Düello

Geçenlerde düelloya gittim…
Vallahi billahi bak, yeminle…
Düelloydu!

Bir uçta ben diğer uçta …!

Silah…
Tabanca, ne yazık ki gerçek düello tabancası değildi…
En güzeli tarihi…
Ama nereden bulacaksın böylesini?

Bak yeminle, eski zaman şövalyeleri gibi…
En güzeli…
Ya bir kadının izzetti nefsi için veya kendi tertemiz adın…
Toprağın için…
Bir erkek bu değerler için ölmeyecekte ne için ölecek?

Heyecanı yeter…
Eskirim…
Yok pek iyi değilim, en kısa zamanda bir tarafımdan şişlerler beni…
Kaba saba pala…
Kılıç falan, yokkk illa…
Flore…
İnce, zarif bir silah…
Dedim ya bu hantallıkla, bu sağlıkla, bu nefes darlığı ile Önder acilen mevta.

Tabanca, tüfek icat oldu erkeklik öldü…
Doğruluk payı çok yüksek bir tespit…
Ya yumruk…
Ya bıçak veya kılıç…
Bileğin gücü, deneyim…
Sportmenlik, centilmenlik…
Hayatın her an ve alanında!

Kendim…
Kendime şaşırdım, hep diyorum kendime pil bitti ama…
Önderde iş varmış daha(!)

Devam edecek…
AMA yarına!

Gibi gibiler

İşte bu ruhtur, bu görüş…
Bu dürtü…
Beni ben, bizim gibileri biz eden.

Güce biat…
Paraya tamah…
Zora ve hatta imkânsız gibi görünene aldırış etmeyiz!

Varsın…
Onlar yollarında yürüye dursun…
Çıkmaz sokakta eninde sonunda toslayacaklar duvara…
Benim yolum, bizlerin yolu…
Asla ve kata kesişmez onların yollarıyla!

Evet…
Gibi gibiler…
Gösteriştir, gibi olmak gibi yapmak…
Bakma Trump’a kafa tutu gibi görünmesine, yazdım vakti saatinde…
Dikkat çektim kapalı kapılar ardına…
Bizimki bir anlayıştır, yaradılış…
Gibi gibi yapamayız, dediğimizi, düşündüğümüzü yaparız!

Andımız
20 Ekim 2018

1931 sonbaharıydı.
Hukukçularla, tarihçilerle, sanatçılarla oturulan Dolmabahçe’deki sofranın o akşamki konusu eğitimdi.
Her servis tabağının yanında birer not defteri vardı, konuklar hem sohbet ediyor, hem not alıyordu.
Yemek bahaneydi…
Demokrasi sofrasıydı.
Özgürce konuşuluyordu.
Herkes fikrini açık açık dile getiriyordu.
Aydın milletvekili Reşit Galip gözünü budaktan sakınmayan bir yurtsever, lafını esirgemeyen atak bir devrimciydi.
Masanın başında oturan Mustafa Kemal’in Harbiye’den öğretmeni olan Milli Eğitim Bakanı Esat Sagay’ı hayli sert dille eleştiriyordu, neredeyse gericilikle suçluyordu.
Mustafa Kemal dayanamayıp “burada bulunmayan hocam hakkında böyle konuşmanıza müsaade edemem, onun da bulunduğu ortamda konuşursunuz” deyince, Reşit Galip öfkeyle kafa tuttu… “Biz karşılık beklemeden yırtık gömlekle çalışıyoruz, siz bizi azarlıyorsunuz” deyiverdi!
Sofra tel gibi gerilmişti.
Mustafa Kemal babacan ses tonuyla karşılık verdi. “Yoruldunuz artık, buyrun istirahat edin” diyerek, kibarca sofradan kalkmasını istedi.
Ama, Reşit Galip geri adım atmadı, tam tersine iyice diklendi.
“Burası sizin sofranız değil, milletin sofrası, milletin işlerini görüşüyoruz, burada oturmak sizin kadar benim de hakkım” dedi!
Hava iyice buz kesmişti.
Memleketin en güçlü insanı Mustafa Kemal, dünya demokrasi tarihine geçecek bir davranışta bulundu…
“Öyleyse ben kalkayım” dedi!
Kalktı, salondan çıktı.
Bu hadise kulaktan kulağa yayıldı.
Ankara’ya dönen Reşit Galip her girdiği ortamda eleştiriye uğruyordu, ölçüyü kaçırdığı için mahçuptu.
Tatsızlığa yine Mustafa Kemal son verdi.
Bir hafta kadar sonra Reşit Galip’i yine sofraya davet etti, her zamanki sıcaklığıyla hiçbir şey olmamış gibi sohbet etti.
Ve hatta…
Fikirlerini savunmak için karakterinden taviz vermeyen, zoru görünce eğilip bükülmeyen, kendisine bile kafa tutmaktan çekinmeyen bu yürekli devrimciyi Milli Eğitim Bakanı yaptı!

Andımızı…
Reşit Galip yazdı.

(Danıştay’ın kararını okumuşsunuzdur mutlaka… Sayın hükümetimiz yönetmelik çıkararak 1933’ten beri okunan Andımızı kaldırmıştı, Türk Eğitim-Sen yargıya taşımıştı, Danıştay dün itibariyle bu yönetmeliği iptal etti. Bu iptal kararına göre, eğer bu ülkede hukuk varsa, Andımız tüm okullarımızda yeniden okutulmaya başlanacak.)

Andımız… Türk alerjisi olanların zannettiği gibi herhangi bir etnik kökeni dışlamaz, Ne Mutlu Türküm Diyene bütünlüğü içinde, vatan, cumhuriyet ideallerini barındırır, saygı, sevgi kavramlarını içselleştirir, kalkınma hedefini simgeler.

Andımıza yönelik husumetin, kinin, nefretin sebebi gayet açıktır.

Andımız okutulan milli eğitim sistemi, Reşit Galip gibi özgür ruhlu, özgüvenli, mücadeleci, toplumcu, sorumluluk duygusuna sahip, ilerici, insan odaklı evlatlar yetiştirmeyi amaçlar.
Aciz nesillerin panzehiridir.
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/andimiz-3-2691286/

„Ileri demokrasi, hukuk devleti“ dedim ya korkmuyorum, korkmam, korkamam

Bir Atatürk milliyetçisiyim…
Korkmamam lazım, hele haklıysam, haklıyken haksız duruma düşmek(!?)
Küfür…
İnsan ol, gör ve bil…
Tut kendini tutabilirsen(!)

Korkuyorum tabii…
Yeminle, kendim için değil zaten bezmişim, tiksinmişin yaşantımdan…
Sevdiklerim…
Değer verdiklerim, canlarım benim…
Din önemlidir benim için, Allah, Peygamber Efendimiz…
Öğreti…
Ama lütfen gerçeği, lütfen…
Özümüz…
Öz, öz AKP ile mi dindar olduk biz???

Başörtülüsü, başı örtüsüzü…
Türkün kadını, Türk kadını…
Namusu, iffeti…
Bu pezevenklerle mi AKlandı?

İhbar etmek…
Gammazlamak ne zamandan beri Türk’ün anlayışı?
Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si, Rum’u…
Atalardan kalma miras değil miydi mertlik?

Dedim…
Diyorum ve biliyorum, tabii yumurta kapıya sıkışınca gerçekten bir tepki…
Verilir mi, olur mu bilmem, bildiğim tanınıyor ve okunuyor olmam…
Tutuklandığımda hapishane şartlarına dayanamam…
Gece yarısı Express’i, geç işkenceyi…
İlaçlarımı vermemeleri yeterli…
Biliyorum, en azından umuyorum başlarına bela olacağımı…
Gammazlayacaksan, gammazla beni…
Korkmuyorum ulan sizlerden, korkmuyorum, korkmayacağım…
Korksam gerçek adım, açık adresimle kafa tutar mıydım hiç…
Hayat…
Farklı şeyler öğretmiş olsa bile, ben…
İnsana güveniyorum, güvenmek ISTIYORUM…
İnsandır emelim, insandır, insanlar içindir, vatan ve mensubu olduğum milletim…
Doğduğum toprak, topraklar için tüm gayretlilerim.

