskısı)
Andımız…
AKP’nin ama özellikle o pezevengin karşı çıkması…
Verilmiş olan sözler…
Rahip gibi konulardan çıkarılan ve faturası hepimize kesilen acı dersler…
Yazmıştım, gir bak arşivlerime, hizadan çıktı.

Kendini gerçekten dünya lideri sanmaya başladı…
Bakma yerli ve milli söylemlere…
Açılım süreci…
Bakma gösterimlik eylemlere…
Çok acı sonuçları olarak şehit düşen vatan evlatlarına…
Bitmedi…
BOP eş başkanı, perde arkası…
Okumayı ve düşünmeyi adet edinmediğiniz için göremiyor, anlayamıyorsunuz ihaneti!

BIR NOT, ÖNEMLI:

Bak unuttum, meslek hayatımın ilk yıllarıydı…
Ta o zamanlardandır yukarıda belirtmiş olduğum kuramım…
İşlemci…
CoProcessor diye bir şeyler çıkardılar kısa bir zaman sonra, tabii ki işlemci matematiksel işlemleri yapabilir. Yardımcı işlemci, salt matematiksel işlemler için…

Sanki dün gibi

Kulaklarımda çınlıyor sözleri, kulaklarımda…
İranlı dostum, yeni havalimanı için Kahpedoğanla pazarlık yapmıştı…
Sözleri…
Megalomani!

Milli servet, isterim tabii başarılı olmasını…
Çoluğun, çocuğun nafakası…
Ama…
Kendisi tezattın yani çelişkinin, kendisi yalan, kendisi hayalperestliğin abidesi…
Evet…
Cesaret ama risk hesabı ne olacak?
Hesaplayabildiğin riske girersin, ya kaybedersin veya kazanırsın…
Kaybeden…
Kesin doğa, çevre katliamı…
Burada da sadece ağaçlardan bahis ediyorlar 657 bin ağaç kesilmiş, iyi hatırlıyorum…
Yayınladım…
Kurtlar ve kimi başka canlılar, göçebe…
Telef oldular olacaklar…
Çok güzel bir belgeseldi, çevre katliamını irdeleyen…
İstanbul…
Atalarımın kenti, beton yığını…
Bilmiyordum, yeni öğrendim çok kızdım valideye, yaz dedim yaz…
Kâğıda dök, Buxxx’a anlat benim makarna süzgecine ne güveniyorsun?
Dedem Gümülcineli, Babaannemde Anadolu yakasında komşu köydenmiş, başka bir akıncı köyü…
Öyle veya böyle yüzyıllardan beri İstanbulluyuz, konuştum son gidişimde ailenin son kalan büyükleri ile, diyorlar İstanbul’u hiç böyle görmedik!

Her yer beton her yer para!
Kefenin cebi vardı…
Alır yanında götürürsün pabuçlarımın Müslümanı!

Çağ atlayalım, gelişelim…
Cümleten refaha kavuşalım AMA…
Her ne pahasına olursa olsun değil…
Sorumluluğumuzun bilincinde…
Gelecek nesillere de yasam hakki tanıyarak…
Bilinçli…
Gerçekten şanlı bir geçmişe sahibiz, ülke…
Bir açık hava müzesi, dört köşesi…
AKP’eee…
Meee – meee…
Dört tarafı harabeye cevirdi!

oku

Masumiyet karinesi

Uluslararası kabul gören ve demokratik sistemlerde hukuken uygulanan bir “varsayımdır”
İddia sahibi iddiasını ispatla sorumludur…
Ve yine…
Gizli tanıklar gibi uygulamalar var olmakla birlikte, önemli konularda, tanık için veya yakınları için hayati tehlike söz konusuysa uygulanan ancak mümkün olduğu kadar az tatbik edilmeye çalışılan bir süreçtir. Şeffaflık esastır mahkemelerde…
İlk anda alınan bir karar anlayışsızlıkla karşılanabilir, gerekçeli, yani açıklamalı karar beklenir…
Ve gerek görüldüğünde temyize gidilir.

Biliyorsunuz hukukçu değilim ama hukuk hayatimin önemli bir alanını kapsamıştır geçmişte…
Tayyipistan…
Ve bir hukuk devleti olduğu iddiası…
Isparta muhtaç bir iddiadır!

Her Allah’ın günü görüyor, yaşıyor ve şahit oluyoruz bunun böyle olmadığını…
Yıllarım geçti PKK ile mücadeleyle, izin vermedim…
EVET istedikleri gibi etkili olamadılar yaşadığım bölgede, kasaba sınırları dahilinde…
10 kilometre ötesi, Wiesbaden, öf…
Fink atıyorlardı!

