„Ben annemi çok özledim“

Dada…

Annesi, annemiz ve DayDay gezmeye gitti…
Ananay…
Aslında DERS SANA…
Anlayana(!)

Dada gitmedi…
Okul arkadaşına kandı, sevmiyorum…
Sarı çıyan…
Bugün öğrendim ki babası da aynı duyguları paylaşıyormuş benimle…
Öncelikle teşekkür ve özür dilemek istiyorum siz sevgili okurlarımdan…
Yeminle aslında kesin kararlıydım, YAZMAYACAGIM…
01.01.2019
800 site ziyaretçisi, teşekkür ederim ilginize…
Ancak…
Gönül > padişah fermanı bile dinlemiyor <
Yine de yazmamaya çalışacağım.

Dada gitmedi…
Arkadaşıyla onacaklarmış…
Ne oynayabilirler?
Otomatik…

Oynasınlar bakalım. Tabii çocuğu yalnız bırakır mıyım?
Babası işte çok geç geliyor, annesi, ablası gelene kadar bizde…
Arkadaşı gitmiş evine yalnız kalmış…
Tam üstüne ben gittim…
“Dadaaaa…
Ben annemi çok özledim“
Ağlıyor hüngür hüngür…
KANDI…
Alemin sözüne, geldi yalnız kalınca, daralınca akıl denilen başa!

Yaptım yatağını, açtım sevdiği programı, verdim tableti…
Nasılsa tatildeler, yaşasın hayatını…
Dada pizzası, yok bildiğin değil…
Özel…
Ekmek pizzası!

Âlem bırakır seni AMA…
Canından can, kanından kan olan bırakmaz…
Sevdiğin…
Anca beraber kanca beraber…
Anlayana…
Korkarım sen yine anlamayacaksın(!)

### Dedim ya gecikmeli, neyse hepsi bitti. LÜTFEN çok önemli MUTLAKA okuyun okumadıysanız ###

EVET…
Bende inanıyorum, inanmak istiyorum Türkiye Cumhuriyetinde…
Laik…
Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinden “arda kalan” kamu görevlilerinin hala olduğuna.

İnanıyorum!

Yürekten, gün gelip yürekle meydana çıkacaklarından…
Seçilmişler, atanmışlar…
VE bu vatanın gerçek evlatlarına inanıyorum, VARLAR!

Çıkacaklar meydanlara!!!

Lütfen önce Sayın Dündarı sonrasında Sayın Çölaşan’ı okuyun.

Adalet!..
28 Aralık 2018

“Bir gün dizi çekimindeyiz… Arkadaşlarımdan biri nefes nefese yanıma geldi: ‘Abi seni Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş Paşa arıyor…‘ dedi. Haydaaa, sardık mı başımıza işi!.. İstemeye istemeye aldım telefonu. ‘Bir dakika, paşamı bağlıyorum‘ diyen sekreterin ses tonu bile emreder gibiydi!
Bayağı gerginim, telefonda marşlar çalınıyor! Az sonra Paşa bağlandı:
– Oğlum hiç yakışıyor mu sana?
Ben: ‘Paşam, mizah bu; hoşgörüyle karşılamazsanız gelişemez!..‘
– Ama evladım, koskoca Genelkurmay Başkanı’yla eğlenilir mi?
Ben: ‘Estağfurullah efendim, bu bir şaka!.. Ayrıca Başbakan’ı, Cumhurbaşkanı’nı bile hicvediyoruz. Hatta onlar ertesi gün telefon açıp tebrik ediyorlar! Siz de öyle baksanız, sitem yerine tebrik etseniz!..‘
– Bak oğlum, askerlik günlerinde böyle konuşmuyordun ama! Ayrıca ben tebrik etsem bile, senin yaptığını hoş karşılamayan yüzlerce asker var emrimde! Onlara mani olmakta güçlük çekiyorum. Her an çıkıp gelebilirler yanına!..
Ben: ‘Paşam beni tehdit mi ediyorsunuz?..‘
– Hayır, gerçekleri söylüyorum. Emrimde bu yaptıklarına kızan yüzlerce, hatta binlerce asker var!
Ben: ‘Askerleriniz benim için İstanbul’a geliyorlar, öyle mi?‘
– Evet öyle. Tutamıyorum onları!
Ben: ‘Peki gelip de ne yapacaklar?..‘
– Geldikleri zaman görürsün!
Ben: ‘Tamam, gönderin. Korkmuyorum sizden. Hatta burada bekliyorum onları… Ya da en iyisi kapının önünde bekleyeceğim. Ne sizden, ne de askerlerinizden korkuyorum. Beni Divan-ı Harbe bile gönderseniz, sanatçı olarak başımı eğmeyeceğim. Hodri meydan!..‘
– (Kahkahalarla gülüyor…)
Ben, ‘Niye gülüyorsunuz Paşam?‘ dedikçe o daha da gülüyor. Bir ara düşünüyorum, yoksa Paşa beni işletiyor mu diye!
– Levent!
Ben: ‘Buyurun Paşam!..‘
– Uğur ben, Uğur, Uğur…
Ben: ‘Hangi Uğur?‘
– Uğur Dündar!
Ben: ‘Hay Allah cezanı vermesin! Az kalsın altıma yapacaktım lan!..‘
★★★
Okuduğunuz olayı Levent Kırca ile 90’lı yılların ilk yarısında, Kanal D’de çalışırken yaşadık. Türkiye’nin yetiştirdiği dünya çapındaki güldürü ustası, sevgili arkadaşım Levent Kırca, o dönemde evli olduğu Oya Başar ve arkadaşlarıyla birlikte “Olacak O Kadar” programını hazırlıyordu. Perşembe geceleri önce “Olacak O Kadar” yayınlanıyor, ardından da “Arena” ekrana geliyordu. Televizyon tarihinin en büyük reyting rekorlarının kırıldığı o gecelerin birinde sert, otoriter mizacıyla ünlü Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e etek giydirmiş, bununla da yetinmeyerek 12 Eylül Darbesi’nin lideri Kenan Evren’le Marmaris’te iskeleye oturtup balık tutturmuştu! Paşaların zorlanmamaları için de iskelenin altına 5-6 asker yerleştirmişti! Askerler oltaların ucuna daha önce yakalanmış balıkları takıyor, Evren ve Güreş de sanki kendileri tutmuşlar gibi sevinçle onları çekiyorlardı!
İşte Levent’in kaleminden okuduğunuz telefondaki muzipliği o günlerde yapmıştım.
★★★
Büyük mizah yeteneğinin yanı sıra, ressam ve heykeltıraş da olan Levent, anısında sözünü ettiği gibi, merhum Turgut Özal ve Süleyman Demirel başta olmak üzere, dönemin önde gelen tüm siyasilerini rahatça hicvediyordu. Hem de onlara çok benzeyen makyajlarla…
Programına konu olan o günlerin güçlü politikacıları ise kızıp hışımla üzerine gitmek yerine, ertesi gün telefon açarak başarısını kutlama inceliğini gösteriyorlardı.
★★★
AKP döneminde ise “Olacak O Kadar” yasaklandığı gibi Levent’e hapis cezası verildi. Filmi oynatılmayıp elini hangi işe atsa karşısına aşılmaz engeller çıkarıldı. Onca zulüm yetmiyormuş gibi, korkunç iftiralara hedef oldu.
Ölümcül hastalığa yakalandığında kiralık evde oturuyor, kiralık tiyatroda oynuyor ve hastalığını devlet hastanesinde tedavi ettiriyordu. Cebindeki son kuruşu harcayıp, çok büyük emeklerle çektiği “Sarhoşum Gel Beni Al” filminin dağıtımını üstlenecek bir babayiğit arıyor ama sadece güldürü içerikli olmasına rağmen, Levent Kırca adını duyan dağıtımcı şirketler, korkularından filmi dağıtmaya yanaşmıyordu.
Sevenlerinin özlem ve rahmetle andığı bu büyük sanatçı, ne yazık ki son nefesinde “Olmaz bu kadar zulüm” diyerek hayata gözlerini yumuyordu…
★★★
Anlattıklarım mizahla bağlantılı olaylar.
Konunun bir de yargı boyutu var ki paylaşmadan geçemeyeceğim.
Sert mizaçlı ve hoşgörüsüz bir komutan olan merhum Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, haberlerim nedeniyle beni gerçekten Divan-ı Harbe vermekle tehdit etmiş, sonunda da Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti.
Suçlamanın konusu çok üzücüydü. O yıllarda terör örgütü PKK, vaktiyle kaçakçılığı önlemek amacıyla çukur alanlara yapılan, ayrıca halı saha gibi ışıklandırılarak açık hedef haline getirilen barakamsı hudut karakollarına sık sık baskınlar düzenliyordu. Hainler Kandil’den geliyor, çevredeki yalçın kayalıklardan yağdırdıkları roketlerle karakollarda görev yapan Mehmetçikleri şehit ettikten sonra rahatça inlerine dönüyorlardı! Yürek yakan bu gerçeği ekranda dile getirip, karakolların konumlarının acilen değiştirilmeleri ve daha sağlam inşa edilerek çevrelerinde güvenlik önlemleri alınması gerektiğini söylediğim için, Doğan Güreş’in talebiyle Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildim. (Nitekim daha sonra kalekollar yapıldı, sözünü ettiğim tüm önlemler alındı ve baskına gelen hainler baskına uğratıldı…)
★★★
Yargılandığım Bakırköy 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı ifademi aldıktan sonra, beni sanık sandalyesi yerine, avukatımın yanına oturttu. Hiç unutamadığım bu onur verici davranışın ardından savcının basın özgürlüğünü savunan muhteşem mütalaası geldi ve daha ilk celsede beraat ettim…
★★★
“Askeri vesayet devri” denilen o yıllarda adliyeden çıkarken avukatıma dönüp; “Ne mutlu bize ki, ülkemizde hakim ve savcılar var” dedim.
Sayıları azalmış da olsa hâlâ var olduklarına inandığım gerçek yargıç ve savcılarımıza saygıyla!..

