Riya, 30 Ağustos, Atatürk! O Rahmi Turan olacak herif bile, sadece tiksindiriyor böyleleri beni. Hele O baş pezevenk yok mu, yok mu O gavat … Atatük’ü ağzından düşürmez oldu. Çok değil, bir iki sene en fazla, bayramda seyranda ne gazi ne şehit ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk dualarda anılıyordu. Unuttum mu sandınız tüm bunları, unuttum mu???

Ne kadar TC ibaresi varsa…
Gençliğe hitabe…
Andımız…
Gençlik ve Spor Bayramı, UNUTTUNUZ MU?

Sadece bir mantık sorusu, IDLIB

Bu orospu çocuğu soktu mu bizi Ortadoğu bataklığına, soktu!

Merak ettim, araştırdım…
Bir Tomahawk füzesi 600 bin ile bir milyon dolar arası…
Donatımına bağlı…
Rusya…
Bu adamlar büyük çapta mali sıkıntı yaşıyorlar mı yaşamıyorlar mı?
Yaşıyorlar kardeşim yaşıyorlar hem de nasıl!

Hiç donanma, uçak, personel…
Lojistik, iaşe, barınma, güvenlik gibi maliyetlere dokunmuyor, değinmiyorum bile…
Rusların benzer silahları 500 bin dolar ve yukarısı. Bir roket kardeşim sadece bir tanesi…
Koca koca savaş gemileri, indi Akdeniz’e…
Keza…
Amerikan donanması, yakında Fransız!

Soruyorum size…
Suriyelilerin karagözü, karakaşı niyetine mi?

Sahi…
Ne diyor atalarımız böyle durumlar için?
“Kaz gelecek veya gelen yerden tavuk esirgenmez!”

Pekiii…
Tayyipistanin kazancı nedir bu işten?

Al sana Osmanlı, döndün mü Osmanlıya a.cık ağızlı

Uyuyamadım…
Gazete okudum…
İşte bu “güzel”, ilginç bir haber…
Zeynep Hanım yazdı…
Suriye’de çarpışan ÖSO mensupları, DIKKAT…
>>> Maaşlarını <<< Tayyip Lirası üzerinden almaktan şikâyetçiymiş…
Değeri yokmuş, bir hafta bile zor geçiniyor bu yüzden Suriye parasıyla ödenmesini istiyorlarmış maaşlarının!

Götümün kenarları…
Beğenmiyorlar koskoca Tayyip Lirasını!

Bu herifler…
Zibidinin paralı köpekleri, Kasımpaşa ayısının…
Vatan, millet için çarpışmıyor muydu?

Sahi…
Madem Tayyipistan ödüyor bunların maaşını, bizim vergilerimizle…
Pardon???
Yok canımmm, olur mu öyle şey?
Kahpedoğan hiç kendi cebinden öder mi?
Gitsin itler…
PKK ile çarpışsın!

Not:
O kadar kötüyüm ki, halsizlik…
Ağrıları artık duymaz oldum. Bende diyorum neden bu kadar kötüyüm?
Saate baktım, aklıma geldi…
ilaçlar…
Unuttum!

Saati çok geçti, yandım…
Tesir etmesi artık saatler sürer (…)
Kan sulandırıcı…
Ağrılardan korkmuyorum, kör olma ihtimali çok korkuttu beni.


+


+

Sadece OKU ve düşünmeyi unutmadıysan düşün

Ahlat sarayı

Ali Şamil.
1 metre 10 santimdi.
Enver paşa’ya hediye edildi.
Eşya gibi, köle gibi hediye edildi.

Tuhaf tuhaf kıyafetler giydirdiler.
Sırmalı yelekler, cartlak renkli şalvarlar, kafasından büyük sarıklar taktılar.
Kadınları eğlendirdi.
Çocukları güldürdü.

Birinci Dünya Savaşı patladı.
Enver apar topar İstanbul’dan ayrılmak zorunda kaldı.
Biraz da onlara kahkaha attırsın diye Vahdettin’in kızı Ulviye sultan’a verdi Ali Şamil’i… Gene mal gibi, köle gibi hediye etti.