Elimi ayağımı çektim bu gibi şeylerden…
Rahmetli pederin tenkit ve telkinleriyle…
Yazıyorum bazen açık açık, kendimi övmek, “büyük” göstermek için değil…
Gerçek olduğu ve anlattığım konuya uyum sağladığı için. Ne doğduğum ne doyduğum topraklara ihanet ettim. Veya isteyerek, bilerek can aldım…
Dolayısıyla geçmiş zaman, gençlik yıllarım. Çoktan zaman aşımına uğramış olaylar, gelişmeler…
Yok yazmamda bir mahsuru…
Ama…
Kimi şeylere karışmaya görün bir kez…
Geçmişiniz bırakmaz peşinizi…
Bu yüzden karışmamak, bulaşmamak en iyisi!

Ve yine biliyoruz ki…
Hukuk devleti olduğu iddiasında olan Tayyipistan ve gizli tanık uygulaması…
İstisnai bir durum değil kaide…
Temel ya temel, esas!

Oku…
Mutlaka oku bunu, daha ne kadar ve kimleri tutuklayacaksın?
Tanımam etmem…
Var mı elinde KATTI KANIT, varsa yargıla…
Yoksa…
İnsanları korkutmak için tutuklama!

oku

Konuşuyor yine, öf, öf, öf

Herkes suçlu…
Herkes sorumlu…
Bir tek onlar AK ve…
Pak!

Ülkeyi ana muhalefet partisi “yönetiyordu”
FETÖ’nün anasını becerdiğini biliyoruz da…
Acaba…
Ana muhalefet partisi Emine’yi mi becerdi?

Bu ne hiddet, bu ne celal?

>>> Bir istiklal marşı asla ve kata bir ANT değildir <<<
Ulusal marşlar genel bakımdan iki parçadan oluşur, metin…
Ve melodisi yani ezgisi de diyebiliriz…
Temelini çoğu zaman askeri bir olaya veya buna bağlı olaylar zincirine dayandırarak bir toplumun, bir milletin veya ulusun da diyebiliriz kendini tamamladığı ses ve metin dizinidir…
Ant ise…
Kendi kendine verilen ve > kesin olan bir kararlılıkla < uygulanacağına dair verilen söz olmakla birlikte, kutsal bilinen, sayılan ve Tanrı huzur ve tanıklığında verilen, söylenen, vurgulanarak ifade edilen bir sözdür, kelimeler dizinidir.

Bu açıklama ve tanımlamaları yaptıktan sonra…
Takdir edersiniz ki…
İstiklal Marşımız bir ant OLAMAZ!

Buna rağmen PEZEVENK ant olduğu iddiasındadır…
Takdir sizlerindir!

Örneklemek gerekirse ve evet; TANIMLAMA…
Kelimeler…
Ve anlamları, ne çok değer veririm buna…
Dünyada hangi ulusal marş en eskisidir diye kendimize sorduğumuzda…
Japon milli marşının metni, 905 senesinden kalmadır…
AMA…
Tanım metin ve bu metne bağlı ezgidir…
Uluslararası kabul gören bu tanıma göre bu halde…
16. yüzyıldan beri dudaklara ve yüreklere süs olan Hollanda milli marşı dünyamızın en eski milli marşıdır!

Ya hangi bir hatasını, yanlışını düzelteyim ki?
Cehalet…
Paçalarından akıyor paçalarından…
Ve…
Sizler bu yaratığın sözlerine teveccüh göstermekle kalmayıp birde tepenize oturtuyorsunuz…
Onurlu bir milletin, bir devletin tepesine(!)

Ve bir kez daha deprem gerçeği. Yunanistan 6,8 ile 6,9 şiddetinde olduğu söyleniyor…
Geçmiş olsun komşum…
Umarım can sağdır, varsın gelen mala gelsin…
Önemli olan can, insan!

Tüneller ve köprüler

Kendim yaşadım bu hayatı…
Beş parasız kaldım Nice (Nizza) sokaklarında, sahilde yattım, yok kumsal değil…
Sakallımla…
Bir Nice’alı şarabını paylaştı benimle…
Yeminle…
Bugün olsa yapmam, Allah af etsin, iğrenirim ama zorda kalınca…
Uyudum…
Çakıl taşları üzerinde…
Nice sahillerinde kumu arada bul bulabilirsen!

Apartman girişlerinde, havaalanında…
GÖRDÜM…
Kendi gözlerimle görmüşümdür dünyanın dört bir tarafında tünelleri, köprü altlarını mekân edinenleri. Mis gibi yemek kokuları…
Karnım zil çalıyor, canım çekiyor. Şişecek bir taraflarım çocuk gibi…
Cebimdeki para o kadar kısıtlı ki!

Dünyaca tanınmış yardım kuruluşlarından biri…
Tahmin ediyor…
Takribi…
Amerikalıların yüzde biri sokaklarda yaşamak zorunda…
Bir ara takmışlardı ya evangelistlere, yani Protestanlara…
Sayın Dündar’a bile eMail yollamıştım, tepemi attırdı…
Hani bir papaz vardı ya, kuyruklarını salaya salaya yolladılar Amerika’ya…
Hah, iste o evangelistler senede 200 milyar dolar toplayarak yârdim etmeye çalışıyorlar vatandaşlarına, muhtaca…
Charity…
Adı altında!

Ne faaliyet ne faaliyet…
Ah bir bilseniz.

Aslında…
Kimseye karışmayan, bulaşmayan bir mizaca sahibiz ailece…
Dokunman bana, bize…
Kendi halimizde, çoluk – çocuk…
İşimiz – gücümüz…
Yetiyor da artıyor bile, hayvanlar mesela…
Kimseyle uğraşmak için ne vakitte, gerekte, fırsatta kalıyor…
Kin, nefret ile isimiz olmaz bizim…
Sevgi, saygı ve güven ilkelerimiz.

Yeminle…
Hatırlı okuyucularım şahidim…
Anlatmaya çalıştığım hep buydu, tabii…
Bir kadın yüreği, bir kadın duygusallığına sahip olamam…
SÖYLE…
Söyle bana…
Bu dünyada cüzdanın büyüklüğü mü önemli…
Yoksa yüreğin mi?

Okuyun bu Hanımefendiyi…
Okuyun…
Ve başınızı iki elinizin arasına alarak….
Düşünün…
Utanabiliyorsanız, unutmadıysanız…
Utanın!

Ne yaptılar bizimle ne hallere geldik…
Devşirildik!

Sayın Dündar yayınladı bugün:

Umuda yelken açmak!..

