Yazarların isimlerini ayriyeten belirtmiyorum; ilgili linkin içinde zaten belirtilmiş.

Yargıç…
27 Aralık 2018

Mahkeme kapıları insanların nihai sığınağıdır…
Adliye saraylarının merdivenlerine oturmuş elemli bir yoksul, o büyük kapının arkasındaki yargıca güvenir…
Mazlumların sığınacak başka hiçbir yerleri yoktur…
Bu böyle midir yargıç?..

Tek adam ne zaman mikrofonu alıp susturmak istediklerini hedef gösterse, hemen arkasından ekranlar “yargı harekete geçti” alt yazıları geçiyor…
Bir, üç, beş, on, elli, yüz…
(Hukuk adamı gerçek yargıçlarımızı tenzih ederim…)
Ama bu rastlantı değil…
Nitekim Ergenekon’dan başlayarak, insanları yargı eliyle ezmeyi alışkanlık haline getiren tek adam, son günlerde açık açık “Yargı gerekeni yapacak” diyerek hedef göstermeye başladı…
“Gerekenin” ne olduğunu, yargının ne “yapacağını” biliyor…

Henüz “Ergenekon kumpası” denilen, yargı tarihimizin yüz karası bir utanç silinmeden, bir başka kumpas yürütülmeye başlandı…
Bunu bilmeyen var mı?…

İzin verme yargıç…
Sen kutsalsın, o değil…

Babam memurdu, DP iktidar olduğunda ve Türkiye’yi bu günlere getiren din cambazlığı başladığında, Nahiye Müdürü babam direndi, onu sürgün ettiler…
Ben ve kardeşlerim, Urfa’nın Tülmen Köyü’nde, nenemizin evinin toprak damında babamızı çok beklerdik…
Her akşam ortalık kararmaya başladığında, içimize çöken hüzünle, şehirden gelen tek toprak yola bakardık boşu boşuna…
Çocukluğumuz böyle geçti…
Ama ben ve kardeşlerim babamızla gurur duyarız…

Çocuklarınız da sizinle gurur duysun yargıç…

“Bizden yana olun” istemeyiz, “bizim gibi düşünün” demeyiz…
Hukuktan yana olun…
Rehberiniz adalet olsun…
Yarasına bez sarıp yeniden cepheye koşanların kurduğu bu cumhuriyet çatır çatır yıkılırken… Razı olmayan mazlumların güvencesi sizsiniz…
Yeni bir kumpasta, yargıyı yine sopa niyetine kullanmak istediklerini dünya alem biliyor…

İzin vermeyin…
Çocuklarınız “Babamız yargıçtı” desinler…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/yargic-2876617/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

###
DIKKAT DIKKAT DIKKAT
###
Kusura bakmayın gerçekten iyi değilim…
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…
Bay…
Partili Pezevenk meselesi, çok dikkatli okuyun lütfen Rahmi Turan’ı…
İKTİDARA BİR KIYAK DAHA! KıSMıNı…

Bir o kadar Sayın Çölaşan’ı…
Yazmamış ÖRNEGIN istifalarda çok önemli olan bir hususu…
Nüfus, nüfuz almayı ve daha birçok şeyi, yazacaktım gerçekten iyi değilim…
Bir ara…
Başka bir fırsatta telefi ederim.

(Sana söz verdim, okuyacaklarınla VE düşünmen gerekenler ile birlikte ÖNEMLI oranda sana karşı sözümü de yerine getirmiş oluyorum. Gerisi teferruat, ayrıntı AMA tabii önemli ayrıntılar. UNUTMA…
Çorbada sinek meselesi! Bir ara, başka bir vesile ile. Kızma, darılma, küsme. Yok, yok halim
)

