Bilmekte fayda var!

Biber gazı taşımak suç mu?

oku

Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanunun

indir

ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR İLE DİĞER ALETLER HAKKINDA YÖNETMELİK

indir

Almanya

Wann ist Pfefferspray erlaubt – und wann ist es verboten?

oku

Messerrecht + Trageverbot

Da viele Messerfreunde (verständlicherweise) unsicher zu sein scheinen, was man in puncto Messer „darf“ und was nicht, hier die geltenden Bestimmungen in Kürze.- Bitte beachten Sie, das Sie als Messerfreund gleich von zwei Seiten „in die Zange genommen“ werden und zwar von den Bestimmungen des Waffenrechts einerseits und andererseits von dem im Februar 2008 beschlossenen „Trageverbot“.-
Nehmen Sie sich die 2 Minuten, Beides kurz durchzulesen, dann werden Sie feststellen, das auch hier Nichts „so heiß gegessen wird, wie es gekocht wurde……..“

Welche Messer sind laut deutschem Waffenrecht verboten?
Vollständig verboten sind:
* Fallmesser
* Faustmesser (Ausnahme: Inhaber einer jagdrechtlichen Erlaubnis)
* Butterflymesser
* Springmesser (Automatik-Messer) deren Klinge nach vorne herausschnellt, oder deren Klinge über 8,5 cm lang ist, oder deren Klinge zweischneidig geschliffen ist oder deren Klinge eine Rückenschneide besitzt.
Alle anderen Springmesser bleiben erlaubt (Taschenmesserprivileg)!
Weiter sind verboten: Hieb- und Stoßwaffen, die ihrer Form nach geeignet sind, einen anderen Gegenstand vorzutäuschen oder die mit Gegenständen des täglichen Gebrauchs verkleidet sind (z.B. Gürtelmesser, Füllfederhalter oder Spazierstöcke, die innen eine Klinge in sich bergen).
Hieb- und Stoßwaffen unterliegen einer Sonderregelung: Sie sind definiert als Gegenstände, die ihrem Wesen nach dazu bestimmt sind, unter unmittelbarer Ausnutzung der Muskelkraft durch Hieb, Stoß, Stich, Schlag oder Wurf Verletzungen beizubringen. Also meint man damit z.B. Dolche, Schwerter, Wurfmesser und Säbel.- Der Umgang mit Ihnen ist nur Personen gestattet, die das 18. Lebensjahr vollendet haben.
Weiterhin ist der Vertrieb und das Überlassen von Hieb- und Stoßwaffen im Reisegewerbe, auf Messen, Märkten, Volksfesten und Sammlertreffen verboten. Ausnahmegenehmigungen kann die zuständige Behörde, d.h. die lokale Polizei erlassen, wenn öffentliche Interessen nicht entgegen stehen. Auch dürfen Hieb- und Stoßwaffen nicht auf öffentlichen Vergnügungen, Volksfesten, Sportveranstaltungen, Messen, Märkten geführt werden.

Trageverbot:

Seit April 2008 gilt in Deutschland ein öffentliches Trageverbot für bestimmte Messer (§42 a WaffG).
Betroffene Messertypen sind:
* Klappmesser mit Arretierung und einhändig auszuklappender Klinge
* Feststehende Messer mit einer Klingenlänge über 12 Zentimeter
* Alle Messer, die aufgrund ihrer Bauart als Hieb- und Stichwaffe eingestuft sind (das betrifft vor allem Dolche und Springmesser).
Alle genannten Messer darf man prinzipiell nicht zugriffsbereit bei sich tragen, sondern nur in einem „verschlossenen Behältnis“ wie einem Rucksack oder einer Aktentasche.
Es gibt aber umfangreiche Ausnahmen vom Verbot, die immer dann greifen, wenn man einen „anerkannten Zweck“ geltend machen kann. Dazu gehört zum Beispiel die Nutzung eines Messers im Beruf, bei der Jagd oder im Zusammenhang mit der Brauchtumspflege.
Das Gesetz wird in den deutschen Bundesländern und in einzelnen Verwaltungsgebieten sehr unterschiedlich ausgelegt. Eine einheitliche Regelung ist leider nicht in Sicht.
Vom Trageverbot sind auf jeden Fall nicht betroffen:
Alle Klappmesser mit Zweihand-Bedienung beim Öffnen;
alle Klappmesser ohne Klingenarretierung;
feststehende Messer mit einer Klingenlänge unter 12 Zentimeter (sofern die betreffenden Messer nicht als Waffe eingestuft sind, siebe oben) Die Begrenzung der Klingenlänge auf zwölf Zentimeter gilt nur für feststehende Messer, nicht für Klappmesser!

Mucit damarım kabardı, mühendis tarafım

Gerektiğinde silahlarımı kendim ürettiğim gibi kimi araçlarımı yani aletlerimi de kendim planlar, imal ederim. Aklıma bir şey geldi…
Kaç zamandır aklımda bir hayalet gibi dolaşır durdu, bir sorun vardı…
Birden kafamda şimşekler çaktı, durup dururken…
Bana birkaç gün müsaade, fuzuli işler müdürü görevde!

😊

Baktım takım, taklavat…
ıvır zıvır dolabıma, gerekli her şey var…
Hadi bana kolay gelsin.

Not: yok vallahi – billahi değil, çocuk çocuk şeyler değil…
Önder işi hiç değil…
Çocukluğumdan beri ben böyleyim, hep bir şeylerle meşgul, bir şeyler sökerim, dağıtırım, toplarım…
Bazen…
Gereksiz vidalar kalır elimde fırlatır atarım…
Üreticilere bak, gereksiz gereksiz şeyler takip maliyet yükseltilir mi?
Galiba ben hiç büyümeyeceğim!
😊

Yakıt hücresi…
Çok tehlikeli, hidrojen bombası = yakıt hücresi gibi sudur temeli, su ile enerji üretimi…
Kendim yapmam. Allah korusun enerji üreteceğim diye çoluğu çocuğu tehlikeye atamam…
Güneş bir var bir yok, rüzgâr keza…
Ama bana her an her yerde enerji lazım, taşınabilir şekilde…
Balıkçıyım vesselam, giderim günlerce gelmem…
Ormanda, su kenarlarında, ayılarla, kurtlarla – kuşlarla tabiat ile iç içe.

Su akar, yok deli bakmaz Önder bakar, enerji üretmek için kullanır…
Anlayacağınız, portatif bir şekilde hepsinin bir karışımı…
Bakalım, düşündüğüm gibi olacak mı?

Yılmaz Özdil

Görürseniz şaşmayın…
Kalpak da takar bunlar

Atatürk’ün ismini camilerde okutulan hutbelerden çıkardılar.
19 Mayıs törenlerini yasakladılar.
23 Nisan, 29 Ekim törenlerine hastalandım bahanesiyle katılmadılar.
10 Kasım törenlerine seyahatteyim bahanesiyle katılmadılar.
Takvimde başka gün kalmamış gibi, bizi sırtımızdan hançerleyen vahabi kralına tam 10 Kasım’da şeref madalyası taktılar.
Atatürk’ün kurduğu TBMM’de Vahdettin’i anma töreni düzenlediler.
Çankaya Köşkü’nü akıllarınca tarihten sildiler.
Atatürk Orman Çiftliği’ni katlettiler.
Atatürk anıtlarına çelenk koymayı yasakladılar.
Atatürk sevgisini kabahat ilan ettiler, Atatürk anıtına çiçek koyanlara kabahatler kanunundan para cezası kestiler.
Otomobiline Atatürk posteri yapıştıranlara trafik cezası kestiler.
Atatürkçülere terörist holigan dediler.
Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafını yasadışı ilan ettiler.
Sultanahmet cami koruma derneği’nin internet sitesinde, Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafını köpek vücuduna monte ederek yayınladılar.
Atatürk ilkelerini ders kitaplarından çıkardılar.
Milli eğitim yönetmeliğini değiştirdiler, Atatürk devrimlerine bağlı öğrenci yetiştirme prensibine son verdiler.
Okullarda Atatürk rozeti takmayı disiplin suçu haline getirdiler.
Atatürk stadyumlarını yıktılar, başka isimler verdiler.
Sırf devrim alfabesine karşı çıkmak için Türkçe’ye bile savaş açtılar, Osmanlıcayı zorunlu ders yapmaya kalktılar.
Türkçeyle felsefe yapılamaz dediler.
Nutuk’u suç delili yaptılar.
Valiliklerden, Ziraat Bankası’ndan TC’yi sildiler.
Ayyaş dediler.
Atatürk döneminde Atatürk Orman Çiftliği’nde çocuklara bira içiriyorlardı dediler.
Atatürk döneminde camiler ahır yapıldı dediler.
600 yıllık imparatorluğun reklam arası sona erdi dediler.
90 yıllık enkazı kaldırdık dediler.
Sabiha Gökçen’i ırkçı, soykırımcı ilan ettiler.
“Yüce Atatürk” pankartı açan futbol takımına tahammül edemediler.
Onuncu Yıl Marşı çalanları fırçaladılar, asabımı bozuyor, kapatın dediler.
Atatürk’ü çağrıştırıyor diye Vardar Ovası türküsüne bile katlanamadılar.
Andımızı yasakladılar.
Türk bayrağı demeyelim, Türkiyeli bayrağı diyelim dediler.
Türk yok dediler.
Türk yok diyeni milletvekili yaptılar.
Türkçülük bölücülüktür dediler.
Türk Kızılayı’nın Türk’ünü sildiler.
Kemalizm’i yerden yere vuran CIA casusu Graham Fuller’ın Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabını yandaş medyada ballandıra ballandıra reklam yaptılar.
Atatürk’e dair her şeyi sansürlerken, Atatürk’ü sarhoş, kalpsiz, dinsiz, megaloman gibi gösteren Mustafa belgeselini alkışladılar.
Atatürk heykellerine saldırılmasına, yakılmasına gözyumdular.
Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi dediler.
Ulus devlet Allah’ın belasıdır diyeni akil adam yaptılar.
Anıtkabir’i de yıkarız elhamdülillah dediler.
Anıtkabir’i ziyaret edenlerin sayısının açıklanmasını yasakladılar.
Antropoloji kitabını kameralara uzatıp, bakın raflarda kafatasları var, işte vesika burada, Mustafa Kemal’in imzası var, insani midir dediler.
Atatürk’ün canlı ağaç müzesini sattılar.
Devlet Nişanı’ndaki Atatürk siluetini sildiler.
Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı dediler.
İstanbul’un fethini kutlayıp, İstanbul’un kurtuluşunu kutlamadılar.
Çanakkale Zaferi’ni Atatürksüz kutladılar.
İzmir Marşı’na siyasi dediler, bu marş çalınmasın dediler.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nu destekleme yönetmeliğini ortadan kaldırdılar, Atatürk’le ilgili proje veya yüksek lisans yapanlara fonu kestiler.
Selanik’teki Atatürk evinde güya tadilat yaptılar, eşyaları attılar, sanırsın kiralık evdir, bomboş bıraktılar, ziyaretçilerin duygularını yazdığı anı defterini bile yok ettiler.
Böceğe Atatürk ismi verdiler.
İçimize kanı bozuklar, sütü bozuklar sızdı, 1923’te koskoca 650 yıllık çınara darbe yaptılar, Cumhuriyet kurdular dediler.
Devlet televizyonu TRT’de Atatürk’e rüşvetçi dediler.
Atatürk döneminde TBMM’de Allah’a küfrediliyordu dediler.
10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe kenefe gidin, Mustafa Kemal’in verdiği zararı Yunan yapmazdı, keşke Yunan galip gelseydi diyen, kafasında fesle dolaşan tımarhanelik herifi, Cumhurbaşkanlığı sarayında tarih otoritesi, bilim adamı olarak ağırladılar.
İngiliz maşası, vatan haini, ruh hastası Rıza Nur’un “Atatürk eşcinseldi, Çankaya’yı kerhaneye çevirdi, 30 kadınla aynı anda mum söndü yaptı, ilk meclisin milletvekilleri pezevenkti” gibi, meczup iftiralarıyla dolu kitabının editörünü, akil adam yaptılar.
Fıkra anlatıyorum ayağıyla Atatürk’e ibne dediler.
Afet İnan’a dil uzattılar, Atatürk’ün manevi kızıyla nikahsız birliktelikle yatıp kalktığını söylediler.
Mübarek anamız Zübeyde Hanım’ın aslında fahişe olduğunu, Selanik’te genelevde çalıştığını, Atatürk’ün piç olduğunu söylediler.
Kimse Atatürk demesin, Türk demesin, orijinali Yunan, Türk’e benzemiyor, keşke Atatürk olmasaydı dediler.
*
Ve şimdi…
Aniden Atatürkçü oldular iyi mi.
*
Atatürk bu tür durumlar için tee 1908’de diyor ki…
“Büyüklük odur ki, kimseye iltifat etmeyeceksin, kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin, herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır, sen karşı koyuşları yokeden olacaksın, önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır, kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telakki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın, ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere güleceksin.”
*
Gülünç durumdalar.
Gülün geçin.

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/gorurseniz-sasmayin-kalpak-da-takar-bunlar-2085770/

Bilmem dikkatinizi çekti mi?

Belagat ustası, g.tümün kenarı…
Ağız değiştirdi…
Hiç kullanmadığı yabancı kelimeler kullanmaya, alıntı yapmadığı kişilerin sözlerini tekrarlamaya başladı(!)

G.t kılları, eğitim durumları gereği anlamaz bu sözleri…
Gerçek entelektüele vız gelir tırs gider böylesi…
Geriye kalıyor liberali ve entel danteli.

Benden söylemesi…
Hala, hala bu herifin sözlerine kanacak kadar akıllanmadıysanız…
Af edin ama Kasımpaşa ayısından daha ayısınız!

Neden kimse anlatmaz gerçekleri, bağlantıları, halk dediğin bu kadar aptal mı?

Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın zekeri (bilmem nesi)!
Heriflerin bilmem nesi kalkar, ister istemez bilmem neyi yiyen bizler oluruz…
Mazot, Almanya’da 1 Euro 34’ü gördü…
Neden?
Nedenini söylemiştim evvelsi, vekalet savaşı.

Sadece Yemen, Suriye, Irak – Iran, Suudi değil ki!

Birilerinin canı sı.kı.ldı., biraz spekülasyon yapalım kasalar dolsun dedi…
Ah şu Alman milleti yok mu şu Alman milleti, aynı biz, tek fark onlar okuyan, düşünen, gören cinsten…
Bizler hayal kuran, görmeyen, okumayandan(!)

Tutturdular bir çevre bilinci, hava kirliliği…
Mazotlu araba yerine elektriklisi, sanki elektrik gökten zembille indi, rüzgâr enerjisi…
Güneşi, dalgası, yenilenebilir enerjisi?

Tüm bunların imalatı, ham maddesi?

Ge-çe-lim!

Hep şikâyet eder Türk milleti…
Kocakarı gibi, ağlanır, avrat sanki…
Aç ulan gözünü, gör gerçekleri!

Hep dediğindir, Avrupalılar bize yönelik riyakâr…
Gerçekten öyle mi?

Birleşmiş Milletler iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi, COP 21, 2015 Paris sözleşmesi…
Avusturalya…
Dünyanın en büyük kömür stoklarına sahip ülkelerden biri…
Paris sözleşmesine göre her ülkenin çevreye “salabileceği” belli bir kirlik oranı var…
Mesela egzoz gazı, hayvancılık ki >>> en büyük çevre kirliliği <<< pardon…
Sığırların, domuzların falan osuruğu dememek için egzoz gazı demiş olalım.
😊
Yeminle doğru, bilimsel ispatlandı…
Tabii sanayileşmiş ülkeler…
Bizler gibi kadınların orası burasıyla uğraşmadı…
Allah ile…
“Kafa bulmuyor”, kandırılmıyor (doğruya, doğru onlarda kandırıldı ama çok gerilerde kaldı)
Herifler sanayi devrimi ile çağ açtı, dünyanın anasını kirlete kirlete …!

İşte bu anlaşma gereği, Avusturalya…
Üstüne düşen vazifeye uyuyor, hatta müsaade edilenin altında çevreye kirlilik saçıyor…
Analarının en akıllı oğulları(!)
Kömürü çıkarıyor, halkına geçim sağlıyor VE çıkardığı kömürü mesela Hindistan’a pazarlayıp devlet bütçesine gelir kalemi açıyor

DIKKAT

Tekrar hatırlatmış olayım…
Hep dediğindir, Avrupalılar bize yönelik riyakâr…
Gerçekten öyle mi?
Sadece bize mi?

Bellum omnium contra omnes
Herkesin, herkese karşı savaşı (mücadelesi)!!!

Paris anlamlaşması gereği, satan Avusturalya yani kaynak aslında AMA kömürü yakıp enerji kaynağı olarak kullanan Hindistan hanesine yazılıyor bu nedenden dolayı sebep oldukları hava kirliliği. Aslında hukuken ki uluslararası kabul edilen bir şeydir, azmedici (teşvik)…
Bir düşünün bakın, ne kadar derin ve doğru bir tespit…
Pencereyi, kapıyı açık bırakıp hırsızın eve girmesine yol açmak gibi bir şey…
Bu durumda sadece hırsız mi suçlu, ev sahibinin hiç mi suçu yok?

Ki…
Bu sabah Amerikan hava yolları açıkları, Hindistan’a geçici bir süre uçak kalkmayacak…
Nedeni yoğun, çok yoğun hava kirliliği.

Bırak Hindistan’ı bir tarafa…
Avusturalya isyanlarda…
Böyle haksızlık olumuymuş, onlar (yani Avrupalılar) zamanda yakmış, yakmış kalkınmış…
Sıra başkalarına gelince vicdan ve ahlak polisi kesiliyorlarmış!

Ne desem bilmem ki?
Homo homini lupus!!!




Ganimet…
Evet, ganimet. Alın teri, el emeği, göz nuru ile edinilmeyen…
Düşman topraklarından getirilen servet, kimi zaman halk, kendi insanının emeği…
Sanki…
Düşman mal ve mülküymüş gibi, hoyratça, miras yedi gibi kendi halkının sömürülmesi(!)

AKP tanımlaması, halkımızın, insanımızın durum ve vaziyeti…
Adalet, kimin, neyin adaleti?
Kalkınma, kimin kalkındırılması?
Partisi, Kırk Haramiler Çetesi!


Bizi evin halleri

Sabah, sabah mutfaktan sesler duyuyorum. Dedim kendi kendime söyleniyor herhalde…
Kulak verdim…
Yok, söylenmeye benzemiyor, seslendim…
Kadın kiminle konuşuyorsun öyle?
“Google konuşuyorum” demez mi!

Eyvah, eyvah benim karı Google konuşuyor, sadece hanım mı?
Anamda, anamda konuşuyor Google…
“Çok kıskandım, kıskandırdı beni”
😊
Gerçekten ya ben ne yaptım böyle, hay ben böyle teknolojinin anasını avradını!

Evvelsi günü…
Dün değil bir gün öncesi, akşam oldu, dükkân kapandı kapanacak hanım geldi odama…
“Hadi çocuklara gidelim!”
İyi dedim gidelim. Yürümekte zorlanıyorum ya…
O önden gitti ben dükkânı kilitledim ağır ağır kardeş evine doğru yürüyorum…
“İki adım”
Hava iyice karadı, saat 18 suları…
Bir baktım hanım uzaktan el salıyor, döneyim diye…
Her halde evde yoklar dedim, arabaya yöneldim. Hanım bindi arabaya…
“Evde yoklar” dedi.

Dün hanım ve kardeş telefonlaşıyorlar…
Sormuş kardeş…
“Dün akşam siz mi geldiniz?”
“Evet” demiş hanım, zile çok basmış…
Meğer Ali evdeymiş, vurmuş kafayı yatmış…
Benden kaç yaş genç, küçük çocukları var. Çok hasta, gerçekten rahatsız, yoruldu herhalde geldi eve…
Teee akşam 8-9’a kadar dükkân açık…
Duymuş zili, uyku sersemi…
Kendi kendine demiş > iyi saate olsunlar geldi < çok inançlı ve böyle şeylerde inanıyor…
Korkmuş…
Çekmiş battaniyeyi bir iyice kafa üstü dalmış yine uykuya…
AMA etkilenmiş belli, akşam karısına anlatmış.

Ne desem bilmek ki? Deli ya deli!
😊

Not: Dünkü Ayasofya yazım ile ilgili…
Depremlerde yıkılmamasının ikinci nedeni “yan binalarının” kemer mimarisi…
Ana yapıya büyük oranda destek olup stabilize ediyor.