“Sadece laf üretiyoruz” diye isyan ediyor Soner Bey. Ne münasebet Soner Bey ne münasebet? Teessüf ederim Soner Bey lafta üretiyoruz her şeyin içinde s.çıyoruz ve daha neler neler yapıyoruz

Okumak isteyen

Almanya…
Biraz sıcağı gördü ya…
Telaşlandı, aman ne bilimsel, siyasi – toplumsal tartışmalar…
Sıcaklar, su, tarım, hayvancılık, insanlar, çevre, dağ – tepe, balıklar falan…
Kaç gündür ilgi ile izliyorum, ilgi ile…
Ve öğreniyorum!

Mühür meselesi…
Mühür, bir nesnenin bir kimsenin, kurum veya kuruluşun mührünü taşıması, damgalanması…
Taşımacılık adına düzleştirilen su yolları…
Yaşanan taşkınlar…
Daha geçenlerde yazdım balık ölümlerini. Sıcaklık, oksijen dengesini…
Isınan dereler, nehirler, azalan oksijen artan yosunlar. Nükleer santrallerin, sanayi tesislerinin üretim kapasitelerini kısmaları, soğuk suyun kalmaması…
2B arazileri, lafa bak lafa…
Orman vasfını yitirmiş araziler. Bugün yazıyor gazete, Kâğıthane imara açıldı…
İstanbullun az sayıda kalan yeşil sırtı…
YETMEDI, BITMEDIII…
Özellikle son yirmi seneden beri İstanbul’a, vatan ve de millete edilen ihaneti…
Anlatmalı…
Muhalefet nasılsa kendi derdinde O ADI kalitesiz pezevenk ve zihniyeti nasıl suçluysa…
Başta Bahçeli ve sözde muhalefeti de suçlu ve yargılanmalı…
Göz göre göre belki bile bile mühürlediler kenti…
Biliyorsunuz İstanbulluyum, yerlisi…
Her yer betonarme, her yer taş yığını!

Düşünüyor Alman, düşünüyor ciddi ciddi…
Telafisi şimdilik mümkün olmayan ölümden ötesi…
Düşünüyor düzleştirdiği dereleri, nehirleri tekrar doğal, tabii mecrasına oturtmayı, muhtemel yaşanacak taşkınları böylelikle önlemeyi, doğal hayatı kurtarmayı…
DIKKAT, DIKKAT, DIKKAT…
Düşünüyor, evet ciddi ciddi düşünüyor kentleri…
Bundan böyle kentlerde DEmühürleme, yani betonarme yıkılacak, faklı şekilde düzenlenecek…
Yeşil…
Arttırılacak, sulak yerler, göl ve göletler oluşturulacak…
YENI yapılan tüm binaların çatıları yeşillendirecek, MECBUR TUTULACAK…
Kentlere beton değil toprak hâkim olacak!

Sen tabiattı, doğayı, canlıyı, cansızı, Allah’ı ne sandın be adi DINCI?
Oyuncak mı, yoksa sana inanan hayvanlar sürüsü ile mi karıştırdın?
O…
Sana kanar, senir dinler mi?
Kısa bir süreliğine hakimim sanırsın AMA O ilahi güçtür…
Dizgin tanımaz, zamanı ve yeri geldiğinde alır geriye verdiğini!

Yeri gelmişken, sözlerimi bitirmeden gel sana son bir örnek vereyim…
BIO, hani biyolojik…
Doğal olacak…
Almanya’da bilim tesadüf eseri bir durumun farkına vardı, bir kadındı vesile olan…
AMA tüm biyolojik işletmeleri ilgilendiren bir durumun dışa vurumu…
Bir bahçıvan, kadıncağızın küçük kendine göre bir bahçesi var, biyolojik tarım yapıyor…
İşte meyve ağaçları, çilek, fasulye falan, kendine göre, kendi için…

Bahçesinin çevresi tarla…
Çiftçi, aşağılamak için değil, bilgi ve bilinçsizliğini, vurdumduymazlık, düşüncesizliğini anlatmak için kullanıyorum bu tabiri…
Köylü…
Traktörü ile Allah ne verdiyse tarlalarını kimyasallarla donatıyor, püskürtüyor…
Doğa bu değil mi tabiat, yağmur mesela nasıl oluşur, neyle beslenir, rüzgâr…
Biyolojik üretim yapan kadının tüm ürünleri kimyasallarla dolu(!)

Anladın mi sana ne anlatmak istediğimi?

Bir ZERE, bir…
Parça kimyasal bulunan bir biyolojik işletmeci, üretici bu sıfatını kaybediyor…
Kendisi kullanmıyor, sıkmıyor ama rüzgâr taşıyor!

Hadi bakalım çık, çıkabilirsen işin içinden!

Hiçbir şey anlamadım ama galiba ÖNEMLI dolar 5,25 ### Anasını avradınım s.ktiler eğitimin ###

Tercihlerde kendinizi katı kurallara hapsetmeyin!
07 Ağustos 2018 Salı

Sadık Gültekin

Üniversite adayları için tercih sürecine ilişkin tavsiyelerimize devam edelim: Biraz esnek davranın, korkmayın. Geçen yılın verileri ile bu yılınkiler aynı olur diye beklemeyin. İlla 24 tercih yapacağız diye bir kural yok ama bize sunulan olanağı da değerlendirmek gerekir. Örneğin aynı başarı sırasından birkaç yer yazmak, tercihlerden birini kaçırırsak diğerini yakalama şansı yaratır
Tercihler ‘asker sırasına’ girecek diye bir kural yok! Kendinizi o kadar katı kuralların içine hapsetmeyin, biraz esnek davranın, korkmayın. Kullandığımız bütün veriler, geçen yılın verileri, bu yıl da aynıları olacak diye beklemeyin. Tercihler arasında 4-5 binlik oynamalar olabilir, yani 120.589’un altına 124.724’üncü sıradaki yeri yazabileceğiniz gibi, ondan daha yukarıda bulunan 116.706’ncı sıradaki bir yeri de yazabilirsiniz. Bu ölü bir tercih olmaz, çünkü iki tercih arasında makul bir fark vardır.

Çok tercih yapmak şansı artırır mı?

