Gözlerimin önünde şimşekler çakıyor…
Oluyor bazen…
Çok yorulduğum zaman. YINE “bir ton” gazete birikti…
Kimi zaman iyi oluyor okudun mu gecikmeli…
Pek değerli gazeteci hanım ve beylerin, bilgi düzeyini, öngörülerini okuyor, anlıyorsunuz…
Biliyor musunuz?
Nasıl ki gerçeklerin bir huyu vardır, genelde ilk anda sırdır gizemleri…
İnsanoğlunun, toplumun…
Kısacası insanlığında garip bir huyu vardır, ile son anda toplar kendini!
Hani yılan var bana, sana dokunmayan…
HAH…
İşte o yılan seni sokacağından çok kısa bir an evvel, çoğu zaman son anda…
Eğer…
Çoktan geç kalmadıysa…
İnsan, toplum toplar kendini(!)
Bu ise tarihsel bir gerçek, çok örneği vardır…
Dümeni son anda döndürüp, kurtulanların olduğu gibi…
Yok olup gidenlerde bir o kadar çoktur.
Okuyalım lütfen bu makaleyi, gecikmeli gecikmeli…
Eğer çoktan okumadıysanız, okuyalım…
Hep derim, biliyorsunuz doğruya doğru, yanlışa yanlış ve bu yazılanlar kısmen doğru…
Tüm görüşlerini paylaşmamakla birlikte, içinde var değerli bilgi…
Zaten girişi bu yüzden yazdım, yazdığım gibi…
Kiminiz belki anlayacaktır nedenini!
—
Erdoğan’ın kampanyası
6 Mart 2019
Kılıçdaroğlu, gazetecileri toplayıp, “sağ-sol 18’inci yüzyılda kaldı” dedi..
“Tarihin sonu geldi; ideolojiler dönemi bitti” diyen siyaset bilimci Francis Fukuyama bile sonradan özür diledi. Demek Kılıçdaroğlu neoliberalizm etkisinden çıkabilmiş değil! Ya da “31 Mart seçimi için propaganda yapıyor” deyip geçeyim…
İngiltere’de Christopher Hitchens ile Peter Hitchens kardeşler vardı; taban tabana her konuda zıt görüşlüydü. Televizyonda tanrının varlığını, eşcinselliği, esrar içmeyi bile tartıştılar.
Bizde bunlar olabilir mi? Çok renksiz-kısır siyasi hayatımız var. Farklı olana bir kulp takıp cezaevine atıyoruz. Bu nedenle hep vasata teslim oluyoruz. Neyse.
Kılıçdaroğlu’nun sözü aklıma Peter Hitchens’in yazdığı “The Broken Compass” (Kırık Pusula) kitabını getirdi!
Hitchens, 2009’da yazdığı kitabında, İngiltere siyasetinin nasıl pusulasını kaybettiğini anlattı. Sağ-sol tartışması bitirilerek, büyük partilerin içlerinin nasıl boşaltıldığını yazdı.
Girişi uzattım. Başlıktaki asıl konumuza gelirsek; Peter Hitchens kitabında dedi ki:
“Anketler aslında kamuoyunu etkilemek için araçtır!”
Siyasi yönelimlerde/oy vermede “brandwagon” tepkisi vardır:
Kişinin, daha çok insanın kabullendiği partilere-adaylara yönelmesi. Yani, seçmenin grup etkisiyle hareket etmesi; çoğunluğa uyma arzusu göstermesi!
Özellikle -seçimlerin son döneminde- başta kararsızlar olmak üzere seçmenleri etkilemek için, anketler politik taktiğinin parçası haline getiriliyor. Amaç, kazanana oy verdirmek!
Bu tür anketlerin bir diğer hedefi de, rakip oyların sandığa gitmemesini sağlamaktır: Kaybedişe ortak olmama duygusu!
İyi de Erdoğan niye bunun tersi konuşuyor?
Önemli ayrıntı
Erdoğan kampanyasını iki ayaklı yürütüyor:
İlk ayağı; anketlere güvenmediğini açıklamak oldu! Tamam, güvenmeyebilir de kamuoyuna niye söylüyor? Devreye ikinci taktiği sokmak için!
