Bir kelimenin bir ayette ifade ettiği mana ile yine aynı kelimenin diğer âyetlerde anlamları aynı olmamaktadır. İşte biz buna tefsir ilminde „Vücuh“ diyoruz. Bunun aksine de, yani çeşitli birçok kelimenin aynı manayı ifade etmesine „Nezâir“ denir.“ 

Derici Mustafa Gürbüz Anadolu Lisesi
Mensuplarına en derin saygılarımı ve sevgilerimi sunarım
Sizler gibi insanlar oldukça, gençler…
Umutlarımızı tüketmeyeceğiz, tükenmeyecek…
Aydınlık ve güzel yarınlar için, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük içinde bir Türkiye Cumhuriyeti…
Gazinin, Fatih’lerin torunları…
Evlatları sizlerle gurur duyuyorum.

Neden Fatih?
Çünkü Osmanlı Padişahları içeresinde, en derin bilgi en derin kültüre sahip insanlardan biriydi…
Maalesef…
O bile öngöremedi, bilemedi…
İnsan…
Diliyle büyür!

Eylemlerini düşünceleri…
Düşüncelerini ise dili belirler, hangi dilde ve nasıl ifade eder?
Anadilinde!

Güzel Türkçemiz ile (…)

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, dünden bugüne şehitlerimiz ve gazilerimiz dilimiz için…
Gök kubbede çınlayan ezan sesleri AMA aynı zamanda bir zamanlar duyulan çan sesleri, Yahudi, Ermeni kardeşlerimiz, Rum’u, Türk’ü, Kürdü ve diğer tüm toplumumuz mensuplarımız için can verdi, can aldı. Bizler, çok değil, “kısa bir süre öncesine kadar” iyi kötü birdik…
Dirdik…
Okumamış olanlarımız, okumuşa ve sözlerine saygı duyardı, söz, tavsiye dinlerdi…
Okumuşlarımız, okumamışımızı hor, küçük görmezdi…
Bir sevgi, bir saygı hakimdi. Küçükler…
Mesela otobüslerde, yolda, orada burada kendilerinden büyük olanlar yer verirdi…
Ne kadar önemli biliyor musunuz çocuklar, ne kadar önemli…
Yaşça sizden büyük olandan bir hayır duası almak…
O kadar önemli, bu dünya dua ile ayakta duruyor, dua ile.

Bir ananın size duası çok önemli…
Sakin ola ki baba bedduası almayınız, tutar derler, baba da ana kadar değerli!

Tekrar…
Sizlerle gurur duyuyorum çocuklar…
Allah…
Sizden razı olsun, ben razıyım, razı!

Not:

Kafam nerede bilmem ki?
Unuttum, af edin…
Tabii sizleri yetiştiren ana – baba, öğretmenlerinize de…
Teşekkürü bir borç, bir vazife bilirim…
Hiçbir zaman pes etmeyeceğiz…
Bu ülke bizim, hepimizin…
Umarım sizlerin nesilleri bizim bulamadığımız >>> orta yolu <<< bulur…
Kesin, eminim, kesin ya kesin…
Bu yolun anahtarları, oraya varan yol…
Sevgi, saygı ve güvenden geçecektir!

İsmail meselesi

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır der atalar…
Doğrudur…
Rahmetli babam mesela. Babam başka ben başka…
Ve yine oğlum bana veya dedesine nazaran bambaşka…
Her erkeğin kendine göre bir hayat görüşü, anlayışı, yaşam tarzı, öyle veya böyle bir birikimi bir tecrübesi, düşünce ve hayalleri vardır.
Ve yine, kim ne derse desin özellikle Feministler…
Genelde, coğrafyaya, kültüre bakmaksızın erkektir aileyi yöneten(!)
İstisnalar kaideyi bozmaz. NOKTA

İyi de…
Her erkeğin bir yoğurt yiyişi varsa…
Peki, kadın? Kadının yok mudur?
Vardır!
Ezeli sorundur ne her erkek erkektir ne her kadın, kadın!

Sözüm…
Bunca yazdıklarım, söylediklerim, anlatmaya çalıştıklarım ne > samimi dindar insanadır < ne başını yine samimi inanç gereği bağlayanadır ki kısmen yanlış bir şekilde yaşanır bu “adet ve görüşler”.
Defalarca izah etmeye çalışmışımdır, göçebe bir milletiz, göçebe. Yerleşik düzene nispete yeni geçtik.

Karıştık…
Karma karışık bir şekilde yerleştik yerleştiğimiz yerlere. Örf ve adetler, gelenekler karıştı birbirine…
Kendimizi, benliğimizi henüz bulamaktık. Aslında kendiliğinden oluşması gereken ne bir milli görüşe ne özden, atadan kalma kaynaklanan ve bu deneyimlere dayanan bir istikamette bir bilince erişebildik!

Suçlu ve sorumlu tarihimiz…
Özellikle Osmanlı bizi, bizden etti…
Anadildir belirleyici olan. O dilde konuşur, O dilde düşünür, O dil ile sever, O dilde sevdiğimize duygu ve düşüncelerimizi açıklar, ifade etmeye çalışırız, şiirler yazarız, beyitler ve hatta…
O dilde rüya görürüz. Türkçe nere Farsça nere?

Atatürk…
Ki doğrusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
İsmail Kahraman diye bir zibidi, kendini, özünü bilmez biri…
Atatürk, bize Türkçemizi kazandırdı, tüm bunları ve daha neler neleri…
Atatürk’e, Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyemeyen birisine…
Yakışır mi Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığı?

Ve yine…
Köyden köye bile değişen, derinden derine…
Örf ve adetler içeresinde kadın ve giyimi…
Bana ne ya bana ne?
Ben…
Erdoğan mıyım saraydan etek boyu ölçeyim, âlemin namusunu gözetleyeyim?
Millete…
Bu kadar çocuk yapacaksınız diye dayatayım…
Herif…
Neredeyse kadını nasıl “becereceğimizi” bile öğretecek bize…
Cahil cesaretidir bu, küstahlığı…
Tek kelime ile terbiyesizliği…
Her yaptıkları takiye, göz boyama, kaldırmaca, aldatmaca…
Yok kardeş, yok vatandaş yok…
Yetmedi mi bunca tahammül yetmedi mi?
Türk’ün kadını bilmez mi yerine göre giyinmeyi?

Benimkiler mesela ki aileme…
En uzağına kadardır bu sözüm, şu an için teyzem dışında…
Yok, Füsunun teyzesi değil, bizim teyzemiz, benim teyzem…
Onun dışında tüm kadınlar başı açık, yeri ve zamanı geldiğinde örteler kendilerini mezarlık ziyaretine, Cami’ye gittiklerinde, bir Mevlut veya dua ettiklerinde.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde…
Adıyla sanıyla nice siyasi orospu soktular…
Sözde dindar, özde dinci bile değil…
Değil kardeşim değil, dinci bile olmayı beceremeyen…
Menfaatperest orospuyu O yüce koltuklara oturttular!

Takiye…
Sadece takiye, kandırmaca, aldatmaca…
Sadece takiye!

Ve yine…
Ben atadan kalanları, beğenmediğim şeyleri nasıl ki aile düzenime, yaşamıma sokmadıysam…
O kadar az noktalar ki, o kadar az…
Benim evladım, bende beğenmediklerini şüphesiz hayatına sokmayacaktır…
Böyle bir şeydir hayat, yaşam…
Görecelidir zaman!