Değerli okurlarım,
Bugün size, hepimizin altına imzamızı atacağımız muhteşem bir okur mektubunu, hiç yorum yapmadan sunuyorum:
“Sevgili Uğur Dündar,
Çocukluğumdan bir anı geldi bugün aklıma…
Sekiz yaşında var ya da yokum. Ailemizin ekonomik durumunun iyi olduğu yıllar… Güneydoğu’ya kayağa gitmek için şubat ayında İstanbul’dan arabayla yola çıkmışız. Güzergahı yarıladığımız bir sırada, babam yol sormak için bir dükkâna giriyor. O sırada paçavralar içinde, kucağında bebek olan bir dilenci arabaya yaklaşıyor. Dün gibi hatırlıyorum. Çocuklarını besleyebilmek için biraz para ya da yemek dileniyor annemden. Arabada iki ön koltuğun arasında annemin yol için hazırladığı sandviçler, haşlanmış yumurtalar, paketli bisküviler ve çikolataların bulunduğu bir torba duruyor. (Her yola çıktığımızda annem böyle bir yolluk torbası hazırlar.) Torba her zamanki gibi yine ağzına kadar dolu… Ve kadın yardım istediği anda annem, o torbayı olduğu gibi alıp, dilenci kadına veriyor. Kadının anneme, ardı arkası kesilmeyen teşekkürlerini dinlerken babam arabaya dönüyor ve yeniden yola çıkıyoruz. Ben, neler olduğunu anlamamış halde anneme soruyorum. “Anne, neden tüm yolluğumuzu o kadına verdin.”
‘Çünkü çocukları açtı, kuzum!..‘
‘Ama şimdi bizim hiçbir yiyeceğimiz yok yol için.‘
‘Sorun değil, Biz her zaman markete girip yeniden bir torba dolusu yiyecek alabiliriz… Ama onlar alamadıkları için dileniyor…‘
Bu anı adeta aklıma kazınıyor!..
★★★
Annem her zaman şefkatli ve iyiliksever olmuştur, her ihtiyacı olana eli açıktır. Son on yılda çok sıkıntı çektiğimizden, artık bu kadar eli açık davranamasa da hâlâ kalbinin aynı verici ve iyiliksever duygularla dolu olduğunu biliyorum. Yine de imkanı yettiği kadar yardım ediyor muhtaç olanlara. Ben de onun bu yardımseverliğini örnek alarak yetiştim.
★★★
Türk toplumu, Türk Milleti vericidir. Yurtdışına onlarca sefer çıkmama ve medeniyet seviyesi bizden yüksek olan birçok ülkeye gitmeme rağmen, bizdeki gibi ‘üç beş kuruşun lafı mı olur?‘ diyen başka bir millet görmedim. Dikmesi için götürdüğüm pantolondan ‘Bundan para alınır mı, ablam?‘ diye para kabul etmeyen terzidir, sınavlardan mutlu sonuçlarla çıkıp geldiğimiz için ödül amaçlı elimize mozaik kek tutuşturan mahallemin börekçi teyzeleridir, hayvan sevgisinden, kediler köpekler soğukta aç kalmasın, üşümesin diye sahipsiz her kediyi, köpeği sahiplenen Beşiktaş Çarşı’sındaki esnaflardır, her gün mahallede dolanan evsize sabahları poğaça veren mahallenin dönercisidir, benim kalbimde yatan Türk Milleti… Zorluklar olmasa aslında, bu ülkenin kalbi hep vericidir, iyilikseverdir. Ve yine hiçbir ülkede görülemeyen bir aile bağıyla bağlıdır insanı; herkes bir teyzedir, amcadır, abidir ve abladır bizim için. 80 milyonluk bir ailedir…
★★★
Ama ne var ki bu yardımsever ruhu da malum uykuya yatmış durumda şimdi. Tabii, kimin verecek nesi var ki verebilsin?.. İnsanlar, çeşitli korkularla birbirlerinden uzaklaşmış, ırk, dil, din ayrımına düşmüş ve artık kendi de güç durumda olduğu için, daha zordakileri düşünemez hale gelmiştir. Şu an içinden geçtiğimiz ekonomik sıkıntılarla dolu süreçte gördüğüm en acı nokta da budur. Ülkenin sadece ekonomisi değil, insanlarımızın ruhu da zorluğa sokulmuş ve milletimizin iyiliksever, sevgi dolu yönü uykuya yatmıştır!..
★★★
Bu noktada, benim içim, ekonomideki hasardan çok, Türk Milleti’nin ruhuna verilmiş olan hasara yanıyor.
Zamanında annemin anneannesi, dedesi, sahip oldukları tek değerli mal varlıklarını, yani alyanslarını çıkarıp, devlete bağışlamışlardı. O zamanlarda, devlete, millete olan sevgimiz ve vericiliğimiz için bir nedenimiz vardı elbet. Ve bu sevginin hâlâ hepimizin içinde yattığını biliyorum.
★★★
Size sitem etmek için yazmadım bunları, bu mektubun tek amacı teşekkürdür. Ülkeden hep kötü haberler aldığımız ve içimize kapandığımız bu dönemde, bize yine de hem güzel haberlerden bahsedebildiğiniz, hem içimizdeki iyiliksever ruhu canlandırmak adına Haluk Levent ve arkadaşlarının AHBAP’ı ile tanıştırmanız, bugün ilk kez değerli Yılmaz Özdil’in makalesinden öğrendiğim -ve bunun için kendimden utandığım- Çanakkale Şehitleri Anıtı ve Dumlupınar için başlattığınız seferberlikleriniz, ihtiyacı olanların yardımına koşmanız ve yardımseverlikle yazdığınız makalelerde hep insanların sorunları ve zorlukları konusunda Türk halkını aydınlatma çabalarınız için teşekkür ederim.
★★★
Bazen uyanmak için ihtiyacımız olan şey, şefkatli bir elin dokunuşudur omzumuza.
O dokunuş olduğunuz ve okuyanlarınızın ruhunu da uyanık tuttuğunuz için minnettarım.
Ülkemizde her ne olursa olsun, lütfen, bu ruhun uykuya yatmasına izin vermeyin.
Dilerim, bir gün zorlukların üstesinden geldiğimizde, iyiliksever insanımız, zorluklarla bileğine takılmış zincirinden kurtulur, birlik ve bütünlük emeliyle uykusundan uyanır ruhu. O zaman yeniden bir olmayı hatırlarız umarım.
Saygılarımla,
Şira”

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/umuda-yelken-acmak-2700329/

Söylemişti gelecekler diye, hanım doktorda

Dükkân bende, ayakta zor duruyorum…
Leyla gibiyim desem yeridir…
Geldiler…
Ana – kız, kadın ekşimik suratlının teki…
Mel’em akıyor yüzünden, aksilik…
Bir gece elbisesi…
Allah’ım olmaz bu kadar güzellik, bir yakıştı kıza…
18, ya var ya yok…
Ağzı açık ayran budalası gibi bakıyorum kıza, çok hoşuma gitti çok…
Tabii iltifatların bini bir para…
Anasının yüzü değişti, gülümsemeye başladı.

İnsan aslında hiçbir şeyin değerini bilmiyor…
En azda gençliğinin kıymetini…
Yıllar o kadar çabuk geçiyor ki, bırak tazeliği, güzelliği bir yana…
Sağlık gidiyor sağlık, oran buran ağrımaya başlıyor, hareketlerin yavaşlıyor…
O…
Güzelim yüzler dönüyor …a!

Bak bir devletin bahçesinin yüzüne…
Alıcı gözüyle bak, bak pezevenge…
İğrençlik akıyor yüzlerinden, iğrençlik, sahtekârlar, dolandırıcılar…
İnsan aslında hiçbir şeyin değerini bilmiyor…
En azda gençliğinin kıymetini…
Gerçek demokrasinin değerini, bilmiyor…
Bilmiyor…
Kaybedince öğreniyor!