Yeni geldim gülüm, dökülüyorum…
Ayakta durmaya halim kalmadı, çok yoruldum.

Allah rahatlık versin, gülümün kokusunu içime…
Taaa içime çekip, öpüyorum.

Gönül çölümde damlamdın, beni hayta tutan…
Yârim, sevgilim benim, sevdiceğim…
Yağmurlar yağdırdın gönlüme, öldürdün…
Öldürdün kadın öldürdün.

Biliyorum…
Giden benim, sen hala yanımdasın, bir şekilde etrafımda…
Gitmem gerekiyordu, gerekiyordu…
Anlıyor musun? Gerekiyordu!!!

Biliyorsun değil mi, hep söyledim sana…
Salt gözler değil yüreğim, salt gözler değil…
Ruh…
Yansır yüze.

Kahvemi içip gideceğim yine…
Toplantı…
Arabayı aldım, bu sefer doğru tamir etmiş olsalar bari. Daha iki gün çok yoğunum.

En geç öte tarafta alacağım seni kollarıma

Yalan değil gülüm, yalan değil papatyam, yalan değil kalbimin biricik kraliçesi…
Yalan değil…
Aşk ile sevmesini bilirsen.

Dükkândayım, iki olmadan çıkmam lazım ne zaman dönerim Allah bilir

Kameradan görüyorum Dada geldi, annesi evde, evden çalışıyor haftada bir gün…
Engesi (yengesi) kucak yapmak istedi, kadını itti…
Duyuyorum adımlarını, hızlı hızlı. Odamın kapası kapalı, sigara yüzünden…
Doğru tuvalete, sıkışmış belli…
😊
Küçük pezevengim benim, çok saf, tertemiz küçük bir pezevenk!

Not: Bizim çocukların dili…
Kocaman oldular hala doğrusunu söylemiyorlar. Enge, ananay, dada, dayday falan

Bir çoban ve bir öğretmenin aşkından bir kesit

Öğretmen hanım eşi ve dört çocuğu ile son derece mutlu…
En azından benim üzerimde öyle bir izlenimim bıraktı. Lütfen bir gözünüzün önüne getiriniz…
Aylarca dağlarda, muhteşem bir manzara olsa bile aylarca dağlarda, bir kulübede ne akar su var ne elektrik, ne çamaşır makinesi ne bulaşık…
Siz olsanız bu fedakârlığı yapar mısınız, gösterir miydiniz?

Hayvancılık olsun çiftçilik olsun zor zanaat…
Her şeyden evvel bir kadın için, çağdaş bir kadın için çok güç olsa gerek…
Benim en büyük, en şiddetli özlem duyduğum yaşamlardan biri. Her şeyden uzak, sevdiklerimle, hayvanlar ile, tabiat ile baş başa. Ah birde yürüyebilsem, ayakta durmaya gücüm olsa…
Çocukları da öyle, kova kova su taşıyorlar, odaları bir tane, ranza…
Asker usulü, apartman dikmişler, üst üste alt alta ama mutlular, hayvanlar ile tabiat içinde…
Çobanlığı oyun haline getirmişler, babalarına yârdim ediyorlar. O yemyeşil çayırlarda, yamaçlarda…
Binlerce çeşit kir çiçeği içeresinde çok mutlular.

Yeri geliyor Heidi, yeri geliyor Pollyanna oynuyorlar(!)

Meralarda, o engin ve sarp yamaçlarda insanlar doğa ile bütünleşmiş…
Allah ne verdiyse buyurun sofraya. Peynirlerini, tereyağı, et zaten her şeyi, her türlü ihtiyaçlarını kendileri üretiyor. Basit ama tertemiz bir hayat. Tavuklarla yatıp horozlardan önce uyanıyorlar. VEEE…
En çokta bundan etkilendim çünkü kendim tanıdım, tanıma şerefine eriştim böyle insanların…
Örneklerim…
Bu yüzdendir DINCININ karşısında…
Dindar insanın yanında, gerekirse önünde veya arkasındayım…
Yürekten…
Anlıyor musunuz yürekten Allaha inanın yanında…
Bir dostları, yine el yapımı ahşaptan hoparlör görevi yapan ama görseniz kova sanırsınız eşyalar üretiyor. Kadına hediye etmiş bir tane…
Eski, çok eski ve onlarca senedir dağlarda yankılanmayan bir geleneği kadın yine canlandırdı…
Çok isterdim bir pazar sabahı orada olmayı…
Pazar ayini…
Görülmeye, daha doğrusu duyulmaya değer bir OLAY!!!
Bir tek hastalanan veya kaza olursa helikopter gelip en yankın yerleşkeye götürüyor. Gerisi doğal bir yaşam.

Hacı Cavcav

Haciii cavcav…
Bil ki bu davanın ne Kürdü ne Türk’ü var…
Haciii cav cavlar bilin ki bu bir insanlık davası, bir adalet ve eşitlik davası, Hâk davası, Hâk!

Adalet tanrıçasının önünde herkes eşittir, bunu sakın unutma…
En geç tanrı önünde hesaplaşacağız!