###

Mutluluk bizden uzakta!
27 Aralık 2018

Ülkede kavga bitmi¬yor. Hep gerginlik, hep gerginlik!
Bu, doğal olarak insanları¬mız arasında büyük mutsuzluk yaratıyor.
Ekonomik sıkıntılar, geçim derdi, geleceğin belirsizliği de eklenince “Dünya Mutluluk Ligi”nde 5 basamak birden düşüp 74’üncü sırada yer aldık.
Batı ülkelerinin tamamı bizden kat kat daha mutlu.
Birleşmiş Milletler’in hazırladığı rapora göre, Türkiye’den çok daha kötü durumda olanlar da var tabii ki… Fakat bunlar Ruanda, Malavi, Burundi gibi adı sanı duyulmamış ülkelerle, Suriye, Yemen, Afganistan gibi iç savaş nedeniyle kan deryasında olan ülkeler…
Biz neden bu kötü duruma düştük? Niçin böyle çöktük?
AKP iktidarı 16 yılda hani harikalar (!) yaratmıştı? Başarılı yönetilen bir ülkenin durumu böyle olur mu?
Geçen 16 yıl içinde ülke¬mizde ekonomi de, demokra¬si de geriledi, yargı bağımsız¬lığı yara aldı, adalete güven sarsıldı, iktidarın eleştiriye tahammülü kalmadı.
Ulus olarak tüm bu olumsuz¬luklara lâyık mıyız?
Değiliz tabii ki… Fakat ha¬talıyız. İtiraf edelim ki, tüm başımıza gelenler, yanlış seçimlerimizin sonucudur!

Bir zamanlar çok popüler bir şarkı vardı:
“Her yerde kar var!”
1970’li yıllardı… O tarih¬lerde kar yağışları bol olduğu için halkımız Belçikalı şarkıcı Adamo’nun söylediği bu şarkıyı pek sevmişti.
Şimdi devran değişti:
Her yerde kavga var!
Siyasilerimiz Meclis’te kapışıyor, insanlarımız olur olmaz şeyler için dövüşüyor, tabancalar patlıyor, ölenler, yaralananlar oluyor.
Basit trafik tartışmaları bile kanlı kavgalara dönüşebili¬yor.
Herkes barut fıçısı gibi… Patlamak için bahane arıyor¬lar!
★★★
Siyasetteki kavgalar halkı¬mıza kötü örnek oluyor ne yazık ki…
Söylenmeyecek sözler söy¬leniyor, hakaretler, tehditler havada uçuşuyor.
Kim bilir belki de böylece insanlarımız korkutulmak, sindirilmek isteniyor.
Ülkemiz maalesef her geçen gün “Korku ülkesi” olma yolunda ilerliyor.
Cezaevlerinde artık yer kal¬madı. Hızla yenileri yapılıyor.
Bir barış beldesi olan Bodrum’da bile eski cezaevi yetmedi, yenisi devreye girdi.
★★★
Cumhurbaşkanı Erdo¬ğan yine “Yargı” dedi.
İki büyük sanatçı Müjdat Gezen ile Metin Akpı¬nar’dan bahsetmiyoruz. Onlar yargı ile daha önce müşerref oldular.
Bu defa hedefte CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel var.
Cumhurbaşkanı Er¬doğan sanatçılara yaptığı gibi CHP Milletvekili Özel için de ağır konuşarak şöyle bağırdı:
“Milli Savunma Bakanımıza saldırma edepsizliğini yaptı. Yargı-ya hesap verecek. Önce tazminat, sonra ceza! Yargıya hesap verecek¬ler. Yargı da bunlara gerekli dersi verecek. Böylece saldırma hakkı¬na sahip olmadıklarını anlayacaklar!”