Ulviye sultan’ın eşi İsmail Hakkı mert adamdı.
Bu küçük boylu insanı tavla arkadaşı yaptı.
Alay ettirmedi, ezdirmedi, korudu kolladı.
Gel zaman git zaman…
Milli mücadele başladı.
Yurtseverler Anadolu’ya akıyordu.
İsmail Hakkı da onlardan biriydi.
Mustafa Kemal’e katılmak üzere gizli gizli hazırlık yapıyordu.
Padişahın damadı milli mücadeleye katılacak, olacak şey değildi tabii…
Bu nedenle mecburen, Anadolu’ya geçme niyetini eşi Ulviye sultan’dan bile saklıyordu.
Sadece tavla arkadaşına, Ali Şamil’e çıtlattı.
Saraydan sadece onunla vedalaşmak istemişti.
Pişman oldu…
Ali Şamil alenen tehdit etti, ya beni de götürürsün, ya da niyetini sultan’a anlatıp senin gitmeni de engellerim dedi!
İsmail Hakkı’nın gözleri buğulandı.
Karşısına dikilen o küçücük bedende, dağ gibi bir adam duruyordu.
Kucaklaştılar.
Öz kardeş gibi sarıldılar.

Kuştüyü yastıklarını, bi kuşsütü eksik soflarını geride bırakıp, ateşten gömleği giydiler.
Sahte kimliklerle, köylü kıyafetleriyle maceraya atıldılar.
Ağaç kovuklarında uyudular, kuytularda sabahladılar. İşgalcilerin kontrol noktalarını atlatıp, Adapazarı üzerinden Ankara’ya ulaştılar.

Haberi vardı Mustafa Kemal’in… Çağırdı. Koştular.
“Hayatımın en unutulmaz akşamıydı” dediği akşamı yaşadı Ali Şamil.

Sonra?
Üç sene boyunca İsmail Hakkı nereye, Ali Şamil oraya, kah su taşıdı, kah telgraf taşıdı, kah boyu kadar tüfek… Elinden ne gelebiliyorsa, çırpındı, fazlasını yaptı. Her cephede kelle koltuktaydı.
Efe cepkeniyle de vuruştu.
Kalpakla da çarpıştı.
Trikupis esir alındığında, oradaydı.
İzmir’e girenlerin hemen arkasındaydı.

O göğsünde gördüğünüz İstiklal Madalyası.

Enver paşa’nın doğu teftişi sırasında özgürlüğü elinden alınmış, adeta mal gibi hediye edilmişti. Osmanlı’nın zoraki kulu-kölesiydi.
Cumhuriyet’te eşit yurttaş olmanın onurunu yaşadı.

Osmanlı’da ona gülüyorlardı.
Cumhuriyet’te onun yüzü güldü.
“Güler” soyadını aldı.

9 Eylül’de süvarilerle girdiği İzmir’den ayrılmak istemedi.
Basmane Garı’nda memur oldu.

Cumhuriyet ona sadece özgürlüğünü değil, ailesini de geri verdi.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, henüz çocuk yaşlarındayken ayrıldığı akrabalarını buldu.
İki defa evlendi.
Neticede vade doldu, 1978’de rahmetli oldu.
Alsancak Hocazade Camisi’nden kaldırıldı.
Kokluca’ya defnedildi.

Ahlatlı’ydı!

26 Ağustos’ta asrın liderimizin Ahlat’a saray yaptıracağını duyunca…
Ahlat sarayının beş dönümde sıkış tepiş olacağı için, 10 dönüm üzerine kurulacağını, 1071 metrekare oturum alanı olacağını duyunca…
İçim cızz ederek, mübarek Anadolu toprağında sadece 1 metre 10 santimlik yer kaplayan Ali Şamil’i hatırladım.

Ve, içinizin cızz edeceğini düşünerek, sizin de hatırlamanızı istedim.

10 dönümlük değil, 100 bin dönümlük saray yapsanız…
Ali Şamil’in yüreğini oraya sığdırabilir misiniz acaba?

