Başlık için özür dilerim…
Ancak sözlerimin devamında neden bu başlığı attığımı anlayacağınızı umuyorum.
İnsan vardır…
Ağzından bal akar…
Yine insan vardır balıktan farksızdır…
Allahtan…
Azdırlar, yoksa bu dünya çekilmez olurdu. İnsanlar vardır ağızları keneften farksızdır…
Kızmıştım…
Hem de çok kızmıştım, tepem fena attı anlayacağınız. Bilimsel veriler ışığında bir makale olacaktı…
Evet, bir makale…
Sözlerime başladım ve Sildim!!!
Lütfen…
Gerçekten çok önemli…
Dedim ya en son bilimsel veriler, bu veriler ışığında varacağınız HÜKÜM çok önemli…
Özellikle sizler için çocuklar, özellikle sizler için çünkü doğrudan geleceğiniz ile ilgili!
Bilinçsiz ve bilgisiz, unutkan başın ceremesini bacaklar çekermiş misali…
Söz konusu mevzuda her ne kadar ayaklar baş olsa bile…
Sonuçlarına bizler olduğumuz kadar torunlarımızda katlanmak zorunda kalacak!
Maçka parkında yine ağaçlar kesiliyor, kesildi, sözde başka yere nakil edilecek…
Bize, evime çokta uzak sayılmaz. Yani bende doğrudan bu faciadan etkilenenlerdenim. Bir ağaçtan, bir düzine ağaçtan, küçük bir ormandan…
Ormandan ne olur deme! Sulak bir bölgede bir göl, gölet bile yerel iklimi etkileyebilmekte.
Anlatmıştım Humboldt’u, arşivlerim meydanda…
Yine çokça değinmişimdir su meselesine, bir o kadar tabiata…
Deprem kardeşim depreme…
Köstebek gibi deliyorlar yerin altını deprem bölgesinde!
Allah’ın öngördüğü bir denge…
Onun takdiri, takdiri ilahi…
Boğaziçi…
Kıyıları ulan kıyıları, madem çılgın bir projeydi…
Ne bok yemeye daraltıyorsun, dolduruyorsun doğal güzelliği?
İstanbullun “yedi tepesi”, yetmedi mi ulan yetmedi mi her bir tepesini s.k gibi kel bıraktığın…
Yetmedi mi?
Ne ağaç kaldı ne yeşil, özenti seni…
Görgüsüz ayı, diktin Osmanlı sarayının karşısına Camini…
Bir başka güzeldi, güzeldi Çamlıca’m, İstanbullun güzel bir tepesi…
İstanbul’a, bu kente ihanet eden yine kendisiydi…
O boğaza çaktırdığın her bir kazığı, her birini…
Sokmalı senin o kıllı g.tüne, yetmedi…
Emine’nin, kızının da ayrıca münasip yerlerine.
Ayrıca…
Kazıklı Voyvoda (Dracula) misali her bir Osmanlı özlemi çeken O piçleri…
Kazığa oturtmalı seni destekleyenleri…
Gerçekten…
Temizlemeli bu ülkeyi kökünden…
Kurutmalı iblislerin soyunu, kör cahiller soyu ve sopu!
Neyse geçelim, geçelim hayal kurmayı…
Kurutamayız köklerini, kurutamayız bu soysuzları. Birlikte yaşayacağız, kaderimiz bu…
Biz onlara, onlar bize katlanacak. Belki…
İçimde bir ümit, küçücükte olsa bir ışık, bir ses diyor ki…
Elbette gün gelecek ve maymun uyanacak!
Dönelim bilimin somut gerçeklerine…
Yaşam denilenin bizlere dayattıklarına…
Yine yağmur duasına çıkarlar mı bilemem…
Su…
Su kardeşim su ve toprak…
Ve nefes…
Ve sen ve ben ve bizler…
Barajlar kardeşim barajlar…
Bundan sonrasını dikkatli oku, anla…
Anla ve özümse. Çağrışım yapsın, çağrışımlar uyandırsın sende…
Kıyasla…
Bu böyleyse o zaman bu da böyle olabilir de…
Barajları anlatacağım AMA…
Gerisini SEN ANLA!