Stratejinin ikinci ayağı, seçmeni HDP-PKK ile korkutmak!
Böylece seçmenin bilinç altına mesaj gönderiyor:
“Anketlerde muhalefet önde gözüküyor; eğer bize oy vermezseniz HDP-PKK kazanacak!”
Şimdi siz diyebilirsiniz ki:
– “PKK açılımı yapan kendisi değil mi; halk bunu yutar mı?”
Benzer örnekler verebilirsiniz. Ve fakat, bu strateji bilinçli seçmenin oyunu alma üzerine kurulu değil ki? Kaçırdığınız hep bu önemli ayrıntı!
İnsan; anlama, algılama, sorgulama, eleştirel düşünme, akıl yürütme, neden-sonuç ilişkisi kurabilme, tarihten ders alabilme gibi akılcı yeteneklerle kendini geliştirmemiş ise, duygusal dürtüleriyle hareket eder. Bunun ilk adımı, korkudur!
“Balık bellek” sözünü aklınızda çıkarmayınız. Korkutarak oyu alınan kitlenin beyin korteksi gelişmemiştir; hafızası güçlü değildir; içgüdüsel hareket eder.
Hele “bu kez yutmaz” demeyiniz, hep yutarlar.
Ayrıca:
Erdoğan, AKP ve MHP tabanını da korkutarak, sarsmak-kenetlemek-harekete geçirmek istiyor! Kendilerine kızıp muhalefete oy verecekler ve, sandığa gitmeme eğiliminde olan seçmenleri olduğunu biliyor. HDP-PKK korkusuyla bu oyları da almak istiyor.
Başarır mı?
Bu taktik başta 1 Kasım 2015 genel seçimi olmak üzere Erdoğan’a hep kazandırdı.
Ancak…
İnce hata
Şöyle bir ayrıntı var:
1 Kasım 2015 seçiminde Erdoğan’ın “korkutma stratejisinin” başarılı olmasının sebebi, büyük şehirlerde patlayan canlı bombalardı. Bugün terörsüz bir ortamda sandığı gidiliyor.
Bu sebeple…
CHP’nin kardeşliği-barışı öne çıkaran “otobüs reklamına” karşı Erdoğan’ın söylediği “HDP ile otobüse bindiler” sözünün kendisine oy getirip getirmeyeceğinden emin değilim! Çünkü…
Siyasette “bandwagon” etkisi gibi bir de “underdog” vardır:
Ezileni- güçsüzü destekleme güdüsü.
Erdoğan, HDP’ye ağır sözler söylemeye devam ederse, AKP’li Kürt seçmen “underdog” etkisiyle muhalefete oy verebilir!
Ama… Erdoğan’ın kampanya yapacak başka yolu kalmadı; mega projeler vb. işe yaramıyor ve hayat pahalılığı var gündemde! İşte…
Bu sebeple de Erdoğan korkutma stratejisinden vazgeçemiyor. Keza. Gündemi değiştirmek istiyor!
İşin garip yanı muhalefet oyuna gelip, HDP-PKK ile ittifak yapmadığını açıklayıp duruyor!
Oysa.
Erdoğan’ın en çekindiği, pahalılık gerçeğinin konuşulması; ama bunun önüne geçmeyi başarmış görünüyor… Zamlar bir ay öncesine kadar gündemdeki ağırlığını kaybetti. Son 24 günde ne derece konuşulacağı seçim sonucuna büyük etki yapacaktır.
Diyorum ki:
Muhalefetin seçmeni etkileyecek -üstelik gerçek olan- elinde tek ana taktiği var. Seçmene şunu kabul ettirmek:
-“AKP iktidarını sandıkta uyarmazsan pahalılık daha da artacak!”
Son 24 gün kararsız seçmeni etkileme dönemidir. Yoksa…
Muharrem İnce’nin inatla yaptığı gibi salt kendi tabanının duygularına yönelik kampanyanın kararsızlar üzerinde hiç etkisi olmaz. Bedava kekli millet kıraathanesine karşı çıkması en büyük hatasıydı zaten. Halkla alay etmenin sandıkta cezası büyük olur.
Sonuçta:
Seçim duygusal kampanyayla kazanılır.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/erdoganin-kampanyasi-3796295/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger