SORMA, gümrüksüz soğandan sonra patates. Ben sana daha ne diyeyim ki? Bilmiyorum, aslında düşmeliyim kendi derdime. Annem, sigara. Azalttım, sevgi insana neler yaptırmıyor ki. Kadının iki gözü iki çeşme, hanim keza. Vallahi billahi ya, bırakmıyorsunuz çeyreğin yakasını. Ben sizlerle ne yapacağım böyle, sanki kazık çaktım bu dünyaya!?

Teyzem anlatıyor…
TANE, TANE alıyormuş millet soğanı, tane, tane…
Soğan bu ya, alt tarafı soğan…
Soğana muhtaç ettiler, bak dövize…
>>> olağandışı görüşme Trump ile <<<
Allah biliyor ne tavizler verildi, Allah bilir…
Yerli ve milli(!)

Dikkatinizi çekerim…
SETA yayınları ve değerlendirmeleri…
“Uzman kişiler tarafından” yazıldığı iddia edilmektedir, “UZMAN”
Konularında uzman olabilirler AMA insan…
Ve karakterleri konusunda, dürtüleri hakkında pek çocukça bakmaktadırlar dünyaya!
NOKTA

Sadece sayfa 14’den başlamak üzere cinayetin Suudi Arabistan üzerindeki etkisi ve gelecek bir iki sayfayı okumanız sanırım bu oluşumun çalışma kalitesi hakkında bir değerlendirme yapabilmenize yeterli olacaktır!

Sadece bir örnek:
Almanya ve Suudilere silah satışı, sadece BIR…
YETER!

Bunlar bırak yurtiçi siyaseti…
Bunlar uluslararası hukuku, uluslararası ilişkileri ne sanıyorlar bilmiyorum ki!?

SONUNDA, mazbata

Allah korusun, aklıma gelen başıma gelmese bari…
İstanbul…
Kaybettiler mi bunlar BITTI, biliyorsun yazmıştım bunu çok çok öncesi, birçok yazar çizerden evvel…
INAN korkuyorum…
İnşallah aklıma gelen başımıza gelmez.

Yandaştır, yoldaştır. BILGI çeşitliliği

İkaz etmişimdir sizleri…
SETA yayinlari…
Yani(!)

Ama…
Tek düze beslenmek gibi, oku, oku…
Iç Türk kahvesi…
Fala baktır, baktır fala ancak inanma!

Sürprizdir gelecek, çıkacak meydana…
Önder değinmiyorsa piyasalara, bilirsiniz vardır bir sebebi…
Gözler fal taşı gibi açık, bakar maviş maviş cüzdana, fonlar kardeşim borsa, bekler kurdu, kuşu diyeceğim yanlış olur enayiyi…
Değinirim yine bir ara, Trump etkisi!

BEKLE…
Evet, sürprizim var sana!
😊

Devam edecek, bitsin hele şu download…
Dede…
Bir göz gezdirecekmiş, ondan sonra!

CEMAL KAŞIKÇI CINAYETI VE ORTADOĞU SIYASETININ GELECEĞI

https://setav.org/assets/uploads/2018/10/259_Cemal_Kaşıkçı.pdf

Diplomatik Vahşet, Cemal Kaşıkçı cinayetinin karanlık sırları

Nasıl sevindim biliyor musun

😊
Oma…
Omacik, mezarını yapmışlar…
Çok korkmuştum kızdan, hiç gözüm tutmamıştı…
Dolandırıcı tipli…
Günahını aldım kızın, yanıldım, utandim…
Müşteri söyledi, gidip güzel bir çiçek alayım, akşama ziyaret eder dua ederim.

Bu ev…
Bu miras bize hiç iyi gelmedi…
Çok gözlüydü, çok fazla göz vardı bu malda…
TAM…
Bir kriminal romanı!

Yorumsuz

Kol saati… (2)

Atatürk’ün Ankara’ya girdiği yere kol saati koydular…
Dört sene oldu belki…
Meydanın bir köşesinde TBMM var, öbür köşelerde Genelkurmay Başkanlığı, bu yanda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı…
Sürdürdükleri “İtibarsızlaştırma” politikasına tam uygundu…
Ortada; kol saati…

Oradan her gün generaller geçer…
Genelkurmay Başkanları geçer…
Yüksek rütbeli subaylar geçer…
Meclis Başkanları geçer…
Milletvekilleri geçer…
Bir teki olsun “Bu kol saati ne anlama burada… Neyi ifade ediyor… Cumhuriyet Meclisi’nin önü, ordumuzun karargahlarının olduğu, ama en önemlisi Atatürk’ün Ankara’ya girdiği yer… Kol saati mi uygun gördünüz…” demedi…
Kimsenin sesi çıkmadı…
Başlarını eğip geçtiler…

Mansur Yavaş, henüz insanlar oy kullanırken bana söz verdi “İlk işlerimden birisi bu olacak… Oraya Atatürk’ün gelişine yakışır, onun kurduğu Meclis’in ve ordunun şanına uygun güzel bir proje yaptıracağım” dedi…
Birinci “Kol Saati” yazısında yazmıştım, belki dönüp okursunuz…

Ve önceki gece…
Kol Saati kaldırıldı…

Dün sabah, her gün olduğu gibi yine oradan geçtim…
Kol saati gitmişti…

O nokta, aslında Kurtuluş Savaşı’nın başladığı noktadır…
“Kol saati” konulacak nokta değil…
Atatürk’e ve onun devrimlerine sahip çıkan Ankaralılar, yüz yıl sonra da onun şehrine yakışan bir belediye başkanı seçmişler demek ki…
Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler, milliyetçiler, yurtseverler, çağdaş Türkiye isteyenler adına…
Teşekkür Ederiz Mansur Yavaş…

Hiçbir güç Atatürk sevgisinden daha güçlü olamayacak…
Burası Ankara…
Cumhuriyetin kurulduğu şehir…
Seymenler oynasın…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/kol-saati-2-2-4452636/

Berdar ile Murdar!

İkisi de Farsça kökenli kelimeler. Dilimize girmişler. Şarkılarda, şiirlerde, fıkralarda, metinlerde, atışmalarda kullanıyoruz.
Berdar:
İdam etmek.
İpe çekmek.
Murdar:
Pis etmek.
Kirletmek.
Ekrem İmamoğlu’nun “berdar” edilebilmesi için İstanbul seçimlerinin “murdar” edilmesi gerekiyordu. 14 gün bekledikten sonra Binali Yıldırım, halkın önüne çıktı ve “Organize kötülük yapıldı. İstanbul seçimleri murdar edildi” dedi.
Aklı olan sorar:
Kim murdar etti?
Organizeyi kimler yaptı?
İktidar sizdeydi ve bütün güç elinizdeydi. “Seçimleri murdar edebilme gücünün” ancak ve ancak iktidarların elinde olduğunu dünya seçim tarihindeki örnekler bize söylüyor. Sandığa, oylara ve seçime siz sahip çıkacaktınız.
Vicdan ayağa kalkıyor.
Ve soruyor:
Murdarlık nasıl başladı?
Siz neredeydiniz?
★★★
Mantık da ayağa kalkıyor.
O da soruyor:
Seçim gecesi Anadolu Ajansı’nın “veri akışını dondurmasından” hemen önce (saat 22.30’da) TV ekranında göründünüz ve “3 bin 870 oy fazlasıyla İstanbul Belediye Başkanlığını ben kazandım” diye ilan ettiniz. Ertesi günün şafağında henüz gün ışımamışken İstanbul kentinin binlerce duvarına, direğine, tabelasına, ekranına Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafı ile kendi fotoğrafınızı birlikte asıp “Gönül Belediyeciliği kazandı. Teşekkürler İstanbul” diye boydan boya ilanlar astırdınız. Siz kazandığınızı ilan ettiğinizde “ter temiz- lekesiz-ak ve pak olan” seçimler, Ekrem İmamoğlu’nun öne geçtiği ortaya çıkınca neden “murdar olmuş” sayılıyor?
Halk size niçin inansın?
★★★
Seçim günleriydi.
Halk sizi de izledi.
Berbere gittiniz.
Taksi duraklarına.
Emekli kahvelerine.
Cami avlularına.
“İstanbul bizim işimiz” diyerek insanların size “güvenmesini” istediniz. Meclis’i yönetiyordunuz. Türkiye’yi temsil eden 81 kentten seçilmiş milletvekillerinin başkanı sizdiniz. Halka söz vermiştiniz. Meclis (yasama gücü) bağımsız olacak, Saray’daki Başkanın ağzına bakmayacak. Meclis, sadece yasalar yapacak. Saray’ın haksız yaptırımı olursa Meclis dik duracak. Başkan yanlış yaparsa dur diyecek. Böylelikle erkler (yasama-yürütme-yargı) ileri demokrasilerde olduğu gibi Türkiye’de de birbirinden bağımsız çalışacaktı.
Sözünüzde durmadınız.
Meclis’i bıraktınız.
Halka hizmet içinse Meclis zaten hizmet içindi. Siz “belediyeci olmaya” indiniz.
Neden?
İnandırıcı cevap veremediniz.
Siz “güveni” murdar ettiniz.
★★★
Murdarlık arıyorsanız!
Cumhurbaşkanlığı gücünü ve tüm bakanların ve devletin gücünü, borazan olmuş medya gücünü tek elde toplayıp muhalefetin karşısında “eşitsiz-adaletsiz- hukuksuz- oligarşik” adaylığınızla başladı!
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
Yılın düğünü! Bizim Süleyman’ın verilmiş sadakası!
Çırağan Sarayı’nda “yılın düğünü” yapılıyordu. Hürriyet Gazetesi’nin sahibi ailenin kızı ile Sabah Gazetesi sahibi ailenin oğlu evleniyordu. Nikah şahidi Cumhurbaşkanıydı. Beşiktaş’tan Ortaköy’e bütün yollar çevik kuvvet polisi, panzerler, korumalar, ışıldaklı Mercedesler, limuzinler, 10 metrede bir silahlı polislerce “koruma amaçlı” olarak tutulmuştu. Sıradan insanlara trafik durmuş, hayat felç edilmişti. İnsanlar otobüslerden inmiş yürüyorlardı. Gırgır Dergisi’nin eski çalışanı yazar-çizer takımından Süleyman Yıldız da otobüsten inmiş yürüyenlerden biriydi ve çevik kuvvet polisine “İki zengin çocuğu evlenecek diye halka bu eziyet yapılır mı?” dedi. Süleyman’ın verilmiş sadakası varmış! Çünkü Avukat Sertuğ Serenoğlu, polislere “Trafiği niçin durduruyorsunuz?” diye sorunca zırhlı araca çekildi, “cumhurbaşkanına hakaret ettin” denilerek ters kelepçe vuruldu, sille, tokat, yumruk dövüldü, avukat vatandaşın kaşı patladı, gözü morartılmış olarak hakim karşısına çıkartıldı, ev hapsi verildi, yurt dışına çıkış yasağı kondu. Anlıyor musunuz “İstanbul niçin İmamoğlu” dedi.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/berdar-ile-murdar-4452699/

Yapma INSAN YAPMA, kaybettikten sonra değer verme

Dün…
On bin küsur kez görüntülenmiş eski yazılarım…
İnsan…
Kaybettikten sonra değer bilirmiş ya, çok doğru…
Belki birkaç ay…
Belki birkaç sene daha, Abbas yolcu dostlar…
Yolcu…
Akciğer bu, benzemez başka bir şeye…
Dün hanim diyor “ama Önder, babam, Ali onlara böyle yapmamışlardı!”
Koşar adım, uçarak gelişiyor her şey…
Ders olsun sana, değer ver…
Kulak ver…
Yanındakine, karşındakine…
Bir bakmışsın birdenbire…
Bir varmış bir yokmuş…
Hadi güle güle!

Bir Cuma günüydü…
Çıktım işten, gittim önce eşimi aldım sonra evladı kayınvalidemden…
Gidemedik, dönemedik bir daha asla evimize!

Değer ver, kulak ver önce yaşayana…
Kaybetmeden önce…
Düşün, düşün…
GÖR, görmen gerekenleri…
Sonra değer ver ölmüşlerine…
An…
Bir an sonra ne olacak bilinmeye…
Duygu sömürüsü değil bu…
Hayatın gerçeği, bak bir kez daha ispatladı kendini.

Bak ama kör ama topal…
Vardı bir demokrasin…
Değiştirildin, IZIN VERDIN değişmesine ILERISIYLE…
KAYBETTIN…
Arıyorsun değil mi eski günleri, değer ver…
Mücadele et, EMEK VER kaybetmeden önce!

Bak…
Notre Dame…
Onun anısına!?

Sabahtan beri tartışıyoruz valide ile…
Maria Magdalena…
Yok, Meryem Ana değil, bir ihtimal Hz. Isa’nin karısı…
Katolik kiliseye göre bir fahişe…
Ataerki kilise, din ki üçü birden…
Nerede kaldı kadın, nerede Yaradan?

Offff kapmış bir yerden, okumuş…
Muhtemelen Internet üzerinden…
YAPMA anne, sen bari YAPMA…
Sözde…
Allah’ın gazabı, 850 sene sonra…
Diyor…
“Önder, zaman(!)”
Doğru, zaman, zamanlama AMA Allah bu Allah…
Yapacağını…
Çok öncesi yapmaz mıydı?

Bir Rabbim, bir O…
Onun işlerine akıl, sır ermez…
Gerisi…
Yok Önder işi değil, insan işi…
VAKTINDE…
Bilgi…
Görme, düşünme yetisi!