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/adalet-7-2891810/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Yakıştı mı, yakıştı mı?
28 Aralık 2018

Sevgili okurlarım, koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İstanbul’dan aday olacak, birkaç gün sonra araziye çıkıp seçim çalışmalarına başlayacak.
Bugün saygın bir görevde…
Devlet protokol listesinde ikinci veya üçüncü sırada.
İkinci veya üçüncü sıra dememin bir nedeni var.
Yeni devlet düzeninde bu protokol listesinin resmi sıralaması yok. Evet, inanılır gibi değil… Aynen böyle.
İlk sırayı cumhurbaşkanı alıyor ama sonrası belli değil. İkinci sırada kim var, üçüncüde kim var, sıralama bilinmiyor.
Resmi kayıtlarda bile ortaya çelişkili sonuçlar çıkıyor.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı mı, yoksa Meclis Başkanı mı!..
Neyse, konumuz bu değil. Bizim devlet protokolü ile bir işimiz olmadığına göre arkadaşlar kendi kendilerine halletsinler, kendi sıralarını kendileri belirlesinler!
★★★
Dünkü yazımda Anayasa’nın 94. maddesi ile Siyasi Partiler Kanunu’nun 24. maddesine burada değinmiştim.
– Meclis Başkanı Meclis’teki tartışmalara ve partisinin grup toplantılarına katılamaz, oy kullanma hakkı yoktur.
– Mensup olduğu siyasi partinin (Olayımızda AKP’nin) Meclis içindeki veya dışındaki faaliyetlerine katılamaz.
Anayasa ve yasaların bu konudaki hükümleri açık ve net.
Üzerinde tartışmak bile abes.
★★★
Şimdi bazıları şu görüşü savunuyor:
“Efendim Meclis İçtüzüğü’nde bir madde var. Buna göre Meclis Başkanı, büyükşehir belediyesine aday olduğu takdirde istifası gerekmez. Ancak uzun süreli izin alması gerekir. Aksi takdirde, itiraz olursa adaylığı iptal edilir.
Meclis İçtüzüğü ne derse desin, Anayasa ve yasaların üzerinde midir?
Elbette ki değildir.
Kaldı ki, içtüzükte yer alan bu konudaki hükümler sadece milletvekilleri için geçerli.
Meclis Başkanı’nın özel durumunu kapsayan başka bir hüküm yok.
★★★
Türkiye bir seçim öncesinde böyle bir olaya ilk kez tanık oluyor.
Bir Meclis Başkanı başka bir makama, bir büyükşehir belediye başkanlığına aday oluyor.
Şimdi bir an düşünelim…
Varsayalım anayasa ve yasalarda yukarıda verdiğim hükümler yoktur ve Binali Bey’in önü adaylık için açıktır.
Peki bu durum etik midir?
Siyasi ahlâk kurallarına uygun mudur?
Hayır, değildir.
★★★
Yarın veya sonraki günlerde adaylığı resmen açıklandığı takdirde İstanbul’da Meclis Başkanı kimliği ile araziye çıkacak, seçim çalışmalarına başlayacak.
Emrinde ve hizmetinde devletin her türlü olanaklarıyla…
Makam araçları, resmi taşıtlar, uçaklar, helikopterler, saraylar, köşkler…
Koruma ordusu…
Ve ilin bütün yöneticileri, vali dahil onun karşısında esas duruşta bekleyip emir ve talimatlarını alacak.
Bir dediği iki edilmeyecek.
Binali Yıldırım seçime, arkasına “Devlet gücünü” alarak girecek.
★★★
Nasıl olsa bu yasa dışı duruma Devlet Bahçeli’den bir tepki beklemiyoruz.
Burada esas görev şimdi Kemal Bey başta olmak üzere CHP’ye düşecek.
İtiraz edip ses çıkarmaları, büyük tepki koymaları ve bu gerçekleri Türk Milleti’ne anlatmaları gerekir.
Anayasa, yasalar ve siyasi ahlâk kuralları bu olayda açıkça çiğnenmek isteniyor.
Anayasa ve yasaların açık hükümleri yok sayılıyor.
★★★
Şimdi anlaşılıyor ki, yapılacak itirazlar sonunda iş yine Yüksek Seçim Kurulu tarafından verilecek karara kalacak!
Eğer hadise oraya ulaşacaksa, kararı size şimdiden açıklıyorum!
“Başvuru görüşülmüş ve itiraz istemlerinin reddine karar verilmiştir!”
O zaman onlara soracağız:
“Siz Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nun ilgili maddelerini okuma zahmetine acaba katlanmış mıydınız?”