★★★
Peki, tazminat ve ceza ile tehdit edilen Özgür Özel ne yaptı?
Korkup başını mı eğdi?
Sesini soluğunu kesip bir kenara mı çekildi? Hayır!
Etki-tepki meselesi… Sertlik sertliği doğuru¬yor!
Özgür Özel korkacak bir tip değil. Cevap verdi:
“Hodri meydan! Gücün yetiyorsa Özgür Özel’e aç davayı… Gücün yeti¬yorsa Özgür Özel’e ve CHP’ye verdir hapis ce¬zasını… Senden korkmu¬yorum, korkmayacağız!
Biz korkarsak senin karşında, Türkiye diz çöker. Biz de ayaktayız, Türkiye’de ayakta… Sana meydan okuyoruz!”
★★★
Ortam her geçen gün biraz daha geriliyor.
Böyle kavgaların ülkeye ya¬rarı yok ama iktidar gergin¬likten fayda umuyor.
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, muhalif olan sanatçı, gazeteci, yazar, siya¬setçi, herkese kızması acaba partisinin her geçen gün güç kaybetmesinden mi kaynak¬lanıyor?
AKP Genel Başkanı Erdoğan, yerel seçimleri önemli oranda kaybetmek¬ten mi endişe ediyor acaba? Ne dersiniz?
İKTİDARA BİR KIYAK DAHA!
Eşitsiz bir seçime gidiyoruz.
Böyle bir seçim, demok¬rasinin olduğu iddia edilen hiçbir ülkede görülmemiştir.
Devletin bütün imkânları iktidar partisinden yana…
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Anayasa’nın eşitlik ilkesine ters bir karar verdi:
“Cumhurbaşkanı dev¬letin başıdır. Ona seçim yasağı olmaz!” dedi.
Yani, Erdoğan’ın AKP Genel Başkanı olduğunu göz ardı etti.
Seçim yasakları kime olur? YSK’ya göre bütün muhale¬fet partilerine!
Bu kurulun demokrasi (!) anlayışı bu…
Ringe çıkıyorsunuz. Önem¬li bir maç yapacaksınız. Sizin elinizi-kolunuzu bağlıyorlar, rakibinizi serbest bırakıp “Dövüşün” diyorlar.
Eli-kolu bağlı nasıl mü¬cadele edeceksiniz?
Yanlı tutumu nedeniyle referanduma da, genel seçi¬me de gölge düşüren YSK, iktidara yerel seçimde bir kıyak daha yaptı!
AKP de Yüksek Seçim Kurulu’nu ödülsüz bırak¬madı. Torba yasa ile YSK Başkanı Sadi Güven’in de bulunduğu 6 üyenin ocak ayında bitecek olan görev sürelerini “Bir yıl” uzattı.
Şimdi AKP Genel Baş¬kanı’nın elinde devletin uçakları, makam araçları, kamunun bütün imkânları var. Önlerinde hiçbir en¬gel yok.
Muhalefet ise yasaklarla eli kolu bağlanmış durumda…
YSK “Haydi, yarışın” diyor. Helâl olsun böyle âdil (!) yarışa…
Anladıkları demokrasi ve eşitlik bu!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/mutluluk-bizden-uzakta-2876512/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Binali Bey konuştu: “Konu kapanmıştır!”
27 Aralık 2018

