Daha bugün dikkat çektim, daha bugün

Depreme gerek yok…
Binalar kendiliğinden çöküyor…
Kâğıthane…
İstanbul’un “varoşlarından”, pek makbul olmayan bir semti…
Bina çöktü, toprak kayması anladığım kadarıyla.

Marshmallow Testi, bir psikolog olarak bu testi bilmen lazım aslında

Hiç aklıma gelip sormadım sana…
1960’lardan kalma bir testi, çocukların öz iradesini tespit etmek için yapılmıştı…
Çocuk psikolojisi, ilginç bir alan. İleride başarılarına bir gösterge olarak görülüyordu…
İrade…
Çok önemli, hatırla cihat. İnsanın nefsi ile mücadelesi, nefis, irade sahibi olmak…
Kontrol edebilmek(!)

Yahudi erkekleri…
Kendilerini örter, kadınlarını değil!!!

Bilmem biliyor musun?
Bu test yenilendi, eskisinde %50 yanılma payı vardı, okudun mu demin yazdıklarımı…
Gerçeklik hakkında?
“Düzeltilebilen” gerçek, “gerçektir”

“Dürtü kontrolü” *
Biliyorsun…
Bilimsel bir insanım, bilime, mantığa mesleki açıdan da çok önem veririm…
INSANA…
Ne kadar utandırıcı ne kadar üzücü…
Ülkemiz, doğduğumuz topraklar…
>>> bilimsel makalelerde, yayınlarda aşağılanıyor. Örneğin bilim insanlarının tutuklanması gibi <<<
Af et, özür dilerim…
Ya ben bu heriflerin, yaratıkların anasını avradını sikeyim, rezil ettiler bizi…
Dediğim gibi test yenilendi, ne açıdan?
Sosyal açıdan, “zengin – fakir” makası…
Etnisite…
Tabii ben bir “fen bilimcisiyim”
TANIMLAMA, kesin olan ve genelde “bir, iki” seçenekten fazlasına yer vermeyen…
Tabiat…
Dijital ortam ya 1 veya 0…
İnsan söz konusu olduğunda bu gibi değerlendirmeler yapman neredeyse imkânsızdır…
Bu veriler analogdur…
Her türlü hal alabilir. Verilerin açıklanması…
Erişe bilirliği…
Metotlar, hangi bilimsel yöntemler ile “ben” bu sonuca eriştim…
Negasyon, yani reddetmek, kabul etmemek, tersine çevirmek…
Mantık bilimlerinde önemli bir yer alırken, felsefide yerini bulmuştur…
Bilimde çok önemlidir, tekrarlayabilmek, kendini yenilemek, gerektiğinde düzeltmek…
Bu yüzden, bu testin sonuçlarının %50 oranında yanlış çıkmasından dolayı, bilim insanları…
Dehşete düştüler…
Ve bilimin denetlenebilmesi, bilginin, “gerçeklerin” düzeltilebilmesi için Open Science Projects’i oluşturdular, herkese açık bir bilim veri bankası. Evet…
Şeffaflık…
Bütünlük…
Güven, güveni yitirmeme…
Hayatın her alanında, herkes için geçerli olması gereken bir ilke.

Open Science Projects:

https://osf.io/

https://www.fosteropenscience.eu/foster-taxonomy/open-science-projects

Dijital proletarya…
Gönüllü köle, YENI, yepyeni sömürü sistemi…
Shared economy gerekli, örneğin Facebook, Google milyarlar kazanıyor bizim sayemizde…
Siyaset…
Ve Manchester Kapitalizmi(!)

Bilgili ve bilinçli insan, bir toplum…
Çaresi!

* Impulskontrolle

### Çok dikkatle, özenle okuyun lütfen ###

Hatırlıyor musun, arabayı alırken yazdıklarımı?
>>> karşılığı var AMA şu, bu sebepten dolayı <<<
Hatırladın mı?

Aklım gider borçtan, aklım…
Ama bazen mecbur kalıyorsun!
Varsa cebimde yedirir, içeririm…
Varsa…
Yoksa soğan ekmek, “aç kalma pahasına!”