Sevgili okurlarım, Mustafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919 günü Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Ankara’ya ilk adımını atmış, seymenler ve halk tarafından coşkuyla karşılanmıştı.
Genelkurmay Başkanlığı önünde, caddenin tam ortasında bu amaçla dikilmiş küçücük bir anıt taş vardır.
Üzerindeki küçük yazıyı dibine kadar gitmezseniz okumanız mümkün değildir, kimsenin dikkatini çekmez.
Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geliş günü her yıl görkemli törenlerle kutlanır (dı.)
Dün 99. yıldönümü idi ve yine göstermelik bir biçimde kutlandı. Niçin?..
★★★
Her yıl alışmıştık… Harp Okulu öğrencileri tam teçhizatlı olarak Atatürk Garnizon Koşusu yapardı.
Koşarak uygun adım ve marşlar söyleyerek…
Bu koşu Harp Okulunda başlar, Ankara’nın merkezi olan Atatürk Bulvarı’nda on binlerce insanın coşkulu alkışları arasında devam ederdi.
★★★
AKP hükümetinin gücü bu koşuyu iptal etmeye yetmedi ama güzergâhını değiştirdi.
Ankara Valiliği bulvar geçişini iptal etti, koşuyu ıssız ve kimsenin olmadığı yollara aldı.
Gerekçe: Trafikte aksama yaratıyor!
Yeni güzergâh: Harp Okulu’ndan Anıtkabir’e!
Dünkü koşu bu tenha yollarda yapıldı… Aman haa, halk askerleri görmesin ve alkışlamasın!
Bu anlamlı gün işte böyle kutlandı!
Öyle bir ortama geldik ki, galiba “Buna da şükür!” demekten başka çare kalmadı.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/yakisti-mi-yakisti-mi-2891908/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