Sevgili okurlarım, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı muhteşem bir olaydır. Elinde sonsuz olanaklar vardır.
Sahip olduğu para korkunç miktarda, neredeyse sonsuzdur.
Bu parayı harcama yetkisi ise başkana aittir.
Denetleme mekanizmaları yeterince çalışmaz. Başkan istediği kişiye istediği alım ve ihaleleri verir, istediği harcamaları yaptırır.
Üstelik bir de belediye şirketleri vardır ki, onlar da doğrudan veya dolaylı olarak başkanın emrindedir. Şirketlerin denetimi derseniz, sıfıra yakındır.
16 milyon kişiyi temsil eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı trilyonlarla oynar. Yetkisi sonsuzdur.
Böylesine parasal, manevi güç ve yetki Türkiye’deki hiçbir kuruluşta yoktur.
Meclis Başkanlığı, bu açılardan bakıldığında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yanında neredeyse solda sıfır kalır.
Geçmişte devletin en üst kademelerinde görev yapan ve şimdi Meclis Başkanı olan Binali Bey işte bu sonsuz olanakları düşündü ve kararını verdi.
Daha doğrusu, Cumhurbaşkanı Recep Bey onu yönlendirdi:
“İstanbul, ‘Bay Kemal ve partisine‘ bırakılmaması gereken bir yerdir. Haydi marş marş!..”
★★★
Adaylığı önümüzdeki günlerde resmen açıklanacak.
Ancak ortaya bazı çok ciddi pürüzler çıkacağı şimdiden belli.
Halen Meclis Başkanı olarak görev yapan bir siyasetçi, bu görevinden istifa etmediği sürece bir belediye başkanlığı için aday olabilir mi?
Olamaz… Yasal nedenlerini az sonra belgeleyeceğim.
Ama Recep Bey bu konuda farklı düşündüğünü açıkladı:
“Seçime kadar (Meclis Başkanlığı’ndan) istifa etmesi gerekmiyor. Seçildikten sonra istifasını verir.”
Demek ki İstanbul’u çantada keklik olarak görüyor! Seçimde hayal kırıklığına uğramamasını dilerim!
★★★
Bu konuda Binali Yıldırım da dün görüşlerini çok kısaca açıkladı:
“İstifa tartışmaları benim dışımdadır. Konu kapanmıştır diye düşünüyorum.”
Hayır beyefendi, konu kapanmadı.
Tam tersine, bundan sonra açılacak.
★★★
Sevgili okurlarım, şimdi bana haklı olarak soracaksınız…
“Peki ama kardeşim bu konuda Anayasa ve yasalar ne diyor, zahmet olmazsa biraz da o konudan söz et!..”
Hemen edeyim!
Anayasamızın 94. maddesinin son fıkrası aynen şöyle:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, ÜYESİbulundukları SİYASİPARTİNİN veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine, görevlerinin gereği haller dışında Meclis tartışmalarına katılamazlar. Başkan ve oturumu yöneten Başkan vekili oy kullanamazlar.”
Kural öyle ki, Anayasa bile Meclis Başkanına belli konularda “Siyasi kısıtlama” getiriyor.
Meclis tartışmalarına ve partisinin grup toplantılarına katılamaz, oy kullanamaz.
★★★
Şimdi gelelim Siyasi Partiler Kanunu’nun 24. maddesine:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin ve parti grubunun Meclis içinde ve dışındaki faaliyetlerine katılamazlar. Ancak yeniden milletvekili adayı olmaya ilişkin faaliyetleri bu hükmün dışındadır.”
★★★
Gerek Anayasa ve gerekse Siyasi Partiler Kanunu tarafından getirilmiş olan hükümler yeterince açık ve net…
Meclis Başkanı olan kimsenin Meclis’te oy kullanma, partisinin grup toplantılarına katılma hakkı yok.
Üstelik mensup olduğu siyasi partinin Meclis içindeki ve dışındaki faaliyetlerine de katılamaz.
Anayasa ve yasalara zerre kadar saygısı olan bir kimse, herhalde aksini iddia edemez ve yapamaz.
★★★
Şimdi Recep Bey istediği kadar “Seçime kadar istifası gerekmez, istifasını seçildikten sonra verir” desin, o sözler geçerli değildir…
Binali Bey istediği kadar “İstifa tartışmaları benim dışımdadır, konu kapanmıştır” desin, o ciddiyetten yoksun sözler de geçerli değildir.
Tabii, eğer anayasa ve yasalar geçerli ise!
Bunlar Anayasa ve yasalardan böylesine habersiz olabilir mi?
Elbette olamazlar…
O halde ne yapmayı amaçlıyorlar? Acaba bunları yanıltan birileri mi var?
Kendilerine sormalı!
★★★
Peki, vatandaş Binali Yıldırım bugünkü konumuyla, yani Meclis Başkanı sıfatıyla İstanbul’a aday olabilir mi?
Olabilir…
Ama adaylığı 29 Aralık günü resmen açıklandığı anda, Meclis Başkanlığı görevinden istifa etmesi koşuluyla.
Böyle iki cümlelik açıklamalar yapıp “İstifa tartışmaları benim dışımdadır, konu kapanmıştır” diyerek bu işin kapanmasını sağlayamaz.
Bunu kimse yemez.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/binali-bey-konustu-konu-kapanmistir-2876925/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger