Bu gece Kadir Gecesiymiş, HALBUKI

Eşref-i mahlukat (yaratılanların şerefli olanı) BILMEZ tam hangi gecedir bu mübarek gece…
BILMEZ…
27. gece olduğu düşünülür ve adet ola bugün kabul edilir.

İnanmıyorsan ban…
Sor bilene, güvendiğine. Geleceksin sözüme…
Madem bilmiyoruz…
Ama atalardan kalma rivayete göre ki galiba yazıyorsa kutsal kitabimiz da duanın…
Allah’tan, Tanrıdan dilemenin VAR bir vakti saati…
O halde kardeşim, o halde…
Her geceyi bil bir Kadir Gecesi…
Allah sana akıl vermiş, oku, öğren…
BIL…
Kelimeyi, bil anlamını…
İbadetin olsun samimi ve bilinçli. Beraber yürüme onunla bununla…
Sen bil kendi yolunu, senin yolun olsun sevdiklerinin yolu…
Imam ol onlara, bilgili…
Doğru yolda, Allah yolunda geçir ömrünü Allah ve sevdiklerin uğruna, onların yolunda…
Belki…
>>> Bu site olur sana yardımcı <<<
Severim bu siteyi neden mi?

>>> Kelimeler ve önemi <<<

İnsandan insana yorum farkı, dikkatli oku bak…
Farklı sözler ile derler ayni şeyi!

Bakara makara falan der ya badem…
BEN…
Severim Bakara Suresi 216. Ayeti
Çünkü…
Ne sen ne ben biliriz gerçeği, doğru olanı AMA Allah…
Allah bilir!

http://kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=2&ayet=216

Adi dinci seni, orospunun dölü

### mutlaka ### 4 saat öncesinin haberi, Tayyip Lirasi DURGUNLUK Allah daha beter etsin

Herkes göt kilindi, inanacak sana…
Sanki ısmarlama, oku Izmirlimi!

İmamoğlu tokat attı filan…
31 Mayıs 2019

“Yalan haberin toplumdaki etkisi nedir?” diye sorduklarında, iletişim fakültesi öğrencilerine hep aynı örneği anlatırım.

2009 yılıydı, İzmir Doğal Yaşam Parkı yeni açılmıştı.

Kalabalık bir aile geldi, çoluk çocuk… Kapıdaki görevliye “altı tonluk kaplumbağayı görmeye geldik, nerede acaba?” diye sordular. Görevli arkadaş, kaplumbağaların yaşadığı tropik bölgeye yönlendirdi, ama haliyle “altı tonluk filan yok, bildiğin normal kaplumbağalar var” dedi. “Nasıl yok?” diyerek, kaplumbağaların bulunduğu bölgeye gittiler, ki, hakikaten yok… Yetkiliyle görüşmek istediler! Doğal yaşam parkının biyologlarından biri geldi, “nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu. “Altı tonluk kaplumbağayı görmeye geldik, bunlar bize normal kaplumbağaları gösteriyor” diye şikayet ettiler. Biyolog afalladı… “Kardeşim, altı tonluk kaplumbağa olur mu, fil bile beş ton, nerden duydunuz böyle bir şey olduğunu?” diye sordu. Neredeyse kavga çıkacaktı iyi mi… “Sen ne biçim yetkilisin, hiç gazete okumuyor musun, gazeteler bangır bangır yazdı” diye bağırdılar, öfkeyle çıkıp gittiler. Biyolog ofisine koştu, bilgisayarını açtı, o güne kadar hiç görmediği haberi okumak için internete girdi.

İnanmayanlar, lütfen girsin internete… “Bingöl’deki yol yapım çalışmaları sırasında, toprak altında yaşayan altı tonluk kaplumbağa bulundu, vinç yardımıyla kamyona yüklenen altı tonluk kaplumbağa, önce Diyarbakır’a, oradan İzmir’e gönderildi” diye haber var!

Hem de öyle böyle değil, onlarca gazete, binlerce internet sitesinde yayınlandı bu haber… “Altı tonluk kaplumbağa” haberini “gerçek haber” olarak abonelerine servis eden haber ajansı bile oldu!

Videosu var.
Kamyon gidiyor, kasasında dev kaplumbağa.

Aynı haberin “İran’da bulundu” versiyonu var.
“Hazar Denizi yakınlarındaki ormanlık alanda 4.5 tonluk kaplumbağa bulundu, tır’a yüklenerek Tahran’a götürüldü” yazıyor.

Muhtemelen İran’da çocuk parkına götürülen bir kaplumbağa heykeliydi bu… Ama, sorup soruşturmadan üstüne atlayan sayın basınımız sayesinde “gerçek” altı tonluk kaplumbağa oldu.
E bu gerçek (!) haberi okuyan sayın ahalimiz de, gelse gelse hayvanat bahçesine gelmiştir diye, doğal yaşam parkına koşuyordu.

Yalan haberin toplumdaki etkisi, işte böyle bir şeydir.

Hiçbir gerçek haber, yalan haberden daha hızlı yayılamaz.

Elbette neticede yalan olduğu ortaya çıkar ama… Yalan olduğunu farkedenlerin sayısı, hâlâ gerçek olduğunu zannedenlerin sayısından az kalır.

Çünkü dedim ya, gerçek haberin yayılma hızı, yalan haberin yayılma hızından yavaştır.

Yalan olduğunu bile bile… Neden habire “camileri ahır yaptılar” dediklerini sanıyorsunuz?
Yalan olduğunu bile bile neden ısrarla “camide içki içtiler, başörtülü bacıma saldırdılar, petrol bulduk, dünya lideriyiz, ezanı ıslıkladılar, Temel Karamollaoğlu rakı içiyor, Meral Akşener feto’yla görüştü, Mansur Yavaş kazanırsa pkk’lı teröristleri işe alacak, İstanbul seçiminde oyları çaldılar, elimizde oyların çalındığını gösteren kamera görüntüleri var, Ekrem İmamoğlu pontuslu, Ekrem İmamoğlu vatandaşa tokat attı” dediklerini sanıyorsunuz?

Bu yalanları, yalan olduğunu bile bile sosyal medyada yaymaları için, neden maaşlı trol sürüsü kiraladıklarını sanıyorsunuz?

Ayrıca…

Tabanca sesi duyduğu zaman, aman kurşun yememeyim diye saklanacağına, nereden ateş edildiğini, kime ateş edildiğini seyretmek için pencereye koşan tek millet, bizim milletimizdir.
Kavgayı merak eder.
Mesela, efendi gibi spor programı yap, efendi gibi şarkı yarışması yap, kimse suratına bile bakmaz, o spor programında pislik yaptır, küfür ettir, şarkı yarışmasında dedikodu yaptır, birbirlerine sok, hır çıkart, herkes büyülenmiş gibi nefes almadan ekrana kilitlenir.
“Emekliye iyi haber” diye manşet yap, okunmaz.
“Emekliye kötü haber” diye tek sütuna ver, tıklanma rekoru kırar.
Hazindir ama…
Türkiye gerçeğidir.
Olumsuzluk merak edilir.

36 senedir çirkefle mücadele eden profesyonel iletişimci olarak, uyarıyorum…

Kaybettikleri seçimin kampanya yalanı “beka”ydı.
Bu seçimin kampanya yalanı, bizatihi Ekrem İmamoğlu.

“Gazetecilik, temas ve mesafe mesleğidir” derler.
Bana sorarsanız, siyasetçilik de öyledir.

Özellikle son bir haftadır çekilmek istenilen yere sürüklenildiğini görüyorum… Yalan haberin gücünü asla küçümsemeyin.

https://www.sozcu.com.tr/kategori/yazarlar/

17:25 / 16:25

Dolar 5,83
Euro 6,54
Çeyrek altın 400,30
Borsa 89876

Sari sari uzunnn bii şeyyy

Benim dilimden anlamak zordur…
Aklıma gelmez ismi, te çocukluğumdan beri…
Facebook zamanıydı, milleti deli ettim beyaz, beyaz diye diye…
Kardeşin bir tatlısıydı, canim çok istemişti…
Bak gene unuttum ismini.

Annem anlatıyor şimdi, dedem rahmetli tutmuş bir gün elimden doğru bakkala…
“Oğlum ne istiyin bakiim?”
😊
Sari sari uzunnn bii şeyyy!

Dönmüş dedem benimle eve, “Kızım bu çocuğun istediğini bakkalda bulamadık” demiş üzgün bir şekilde. Tabii annem hemen anlamış…
Tulumba!

Düşündüm de…
Her halde bu yüzden anlamıyor millet beni!

Bir İspanyol güzeli, bir İtalyan da olabilir hani…
Hele Fransız ateşi, yakar bedeni!

Türk mü?
Ya benim şansıma çıkmadı karşıma veya yok aradığım gibi.

Severim CHOPIN’i, dinlendirir beni

Hele bunu;
İçimde umutlar yeşerir, güç gelir…
Dalarım hayallere.

Yalancı baharlar, tüketir…
Önder’i…
Halbuki baharın kendisini, son baharı yaşamak isterdi!

Düşünceler…
Acı veren anılar…
Hayaller…
Hiçbir zaman gerçekleşmeyecekler!

Melankoli…
Yüreğin hasreti ezer beni …

Çenesini siktiğiminim orospusu ya, beynimin içini yedi

Yok ya ben >>> her şeyim ile tükenmişim <<<
İnsan dükkânda nelere şahit oluyor…
Hani lise mezuniyet töreni, kırmızı bir gece elbiseyi…
Allah’ım olmaz bu kadar güzellik, o vücudun muntazamlığı…
Elbise çok güzel üzerine oturdu, babası ile gelmiş. Bu alman kızlarında hiç utanma yok…
Babasının önünde, bir iç çamaşırları kaldı üzerinde, “baba yârdim et!”
Anladık baba utandı, hemen yardıma…
Babası “elbisenin arkası uzun mu olmuş?”
Hayır…
Bu bir gece elbisesi…
Adam hem utandı bilmediği için hem sevindi…
Elbise çok yakıştı.

Bir başka müşteri, bir başka gün…
Üç pantolon vermiş, biri kayıp…
Otuz senenin üzerinde dükkân, hiçbir zaman hiçbir şey kayıp olmadı…
Ama o an için bulamıyoruz, karışmış başka işler arasına…
Söyle yeni böyle pahalı, ödeyeceksiniz!

Gayet tabii, gayet tabii…
Bulduk pantolonu ertesi günü, müşteri gelecek yine, biliyoruz geleceğini…
300 Euro istedi bizden…
Süklüm püklüm, eski bir pantolon, paçavra…
Kıpkırmızı oldu pantolonu önüne koyduğumuzda…
Buna benzer neler neler.

Kadın…
Kadının çenesinden, halinden anlıyor da…
Bende o tahammül kalmadı…
Ayakta zor duruyorum, çok zor…
Kapasam olmaz, masraflar…
Hiç olmazsa kira falan çıkıyor, harçlık!

Ekmek mi silah mı?

Yarına imtihan, iki gün sürecekti…
Pazar…
Başarılı olduysam eğer ruhsat.

Gitmem mümkün değil, ekmek mi silah mı?
Kaldı 11. aya…
Yok çaresi!

Kendimi o kadar berbat his ediyorum ki…
Utanıyorum annemden…
O kaç yaşında ben kaç yaşındayım, dökülüyorum.

Eve gidesim var…
Başım yastık istiyor, yastık. Kapayayım gözlerimi…
Açmayayım bir daha!

Piyasalar…
Kapanışa bakmak lazım.

İnsanlık sapıttı, yeminle insanlık delirmiş

HERKES…
Kendini bir bok sanmaya başladı…
Sanki gaipten geliyor sesi, çok ihtiyar olmalı…
Başladı anlatmaya, beni hatırladın mi?
YA…
Ağır bir küfür edesim geldi, müşteri, veli nimet AMA herkesi hatırlamak gibi bir mecburiyetimiz mi var?

Ya insan sen kimsin?
Alt tarafı bir insan, bir yabancı…
Ya sen kimsin, kendini ne sanıyorsun…
SEN…
Kimsin, nesin?

Yeminle…
Asla yapmadım, YAPMAM…
Ama…
Bilirim, bana yakınsa veya yakinlik duyuyorsa…
Unutmaz beni çünkü bende unutmam, ASLA!

oku MUTLAKA ufukta tehlike