2018
29 Aralık 2018

Türkiye’de bulunan askerlik çağındaki Suriyelilerin sayısı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mevcudundan bile fazlayken, bizim çocuklarımızı Afrin’e sürdüler, 55 şehit verdik.
Asrın liderimiz “ÖSO tıpkı Kuvayi Milliye gibidir” dedi.
Akp milletvekilleri bile “feto borsası”nı itiraf etti, parayı bastıran zengin fetocular yırtıyor.
Türkiye’de sırf bu yıl 363 kadın öldürülmüşken, bu kadınları öldüren erkekler şakır şakır serbest bırakılırken… Tabanca zoruyla tecavüz eden eniştesini öldüren kadıncağıza müebbet hapis verildi.
TRT’ye çıkarılan İstanbul Üniversitesi deniz bilimleri fakültesi öğretim üyesi, “Nuh tufanı sırasında Nuh’un cep telefonu vardı, gemisi nükleer enerjiyle çalışıyordu, insansız hava aracı kullanıyordu” dedi.
Sayıştay raporuna göre TCDD’nin bir yılda 2.5 milyar lira zarar ettiği,
Akp dönemindeki toplam zararın 12 milyar liraya ulaştığı anlaşıldı.
Toki bakanı sadaka verir gibi cebine para sıkıştırınca, “ben dilenci değilim, kanser ilaçlarını bulamıyoruz, eliniz cebinize değil vicdanınıza gitsin” diyen kanser hastası Dilek vefat etti.
İstanbul’daki Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’ne sadece beş ay içinde 15 yaşından küçük 115 hamile çocuk getirildiği ortaya çıktı.
Bu haber biraz kurcalanınca… Türkiye’de son 18 ayda 21 bin 957 kız çocuğunun “hamile” olarak hastanelerde kayıt altına alındığı ortaya çıktı. Resmi olarak her gün, reşit olmamış 40 çocuğun hamile bırakıldığı anlaşıldı.
Türk Tabipler Birliği’ne “terörist” deyip, komple hapse tıkmaya çalıştılar.
Türkiye Barolar Birliği’nin Türkiye’sini silmeye kalkıştılar.
Amerikan elçiliğinin önündeki caddenin adını Zeytindalı Caddesi olarak değiştirdik… Yalaka gazetelerimiz “Osmanlı tokadı vurduk” diye manşet yaptı. ABD mahvoldu yani!
Afrin şehidimizin evine haciz gönderildi.
Matah icraatmış gibi “e-devlet soyağacı” icat edildi, sayın ahalimiz sanki bilmiyormuş gibi internete girip dedesinin adına baktı, izdihamdan sistem kilitlendi.
Akp yandaşı sosyal doku vakfı’nın başkanı “birbirini tanımayan bir kadınla bir erkek asansöre binerse, halvet olur” dedi.
Asrın liderimiz “insansız tank” yapacağımızı müjdeledi.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesi, “1924 yılında camiler kapatıldı, Çanakkale ve Bursa’da genelev olarak kullanılan camiler var” dedi.
Dinci televizyon kanalının tetikçi spikeri “sivil öldürmeye Etiler’den Nişantaşı’ndan Cihangir’den başlarız, Tbmm’den başlarız” dedi.
Akp türkücüsü Yavuz Bingöl “ben manav Mehmet efendi değilim, bilinçli seçmenim” dedi.
Asrın liderimiz kadınlar günü’nde kadına yönelik şiddeti durdurmak için konuştu, “televizyon yayınları bu işi zıvanadan çıkarıyor, medyaya sesleniyorum, yayınlarınızı kesintiye uğratın” dedi.
Akp yandaşı ilahiyatçı “ketçap şehvet yapar” dedi.
Dubai’den gelen özel uçak İran’da düştü, 11 pırıl pırıl genç kızımız hayatını kaybetti, kindar nesil öylesine iğrenç yorumlar yazdı ki, kızların sosyal medya hesapları aileleri tarafından kapatıldı.
Çiftlikbank’ın tosun’u sayın ahalimizden 400 milyon dolar tokatladı, Uruguay’a kaçtı.
Aydın Doğan tasfiye edildi, medyasını yandaş işadamını satmak zorunda kaldı, krediyi devlet bankası verdi.
Atatürklü tişörtle Tbmm’ye girmek yasaklandı.
Tbmm’de sergilenen Çanakkale konulu tiyatroda kadın sanatçıların sahneye çıkması engellendi, erkek erkeğe oynandı.
Atatürk Kültür Merkezi yıkıldı, asrın liderimiz “çatlayın patlayın yıktık” dedi.
Afrin’de 55 şehidimiz varken, çalgıcıları özel uçağa doldurup sınır karakoluna götürdüler, kahkahalar eşliğinde klarnet çaldılar, yandaş medya “dev koro moral verdi, Afrin’de renkli anlar” manşetleri attı.
Nükleer santral anlaşması imzalandı… Putin, bize satacağı elektriğin nükleer santralını kendi topraklarına kuracağına bizim topraklarımıza kuracak, bütün riski bize yıktı, sayın ahalimiz alkışladı.
Herkesi fetocu diye gammazlayan, YÖK tarafından korunan kafadan kontak araştırma görevlisi, tabancayla Osmangazi Üniversitesi’ni bastı, dört akademisyeni kurşuna dizdi.
Sakarya’da iki aylık yavru köpek, dört patisi birden kesilmiş ve kuyruğu koparılmış halde bulundu, kurtarılamadı.
İmam hatip öğrencileri arasında “deizm”in yayıldığı ortaya çıktı.
Şeker fabrikalarımızı sattılar.
“Erken seçim talebinde bulunmak vatana ihanettir, erken seçim ekonomiye darbedir” diyen asrın liderimiz, erken seçim ilan etti.
Suriyeli işadamı Akp’den Bursa milletvekili adayı oldu.
Asrın liderimiz “ahdim olsun ki, faizler düşecek, enflasyon düşecek, cari açık düşecek” dedi.
Asrın damadımız “cumhurbaşkanımız ay’a kadar dört şeritli yol yapacağım dese vallahi inanırız diyorlar” dedi.
Adıyaman Havalimanı 1998’de açıldı ama, asrın liderimiz “aaah kardeşlerim aahh, Adıyaman’da havalimanı var mıydı, biz yaptık” dedi.
Asrın liderimiz “ben 75 öğrencili sınıflarda okuduğum zaman tek partili dönemdi” dedi. Böylece asrın liderimizin henüz doğmadan önce, İsmet İnönü döneminde ilkokula gittiği anlaşıldı!
Asrın liderimiz “biz gelmeden önce MR mı vardı, tomografi mi vardı” dedi, “ambulansları köpekler çekiyordu” dedi, “15 sene önce evlerde fırın mı bulunuyordu, buzdolabı mı bulunuyordu” dedi.
Oxford Üniversitesi dünya çapında “yalan haber” araştırması yaptı, dünyanın en ahlaksız medyasının bizim medyamız olduğu tespit edildi.
Asrın liderimiz “anayasaya göre ben hepsinin paşasıyım” dedi.
Asrın liderimiz millet kıraathaneleri açacağını, bedava kek ikram edileceğini müjdeledi.
Asrın liderimiz “yeni bir projem var, alacaksınız çoluğunuzu çocuğunuzu, gideceksiniz millet bahçesine, orada onlarla beraber yatıp yuvarlanacaksınız” dedi.
Asrın liderimizin kapalı kapılar arkasında konuşurken “sandık kurulunda hakimiyeti elde edersek, başlamadan işi bitiririz” dediği ortaya çıktı. Cep telefonuyla çekilmiş görüntüleri yayınlandı.
Rejim değişti.
Sayın ahalimizin verdiği oylarda, egemenlik saraya devredildi.
Başbakanlık lağvedildi.
Binali Yıldırım’a “şeref madalyası” verildi.
Tbmm başkanı yapıldı.
Çorlu’da tren devrildi, 25 insanımız hayatını kaybetti, raylar çamaşır ipi gibi havada duruyordu, altında toprak yoktu, çünkü kontrol eden yoktu, rayları kontrol etmesi gerekenleri işten çıkarmışlardı.
Asrın liderimizin şoförü olan, Yeliz lakabıyla tanınan milletvekilimiz “matematiği benim dedem icat etti, dedemi Romalılar öldürdü” dedi.
Yandaş gazeteci durup dururken Kemal Sunal’a saldırdı, “Kemal Sunal bu ülkeye zihinsel anlamda yapılmış en büyük kötülüktür, filmleri resmen insanın zekasına hakarettir” dedi.
Suriye’den ithal ettiğimiz patateslerin, meğer bizim patatesler olduğu, geçen seneden stoklayıp bu sene kakaladıkları ortaya çıktı.
Ekmek zamlarını kamuoyuna duyurmak yasaklandı.
Dolar 7.5 liraya fırladı.
Asrın liderimiz “onların doları varsa, bizim Allahımız var” dedi.
Atatürk Samsun’a çıkmıştı.
Asrın liderimiz Samsung’a çıktı.
“Onların iPhone’u varsa, öbür tarafta Samsung var” dedi.
Asrın liderimiz Ahlat’a saray yaptıracağını, 10 dönüm üzerine kurulacağını, 1071 metrekare oturum alanı olacağını müjdeledi.
“Kuvayi milliye” ilan edilen Özgür Suriye Ordusu, Türkiye tarafından ödenen maaşlarını Türk Lirası olarak almak istemediklerini, dolar karşısında mağdur olduklarını, Suriye Poundu olarak istediklerini açıkladılar… Yani aslında “cukkayı milliye” oldukları ortaya çıktı.
Türk Telekom’u verdiğimiz Araplar, kablolarına kadar sattı, 15 milyar dolar hortumladı, 4.7 milyar dolar borç taktı, pırrr…
Brezilya’dan ithal edilen sığırlarda şarbon çıktı.
Asrın liderimizin sarayındaki 30 Ağustos resepsiyonunda “chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie, starex meyvesi eşliğinde aloevera” ikram edildi.
Hapiste zannedilen hayırsever Rıza bey, New York’ta Nobu restoranda suşi yerken fotoğraflandı.
Asrın liderimize Boeing 747-8 model, iki katlı, asansörlü, yedi yatak odalı uçak geldi, “Katar’ın hediyesi” denildi.
Faiz uçtu, dünyanın yüksek faizini veren üçüncü ülkesi olduk.
İşsiz baba, okulun istediği pantolonu oğluna alamayınca, kendini astı.
Çığ gibi büyüyen konkordato haberleri ekonomi sayfalarına sığmıyor, karşılıksız çek tutarı 25 milyar liraya ulaştı.
Asrın liderimiz “bizde kriz mriz yok, sakın inanmayın” dedi.
Akp gençlik kolları başkanı Atatürk’e nefret kusarak “kimse Türk, Atatürk demesin, orijinali Yunan” demişti, bu sözler “düşünce özgürlüğü” kabul edildi, beraat etti.
Tıpkı Euro 2008, Euro 2012, Euro 2016, Euro 2020 gibi… Euro 2024’ü de alamadık.
Asrın liderimiz seçimi kazanınca “100 gün içinde Türkiye çağ atlayacak” demişti, 100 gün doldu.
Sayıştay raporuna göre, asrın liderimizin sarayında, sadece mutfağa bir yılda 2 milyon 600 bin lira harcandığı ortaya çıktı.
Emeklilikte yaşa takılanlar haklarını istedi, asrın liderimiz “vatansever milletime soruyorum, ekonomik kurtuluş savaşı verdiğimiz böyle bir dönemde bu yükü ülkemizin sırtına yüklemeye hakkımız var mı?” dedi.
Asrın liderimiz “apartmanların bodrum katlarında namaz kılıyorduk, cami yoktu” dedi.
“Vatanımız istiklal savaşı veriyor, ben de varım” diyen, umreye gidip kafasında takkeyle poz veren “milli” futbolcu Arda, kendi eşi hamileyken, bara gidip elalemin eşine sarkıntılık etti, kadının kocasına kafa attı, tabancayla hastaneyi bastı, kafama sık filan dedi.
“Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsın” filan deniyordu, Trump çıktı “vermezseniz oyarım” dedi, rahip Brunson’ı tıpış tıpış bıraktılar.
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda parça parça parçalayıp yok ettiler, kasap timi ve Suudi konsolosu elini kolunu sallaya sallaya gitti.
Danıştay’ın kararına rağmen Andımızı okullarda okutmuyorlar.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu tarihte ilk kez başkentimizde yapılmadı, İstanbul’da yapıldı.
Üçüncü havalimanını törenle açtılar, Atatürk havalimanı yılbaşında buraya taşınacak dediler, taşıyamadılar, şimdi Mart filan diyorlar.
Akp’nin rektörü “İslami olarak cumhurbaşkanımıza itaat etmek farzdır, karşı çıkmak haramdır” dedi.
Atatürk’ü hutbelerden çıkaran Akp’nin diyanet işleri başkanı “keşke Yunan galip gelseydi” diyen tımarhanelik fesliyi ziyaret etti.
Yurtdışındaki biliminsanlarımızı geri getirmek için “tersine beyin göçü” projesinin açıklandığı gün, Boğaziçi ve Bilgi üniversitesi profesörlerinin evini polisle basıp gözaltına aldılar.
Enflasyonu düzgün hesaplayan Tüik yöneticilerini görevden aldılar, dünya ekonomi tarihinde ilk kez fiyatlar artarken enflasyon düştü.
İstanbul’da balerin heykeline tecavüz etmeye kalkıştılar, beceremeyince kırdılar.
Uzay bilimleri dekanı “kadın adaylara oy vermeyeceğini” açıkladı.
Suriye’den pamuk ithal ettik.
Sadece şehit çocuklarına tanınan eğitim ayrıcalığı, Suriyelilere de tanındı.
Asrın liderimiz “Çankaya, Beşiktaş, Kadıköy, Şişli gibi yerlerdeki seçmen profili Türkiye pastasının kaymağını yiyen kesimden oluşuyor, Türkiye yansa bunların umurunda değildir” dedi.
Havuzcu müteahhitin yaptığı hattı “sinyalizasyon” tamamlanmadan açtılar, iki tren kafaya kafaya çarpıştı, 9 insanımız daha hayatını kaybetti. Ulaştırma bakanı “sinyalizasyon olmazsa olmaz değil” dedi.
Emin Çölaşan ve Necati Doğru’yla Sözcü’nün internet yöneticileri Mustafa Çetin ve Yücel Arı’ya “fetoculuktan” iddianame yazdılar.
Varlığıyla onur duyduğumuz Metin Akpınar’la Müjdat Gezen’i evlerinden polisle aldırıp, hapse tıkmaya kalkıştılar.
Namuslu habercilik yapan Fox Haber’i kapattılar.
Dünya televizyonculuk tarihinin seyirci rekorunu kıran, her bağımsız ankette Türkiye’nin en güvenilir kişisi seçilen, yılbaşında meslekteki 50’nci yılını kutlayacak olan değerli ağabeyim Uğur Dündar’ın Halk Arenası’nı kapattılar.

Patagonya’dan Sibirya’ya, Tanganika’dan Alaska’ya, dünyada 2019 yılına bundan daha mutsuz giren bir başka ülke var mı?

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/2018-2908148/

2 koltuğun vuruşması!
2 Ocak 2019

Yeni yıla siyaset, “2 koltuğun vuruşması” ile girdi. Meclis Başkanı koltuğu, İstanbul Belediye Başkanı koltuğu ile “aynı kişi üzerinden” birbiriyle çarpışmaya sokuldu.
Dünyada ilk.
Meclis Başkanı, oturduğu hazır koltuğun taşıdığı bütün özgül ağırlığı, koltuğun sahip olduğu yasal gücü eline alarak, gözyaşları içinde, İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğunun üzerine yürüme teklifini kabul etti.
Koltuk vuruşturma!
İlke dinlemiyor.
Anayasa tanımıyor!
Binali Yıldırım, “Anayasayı ayaklar altına almayı” da göze alarak “Meclis Başkanlığı’ndan istifasını” vermeden İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğu “meydan savaşına” girişti.
Girişmedi.
“Haydi” dendi.
Girişti.
★★★
İngiliz Yazarı Oscar Wilde, kendi ülkesinin başbakanları ile kraliçesini eleştirirken; “dünyanın en kıymetli koltuğuna bile insan poposuyla oturuyor” diye yazmıştı. Ve “asıl bakılması gereken koltuğa oturanın arkasında kimin olduğudur” diye altını özellikle çizmişti.
Biliyorsunuzdur!
Oscar Wilde, dünyanın çok okunan yazarlarından biridir ve “koltuğa oturma analizi” evrenseldir.
Her topluma uyar.
Daha 6 ay öncesine kadar Türkiye’nin parlamenter sistemi; “zirvede çift kişiye ve iki koltuğa” izin veriyordu. Koltuklardan biri Cumhurbaşkanının, diğeri Başbakanın oluyordu. İkisi de aynı partiden yol ve dava arkadaşıydılar. Binali Yıldırım, başbakanlık koltuğundan kalkmadan, koltuğun yasal gücünü de kullanarak “kendi koltuğuna karşı vuruşmaya” girişti. Seçim meydanlarında kendi koltuğuna karşı vuruşan dünyadaki ilk örnek oldu. Sonunda Türkiye’de 1950’den buyana süregelen “parlamenter sistemden” vazgeçilip tepedeki “iki koltuğun”yetkilerinin “tek adama verildiği” bugünkü sisteme geçildi.
★★★
Henüz 6 ay geçti.
Yine aynı hamle!
İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğunu ele geçirmek için bu kez Meclis Başkanlığı koltuğunun da gücüyle yine “2 koltuk vuruşturma” yolu seçildi. Böylece İstanbul seçmenine; “Binali Yıldırım’a bak Tayyip Erdoğan’ı gör…” mesajı veriliyor. Bütün koltukların gücü; cumhurbaşkanlığı koltuğu, başbakanlık koltuğu, başkomutanlık koltuğu, parti başkanlığı koltuğundan sonra İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğu da tek kişide toplanıyor.
İstanbul seçmeni kör mü?
Bu gidişi görmez mi?
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞI KİMİN VÜCUDUNDA?
MHP lideri Devlet Bahçeli, geçenlerde bilineni tekrarladı ve “FETÖ’nün sekiz ayağı var” dedi:
Askeri ayağı, Emniyet ayağı, yargı ayağı, diye sıraladı fakat “sekizinci ayak olan siyasi ayağın üzerine gidilmediğini” söyledi. Bunu muhalefet partileri hep söylüyor. Bahçeli’nin de söylemesi önemli bir uyarı. Bu ayak çok mu derinde? Bu ayak, çok önemli birilerinin mi vücuduna gidip vidalanıyor ki, bir türlü ortaya çıkarılmadı. Bahçeli’nin “Hulusi Akar’a hediye ettiği altın suyuna batmış tabanca” kayıptı, silah hemen bulundu. Fakat siyasi ayak bir türlü çıkarılamadı.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/2-koltugun-vurusmasi-2950253/

Zeynep Gürcanlı SADECE oku derim, oku ve düşün

Hazine buldum, HAZINE…
Öf, öf, öf…
Hacklemedim, gıdıklarım, pardon takıldım kerevizin birine…
Uffffffffffffffffff…
Ne bilgiler ne belgeler!

Suriye’de hukuk kıskacı
31 Aralık 2018

Her yılbaşı, eski yılın da bir muhasebesini gerektirir.
2019’a girerken, dış politika alanında yapılacak muhasebenin de Türkiye’nin en büyük sıkıntısı Suriye üzerinden olması kaçınılmaz.
7 yıllık iç savaşın başında Türkiye’nin ilk hamlesi ABD ile birlikte, Suriye’deki cihatçıları örgütleyip, Esad’ı düşürmek olmuştu. Bu yürümedi.
Son iki yılda, cihatçılar başarılı olamayınca Mehmetçik de Suriye bataklığına sokuldu. Ama bu da yetmemiş olacak ki ABD, Esad/Rusya ikilisine karşı yenilgiyi kabul etti, askerlerini geri çekmeye başladı.
Türkiye ise Mehmetçik tarafından kontrol edilen Cerablus ve Afrin’de para verip kendisine bağladığı cihatçı gruplar ile İdlib’de ise Rusya korkusuyla AKP hükümetinin ipine “şimdilik” sarılmış görünen El Nusra terör örgütü bozması teröristlerle baş başa kaldı.
Peki yeni yılda neler olabilir?
Suriye gibi bir bataklıkta, sürekli değişen ittifaklar söz konusu olduğundan kesin konuşmak imkansız.
Ancak işe Türkiye açısından bakınca şu sonuçları görmek mümkün:
– RUSYA “HUKUK TARTIŞMASI” BAŞLATIYOR: Yeni yılda Türkiye’nin Suriye konusunda en çok başını ağrıtacak unsurun ilk işaretleri geçen hafta Moskova’dan geldi. Rusya, Suriye’deki Türk askeri varlığı konusunda bir “hukuk tartışması” başlatmaya hazırlanıyor. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Türkiye ile yapılan İdlib mutakabakatını Şam yönetimi onayladı. Dolayısıyla İdlib bölgesindeki Türk askeri hukuki açıdan yasal” mesajı bu açıdan kritik.
Diplomaside, söylenen kadar söylenmeyenler de önemlidir. Lavrov, “Şam’ın onayı” ile Türk askerinin İdlib’de “meşru” olduğunu söylerken, aynı anda Afrin ve Mare-Cerablus hattında bulunmasının “hukuki meşruiyetini” de tartışmaya açmış oldu. (İlginçtir, Almanlar Moskova’dan bile önce hareket edip, Meclis’e sunulan bir Suriye raporunda Türkiye’den resmen ‘işgalci‘ sıfatıyla bahsettiler.)
Peki Türkiye, İdlib dışında asker bulundurduğu bu bölgeleri ne yapacak? Rusya’nın artacağı açıkca görünen baskısına rağmen bu bölgeleri kontrol etmeye devam mı edecek? Yoksa AKP hükümetinin halen kavgalı olduğu Esad yönetimine mi devredecek? Zor sorular…
– KİM “TERÖRİST”, KİM DEĞİL?: ABD’nin Suriye’den ayrılacağını açıklamasıyla birlikte, Türkiye’den içinde MİT Müsteşarı ve Milli Savunma Bakanı’nın da olduğu üst düzey bir heyet soluğu Moskova’da aldı. Yandaş basının “kritik toplantı” diye yayın yaptığı görüşme, sadece 1.5 saat sürdü. Ve işin ilginci, Rusya Devlet Başkanı Putin, Türk heyetini kabul etmedi. Oysa Putin, bundan beş ay önce yine aynı kişilerden oluşan heyetle ayrıca görüşmüştü.
Moskova’daki toplantıdan sonra yapılan açıklamalarda hep “terörizme karşı ortak mücadele” vurgusu vardı. Ancak sorun şu ki Suriye’de kimin terörist, kimin muhalif olduğu Ankara ile Rusya arasındaki en büyük anlaşmazlık konusu.
Mesela PKK terör örgütünün uzantısı PYD/YPG, Rusya tarafından terörist olarak görülmüyor. O kadar ki Moskova, MİT Müsteşarlı, Milli Savunma Bakanlı Türk heyetinden sadece saatler önce PYD-YPG heyetini de ağırladı.
Türk heyeti -yapılan açıklamalardan belli- eli boş dönerken, PYD-YPG heyetinin Moskova temaslarının ardından Menbiç’te Esad yönetimi ile PYD-YPG arasında işbirliği başladı; Türk Ordusu’nun girmeye hazırlandığı Menbiç’e, Esad’ın ordusu giriverdi.
“Kim terörist” konusunda bir başka tartışma da Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu üzerinden çıkacak gibi görünüyor 2019 yılında…
Esad yönetimi ÖSO’yu açıkca “terörist” olarak nitelendiriyor. Rusya ise -biraz da Türkiye’yi ABD’den ve NATO’dan uzaklaştırmanın hatırına- ÖSO konusunda hiç konuşmamayı tercih ediyordu. Şimdi Amerikalılar gidince, Esad’ın tüm Suriye’de hakim olmasını isteyen Moskova’nın ÖSO konusunda da topa girmesi mümkün. Bu da AKP hükümetinin başını çok ağrıtacak potansiyel bir gelişme.
– SURİYE’DE “MEŞRU HÜKÜMET KİM” TARTIŞMASI: Rusya ve İran açısından bu sorunun yanıtı belli: Esad yönetimini Suriye’nin meşru hükümeti olarak görüyorlar. Bu ikiliye, Suriye’de hem ihale kapmaya çalışıp, hem de cihatçıların kampında savaşan Çin vatandaşı cihatçılardan kurtulmayı amaçlayan Çin’i de ekleyin. -Çin, Şam yönetimi ile enerji başta olmak üzere, altyapı konusunda birbiri ardına anlaşmalar imzalıyor.-
İç savaşın başında açıkca Esad’a karşı Türkiye ile tavır alan ABD ise 7 yılın sonunda Suriye’den askerlerini çekerek -resmen olmasa da- zımnen Esad’ın meşruiyetini kabul etmiş oldu. ABD açısından Esad konusunda Mısır’daki Sisi örneği izlenecek gibi: Önce Suriye’de bir seçim yapılır, bundan Esad galip çıkar, ABD başta olmak üzere tüm Batı kampı Esad yönetimini “meşru hükümet” olarak tanır.
Başlangıçta Türkiye ile birlikte cihatçıları örgütleyip, Esad’a karşı para saçan Araplar da şimdilerde Şam yönetiminin yanında saf tutmuş durumdalar. Birleşik Arap Emirlikleri, Şam’daki büyükelçiliğini yıllar sonra geçen hafta resmen açtı. AKP hükümetinin pek iyi ilişkiler içinde olduğu Sudan’ın katliamla suçlanan Cumhurbaşkanı El Beşir ise bizzat Şam’a gidip Esad tarafından ağırlandı. Suudi Arabistan da Arap Birliği’nin kapılarını Esad’a açtı. (Suudi Arabistan’da yapılan sürpriz kabine değişikliği de önemli: Suudilerin Esad’la savaştığı dönemde Şam yönetimine en sert ifadeleri kullanan Dışişleri Bakanı Adil El Jubeir gitti, yerine İbrahim Assaf getirildi. Assaf’ın bir dönem Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ın emriyle Ritz Carlton Oteli’nde “zorunlu konaklamaya” tabi tutulanlardan biri olduğunu da buraya not düşmekte fayda var.)
Yani kala kala Esad karşıtı olarak bir AKP hükümeti ve bir de şimdilik sessiz duran Katar kaldı. -Suudilerle arayı düzeltmeye çalışan Katar’ın da Arap kampına kendini atması an meselesi.-
Kısacası Türkiye içinde halen yürürlükte olan mevcut anayasayı pek ciddiye almıyor görünen AKP hükümeti açısından -TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın tarafsız olması gerekirken, İstanbul’a AKP adayı olması ve Meclis Başkanlığı’ndan istifa etmemesi bunun en somut örneği-, Suriye özelinde uluslararası alanda ciddi bir hukuki kıskaç gündemde.
2019 yılı hepimize en çok umut getirsin…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/zeynep-gurcanli/suriyede-hukuk-kiskaci-2925067/

Müneccim boku yemedim kardeşim, yemedim AMA göreceksin

13:25 / 11:25

Kahpe…
Yok O başka kahpe, gönlüm, kalbim ben susacağım…
Kahpe yürek susmuyor, feryat ediyor…
Feryat figan!

Dolar 5,34
Euro 6,11
Borsa 89801
Çeyrek altın 362,67

13:46 / 11:46

Dolar 5,37
Euro 6,15
Çeyrek altın 364,70
Borsa 89801


+


+

CNN Türkiyeliden…
Cem Seymen…
Patronlarının kölesi olma, gerçekçi kal!

16:33 / 14:33

Dolar 5,38
Euro 6,13
Çeyrek altın 364,70
Borsa 89285


+

17:00 / 15:00

Dolar 5,38
Euro 6,12
Çeyrek altın 364,33
Borsa 88953

Gayrimeşru, velet-i zina meselesi ve yeni yıla yeni bilgiler ışığında

Yılın ilk yazısı…
Faklı bir içerik, farklı temenniler ile başlamak isterdim ama…
Aynı tas aynı hamam, devam!

Umarım yeni yılınıza iyi girmişsinizdir, yenisi ve gelecek olanlara en iyi dileklerimle…
Ben mi?
Hiç sormayın, elim ayağım zangır zangır titriyor, ayakta zor duruyorum…
Yeni yıla uyuyarak girdim.

Yeni yıla uyuyarak girmiş olabilirim AMA…
Pür dikkatim VE…
EMINIM…
Okuyacaklarınıza, en azından bir kısmına şaşıracaksınız. Hanım doktorda…
Her an telefon edebilir gel al diye. Dedim ya ne iyi başladı ne iyi girdim yeni yıla!

Allah cümlemizi beterinden korusun, beni de benden olanı da…
Şükür etmeliyiz halimize. Kısa keseceğim iyi değilim, iki ana başlıkla alalım konuları ele:

1. Dünya
2. Türkiye

Dünya ile başlayalım, iki ana sorun…
a) Trump
b) Ortadoğu

Bilmem biliyor musunuz?
Hatırlayacağınız kesin…
2008 Dünya Ekonomik Krizini…
NEDENI, NEDEN EDEN BENIM!

Milyonlarca insanın işinden gücünden, EVINDEN – barkından olmasına…
Kapitalist sistemin ana kolonlarının sallanmasına…
Ve beni hayal kırıklığına sevk eden Sayın Merkel’e ki 576 milyar ile destekledi bu düzeni…
Bu paranın içinde benimde vergilerim var, kızma sebebim…
KONUMUZ BU OLMADIGI IÇIN…
Belki başka bir vesile ile ayrıntılı anlatırım size…
Tüm bu yaşananların…
VE…
Hala yaşamaya devam ettiklerimizin, yani ekonomik kriz ve etkilerinin…
BIR…
Tekrar 1 sigorta şirketini kurtarmak için yaşadığımızı biliyor muydunuz???

Tabii ki Amerika mey şeyli bir şirket…
Dünyanın en büyüğü, neredeyse dünyadaki tüm bankaların sigorta şirketi!

Yatay geçiş yapalım bu bilgi ile Ortadoğu’ya ve Amerika’ya…
Biliyorsunuz değil mi çeyreği?
BEN…
Hiç bir bilgiyi nedensiz, sebepsiz vermem, yazmam ispatlayamayacağımı!

Takdir edersiniz ki böyle bir şirketin batması ABD’nin batmasıyla eşdeğer anlamdadır…
YAZDIM…
Dikkat çektim Mehmetçiğimiz açısından, muhtemel Irak – Suriye iş birliğinin doğurabileceği sonuçları, tehlikeleri.

O sigorta şirketinin bilgisini neden verdim size durup dururken?
DEMEDIM MI…
Bu sitede armut piş, ağzıma düş YOK DIYE???

Ya sizin hiç aklınız kesiyor mu Amerika Birleşik Devletleri’nin…
Ortadoğu’dan çekilebileceğini?
Israil orada dururken, petrol kardeşim petrol…
Dünya petrol rezervlerinin önemli bir bölümü orada dururken Amerika elini, ayağını oradan çekecek öyle mi?

Iran zaten…
Iran yıkılmalı ki sıra Türkiye’ye gelsin, asıl hedef Güneydoğu Anadolu…
Fırat ve Dicle…
AMERIKA…
Ne yapacak edecek, Türkiye – Iran ve Rus iş birliğini bozacak…
BOZMAK ZORUNDA…
BOP bitmedi, rafa kaldırılmadı!

Ağzında çiğnediğin çikletin…
Ham maddesi nedir biliyor musun?
PETROL

Plastik atıklar, poşetlere vereceğiniz 25 ile 50 kuruş arası para…
Ya yazmadım mi vermedim mi size bu bilgiyi?
Bilim…
Bir Enzim buldu, plastiği en kısa sürede eritebiliyor. Doğanın ki YALAN…
Hep 500 sene olarak geçiyor, doğrusu 400 sene ve üzeri…
Eritebildiği plastiğin >>> “petrole” geri dönüştürme işlemini <<< Alman bilim adamları başardı diye anlatmadım mi size?

Ya plastik atıklar ile pasifik okyanusunda…
Sorma ismini, yeminle hatırlamıyorum bir işletmeci ki “patentini alarak” plastik şişelerden “adalar arası ve içi, abartarak yazdım” yol yapıyor, yol. Kupkuru ayaklar ile bir yerden bir yere gidiyorsun!

Bu…
Çevremizi, doğayı daha çok kirletelim anlamında okunmamalı…
Ben göremem…
AMA ALLAH KORUSUN, benden olan yani evlat ihtiyarlığında şahit olacak…
Dünya alarm veriyor ALARM…
Isı seviyesi 3,5 dereceyi bulabilir. Yani dünya normal ikliminin bir, iki değil 3,5 derece kadar ısınabileceğini söylüyor en son veriler!

Neyse konuyu saptırmayalım…
Kaynak CNN Türkiyeli, yerel saat tam 12…
Almanya saati 10:

Euro 6,10
Dola 5,33
Borsa 89834
Çeyrek altın 361, 64

SADECE BU BILGIYI VERMEK IÇIN YAZDIM BUGÜN, SADECE BU BILGI IŞIGINDA SEÇIME GIT DIYE
Çünkü…
Ara vermem lazım yazılarıma, hem değmiyor yazdığıma, uyardığıma…
Sadece kendimi yıpratıyorum çünkü “sen” yine bildiğini yapıyorsun, aynı tas aynı hamam…
Yola devam…
Hem sağlığım hem özelim…
Kendimi toparlamam lazım!

Kendi himmete muhtaç dede, nerede kaldı gayrıya himmet ede

Bak güzel kardeşim…
Popülist…
Evet hem KAHPE bir popülist hem doğası gereği siyaseti öyle…
GÖZ BOYAMA!

Bundan sonrasını çok dikkatli oku VE Allah – Peygamber aşkı için otur düşün!

Ömür dediğin…
Nerelerde geçti, anlatım, ima ettim ÖYLESINE…
Kimlerle tanıştım, neler öğrendim, GÖRDÜM…
Ve şahit oldum bilemezsin…
AMA…
Ben bugüne kadar böyle bir şey ne gördüm ne okudum ne duydum…
“Enflasyonla mücadele”
Dedim, diyorum ekonomist değilim, aslında ticari bir geri zekâlı…
Çünkü…
Utangacım, isteyemiyorum bile hakkım olanı VE bundan memnunum, bozmadım kalbimi, dolayısıyla ahlak denilen EVRENSEL ilkeleri!

Evet ticari bir geri zekâlı olmamla birlikte dünyanın en salakları arasında belki ilk ona girebilir…
Muhtemeldir ki birinci sıraya yerleşebilirim…
Ne diyorum hep?
Üretim yok tüketim çok…
PAZARLIYORLAR ULAN, satıyorlar. Kamu malı, ülke geleceği…
İpliğimiz pazara çıktı…
Satacak bir şey kalmadı, bitti ya bitti…
Üretim olmayınca, gerekli eğitim, gerekli yatırımlar yapılmayınca ne yapacak o halde?

O hırsız ellerini halkın cebine sokacaklar!

İmar barışı dedikleri ki depremde ÖLECEKSIN çürük, çarık yapılar altında kalacaksın…
Uzattılar yine…
Ve uzattılar KDV bilmem nelerini…
Popülist siyaseti, göz boyuyorlar, sürme…
BAK DIKKATLI OKU BURAYI…
31 Mart son seçim…
Ondan sonra 4 sene seçim meçim yok, RAHTLAR YANI…

http://www.ysk.gov.tr/tr/haber/secim-takvimi/tr/haber/secim-takvimi/77912

https://www.ensonhaber.com/turkiyenin-2023e-kadarki-secim-takvimi-2014-04-06.html

http://www.gazete2023.com/siyaset/ysk-yerel-secim-takvimini-acikladi-h83990.html

2023’e kadar seçim yok gayri…
Gör bak KI KESIN…
Mart seçimlerini kazandıktan sonra yaşanacak ZAMLARI…
Göreceksin, yaşayacaksın…
TEK UMUDUM…
Bu senenin ilk yarısı, kuşlar haber uçurdu!

Hepinize güzel bir gelecek…
Sağlık, bet bereket dilerim. Benden şimdilik bu kadar…
Açıkçası…
Artık yazıp yazmayacağımı bilmiyorum, kararsızım!

Yaşayacaksın ZAM furyasını, fırtınayı…
Meşruiyetleri sorgulanırlar ile…
Piçler ile…
Kaderinizle…
Baş başa bırakıyorum sizleri…
Kendi düşen ağlamaz dostum, ağlamaz…
Atalardan, benden söylemesi!

KESIN olan, evet kesin…
Ben…
Aynaya baktığımda yüzüme tükürme gereği duymayacağım…
Bir çeyrek olarak yaptım, yapabileceklerimi…
Buna…
Allah’ta şahit, kulda!

Unuttum, UNUTTUM en önemlisini…
YSK…
Mühürsüz oy meselesini!

Anla…
Anlayabilirsen tabii!?

Ve buna benzer daha neler neler…
Yok halim, yok gücüm – kuvvetim…
Ben…
Tükendim!