Yerimiz varken, tercihleri ve alternatifleri çoğaltmakta yarar var. İlla 24 tercih yapacağız diye bir kural yok, ama bize sunulan olanağı da değerlendirmek gerekir. Örneğin aynı başarı sırasından birkaç yer yazmak, tercihlerden birini kaçırırsak diğerini yakalama şansı yaratır.

Bir tercihi daha üst sıralara yazan mı avantajlıdır?

Kaçıncı sıraya yazarsa yazsın, kimin puanı daha yüksekse, o avantajlıdır! Cengiz’in EA puanı 485, Sadık’ın EA puanı 486 olsun, Cengiz aynı tercihi 1’inci sıraya, Sadık da aynı tercihi 30’uncu sıraya yazmış olsun, şayet o bölüme bir aday alınacaksa, bu Sadık olacaktır, çünkü Sadık’ın puanı Cengiz’den yüksektir. ‘Peki, bu durumda sıranın ne önemi var’ diyeceksiniz. Şu önemi var: Cengiz, bu bölümü diğer tercihlerinden önce istiyor, Sadık da ‘diğer tercihlerim olmazsa, en son bu tercihime yerleşeyim’ diyor…

İstek mi, sıra mı?

İkisi de… İkisinin makul bir karışımı olmalı, her biri ayrı telden çalmamalı. Şöyle örnek vereyim: Çok istediğimiz yer 45.698’inci sırada, onun altına yazacağımız ve ondan sonra istediğimiz yer 35.474’üncü sırada olmamalı, yani isteğin bir sınırı olmalı. Bu durumda alttaki tercih, geçersiz tercih oldu. Burada yapılması gereken; ya alttaki tercihi 45.698’in üzerine yazacağız ya da sileceğiz. Şayet onun üstüne çıksın istemiyorsak, o zaman onu yazmayacağız. Peki, yazarsak n’olur? Boşuna yer işgal etmiş olur!

Puana göre mi, başarı sırasına göre mi?

Tercihleri yaparken başarı sırasını kullanın, puanları dikkate almayın. Daha önceki yazılarda belirtmiştim, puanlar değişkendir, yıllara göre farklılık gösterir. Başarı sıraları değişken değildir, bunlarda fazla oynama olmaz. Kendi başarı sıranızla, girmek istediğiniz bölümün başarı sırasını kıyaslayın.

Kendi sıramızın ne kadar üstünden başlayalım?

Adayın SAY’dan başarı sırası 170 bin olsun, şayet tercih sayımız 30’u çok aşmıyorsa, bu adayın tercihleini 100 binden başlatmasında hiçbir sakınca yoktur. Hemen soracaksınız, ‘Peki, olur mu?’ Yanıt vereyim: ‘Ben de biliyorum olmayacağını, ama ne sakıncası var? Olmazsa olmasın! Aklınızda kalacağına, kağıtta kalsın…’ İlk birkaç tercihiniz, sıradan ve puandan bağımsız olsun, gönlünüzde yatan aslan olsun…

Nereye kadar düşelim?

Pişman olmayacağımız yere kadar! En son yaptığınız tercih bile, kazandığınızda asla pişman olmayacağınız, bir daha sınava girmek istemeyeceğiniz, kazandığınızda okuyacağınız yer olsun. Lütfen şuna dikkat edin: Her bir tercihi yazarken, sanki başka tercih yokmuş, sadece o tercih varmış gibi hareket edin. Tercihlerdeki temel prensibimiz; ben bu tercihi yazıyorum, ama bu tercihte gerçekten okur muyum, yoksa ‘yazmış olmak için mi yazıyorum’ düşüncesi olmalı…

SORULAR-YANITLAR

Sosyoloji ve felsefe gibi bölümleri bitirdikten sonra, özel kurumlarda çalışacaksak hangi üniversiteden mezun olduğumuzun bir önemi var mı?

Sosyoloji ve felsefe mezunları reklamcılık, radyo-TV, halkla ilişkiler, insan kaynakları, işletme alanlarında yüksek lisans yaptıktan sonra, adını saydığımız bu alanlarda rahatlıkla faaliyet gösterebilirler. Mezun olduğunuzda, hangi üniversiteden geldiğiniz değil de, nasıl geldiğiniz ve ne fark yaratacağınız önemli, aslında bu tüm bölümler için geçerli…

– Hocam yaşlı bakımı bölümü iş olanakları nedir?

Nüfus yaşlanıyor, bilhassa Avrupa’da daha da yaşlanıyor, dolayısıyla yaşlı bakımına büyük ihtiyaç olacak, bu alanda yetişmiş elemana çok fazla ihtiyaç duyulacak. Yabancı dil bilgisiyle yurtdışı çalışma olanakları da söz konusu olabilir. Bence iyi bir seçim, yazmanı öneririm.

– Diyaliz bölümü yazmak istiyorum, ama yine de içim çok rahat değil. Net bir bilgi alamadım, siz ne dersiniz?

Çok iyi yaparsın, çok isabetli bir tercih yapmış olursun. Sadece diyaliz değil, keza radyoloji, odyometri, anestezi vb. diğer programlar da çok geçerli. Bu dallar, uzmanlık gerektiriyor, yani bu meslekleri yapabilmek için, mutlaka bu bölümlerden mezun olmak gerekiyor. Ben olsam, mutlaka tercih ederdim.

– Bu yıl tercih yaptığımızda, ilk yerleştirmede ve ek yerleştirmede hiçbir şey çıkmazsa, yani herhangi bir bölüme yerleşemediğimizde, gelecek yıl okul puanımız düşer mi? İkinci sorum ise, işletme hakkında ne düşünüyorsunuz, özellikle Gebze Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü için…

Bu yıl bir yere yerleşmezsen, seneye puanın düşmez. GTÜ çok iyi bir üniversite, akademik olanakları, öğretim üyeleri çok iyi, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı da az, yurtdışı doktoralı öğretim üyesi sayısı oldukça fazla. Mükemmel bir tercih olur, sonra bana teşekkür edersin. İşletme için bir şey demeye gerek yok, son derece geçerli bir dal.

– Sayısal sıralamam 160 binlerde, tercih yapmaya kaç binden başlamalıyım?

135 binlerden başlamanızda sakınca yok, ancak bunların sayısı 4-5’i geçmemeli. Daha sonra kendi sıranızın biraz üstündeki ve altındaki (150-170 bin vb.) yerlere ağırlık verin. Son 4-5 tercihiniz de, kendinizi garantiye alabileceğiniz tercihlerden oluşmalı. Açıkta kalmak istemiyorsanız son tercihleriniz 185 binler dolayında olabilir…

– Hocam, Kızım Tıp bölümü için tercih yapacak. İstanbul Çapa Tıp yada Ankara Hacettepe tıp arasında karar vermek gerekirse görüşünüz ne yönde olur?

Benim sıralamam şöyle olur: Hacettepe, İstanbul, Ankara…

– Ben, SAY puan türünde 20.665’inci oldum. Tercih aralığım ne olmalıdır? Diş hekimliği kontenjanlarında artış oldu mu?

Her iki puan türünde de yerin varsa 5 bin ila 35 bin arasından tercih yapabilirsin. Tercihlerini 5 binlerden başlatmanda bir sakınca yoktur.

En başarılı hukuk fakülteleri sıralaması-2017

Bu yıl, geçtiğimiz yıllardan çok daha farklı, somut bilgiler verdik sizlere. Tercihlerle ilgili teknik bilgileri verdik, bunlarda sorun yok; ancak hem üniversiteler hem de bölümlerle ilgili bilinçli tercih yapmanız için çok sağlam istatistikler yayınladık.
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması (TÜMA) 2018, Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi 2018, URAP-Üniversitelerin Akademik Performansa Dayalı Genel Sıralaması 2018 yayınladığımız önemli endekslerdi…
Bugün, yine çok önemli bir çalışmayla karşılaşacaksınız, Türkiye Barolar Birliği’nin hukuk eğitimi ve öğretimindeki standartları belirlemek amacıyla başlattığı ‘ölçme-değerlendirme’ çalışmaları sonuçlandı. Türkiye’deki hukuk fakültelerinin dekanlarının katılımıyla yaklaşık 3 yıldır yürütülen çalışmaya, 73 hukuk fakültesinden 53’ü katıldı. Çalışma sonucunda hazırlanan listede ilk sıraları devlet üniversiteleri aldı.
Bu yıl, yeni istatistik yayınlanmadı; ancak geçen yılki veriler yine de işinize oldukça yarayacak, hukuk tercihi yapacak adaylara yine de yol gösterecektir. Bu çalışma, hukuk tercihi yapacak adaylar için hayati önem taşıyor. Tavsiyem, bu listeyi incelemeden hukuk tercihi yapmayın!
Lise eğitimini Türkçe ve Matematik dersleri ağırlıklı okuyarak tamamlayan öğrencilerin ilk hedefi hukuk fakültesinde okumak. Hukuk fakültesi, hem toplumsal saygınlığı hem de okuyan kişilere kattığı beşeri sermayesi açısından geçmişten günümüze gücünü koruyan fakültelerin başında geliyor. Hukuk fakültesinde okumak, okuyan kişi açısından garanti istihdam kapısı yaratırken, okutulan derslerin mezunlarını baştan aşağı donatması da bilinen bir sonuç. Kişinin insanlarla olan iletişiminden, güncel ekonomik, siyasi ve sosyal olayları değerlendirmesine değin bir çok noktada fakülte mezunları güçlü bir birikim kazandırıyor.

Hukuk mezunu hangi işleri yapabilir?

Yukarıda bahsedildiği üzere hukuk fakülteleri mezunlarına kattığı beşeri sermayenin yanı sıra bir de mesleki tatmin düzeyi yüksek iş olanakları sağlamaktadır. Gerek özel sektörde, gerekse kamu sektöründe hukuk fakültesi mezunlarını üst mertebelerde görmek mümkün. Bu meslekler içerisinde her hukuk mezununun gönlünde yatan meslek olarak adli yargı hakim ve savcılık mesleğini de ayrıca belirtmek gerekir.

Ölçütleri belirlendi

‘Ölçme-Değerlendirme’ çalışmalarına 2014 yılında başlayan Türkiye Barolar Birliği, 37 hukuk fakültesi dekanının katılımıyla kurduğu komisyonda, bir hukuk fakültesinin hangi asgari standartları taşıması gerektiğine dair ölçütleri belirledi. Çalışmaya YÖK Başkanlığı ile son şekli verildi. Akademik kadro, kütüphane olanakları, eğitim-öğretim faaliyetleri gibi kriterlerin yer aldığı değerlendirme formu Türkiye’de aktif olarak eğitim veren tüm hukuk fakültelerine gönderildi. Verilen yanıtlar doğrultusunda en iyiler listesi hazırlandı.
Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan TBB Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu şunları söyledi: Kontrolsüz şekilde açılmış ve sayısı her geçen gün artan hukuk fakültelerinin pek çoğunun eğitim-öğretim kalitesi ne yazık ki istenilen seviyede değil. Üniversiteye girecek adaylar tercihlerini yapmadan önce önlerinde hukuk fakültelerini objektif ölçülere göre sıraladığımız cetveli bulacaklar. Bu cetvel, hukuk fakültelerinin tercih edilme sıralamasının oluşumunda en önemli etken olacak. Amacımız, üniversite adaylarının daha bilinçli tercih yapabilmelerinde yol gösterici olmak. Ayrıca hukuk fakültelerinin de eksikliklerini görerek kendilerini geliştirmelerini sağlamak.

En yüksek ortalama Gazi Hukuk’taydı…

Adalet Bakanlığınca düzenlenen ‘Adli Yargı Hakim ve Savcılık Sınavı’nda en yüksek ortalama puanı Gazi Üniversitesi mezunlarının aldığını görüyoruz. Gazi mezunlarının ortalama puanı, yazılı sınavını kazanma puanına yakın. Bu durum, 2017 yılı içerisinde yapılan ‘Adli Yargı Hakim ve Savcılık Sınavı’na katılan Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunlarının büyük bölümünün yazılı sınavı kazandığını gösteriyor. İşte diğer üniversite mezunlarının almış olduğu puan listesi:

Gazi 66,423
Ankara 65,767
Dokuz Eylül 63,668
Atatürk 63,524
Atatürk (İ.Ö.) 63,524
İstanbul 63,450
İstanbul (İ.Ö.) 63,450
Uludağ 63,279
Çukurova 62,861
Ondokuz Mayıs 62,700
Erciyes 62,335
Yalova 62,094
İnönü 62,058
Kırıkkale 61,961
Kırıkkale (İ.Ö.) 61,961
Selçuk 61,783
Selçuk (İ.Ö.) 61,783
Hacettepe 61,631
Süleyman Demirel 61,357
Akdeniz 61,299
Marmara 60,918
Maramara (İ.Ö.) 60,918
Karadeniz Teknik 60,839
Anadolu 60,660
Erzincan 60,366

Tercihlerde en popüler 20 bölüm

En popüler bölümler hukuk, tıp ve psikoloji… Hukuk ve tıp bölümleri geçtiğimiz yıl ilk 100’e giren adayların da en çok tercih ettikleri ilk 3 bölüm arasında yer alıyor. PDR bölümünün popülerliği ve mimarlık programlarının mühendisliklerden daha çok tercih edilmeleri dikkati çeken bir diğer nokta. Mühendislikler arasında ise en çok hedeflenen bölüm bilgisayar mühendisliği. İlk 100’ün en çok tercih ettiği üçüncü bölüm elektrik-elektronik mühendisliği ise adayların hedefleri arasında orta sıralarda yer alıyor.

1- Hukuk 11- Beslenme ve Diyetetik
2- Tıp 12- Elektrik-Elektronik Müh.
3- Psikoloji 13- İşletme
4- Diş Hekimliği 14- Endüstri Müh.
5- Mimarlık 15- Fizyoterapi ve Rehabilitasyon
6- PDR 16- Okul Öncesi Öğrt.
7- Bilgisayar Müh. 17- İlahiyat
8- Hemşirelik 18- Eczacılık
9- İnşaat Müh. 19- Uluslararası İlişkiler
10- Makine Müh. 20- Sınıf Öğrt.

http://www.gazetevatan.com/sadik-gultekin-1188716-yazar-yazisi-tercihlerde-kendinizi-kati-kurallara-hapsetmeyin-/

Dünden bugüne, aslında yazmak anlatmak istediklerim var canim istemiyor, moral. Tek söyleyebileceğim, diyebileceğim Allah ne verirse ne çıkarırsa karşına hayırlısını versin, çıkarsın.

Kötü olan ne biliyor musunuz?
Hani insan kendi yanlış yapar bedelini öder…
O başka…
Ama başkasının yaptığı yanlışın bedelini ödemek zor geliyor bana!

Kısa bir süre önce yaşanmış bir gerçek
Anlayana…
Kadın daimî konum çünkü kadın ile başlar her şey kadın ile bitter…
Ve kadın ve iffeti ve kadın ve sadakati…
Benim için olağanüstü önemli!

Kadın ve O kutsal annelik görev ve mesuliyeti, masumiyeti…
Bir erkeğe eş, yâr, yoldaş, arkadaş olabilme kabiliyet ve bilinci…
Her erkek her kadını, her kadın her erkeği taşıyamayacağı gibi her erkek, erkek, her kadın maalesef kadın değildir buda bir gerçek!

Genç bir çift…
Erkek gece gündüz ekmek peşinde…
Yeni evlisin kaltak yeni evli, kocanın bilmem nesi yetmedi mi?

Herif evden çıkar çıkmaz bir başkası yatağında…
Bahaneye bak bahaneye…
Sözde ruhu ince ama kırk kişiye…
Bacak açmasını biliyor fahişse!

Kocası…
Ona hiç çiçek almazmış, kabaymış kaba…
Orospuya bak ya!

Bu misal benzeri dünden bugüne kimi yazar çizerin görüşleri:


Islak imzanız batsın…
5 Ağustos 2018

İnsanlarla konuşurken “CHP” adını ağzımıza alamıyoruz…
“Sus” diyorlar…
Bir tiksinti bu…
*
İktidarlar yıpranıp biterler, bunca suçlu bir iktidar karşısında muhalefetteyken tükenmeyi…
Nasıl başardılar…
*
1240 delege var…
Yarısı 620 eder…
Bunu bir türlü sayamadılar…
Genel seçimde oyları saymaya kalkmaları rezaletinden sonra, anlıyoruz ki bu yapılan seçimlerde çıkan sonuçlar böyle değil…
*
Hepimizin canını yaktınız…
Genel Başkan yardımcıları Enis Berberoğlu kapıları yüzlerine kapadı, demek ki aynı fikirde… Bunlara güvenen, inanan, bel bağlayan herkes ağır faturalar ödedi…
On binlerce insan işinden oldu, sahipsiz ve üzgünler… Sanatçılar yasaklı, tiyatrolar kapatıldı, gazeteciler-yazarlar işsiz kaldı, memurlar sürünüyor, işçilerin sendikaları alındı ellerinden, destekleyen işadamları battılar, akademisyenler kovuldu, öğretmenler atıldılar…
Güvenip meydanlara çıktı çocuklar, vuruldular…
Gençler hapiste…
CHP’ye güvenip, desteklemek isteyenler, gelecekleri, canları, kanları ile bedel ödediler…
*
Gerçekten de yazarken üzülüyorum ama bu son rezalet açıkça gösteriyor; Nasılsa bu adamların eline geçmiş CHP, bilincini ve izanını yitirdi…
Geçit yıkılsa elin adamı istifa ediyor…
Cumhuriyet yıkıldı, tınmıyorlar…
*
Birer turuncu koltuk kapmak isteyenler kaptılar, ayda 20 milyon…
Şimdi itişip-kakışmanın altında, biraz ilçe belediye başkanlığını almanın çıkar kavgası var…
Alabilirlerse…
*
Basiretsizlikleri cumhuriyeti yıktı…
Şimdi; yüreğinde hâlâ umut taşıyan, hâlâ direnen, cumhuriyet sevdasını terk etmeyen insanları her gün yıkıyorlar…
1240 delege…
Yarısı 620 eder…
Yarıdan bir fazlası 621 eder be adam…
Batsın ıslak imzanız…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/islak-imzaniz-batsin-2557858/

İflas!
6 Ağustos 2018

Kocaeli’de İlahiyat Fakültesi, master ve doktora seviyesinde eğitim veriyor. Sanki yetersiz kalmış, bu kentte binlerce öğrenci master ve doktora yapmak çaresizliğine düşmüş gibi Büyükşehir Belediyesi, kentin en kupon yerinde 12 bin 400 metrekare arsa üzerinde “Dini Yüksek İhtisas Merkezi” yaptırıyor.
Kaça mal olacak?
Bilinmiyor.
Enflasyon yükseliyor. İnşaat maliyetleri de şişmekte. Kocaeli şehrinde vergi veren vatandaşlar; “Böyle bir tesise ihtiyaç varsa bütçesi 7 milyar 700 milyon TL’yi aşan Diyanet İşleri Başkanlığı yaptırsın. Dini tesis niçin belediye parasıyla yaptırılıyor?” diye itiraz ettiler. Uğur ENÇ’in haberine göre, itirazlar Belediye Meclis’inde dile getirildi.
Haklılar.
Dini eğitim iflas etti.
Günlerce yazıldı, konuşuldu. Ciddi uyarılardı. Kulaklar sağır. Yürekler tıkalı. Tek elle tutulur tepki Kocaeli şehrinden geldi.
* * *
İsraf dine göre haramdır. Vazgeçtim haramdan, sevaptan, paradan, puldan fakat çocuklara yazık. Çocukların geleceği din odaklı eğitim sisteminde israf malzemesi oldu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2017 2019 Yatırım Planı’nda “Fen liseleri ile imam hatip liseleri arasındaki uçurum” dudak uçuklatmıştı. Fen liselerine: 109 milyon TL. İmam hatip liselerine: 1 milyar 700 milyar TL ayrılmış. İnşaatı devam eden fen liselerine 207 milyon TL, imam hatip liselerine ise 2 milyar 770 milyon TL yapım parası aktarılmıştı. Yani Milli Eğitim Bakanlığı, genel bütçeden aldığı çok yüksek payla en çok imam hatip liselerini gözetti, korudu, destekledi. Ayrıca yine paralar ayırıp; çocukların bedensel, ruhsal ve zihinsel gelişmelerine destek olsun diye çoğunlukla imam hatip liselerinde “Kuran-ı Kerim Okuma, Hafızlık, Ezan yarışması, 40 Hadis etkinliği” düzenleme, dini kitapları özendirme ve binlerce çocuğu kapsayan “yaz dini eğitim etkinlikleri” de yaptı, yapıyor.
Elde edilen sonuç:
İmam hatip iflas etti.
* * *
Yeni Milli Eğitim Bakanı “iflası” kucağında buldu. Eğitim kalitesi iyi okullara girmek için yapılan LGS sınavına 1 milyon 260 bin öğrenici katıldı. İstediği ilk tercihe giren öğrenci sayısı sadece 33 binde kaldı. Matematikte her 100 öğrenciden 10’u, fen bilimlerinde her 100’den 8’i sıfır çekti. 224 bin kişilik imam hatip kontenjanında 107 bin kişilik kontenjan boş kaldı. Eve en yakın imam hatipleri bile öğrenciler ve aileleri tercih etmedi.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/iflas-2558957/

Toplumsal hipermetropi
7 Ağustos 2018

Televizyonlarda habire aynı heriflerin çıktığı hacivat karagöz programlarını seyrediyorsunuzdur mutlaka…
En sık duyduğumuz yorum şu:
“Büyük oyunu görüyoruz!”
*
Nedir kardeşim o büyük oyun?
Onu söyleyen yok.
Ama devamlı büyük oyunu görüyorlar.
*
Şehirlerimizi mahvettiler, iki kova yağmur yağsa caddeler nehir oluyor, alt geçitler şelale oluyor, metrolar akvaryuma dönüyor, denizi olmayan Ankara’da insanlarımızı dalgıçlar kurtarıyor… Televizyona uzman diye çıkıp, “dış güçler iklimleri manipüle ederek ak partili belediyeleri zor durumda bırakmak için yağmur yağdırıyor” diyorlar.
*
Rant şehvetiyle dandik dundik inşaatlara yol verdikleri için üç buçuk şiddetinde depremde bile yıkılmalar oluyor… “Kudüs’ün başkent olmasına izin vermediğimiz için Amerikalılar savaş gemisinden suni deprem yaptırıyor” diyorlar.
*
Ekonominin içine ettiler, dolar beş lirayı geçti… “Üst akılın tezgahı” diyorlar, “masonlar yapıyor” diyen var.
*
Amerikalı rahip krizini yönetemediler, sivilceydi, kangren oldu… Yanlış yaptık diyemiyorlar, sıradan bir misyoner olan rahibi “Vatikan’ın derin devleti İlluminati”ye bağlayan bile var.
*
Netice?
*
Harvard’ta akademisyen olarak eğitim gören İstanbul Üniversitesi doçenti, “kim milyoner olmak ister” yarışmasına katıldı, bismillah ilk soruda elendi.
“Öğretmen, öğrencilerinden çiçek olmalarını istediğinde, öğrenciler hangisini yapıp ses çıkarmadan dururlar?” diye soruldu.
Son derece iyi bir eğitime ve başarılı bir kariyere sahip olan akademisyen, doğru cevap olan “kollarını göğüste bağlayıp” şıkkı yerine “tek ayak üstünde durup” şıkkını işaretledi.
Çiçek olma kavramını hiç duymamıştı, bu yüzden fikir yürütmüştü, metafor olabilir diye düşünmüştü, “çiçeklerin tek ayağı var, dolayısıyla olsa olsa tek ayak üstünde durmak olabilir” diye düşünmüştü.
Son derece basit bir soruyu, kafasında büyütüp karmakarışık hale getirmişti. Soru bu kadar basit olamaz diye fikir yürütüp, yanlış sebeplere yönelmişti.
İnsan davranışı yerine, çiçek davranışına kafa yormuştu.
*
Bir hafta sonra bir başka genç aynı yarışmaya katıldı, üniversite mezunuydu, ekonomistti.
“Çin Seddi nerededir?” diye soruldu. Cevap seçenekleri Çin, Hindistan, Güney Kore, Japonya’ydı.
Yarışmacı arkadaş “biliyorum” dediği halde, bildiği halde cevap veremedi, bu kadar kolay olamaz, herhalde benim göremediğim bir şey var diye düşündü. Joker hakkını kullandı, seyirciye sordu.
Seyircilerin yarısı Çin dedi, yarısı öbür ülkeleri söyledi. Bu yüzden gene emin olamadı. İkinci jokerini harcadı, telefonla joker hakkını kullandı.
Telefona bağlanan kişi soruyu duyunca şöyle bir durakladı, muhtemelen bu kadar kolay olamaz diye içinden geçirmişti, ama sonunda “Çin” dedi.
Böylece yarışmacı da nihayet “Çin” şıkkını işaretledi, bildi. Bildikten sonra “biliyordum ama bu kadar şey olamaz diye düşündüm” dedi.
*
Toplumsal hipermetropi’dir bu.
*
Kollektif illüzyona maruz kalan toplumun, hipermetropisi’dir.
*
Büyük oyunu gördüğünü zannederken, burnunun ucundakini görememe halidir.
*
Somut gerçeklerin bile arkasında çapanoğlu ararken, gözünün önündekinden şüphe etmesidir.
*
Gayet berrak konularda bile, kendi kendine aklını bulandırmasıdır.
*
Bildiğine bile inanmamasıdır.
*
Bakın iddia ediyorum…
Otorite denilen bademlerden biri çıksın bu akşam televizyona, iki kere iki aslında beştir, üst akıl dört diye bilmemizi istiyor desin…
Bir hafta sonra dört diyene siyonist derler bu ülkede!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/toplumsal-hipermetropi-2560889/

Kimin gelini? Çakır Emine’nin!

Başa çıkmak mümkün mü?
Gelin, kaynana toprağından yoğrulurmuş, bence…
Kısmen doğru bir tespit.

Gittim girdim makinaya…
Daha önceleri de girmiştim, görünce hatırladım…
Bende yeni bir şey sandım, sonuç faks ile doğrudan doktora. Bana hiçbir söylemediler…
Yarına!

Üstelemedim de…
Öyle bir bıkkınlık ki…
Bıkkınlık ne kelime? Tiksindim!

Ancak…
Bak etrafına, bak memlekete ne bıkan var ne tiksinen…
Muhalefeti, iktidarıyla…
“Kazak erkek” iki gün içeresinde heyet yollayacak Amerika’ya…
Avradını silktiğiminin pezevengi, laf, söz anlamaz hayvanlar sürüsü…
G.t kıllı milliyetçileri!

Sorma, dünden beri annem hayatimi kaydırıyor

Hastaneye yatmadım diye yapmadığını bırakmadı…
Ta Türkiyelere kadar telefon, sanki çocuğum…
😊
Dur bakalım bugün ne çıkacak, bir şeyler var, doktor şüpheleniyor ama söylemiyor…
Dün hastaneden kendisi bugün için randevu aldı, bana da tembihledi…
Bana bakacak olan doktorun ismini vererek “Er soll mich SOFORT anrufen”
Vakti olduğunda, sonra falan değil hemen…
İyi ya tembihlediğini aktaracağım ona. Hastaneye yatmadığıma pişman oldum zaten. Bir bilsen neler yapıyor bana!?

Ya anlatamıyorum derdimi, anlatamıyorum. Kasandra meselesi…
😊
Görmek, duymak istemiyorum doktor, hastane kelimelerini.

Bak dolar 5,30 Euro 6,11

Euro 5,99 dolar 5,18 dış mihrak işi değil YERLI ve MILLI orospu çocuklarının marifeti!

Euro 6 Tayyip Lirasını gördü!!!

Bakalım okuduğunuzu ne denli dikkatli okuyorsunuz?
Ama önce bir soru Allah aşkı için bu soruyu sormak, bu gerçeği anlatmak, duyurmak, HAYKIRMAK muhalefetin görevi değil mi???

Kendi kendime soruyordum hep, nasıl ya nasıl diye…
Cevabı aslında “milli ve yerli” tank projesinde verilmişti de bende jeton düşmedi!

Ne diyor Zeynep Hanım…
Atak helikopteri hakkında???
Yerli ve milli helikopterimizin birçok parçası ABD patentli!

Ama…
Gene anlamayacaksın gene anlamayacaksın!

Kalan 2,5 gram ile aklın yolu birdir

Hatırlı okuyucularım bilir…
Sormuş, sorgulamıştım öncesi muhalefete yönelikti sözlerim:

G.t kıllı milliyetçiliğinin zamanı mi? Diye…
Keza…
Evanjelist meselesini…
Bak kardeşim genelleme yapma, en sağından en soluna orası Amerika…
Yaratılmaya çalışılan sanki evanjelistlerin hepsi böyle tüm dünyada!

Biraz bize alevi kardeşlerimize, diğer dini azınlıklara benzettiğim için isyan ediyorum koca koca kadına, adama. Sözde gazeteciye, topluma örnek olan kişiye!

Burada…
Hakimiyet peşinde olan varsa birincisi Katolikler ikincisi siyasi dinci, sözde Müslümanlar!
Kimseyi savunduğum, arka çıktığım falan yok…
Sadece tek taraflı, geri zekâlı yorumlara ve insanların yönlendirilmesine tahammülüm yok!

Okuyun Zeynep Hanımı ve dikkat edin Iran meselesine…
Ön planda Amerika, Israil perde arkasında…
Sonra oku İzmirlimi emi.


ABD krizinin sonuçları

ABD’nin NATO müttefiki Türkiye’nin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ü yaptırım listesine koyması bir ilk. ABD, daha önce de Türkiye’ye ambargo uygulamış, daha önce de Türk vatandaşlarını yaptırım listesine almıştı. Ancak ilk kez, üstelik kabinede yer alan siyasetçilerin ABD’deki mal varlıklarına el konulma kararı alındı.
Her iki bakanın da ilk tepkileri, ABD’de mal-mülkleri olmadığını açıklamak oldu.
Oysa ABD’nin yaptırım kararının ayrıntısına bakıldığında, asıl amacın “mal-mülke el koymak” olmadığı ortada. ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasında, yaptırımların Soylu ve Gül’ün şahsına yönelik olmakla birlikte, “insan hakları ihlalleri yapan kurumların başında olmaları” -İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı kastediliyor- için kendilerinin hedef seçildiği açıkca ifade ediliyor.
– Yani Amerikan yaptırımının ilk sonucu, yaptırımlar doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, onun prestijine ve imajına konulmuş durumda.
– Krizin ikinci sonucu, Amerikan iç politikasıyla ilgili. Trump yönetiminin yaptırım zamanlaması kritik önemde. Kasım ayında ABD’de hem Senato’nun, hem de Temsilciler Meclisi’nin üçte birinin yenileneceği ara seçimler var. Trump, başkan seçilmesini sağlayan Evanjeliklere güçlü bir mesaj vermek istiyor. Evanjelik bir rahibi, Trump yönetiminin tam da seçimler öncesinde (Brunson’un bir sonraki duruşması ekim ayında) kurtarması, bu açıdan bakınca olabilecek en iyi mesaj. Trump yönetiminin demokratlara mesajı ise, ”tek bir ABD vatandaşı için gerekirse müttefiklerle gemileri yakmak” olur ki, bu AKP hükümetinin kendi vatandaşı/üst düzey bürokratı için yapamadığı bir şey. (Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla hâlâ ABD’de hapiste. AKP’lilerden bu konuda değil eylem, ses bile çıkmaz oldu.)
– Üçüncü sonuç, Türkiye’nin imajıyla ilgili. Suriye krizi çerçevesinde Rus helikopteri düştüğünde Putin’in zorbalığı sonuç verdi: Nükleer santraller, S-400’ler, Rus şirketlere verilen büyük ihaleler, son olarak da Rusya’dan et ithalatı… Buna karşılık AKP yönetimindeki Türkiye, Moskova’dan ne aldı: Suriye’de PKK uzantısı YPG/PYD’nin bitirilmesi mi? Hayır, daha Moskova’daki PYD ofisi duruyor. Daha ucuz doğalgaz mı? Hayır, Rus gazeteleri dolar üzerinden aldığımız Rus doğalgazına sonbaharda yüzde 30 zam yapılacağını yazmaya başladı. Moskova’nın AKP’ye tek “tavizi” olsa olsa önce durduğu domates alımını, yeniden açması oldu.
Benzer bir zorbalık da, daha sessizce Almanya’dan geldi. Merkel hükümeti, başta Deniz Yücel olmak üzere, Türkiye’de tutuklu Alman vatandaşları için sessiz sedasız Türkiye’ye ekonomik ambargo uygulamaya başladı. Avrupa Yatırım Bankası ve Dünya Bankası proje kredileri durdu, Türkiye’yle iş yapacak Alman şirketlerine sigorta kısıtlamaları getirdi. Ve ne oldu? Deniz Yücel bir gece ansızın serbest kaldı, kendisine yurtdışı yasağı bile konulmadığı için, Türkiye’den “uçuverdi.”
Şimdi kendisini biraz güçlü hisseden hangi ülke Türk yargısıyla başı derde girse, zorbalığa başvuracaktır. Çünkü AKP hükümetinde bu zorbalığın sonuç verdiğini görmüş durumda herkes. Trump’ın yaptığı da işte tam olarak bu.
– Dördüncü sonuç, Türkiye’nin ekonomik kayıpları olacak gibi. Trump yönetimi, Zarrab davası dolayısıyla İran’a yönelik ambargoyu delmekte kullanılan Türk bankalarına kesilecek para cezasını, -AKP’yi seçimler sırasında fazla zora sokmamak için olsa gerek- bu zamana kadar tuttu. Şimdi milyar dolarlarla ifade edilen bu para cezası her an gelebilir.
Ancak bu kadar değil; ABD’nin elinde başka ekonomik kartlar da var.
Mesela, Türkiye’nin Pakistan’a ATAK helikopteri satışına ilişkin birkaç hafta önce çıkan haberleri hatırlıyor musunuz? İşte o helikopterleri satabilmek için ABD’nin iznine ihtiyacımız var. Çünkü helikopterin pek çok parçasının patenti ABD’ye ait.
Ya da Türkiye’nin ABD’ye pek çok malını gümrüksüz ihraç etmesini sağlayan “Tercihli ticaret sistemi” dışına çıkarılması ihtimali. ABD Ticaret Bakanlığı sözcüsü, Türkiye’nin ABD’ye 1.66 milyar dolar değerinde -otomotiv parçası, değerli taş, mücevher- malı tercihli ticaret sistemi kapsamında gümrüksüz ihraç ettiğini, şimdi bu durumun gözden geçirileceğini açıkladı.
– ABD yaptırılarının son ve belki de en önemli, Türkiye’de muhalefetin en çok dikkat etmesi gereken sonucu ise iç politikaya yönelik. ABD ile yaşanan gerginlik, gelmesi kaçınılmaz olan ekonomik krizi olsa olsa bir parça hızlandırır. Ama AKP hükümetine de “aslında ekonomi çok iyiydi, ne yaptıysa bu ABD yaptı” demek için bahane yaratır.
Muhalefetin de bunu görerek, iktidar partisinin ucuz milliyetçilik propagandasına kapılmadan, aslında ABD ile yaşanan krizin bizzat AKP’nin yanlışlarının eseri olduğunu gerekirse kapı kapı dolaşarak halka anlatması gerekir. Aksi halde, “mağduruz da mağduruz” için, yeni bir kapı daha açılması kaçınılmaz olur…
TAM DA ERDOĞAN’IN İRAN ÇIKIŞINDAN SONRA
ABD, iki Türk bakana yaptırım kararını tutuklu rahip Brunson’a resmen bağladı. Ancak yaptırım kararında bir de “görünmeyen” gerekçe olabilir mi?
Washington yönetimi tüm gücüyle İran’ın üzerine gitmeye hazırlanıyor. Bunun ilk adımları atıldı, İran’a yönelik yeni ambargolar kasım ayında başlayacak.
İşte tam bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir açıklama geldi. Erdoğan, ABD’nin İran’a yaptırımlarını eleştirdi, İran’dan doğalgaz alan Türkiye’nin bu yaptırımlara “aldırmayacağının” işaretini verdi. Hemen ardından da Brunson merkezli Türk-Amerikan gerginliği, Washington’un attığı yaptırım adımıyla kriz haline geldi.
Erdoğan o konuşmasında, İran’ın ABD ambargosundan etkilenmediğini de söyledi, “Ne oldu, battı mı İran?” dedi. Aslında İran ekonomisi batmasa da batmak üzere. İran’ın hemen her kentinde hayat pahalılığı yüzünden geniş çaplı gösteriler yapılıyor. Ekonomik kriz o kadar büyüdü ki, İran-Irak savaşı döneminde bile kapanmayan Tahran’daki kapalı çarşı kepenk kapattı.
Ve İran’da hiç akla gelmeyecek bir şey daha oldu: İran Meclisi, Cumhurbaşkanı Ruhani’yi ekonomik krizi nasıl aşacağı hakkında bilgi vermek için resmen çağırdı, cumhurbaşkanının meclise gelip özellikle İran para birimi Tümen’in değer kaybı konusunda “ifade vermesi” istendi.
Malum; bu arada Amerikan doları karşısında değer kaybeden tek para birimi tümen de değil.
Ama biz, “dış güçlerin oyunu”, “misliyle karşılık verilecek” deyip geçelim. Hep öyle yapmıyor muyuz zaten…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/zeynep-gurcanli/abd-krizinin-sonuclari-2559005/

Yastıkaltı

Allah aşkına satmayın diye yalvarıyorduk, “babalar gibi satıyoruz” diye övünüyorlardı. Asrın liderimiz “paranın dini olmadığı gibi, ekonominin de dini olmaz, parayı bir mezhebe, bir etnik kökene dayandırmaya kalkarsanız, akamete uğrar” diyordu.
*
Etmeyin eylemeyin, limanları elaleme satmayın diye çırpınıyorduk. “Yabancı sermayeyi öperim başımın üstüne koyarım” diyordu, “ister körfez sermayesi olsun, ister yahudi sermayesi olsun, ister batı sermayesi olsun, öperim başımın üstüne koyarım” diyordu.
*
Bari telefonları yabancıya satmayın diye dilimizde tüy bitiyordu. “Bunlar istemezük zihniyetine sahip olanlardır” diyordu, “paranın dini olmaz, bunlar eski komünist kafadır, sermaye ırkçısıdır” diyordu.
*
Hiç olmazsa medyayı elaleme vermeyin diye itiraz ediyorduk. “Bunlar olsa olsa matbaayı geciktiren zihniyetle aynı safta anılacaklardır” diyordu, “paranın dini milleti olmaz, ben bunlara sermaye ırkçısı diyorum, ilerde bugünlerin tarihi yazıldığında ayakbağı olarak hatırlanacaklar” diyordu.
*
Lütfen bir daha düşünün, bankalarımız yabancıya gitmesin diye rica etmeye çalışıyorduk. “Cahiller” diyordu, “neymiş, bankalar yabancılara gidiyormuş, bunlar bu işi bilmiyor, asla bilemeyecekler, bu kafayla olmaz, doğru davranan biziz, paranın dini, milleti, ırkı olmaz” diyordu.
*
Müslüman ülkelerin D-8 zirvesinde konuşurken bile, dünyaya kendilerini örnek gösteriyordu. “Yabancı sermaye gibi kavramları terkedelim, küresel sermaye anlayışını benimseyelim, ben paranın dini olduğuna inanmıyorum, paranın milleti olduğuna inanmıyorum, paraya dini yaklaşmayalım” diyordu.
*
Elde avuçta ne varsa gitti, hiç olmazsa madenleri yabancıya satmayın diye dizlerimizi dövüyorduk. “Artık o sizin devirler kapandı” diyordu, “ne yazık ki hâlâ paranın dini, milleti olduğunu zannedenler var, paranın dini, dili olmaz, ben sonuca bakarım, bunu böyle bilin” diyordu.
*
Topraklarımızı yabancıya satmayın gerisine razıyız diyorduk. “Bunlar bağnaz” diyordu, “yahu paranın dini, imanı, ırkı olmaz, bu bağnaz zihniyetle aydınlık yarınların Türkiyesi’ne yürünemez” diyordu.
*
Ormanları ona buna verdiniz, en azından dereler bize kalsın diye gözyaşı döküyorduk. “Bu kafalardan çok çektik” diyordu, “Batılı yatırımcıya yahudi diyorlar, arap yatırımcısına yeşil sermaye diyorlar, tukaka ediyorlar, paranın dini imanı, milleti olmaz” diyordu.
*
Ne fabrika bıraktınız, ne santral bıraktınız, yabancılara daha başka nelerimizi vereceksiniz diye soruyorduk. “Bunlar kafasız” diyordu, “paranın dini, imanı, milleti, vatanı olmaz, para paradır, para cıva gibidir, kendisine nereyi uygun görürse oraya akar, bunların kafası almıyor” diyordu.
*
Memleketi komple dışarıya bağladınız, her konuda ithalata bağımlı hale getirdiniz, cari açık korkunç boyutlara ulaştı, dış borç korkunç boyutlara ulaştı, bu döviz talebi başımıza iş açacak diye eleştiriyorduk. Kendinden gayet emindi, “geçmişte yapılan hataya düşmedik, sermayeyi renklerine, milliyetine, coğrafyasına göre bölme yanlışına biz son verdik, paranın dini, imanı, milleti olmaz, para paradır” diyordu.
*
Şimdi ne diyor?
*
“Milletime sesleniyorum, yastık altındaki dövizleri çıkartın, getirin Türk Lirası’na dönüştürün, yerli ve milli duruşunuzu gösterin” diyor.
*
E hani paranın yerlisi millisi olmazdı?
Dinsiz, milliyetsiz, vatansız değil miydi para?
*
“Dünyaya şapka çıkartıyoruz” noktasından “yastık altındakini çıkarıyoruz” noktasına geldik… Bakalım kıçımızdaki donu ne zaman çıkaracağız acaba?

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/yastikalti-2557930/

Her şeyde vardır bir hayır

Yeni geldim, bunca saattir doktorlardayım…
Hiçbiri kesin bir şey söyleyemiyor, nörolog son noktayı koydu…
Hastane…
Bir virüs olabileceği gibi menenjitte olabilirmiş…
Gerçekten berbatım ya, berbat.

Kâğıt imzaladım bugün yatmayacağım diye…
Almanya’da çok büyük bir şey, tüm sorumluluğu üstüme almış oldum…
Olmaz…
Bugün yatamam. Ama yarın…
Önemli olan çarşamba günü ayak altında olmam…
Diyorum ya her şeyde vardır bir hayır!