Dünyamız kaç yaşında?
4,5 milyar yıllık bir geçmişe bakmakta…
Tabii ki bir küre, tabakta değil, düzde değil, hele depremler inanının…
Vallahi billahi öküzün başını sallamasından meydana gelmiyor…
Eskiden ve hala, günümüzde bile insanların inanışına göre dünya yassıymış, bir öküzün iki boynuzları arasında, O başını salladıkça dünyada sallanırmış. Ah Galileo ah…
Ah Galileo Galilei…
Nereden baktın Jüpiter’e milletin kafasını karıştırdın?!
Peki…
Çağdaş insanın atası sayılan Cro-Magnon insanı ne zamandan beri var?
40 – 45 bin yıldır dünyada varlığını sürdürdüğüne inanılır(!)
En eski, günümüze kadar gelebilmiş Allah’ın insana seslenişi?
3000 yıllık bir maziye bakmakta…
Tevrat kardeşim Tevrat, Talmud…
Düşünen insan, bilen insan, bilinçli insan kurban olayım ben onlara…
Eski Yunana, eski Arap’a, Mısırlıya, Çin’e be Çin’e, kurdukları MEDENIYETE…
Hep bir şekilde tabiatla dengede…
Ne zaman ki insanoğlu 18. Yüzyıllı bitirdi on dokuza girdi…
Sanayileşme başladı, sanayi devrimi…
Hayvanda s.çtı, insanda, tabiatta, dünyada…
Orang demek insan demek, utan demek orman…
Yani orman insanı, Orangutan. Soyu tükenmekte, neler tüketmedik ki? Denizleri bile!
En başta açgözlü Avrupalı…
Hala doymak nedir bilmedi, dünyanın anasını s.kti…
Pismiş kelle gibi…
Dünyanın başına ahlak ve bilgi ve mantık ve sorumluluk, bilinç abidesi olarak dikildi…
Mesela nükleer enerji, atom ve hidrojen bombaları, lazer kardeşim lazer, yıldız savaşları…
OLMAZ DEDI…
Sen reşit değilsin dedi, sen bu güçleri kullanamazsın, aklın ermez dedi…
Yani kendinden başka herkese çocuk muamelesi yaptı, yapıyor…
AMA…
Eğri oturup doğru konuşalım…
Aynı Avrupalı yeri geldi biz ettik sizler etmeyin dedi, örnekledi, yol gösterdi…
Önayak olmak istedi…
Bizler yıktık, yaktık, ettik diyerek bilimin önderliğinde izah etmeye çalıştı…
Hani hatanın, yanlışın neresinden dönersen kârdır hesabı…
Olmadı!!!
Olmayacak çünkü menfaat girerse araya, bencillik…
Sen yaptıysan benim senden nerem eksik kıyası…
İşte o zaman onlarda kaybedecek, bizlerde.
Tabiatta her şey bir dengede…
Etobur varsa otlayanda var…
Kuraklık varsa…
Sulağı çok fazla arama o da var…
Bak kardeşim dünyamızın çapı, yani Ekvatorda yaklaşık 40 bin kilometre…
Yarıçapı demek, “ortası” 20 bin kilometre derinlikte…
Neydi?
Erimiş demir ve dünya dönmekte…
Dünyayı koruyan mekanizma, Jeomanyetizma…
Bu erimiş ve sürekli devridaim eden kütle yaklaşık 6942 Kilometre çapında…
Ayaklarının bastığı toprak kalınlığı 5 ile 70 kilometre arası değişmekte…
Dünyamızın “manto” kalınlığı 35 ile 2900 KM arası…
Bilmem bilir misin, bizim buralarda bir deyim vardır, Schweizer Käse…
İsviçre peyniri, delik deşiktir…
İşte dünyamızda buna benzer, kocaman kocaman delikler vardır…
Florida da milletin anası ağlıyor bu deliklerden, ha bire bir yerler çökmekte…
Anlatmaya çalıştığım, gözün gördüğüne kanma, görmediğin ayağının altında ne tuzaklar var ne kayaklar bilemezsin!
İşte toprak etüdü dedikleri bu yüzden var…
Zemin etüdü de denir…
Bilim ispatladı kardeşim bilim ispatladı…
Galiba Alman bilim adamlarıydı…
Ağaç ve kökleri, hele orman…
Bu deneyde “küçük” bir orman denek olarak kullanılarak >>> şaşmaz <<< Tartışılmaz veriler elde edildi, suni bir deprem ile ağaçların ve etrafının depremden etkilenmesi incelendi. Öncesinde tüm ağaçlara yerleştirilen ve toprağa konan detektörlerin verileri gösterdi ki ağaçlar depremi “emmekte”. Kökünden başlayarak zirvesine kadar sismik dalgaları ta zirvesine çıkarıyor böylece depremin etrafındaki etkisini >>> azaltıyormuş <<<
Ya ağaç köklerinin toprak erozyonuna karşı önemli bir etken olduğu gerçeğini ve toprağı bir arada tutmasına ne demeli?
Neyse geçelim çok fazla derilere dalarak boğulmayalım, boğmak istemem sizleri…
Görüntülerden de öğreniyoruz ki dünyamız, en azından kara olarak bildiklerimiz…
Dikkat…
Rakam hafızam, sayıda yanılıyor da olabilirim, doğru hatırlıyorsam 7 levhadan oluşmakta(!)
Kıtalar ise yine bu levhalar üstünde yüzmekte!
Gelelim konun bamteline…
Bakın burasını anlamanız çok önemli…
Mesela büyük dere, nehir yatakları, göller, denizler falan yerin, ZEMININ bu gibi doğal birikimlerin, >>> ağırlıkların <<< oluşmasına müsait olduğu için bu nehirler, göller, denizler oluşabilmekte. Biliyoruz ki… Mesela İstanbullun Rumeli tarafı farklı Anadolu yakası çok farklı bir zemine sahip. Anadolu tarafı daha kayalık. Kayalık olması >>> taşıma kapasitesini <<< artırmakta!!!
Hepimiz dere yataklarına, dağ eteklerine…
Gelişigüzel sit alanı falan demeden yapılaşmaları ve sonuçlarını biliyoruz, öyle değil mi?
Genelde ölümle sonuçlanan neticeleri. İnsan olsun hayvan olsun, doğa…
Mecbur muyuz buna, mahkûm muyuz böyle bir yapılaşmaya?
Kentlerimizin durumu meydanda…
Değiliz, mecbur olmadığımızı sizlerde biliyorsunuz!
Barajlar…
İnsanoğlu için yaşamsal önemde, biliyoruz ki medeniyetler su ile gelişmekte…
Bugün var yârin yok olabilen bir madde, önlem almak lazım, kit günlere…
Hem yaşamsal öneme sahip su hem enerji üretimi için gerekli…
Pekiii…
>>> Yanlış yere <<< yapılan bir barajın, O YÜKÜN…
DIKKAT
Sakin unutma, altındaki toprak magma üzerinde yüzen birer kütle, fay hatları tetiklenebilmekte…
Baraj bölgesinde depremlere neden olduğunu biliyor muydunuz?
Olabilir demedim, olduğunu söylüyorum…
Evet, genelde ufak ufak depremlere en büyüğü doğru hatırlıyorsam beşe kadar…
Genelde 2,3 en yüksek şiddet 4 derecelerinde.
Bakın arkadaşlar burası önemli…
Türk…
Ve Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu çağdaş hukuka, bilime, insan olma gereklerine, insan onuruna bağlı bir düzeniken…
Geçti TÜRKIYELILERIN eline…
Umurunda mı dünya, umurunda mı Türk, umurunda mı Türk’ün evladı, tabiatı…
UMURUNDA MI???
Lütfen…
Lütfen bu sorumun cevabini hem aklınla hem yüreğinle ver…
Kendilerinden başkası bunların umurunda mı?