Gösteriş budalaları…
Dostlar alışverişte görsün maksatları!
NOKTA

Sen istiyor daha fazla borç?
20 Nisan 2019

Merkez Bankası, gerekir diye döviz biriktirir. Bu paraya rezerv denir. Sağlam bir ekonomi nasıl olur? Öncelikle Merkez Bankası’nda borcun kadar dövizin bulunur. O zaman bakacaksın döviz rezervine… Bugünlerde en tartışmalı konu da bu ekonomide…
Önce JP Morgan bankası rapor yayınladı “Türkiye çıplak” dedi. “Merkez Bankası bu rezerv ile çok terler” diye ekledi. Haliyle Serdar Ortaç’ı yoran hayat Türkiye ekonomisine ne yapmazdı. İşler o günden sonra çok zorlaştı.
★★★
Kur hızla artmaya başladı. Ekonomi yönetimi seçim kazanmış Binali Yıldırım gibi çıktı açıklama yaptı. Yetmedi! Parayı kıstı. Haliyle ortada lira olmayınca kim nasıl dolar alacaktı? Bu aslında devamlı müshil alıp zayıflamaya çalışmaktı!
O gün dolar kuru 5.80 iken müdahale ettiler. Dolar bugün yine aynı seviyelerde. Borsa çöktü üstüne… Faizler fişekledi… Dünya piyasalarının gözünde Türkiye’nin sigorta primi dediğimiz iflas riski fiyatlaması coştu gitti.
★★★
Cin lambadan çıktı! Türkiye, telaşlı yönetimiyle bütün dikkatleri Merkez Bankası rezervine topladı. Şimdi yabancı yatırımcılar sabah akşam ona bakıyorlar. İzleri hâlâ sıcak, fazla uzağa gitmiş olamazlar.
Biz çıt kırıldım ekonomiyiz. Çok alıngan ve hassas bir ruh yapısına sahibiz. Biri arkamızdan konuşsun, hatta tweet atsın, hop dolar fırlıyor. Merkez Bankası’nda müdahale edecek rezerv az, şirketler boğazına kadar borçlu… Haliyle nefes alamıyor, boğulup gidiyor.
★★★
Normal bir ekonomide Merkez Bankası’nın ne kadar döviz rezervi olmalı? Eskiler, 6 aylık ithalatı karşılasın yeter der… Dünyada tanımlar biraz değişti.
Ödeyeceği yıllık dış borcun kadar olmalı. İşte o zaman kaparsın sağlam ekonomi namını… Bizde kısa vadeli borç ne kadar? Yaklaşık 175 milyar dolar… Brüt rezervde durum ne? O da 77 milyar dolar… Diyorlar ki, sen istiyor daha fazla borç? Bir zahmet rezervini yükselt!
★★★
Bir de net rezerv var. Merkez Bankası’nın kendi parası… Diğerleri ne? Hazine’nin parası ve bankaların topladıkları döviz mevduatlarının munzam karşılığı… Net ne kadar? Merkez Bankası’nın açıkladığına göre 28 milyar dolar.
Ancak dış mihrak Financial Times’a göre 25 Mart’tan sonra aldığı swap ile 12 milyar dolar çıkarılınca net döviz rezervi 16 milyar dolara iniyor. Merkez Bankası, bu kısa vadeli borçlanmayla döviz cephanesini dolu gösteriyor.
★★★
Sizce yabancı yatırımcılar kime inanıyor? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na mı, Financial Times denilen mihrakın ekonomi yazarına mı? Merkez’in kredibilitesini bu hale getirenler ayrıca kutlanmalı.
Acaba net ooonnaaaltııı miiilllyarrr doollaarrrrr diye söylesek rezervimiz yüksek görünür mü? Sahi net rezerv biterse ne olur? Brüt rezervi kullanırız. İki kere başımıza geldi… 1994 ve 2001 yılında net rezervimiz eksiye geriledi. Sonrasında IMF yetti!
Ben YouTube kanalımda hep bunları anlatıyorum. Abone olup seyredin istiyorum.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/sen-istiyor-daha-fazla-borc-4494545/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger




Anlama süreci…
“Biraz” okumak, okunanı içselleştirmek…
Ve kültürel geleneklerimizden meydana gelen, o anlayıştan, yetiştiğimiz ortam ve çevremizin etkilerinden oluşan bir manzumedir.
Duyumsal gerçeklilik ile tanımsal gerçeklilik arasında belirgin farklar olabilir.

Felsefi açıdan bakıldığında…
Gerçekçilik, yani insani açıdan gerçekçilik yanılgıyı içerir…
İçermelidir…
Çünkü bir gerçek düzeltilebildiği oranda gerçektir. Yalın hale gelebilir…
Bu…
Somut ile soyut arasındaki belirgin farklardan biridir. Fantezi…
Yani düşsel olanda bile yanılma payımız vardır, kurgu…
Gerçek olabileceği gibi gerçekdışıda olabilir ve yine kurgulanan kurgunun yanlışlığı…
Yani kendimi inandırdığım kurgunun yanlışlığı özellikle psikolojik ve nörolojik olarak ispatlanabilir…
Bu açıdan bakıldığında…
Seraplar dahi gerçek(ler) içerebilir.

😊
Kafanızı karıştırdım ne yazdığımı ne anlatmak istediğimi anladınız mı?

Bilimsel gerçeklerin…
Hayatın “gerçeklerinin” çarpıtılması…
Bilinçli veya bilinçsiz olarak, yani kast olmadan yanlışlık ile, yanılgı sonucunda…
Veya kasten…
Bu insani değerlendirme gerçeği ile yaşamayı öğrenmeliyiz, bilinçli olarak öğrenmeliyiz…
İnsanız…
SADECE insan!


Önce beni sonra İzmirlimi oku, okumadıysan

Annem daha çocuk…
Türkçesini bilmiyorum, hep anlatır. Kışın kazan misali bir kabın içine konurmuş köz…
Çıkarılırmış odalara…
Sabaha kadar O közlerin sıcaklığı ile kışı geçirirlermiş.

Ne bir zehirlenme ne ölüm vakası…
Rahmetli dedem, köylü…
Kendi kömürünü kendileri yaparmış. KALITE…
İnsanda ve eşyada…
Nicelik değil kardeşim nitelik, bademlerin umurunda mi senin canin, zehirlenmişsin, ölmüşsün…
Örneğin en son imar barışı…
DEPREM KAPIDA!

Oku İzmirlimi ve anla, mankafa!

Can’ınız sağolsun değil mi!
20 Nisan 2019

“Bu bir kaza değil… Kazanın bilimsel tanımı, öngörülemez olmasıdır. Bu yüzden kaza deniyor. Öngörülebilir bir ölüm, öngörülebilir bir arıza, öngörülebilir bir kırılma, kaza olmaz. Çünkü öngörebiliyorsunuz. Kaza olması için beklenmedik olması lazım, tesadüfi olması lazım. Bu yüzden bu bir kaza değil.”

“Eski ve büyük bir maden burası, mülkiyeti hâlâ Türkiye Kömür İşletmeleri’nde, rödovans denilen bir yöntemle çalıştırılıyor. Özelleştirmeden, taşeronluktan biraz farklı, madenciliğe özel bir yöntem, mülkiyet Türkiye Kömür İşletmeleri’nde kalmaya devam ediyor, ‘buradan çıkardığın kömürü senden satın alacağım‘ deniyor.”

“Buradan çıkarılan kömür, kaliteli kömür değil, çoğunlukla termik santralde kullanılıyor. Buradan yılda 10 milyon ton kömür üretiliyor, 7.5 milyon tonunu devlet satın alıyor, termik santralde kullanılıyor, geriye kalan 2.5 milyon tonu, himmet projesi çerçevesinde ücretsiz dağıtılan kömür, yine devlet satın alıyor, ücretsiz dağıtıyor.”

“Rödovansın esas problemi şu… Ne kadar çok kömür çıkarırsan, o kadar çok para kazanıyorsun. Arz talep dengesi yok. Kapitalist bir yöntem değil, neoliberal bir yöntem… Kapitalist yöntemde kömürü arz et, talep yoksa satamazsın, para kazanamazsın, boşa çıkarmış olursun. Ama burada hazır müşterin devlet olduğu için, sen ne kadar çok çıkarırsan o kadar çok para alıyorsun.”

“Üç vardiya çalışıyorlar, bir vardiya üç bin 100 ton kömür çıkarıyor! 450 kişi, sekiz saatte üç bin 100 ton kömür… Bir büyük kamyonun 15 ton taşıdığını düşünürseniz, bir vardiyada çıkarılan kömürü gözünüzde canlandırabilirsiniz. Ve bunu hızla arttırıyorlar, yarış halindeler, her vardiyaya başka taşeron giriyor, taşeronlar vardiyalar birbiriyle yarışıyor, dehşet bir yarış oluyor.”

“Bu maden ocağının bir özelliği daha var. Bazı kömür madenlerinde metan sorunu olur, metan gazı birikir, grizu patlayan madenler böyledir, sürpriz değildir, neticede kömür madeni, metan birikir. Ne yaparsın? Düzgün biçimde metan gazını tahliye edersin, havalandırma bacalarını açarsın, metan ölçümü yaparsın, yüksek olduğu dönemlerde korunaklı çalışırsın, grizu patlamaz. Burası ise… Yanma özelliği olan bir maden, başından beri bu özelliği var. Galeriyi açıyorsunuz, kömür damarı havayla temas ediyor, galeriye oksijen giriyor, alevsiz bir yanma başlıyor, için için yanıyor, gözünüzle görebiliyorsunuz, alevsiz bir yanma oluyor. Ne yapacaksın? Belli yöntemleri var, soğutma yöntemleri, tahkimat denilen yöntemler var, oksijeni kesiyorsun. Açtın galeriyi, yanma başladı, galeriyi kapatacaksın, o gün çalışmayacaksın, kömür çıkarmayacaksın, sönecek. Mesela su tutamazsın, suyla sönen bir yangın değil bu, oksijeni kesmekten başka çare yok.”

“Bu adam burada öyle bir rekolteye vurmuş durumda ki, Türkiye Kömür İşletmeleri’nin 140 dolar maliyetle çıkardığı kömürü, 23.5 dolara çıkarıyor, beşte birine çıkarıyor. Ne kadar çok çıkartırsa, o kadar fazla kazanıyor. Dolayısıyla, kömürün soğutulması ve söndürülmesi işini hafife alıyor, daha çok üretime zorluyor, daha çok üretime zorluyor. Zorladıkça, daha çok galeri havayla temas ediyor, en sonunda kaçınılmaz olarak alevli yangına dönüşüyor.”

“Kapalı mekanda yangın ne demek arkadaşlar… Duman ve karbonmonoksit… Saf karbonmonoksit öyle bir şey ki, sadece bir kere koklayabilirsiniz, felç eder, ikinci nefeste beyin ölür zaten… Bu galerilere karbonmonoksit doldu. İlk gece, buradaki herkes öldü.”

“Yaralı çıkardık falan dedikleri, aslında yardım için girmiş ekiplerdi. Yardıma giriyorlar, olmuyor, yardıma girenler de yangından gazdan etkilenip kaçıyorlar, kapıda onları gösterip ‘kurtardık‘ diyorlar.”

“Burada suçlu aranıyorsa eğer… Elbette hukuki suçlular var, nedir onlar, denetimciler, vardiya amirleri, mühendisler, müfettişler, Türkiye Kömür İşletmeleri, mülki idare, enerji bakanlığı, hükümet… Ama gerçek sorumlu, işçi yaşamına hiç değer vermeyen, işçinin hiçbir hakkı olmadığına inanan, işçiyi insan yerine koymayan düzen!”

“İşçi ölümünü kömür maliyetiyle karşılayabileceğini düşünen, işçiyi maden maliyetine sayabilecek olan, ahlaksızca düzenin kar hırsı, daha fazla kömür çıkarma isteği… Burada bir kaza yok, gayet planlı, hesaplı, göze alınmış bir cinayet var.”

“Katliama dönüşmüş olmasının sebebinde, ihmaller var, iki vardiyanın üst üste binmiş olması var, bir vardiya çıkmadan öbür vardiyanın girmiş olması var. Ama bunların özünde bir kıymeti yok, çünkü, Türkiye’de bütün madenler böyle… İçerde 30 kişi olsaydı 30 kişi ölmüş olacaktı, burada bu kadar kişi vardı, bu kadar kişi öldü.”

“Burası yanan bir maden, biliniyor, daha önce de yanmış, Park Maden, Ciner burayı almış, bakmış ki çok yangınlı bir maden, tutmuş elinde, yıllarca kapalı tutmuş, sonra isteyene vermiş, devretmiş… Bunlar ‘yahu sen bu madeni niye kapattın‘ diye sormamışlar, girmişler madene, hızla üretimi arttırmışlar, çok büyük paralar kazanmışlar, en yüksek seviyeye geldiğinde de bu oldu.”

“Yarın savcılığa başvuruyoruz.”

“Bize göre bu, soykırım suçudur.”

“Soykırım suçunun tarifi çok açık, bir insan grubunu siyasal nedenlerle sistematik olarak katlediyorsan, buna soykırım denir.”

“Biz burada ölen insanları savunacağız.”

“Hükümetin ve sermayenin elinde inanılmaz yöntemler var, tazminat dağıtacaklar, ailenin geride kalan fertlerine iş verecekler, askerlikten muaf tutacaklar, vergiyi sigortayı erteleme, maaş bağlama filan, her türlü yöntemi kullanarak, hükümete yönelmiş, devlete yönelmiş, sermayeye yönelmiş suçlamayı, davaları düşürmeye çalışacaklar. Elimizdeki tarihsel örnekler gösteriyor ki, başarılı olurlar. Halk bir süre sonra ölümü kader kabul ediyor, kendisine öyle öğretilmiş.”

“Bu acı paylaşılacak.
Bu yaralar sarılacak.
Ama bu kırığın yapışmasına izin vermemek gerekiyor…
Ki, bu hesap sorulsun.”

Kime ait bu sözler?

Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı, avukat Selçuk Kozağaçlı’ya ait.

2014 yılında, 301 madencimizin katledildiği Soma’ya gitti.
Hayatını kaybeden madencilerimizin gönüllü avukatlığını üstlendi.
Okuduğunuz konuşmayı yaptı.
Tane tane anlattı.
Çağdaş Hukukçular Derneği’ndeki avukat arkadaşlarıyla birlikte beş yıldır mücadele ediyor.
Facia yaşandığında Soma’ya üşüşüp, medyaya şov yapan muhalefet partileri çoktan ortadan kayboldu, Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşları madenci ailelerinin hakkını savunmayı sürdürüyor.

Ve dün…
Madeni böyle vahşi şekilde işleten, gözünü para hırsı bürümüş şirketin yönetim kurulu başkanı Can Gürkan tahliye edildi.

İşçi başına sadece altı gün yattı.

301 defa 25 yıl hapsi istendi.
301 defa altı günle çıktı.

Peki, avukat Selçuk Kozağaçlı nerede biliyor musunuz?
Hapiste!

Terörist dediler.
Geçen yıl tutukladılar.
11 yıl hapis yapıştırdılar.
Yatıyor.

Ahlaksızca düzenin, planlı, hesaplı soykırımı devam ediyor.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/caniniz-sagolsun-degil-mi-4494769/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

😊

İnşallah, inşallah. AMIN, Allah cümlemize hepsini görmeyi nasip etsin. Akciğerler, yeme – içme, sigara kimi şeyleri çok ciddi, radikal şekilde değiştirdim. Yok, birazda sevdiklerim. Dünyada en yakışıksız beslenen insanlardan her halde biriyim, DUR, gözlemleyeceğim biraz daha, etkilerini VE iyi gelirse, faydasını görürsem yayınlayacağım sonuçlarını. 😊 Öptüm