İzle kahpeleri…
İzle…
İzle nasıl yozlaştırıyorlar milleti, izle…
İbretlik…
Parayla, pulla satın alınamaz şerefsizlik!

izle

ILK DEFA yüzde yüz

Her şeyi ziyadesiyle dert ediyorum kendime…
Hata, yanlış bende…
Dün…
Geç vakit geldim eve, Allah’a çok şükür, çok şükür Rabbime…
İşlerim rast gidiyor son günlerde.

Bir belgesel izledim, Omacık aklıma geldi…
Vicdan azabı…
İster inan ister inanma çok yoruyordu beni, çok küfür ettim kendisine…
İnsan eti insana ağır gelir derler ya, gerçekten öyle.

Saate göre ilk defa yüzde yüz bir uyku uyudum, gerçekten zindeyim…
Toplamda 6 saat 53 dakika…
Yani randımanlı bir uyku, geçenlerde kulüpte geç kaldım birisi yerimi almış, rica ettim yerleri değiş tokuş yapabilir miyiz diye. Duvar dibi…
Benim için çok önemli…
Arada yaslanıyorum duvara, serserinin biri dedi, benden en azından yaşça 10 sene büyük, atıcılıkta yaslanmak yasak. Destek. Ulan bilmem ne ağızlı…
Senden mi öğreneceğim atıcılığı, kuralları, GÜVENLIGI?

Demedim mi özürlüyüm diye?

Sanki bilmiyorum, yok gerçekten çok nadir yaslanıyorum duvara AMA…
Duvar güven veriyor bana…
Yani tamamen psikolojik bir durum, salt bir duygu!!!

Allah kimseyi benim durumuma düşürmesin…
Özürlü, engelli dendiğinde akla neler neler geliyor, bak bana…
Yok sağlıklı bir insandan farkım, sorun burada!

İnsanoğlu…
Ve adiliğinin, şerefsizliğinin, karaktersizliğinin yok sınırı…
Ez muhtacı…
Kullan, faydalan menfaatine gerisini düşünme…
Vicdan…
Hak getire!

6,5 milyarlık rafineri yatırımıymış…
Yahu kardeşim takdir bekliyorsan benden…
NAH SANA!

Eloğlunun menfaati olmasa 6,5 milyarı gömer mi toprağa, insanları kazıklama!!!

Sömürün bir farklı şekli, anlayana…
İzle bak, IZLE…
Ki…
Türkiye Cumhuriyetinde ve de Tayyipistanda…
Benzeri, az okumadık gazetelerde!

Die Fürsorge-Falle

izle

Bugün ilk göz ağrımın ölüm yıl dönümü, bir gün sonra sarı pipim gitti, uçtu gitti anneciğinin yanına…
Ekimin biri, yirmisi…
Ve yirmi ikisi…
Sevgililer günü, aylar evvelsi…
Allah…
Kimseye göstermesin, yaşatmasın böylesini.

Yemin ediyorum bak…
Ağrıları falan siktir et, yaşamıyorum, yaşamıyorum…
Varım sadece, nefes alıyorum o kadar.

Ve evet…
Acı çektikçe insan yaşadığını anlıyor, güzel günler iyi günler sadece bir an, bir anı…
Kurama göre acı…
Yaşamsa ve en güzel en yoğun duygulardan biri…
Sevgi…
Üst düzeyi aşk bile acıyla paydaşsa…
Aşk acısı, tatlı tatlı…
Cinsel birliktelik, doğum…
Bebe…
Var mı daha güzeli? Söyle…
Var mı dünyada bebenin doğumundan daha güzelli?
Ya çekilen acı?
Var gerisini sen düşün. Unutmadan yerli ve milli pezevenklere son bir sözüm…
Ulan yerli ve milli şerefsizler…
Bir tarafınız yiyorsa, yetiyorsa bilgi birikiminiz…
Altay tankını neden kendi ÖZ kaynaklarınızla yapmıyor, YAPAMIYORSUNUZ?

Alman yüz vermeyince…
Kore ile mi?

Not: Pezevenk serzenişte bulunuyor neden ilk beş yüz içinde Tayyipistan üniversiteleri yok diye…
VAKTIM olursa…
Kendimi toparlayabilirsem yirmi ikisinden sonra!