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/ahlat-sarayi-2598906/

Kuru soğan…

30 Ağustos Büyük Taarruz’da canlarını vererek bize bu ülkeyi bırakan yiğitlerin bezden torbalarında üç şey vardı:
Kuru ekmek, tuz ve bir soğan…

Adama desen “Hukuk elden gitti…”
Onun için bir şey ifade etmiyor…
Kaçak yapısına af geliyor… Vergi vermiyor bağışlanıyor… Doktoru döverek kendisi cezalandırıyor… İnsanlara saldırıp, adam dövüyor, kadınları öldürüyor, kravat takarak iyi halden yırtıyor…
Hukuka ihtiyacı yok…

Adama desen ki “laiklik bitti…”
Müslüman olmayanı zaten insandan saymıyor… Ramazanda ağzı oynayanı bizzat dövüyor… Elinde Kuran ile kürsüye çıkan adamın peşinden koşuyor…
Laikliğe ihtiyacı yok…

“Cumhuriyet devrimleri” desen…
“Camileri ahır yaptılar” diyor…
Hatta cumhuriyete kızıyor, ihtiyacı yok…

“İfade özgürlüğü…”
Konuşmak yerine insanları dövüyor… Doktoru pataklıyor… Anlamadığı bir dilden okunduğunda, anlamadığı şeye ağladığı için, mağdur olduğunda ağlayınca, anlaşıldı sanıyor…
“İfade özgürlüğü” gerekmiyor

Kuvvetler ayrılığı, insan hakları, parlamenter sistem…
Hiçbirisi onu ırgalamıyor…
Zaten milyonlar böylece sessiz kaldığı için, reisleri de tüm dünyaya bunlar varmış gibi yapıyor…
Demokrasi falan…
Ona lazım değil…

Ama kuru soğan 4 liraya çıktığı gün…
Anladı…
Bir depo benzin yarım maaşa, doğalgaza %50 zam, elektriğe %14 zam, ekmeğe %20 zam, dolmuşa %25 zam, süte %33 zam, tereyağına %65 zam, yumurtaya %27 zam, dana kıyma 42 lira…
Kuru soğanı hiç 4 lirayken görmemişti…
Başına geleni şimdi çaktı…

Ekonomi yoksulların başına çöküyor…

Bizim için ise artık muhalefete gerek yok, kuru soğan var…
Hıyar var, domates var, patates var, sivri var, turp var, kuru var… İttifak yaptıklarında neler olacak göreceksiniz…
Kuru soğan cumhurbaşkanı olup oraya çıkamaz ama, nicelerini indirdi bir bilseniz…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/kuru-sogan-2598868/


Ben…
E, e, eee yapmaya gidiyorum…
Hadi bana iyi uykular!

😊

São Paulo metrosu

Ulaşım…
İletişim…
Besin, eğitim…
Huzur kardeşim huzur…
Güvenlik…
İnsanoğlunun temel ihtiyaçları arasında değil mi?

Sevginin ta kendisi, şefkat dedikleri!

Bak kardeşim…
Mesele yapıp yapmamak değil, mesele nasıl ve hangi şartlar altında bir şeyin yapılması veya yapılmamasıdır. Tokyo…
38 milyon nüfusu ile bildiğim kadarıyla hala birinci…
Sırasıyla o bu geliyor…
İstanbul gayri resmi nüfusu ile 20 milyonu çoktan geçti…
São Paulo, Brezilya’da 21 milyon nüfusu ile ülkenin can damarlarından biri.

BAK, iyi dinel beni…
Yine kendimi örnek vereceğim ama yanlış anlama…
Sadece bilimsel kanatılanmış bir gerçek, evet evet adamlar merak etmiş yazar çizer nasıl başarılı olur diye. Ben…
Bilimsel bir insanim on göre!!!

Biri bizi gözetliyor…
Yok evlendirme yayınları falan HEPSININ temelinde şu gerçek yatıyor…
İnsana insan lazım, insan için…
Kişiselleştirdiğin anda bir konuyu başarının yarısı. Bilmiyorduysan bunu öğren…
Instagram!

Tekrar teşekkür etmekte fayda var…
İlginize…
Buna rağmen veya bu yüzden doğru bildiğimi, örnekleyerek yazmaya devam edeceğim…
Yani…
Kendini, sevdiklerini teşhir eden bir sapık değilim, bilimsel veriler, gerçekler etrafında ne yapıyorsam onu yapıyorum. Maksat…
Okuyucu kazanmak, insanları bir nebze bile olsa düşünmeye davet etmek, BILIYORUM…
EMINIM…
İnsan, bilmiyorsa, yaşamadıysa farklı GERÇEKLERI, bildiğini, tanıdığını esas sayıyor…
Halbuki bu, bir yerde yanlış…
Okumadım ki ukdedir içimde ama çok gördüm ve bir o kadar çok yaşadım…
Allah’ın, şüphesiz her kuluna nasip etmediğini…
Yoksa nasıl yazacaktım binlerce sayfayı?

Ben…
Dirime verdiğim değerin en azından bir o kadarını ölmüşüme karşıda göstermeye çalışıyorum…
Bazen hak etmeseler bile bunu bile bile yapıyorum…
Allah…
Beni böyle yaratmış. Yanlış mi?
Öf hem de nasıl bir yanlış, hak ettiğinin ötesinde değer ve ilgi şımartır karşındakini…
Sen olursun eşek, benim gibi!

Şikâyet etmiyorum, ben böyle mutluyum…
Çünkü biliyorum, hani verdiğimin yüzde onu MUTLAKA geri gelecek…
Ticaretten iflas demek olan bu durum insani açıdan beni tatmin ediyor. Çünkü yapıyorsam sevdiklerime yapıyorum. Can benim için çok önemli…
Kaybet, kayet sevdiğini O zaman öğreniyorsun baktıkça kara toprağa hayat anlatıyor sana kendini!

São Paulo metrosu…
Günde 800 bin kişiye hizmet veriyor, bir oraya bir buraya…
Bak Brezilya…
Avrupa, Amerika değil…
Hele hele Tayyipistan hiç değil…
Öyle bir yoğunluk ki sabah ve akşamları…
Yeminle…
İğne atsan düşmeyecek yere…
SORUMLULAR…
Korkuyorlar, günün birinde birisi kalacak tren altında…
BAK, HENÜZ YAŞANMAMIŞ…
IHTIMAL DAHILINDE YANI…
Salt ihtimal, olabilir belki.

Çağırıyorlar mühendisleri…
Anlatıyorlar dertlerini, çözüm üretin, can kurtarın…
VAR MI BUNUN ÖTESI???

Can ulan bu can…
Para, pul…
Mal, mülk her şey bir yerde gelir geriye…
Kaybet sağlığını kaybet canını, kaybet sevdiğini…
Bak bakalım geliyor mu geriye!?

Her bayram…
Her Allah’ın günü…
Trafik, yağmur ya yağmur…
İhmal…
A…
K..
P’e!

Anlamadın değil mi ne demek istediğimi…
Ne anlatmaya çalıştığımı…
Anlamadın değil mi?

Not:
Mühendisler öyle bir teknik çözüm getirmiş ki…
Şaşırdım kaldım. Helal olsun. Sensörler, tren kapıları ve ayriyeten raylar ile insanlar arasına camdan duvar. Tren…
Senkronize ediliyor, kendi kapıları TAM cam kapıların önünde duruyor, TAM…
En önde…
İki tekerlek arasında yine bir sensor. Lokomotifte yani, tren DURACAK KI kapılar açilsin…
Yani olabildiğince güvenlik…
İnsan hayati, canlı…
İster hayvan ister insan can kıymetli!

Bitmez Önderiyenin çilesi bitmez

Yoruldum ya yoruldum…
Kadında ne yapsın, nereye yetişsin?
Dün…
Yoruldu her halde koymuş para çocuklar yiyecek bir şey alsın diye(!)

Hafta sonu bile okulda, kendini eğitsin çoluğuna çocuğuna faydalı olsun diye.

Gelmeye başlarlar biraz sonra…
13 -16 arası dökülürler eve…
Jack yalnız tabii, aldım götürdüm yürümeye…
Geldik dükkâna…
Girdik odama, tam bilgisayarın başına geçeceğim işemez mi odama…
Ulan IT, daha demin yapmadın mi kakanı, çişini dışarıda?

Kızmamla birlikte yarıda kesti çişini…
Hani bağırdım mi hoplatırım ya insani oturduğu yerden veya kalp krizi geçirttirim ya adama…
Öyle bir bağrıştı!

Acıdım…
Götürdüm evine…
Baktım…
Ocağın üstü bomboş, dedim ya para…
Kendimden biliyorum, gurbetçi çocukların veya çalışan anne çocuklarının hayat dersi…
Allah ne verdiyse pişirdim bir şeyler…
Dışarıdan alacaklarından iyidir dedim…
Bir taraftan Jack ayaklarımın altında. Evde bıraksam yapacak yapacağını evin içine, dışarıya çıkardım…
Var yatağı yumuşak yumuşak, hemen girdi içine…
Yemeğini çocuklar versin, koydum suyunu önüne, bağladım bir güzel kaçmasın diye…
Üstünü…
Battaniyesiyle bir güzel örttüm, sıcak sıcak…
😊
Geldim dükkâna, vuracağım kafayı uyuyacağım biraz…
Bitmez bu Önderiyenin çilesi, bitmez…
A dostlar…
Var ya böyle sevdikleri değil dost, düşman başına!

En güzeli Recep Tayyip’in başına…
Bak bakalım hırsızlık yapmaya vakit ayırabilecek mi ondan sonra?!

Öyle doluyum ki, sanki yıllarca bir kadın ile yatmamışım gibi, priority meselesi

Patlayacağım…
Delirmek üzereyim, kendi sıkıntılarım üstüne üstlük bu vaziyet…
Euro 7,70’i gördü, şimdi biraz düştü dolar 6,53!

İster inan ister inanma sözlerime hem vallahi hem billahi…
Daha birkaç gün oldu başıma geldi…
Tayyip Hava Yolları, eskiden Türk Hava Yollarıydı…
Tabii ki maddiyat haliyle “hemen kalkan uçak”

Öyle millet gibi haftalarca, aylarca öncesinden planlayamam “izini mi!”
Gitmem gerekti mi birkaç saat sonra olmam gereken yerde olmalıyım, ben böyleyim, hayat şartlarım bunu gerektiriyor!
NOKTA

Bu benim şahsi daha doğrusu ailevi problemim…
Yeminle…
Mümkün mertebe THY ile seyahat etmeye çalışırdım, devletimin, milletimin şirketi…
Ne zaman ki bir arkadaş vasıtasıyla öğrendim, güvenilir ve birinci elden gelen bir bilgi Rasim, THY’nin başına > vasıfsız < yandaş getirildi…
Bir Alman seyahat acentesi sahibi…
Ne zaman >>> develer <<< kesilmeye başlandı apronda…
Benim THY ile işim bitti!!!
Kocaman bir NOKTA daha

Geçenlerde Tayyipistandaydım ya bayram öncesi…
Yok kardeşim yok, uçak yok. Biletler uçmuş…
Neredeyse bin kâğıt ve üzeri, 520 mi 530 Euro muydu neydi hatırlamıyorum buldum hemen ertesi gün için yer. Tayyip Hava Yollarında, aldım hemen tabii bileti.

Buraya kadar sorun yok…
Çile sonrasında ve dönüşte başladı…
Bak kardeşim burayı dikkatle okuyup anla…
Beddua edeceğim gelsin başına, EDEMIYORUM…
Allah korusun, istemem yaşadıklarımı bir başkası yaşasın, ISTEMEM…
Bir garip cins özürlüyüm…
Engeli…
Dur önümde, değilsem eğer o an Leyla…
Anlamasın beni, bu tip gerçekten engelli mi!?
Bir saniye sonrasını bilemem tabii…
DIKKAT
Dedim görevli memura Tayyipistanda, dönüşte yani…
Beyefendi özürlüyüm, yürüyemiyorum lütfen mümkün olduğu kadar koltuğum önlerde ve cam kenarında olsun…
“Bana engelli olduğunuzu gösteren bir belge ibraz edebilir misiniz?”
Gayet tabii, buyurun…
Çıkardım >>> uluslararası geçerli pasomu <<< verdim eline, baktı baktı…
(Üzerinde Almanca ve INGILIZCE yazıyor bu belgenin sahibi özürlü)
Hiçbir şey anlamadı, dedi de kendisi anlamadığını…
Kabak kafasına sıçtıgımın herifi…
DISABLED ulan disabled. İngilizcen yoksa seni neden koydular oraya?
KIZDIM, bir iki kelime söyledim. Sonrasında sordum kapı uzakta mı?
“EVET”
O halde beni birisinin oraya götürmesi gerek!

Bavulumu koydum tartıya…
DIKKAT
Bir parantez açalım…
Allah…
Kimseye yaşatmasın, özellikle evlatlarımızı korusun…
Sağlık her şeyin başı, Allah bunu sana yaşatıyorsa mutlaka vardır bir sebebi…
Ben buna yürekten inanıyorum, alın yazısı. Bende…
Belki kanına girdim insanlar!?

Almanya…
Lufthansa, Alman devletinin resmi uçak şirketi…
Adamlar ölmüşlerine de değer veriyor, yaşayanlarına da…
Engelliysen…
Özel bir itina!

Aslında böyle hizmetler Business yolcularına özgüdür…
Bavuluna priority etiketini eklerler…
Yani öncelikli…
Veya bekleme salonun ayrıdır, özel koltuklar, rahat, kahve, içecek, bisküvi falan…
Yani diğerlerine nazaran özel bir ilgi….
Keza hastaneler…
Özel hastalara gösterilen itina, yani sigortalıdan farklı…
Sana bakan başhekim, profesörler falan. ÖZEL durumumdan ötürü diğerleri zaten bana bakamıyor!!!

24 yaşımdan beri alışık olduğum bir hizmet şekli…
Hep diyorum ya mikroskopla arasan bulamazsın benim gibisini, cımbızlık çeyreğim.

Dikkatimi çekti, Lufthansa’da >>> otomatikman <<< ekledikleri o etiketi eklemedi, bavul gitmeden sordum, pardon engelliyim neden priority etiketini bavuluma yapıştırmadınız?
Efendice sordum ya efendi gibi!!!

“Biz bunu sadece Business yolcularında yapıyoruz!
NOKTA
O kadar sert bir ses tonuyla söyledik ki bunu, al THY’i bir tarafına sok!

Tayyipistanda…
Varsa paran insansın, insan…
Gerisi HAYVAN!

İsterse iki bin olsun bundan böyle biletler…
Bu son, son defa uçtum THY ile…
Havaalanından geliyorum, çok erken gitmemiz gerekti…
Bu yüzden korktum dünkü gibi olacağım diye, aklim gitti. Kaptı bavulu…
“Koşturuyor”
“Topal bacağı ile” yetişemedim kendisine. Ya dur kadın bekleee…
Yok durmuyor…
Beklemiyor beni, içim acıdı, çok üzüldüm…
Bavul tekerlekli, yeminle çekmeye gücüm yetmiyor, kaldırdım araba…
27 kilo…
Bacaklar gitti, hala düzelmedi…
Havaalanında…
İtina, itina, itina!!!

Bak kardeşim…
İhtiyarsan Allah’ın emri, ihtiyar ve engelliysen gayet tabiii…
Ağır engelliysen benim gibi, tekerlekli sandalyede yaşamak zorunda olan birisiyle >>> EŞ <<< zaten…
Bavul beklemek bile, ayakta nasıl zorluyor seni…
Bunu…
Hayal bile edemezsin!

Devlet devlet değilse…
Yönetim yönetmekten başka her şeyi yapıyorsa…
Düşünme özürlüyse…
Ve sen bunu bile bile ikide birde başına getiriyorsan…
Allah…
Belanı daha çok versin!