Yardım etmek, kendi kendine yardım edemeyene

Aile içi şiddet…
Kadına ve çocuğa(!)

Kendimi de dahil ederek yazıyorum…
Dinciler aksini iddia etseler bile, hafif tertip “okşamak” bile…
Benim Peygamber Efendimizi anladığım ve tanıdım kadarıyla yanlış, sakıncalı!

İnsanız…
Kendimi yontulmuş odun olarak görenlerdenim, yontulmamışları düşünmek, hayal etmek bile istemem. İnsan bir anda çileden çıkabiliyor, üzülerek kabul etmeliyim, oldu, olmadı değil…
Bir tokat…
Bende sadece bir insanım, özür, bahane değildir bu, utançtır, bir itiraftır…
Selbsterkenntnis ist der erste Schritt zur Besserung der Almanlar…
Ya kadını, çocuğu, kendinden çok daha güçsüzü ağzından, burnundan kan gelene, yüzü – gözü ve vücudu morarana kadar dövenlere ne demeli?

Aşağılık duygusunun…
Kendisini diğerine göre daha güçlü görüp şiddet uygulayanı…
Salt fiziki değil, psikolojik baskı, başka bir ifade şekliyle şiddete…
Kaba kuvvet uygulayana, bu cins hayvana ne demeli?

2012 verilerine göre Almanya’da…
353 kadın sığınma evi, 40 kadar daire var. Toplam 6000 yer kapasiteli…
Yılda 15 bin ile 17 bin arası kadına ve çocuğa sığınma hizmeti verebiliyor…
Bildiğim kadarıyla şu an itibarıyla daha 7 bin yer kapasiteye ihtiyaç var.

Tayyipistanda…
2016 verilerine göre…
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı 101, yerel yönetimlere bağlı 32, sivil toplum örgütlerine bağlı 4, toplamda 137 kadın sığınmaevi faaliyetlerine devam ediyor.

Ne tezat değil mi?
Yakışır mi kendi ifadelerine göre ileri demokratik…
Özgürlükçü, açılan ve de çok fena saçılan…
Dünyanın gıpta ile basın özgürlüğüne baktığı Tayyipistana, yakışır mi?

Frauen-Häuser in Deutschland

http://www.frauenhauskoordinierung.de/fileadmin/redakteure/pdfs/Medienpaket/Frauen-Haeuser_in_Deutschland_Leichte_Sprache_web.pdf

Hatırlayın hep iddia ettiklerimi

Senaryo, sahneye koyma, icraat…
Yerli ve milli…
Yok…
Pensilvanya odaklı değil, bizzat eniştenin haber vermesiyle başladı!

O yelloz yok mu O yelloz…
Hani CNN çalışanı, hepsi planlı – programlı…
Kestiler Mehmetçiğin boğazını!

Yasalaştırdılar, hesap sormayacağız dediler…
Hayvandan…
Götten ve kıllarından!

Banu Hanimi oku

Atatürk’ün bıçağı

Bir önceki izlenceyi seyredince aklıma geldi…
Dedemin evinde hep söz edilirdi ve ben defalarca almışımdır elime…
Ah vefa…
Ahde vefa!

Annemin amcası…
Rahmetli Gazinin koruma polislerindenmiş…
Hep anlatırlar…
Çankaya’ya, misafirliğe gider kalırlarmış bir – iki hafta amcalarının yanında…
Tavuklar varmış…
En çok hoşuma giden hep bu olurdu çocukken, bak hala unutmamışım…
Tavukları bir salarlarmış bahçeye, bir, iki, üç hafta sonra tavuklar bir ordu civcivle dönermiş…
Hep gözümün önüne getirmeye çalışırdım bu sahneyi.

Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bilmem neden…
Onu kimse bilmiyor…
Amcaya, bizzat kahvaltı sofrasındayken gümüşten bir bıçak hediye etmiş.

İnsanlarımızın…
Bilinç…
Kadir – kıymet bilmezliği, bakin yemin ediyorum, Allah belamı versin yalanım varsa…
Koskoca hatırayı, O manevi değeri mutfakta kullanıyorlardı…
Sinir oluyordum…
Mutfakta, eskiler bilir, çoğu mutfakta vardı turkuaz renkli mutfak dolapları…
Çekmecelerden birine, en dibe sakladım. Yığdım eşya üzerine…
Çocuk akli iste, sanki bulamayacak millet…
Tabii gurbetteyiz, son gittiğimde sordum bıçağı, kimse bilmiyor ne olduğunu!

AMA…
Yine dedemlerin evinde, iki katliydi, eski Osmanlı köy evi…
Orijinale sadik kalınarak restore edildi, mecbur bıraktılar, Allah’tan…
Üst katta yatak odaları vardı…
Dedemlerin de hamüne derler bizim oralarda, dedemin annesi…
Te o kadıncağızdan kalma çeyiz sandığı…
Dedim herkesin içinde O benim!!!

Gerçekten kimse elini sürmedi…
100 belki 130 – 150 senelik sandık…
Annem…
Bundan üç dört sene önce boyatmış, DELIRDIM…
Bu kadar kafası çalışan kadın, yaptığı işe bakar misiniz…
Allahtan restore edilemeyecek halde değil, usta bulmam lazım!

Yine…
Hala kızlarından Yxxxm, kizi Exxxi…
Üniversite mezuniyet töreninde…
Bize de nasip oldu görmek, kep attıklarını, sevinçlerini…
Ailecek oradayız…
On beş – yirmi kişi (çoluk – çocukta içinde). Babam derdi hep; “bir avuç insanız, çekirdek aile”
O kadarcığız yani…
Bakıyorum etrafıma, bir daha, bir daha…
Kaybetmeyen bilmez çünkü…
Halam, rahmetli ihtiyar. Bir kızdım, bağırdım…
Kalkın yerlerinizden, toplanın bir yere fotoğrafınızı çekeceğim, HATIRA!

Mirin kirin ettiler, onlarda kızdılar…
Önder işte diye diye…
AMA tapış tapış bir araya gelerek toplandılar…
Fotoğrafladım o anı, hatırayı…
Yıllar sonra hala kızı, küçük olanı diyor…
“Önder, iyi ki seni dinledik”
Baktıkça fotoğraflara anıyor annesini, O anı.

Durup dururken neden mi anlattım tüm bunları size…
Bilmem…
Sizce neden ne olabilir acaba?

Olmasa olmazım!

Önderden kahve pişirme önerisi

Deneyin bir…
Pişman olmayacağınıza garanti veririm.

Evet, kahve pişirmesi de içmesi de bir “törendir”
Şekersiz, orta veya şekerli orası sizin tercihiniz…
Benim ki, bir kesme şekerli…
Su buzdolabından, yaklaşık 8 derece olmalı…
Kısık ateşte, en güzeli közde…
Yavaş, yavaş pişecek…
Neden mi?
Aromaların daha güzel dağılabilmesi için!!!

Kısa, çok kısa…
En iyisi ateşe koyduktan hemen sonra şekerliler için karıştırma…
YOKKKK…
Öyle haldır huldur değil, sevgiliye dokunurcasına…
Bir tüy gibi, bir buse verirmişçesine…
Belli belirsiz, platonik bir aşk yaşarmışçasına…
Çok kısa ama içten, teee yürekten…
Ondan sonra bekle, bir köpürsün hele…
Dikkatli, özenle dök fincana!

Kız olsaymışım eğer…
Yeminle evde kalmazdım…
Çok işveli, cilveli bir hatun olurdum, anasını ağlatırdım erkeklerin!

😊

Kız isteme sahnesi dikkatinizi çekti mi?
Tipik İstanbul zevki…
Daha doğrusu Fransa’dan ithal edilen, sonradan İtalyan ile harmanlanan bir zevk…
Böylesini de çok severim, klasik AMA gerçekten klasik olacak köy evlerini, döşenişini daha da özümserim. Ahşabın kokusu eşliğinde uzan o tahta gibi sert divanlara, göm başını hanımların divanda hazır ettiği bin bir yastığa.

Hatun…
Yap bir kahve, getiriver nargilemi…
Oh beeeeeeeeee…
Var mı bundan güzeli?

Çatırdasın odunlar sobada, hanim, sevdiceğin, çocuklarının annesi ya yanında ya dizinin dibinde…
Bak gözlerine şöyle derin derin…
Manalı manalı, çapkın çapkın…
Erisin mum gibi!

Öf be, öfff

Doktorda bunu yaparsa

Yolcu…
Yolunda gerek, yolcuya hazırlık gerek(!)

Ailevi bir nedenden dolayı izini geriye doğru ertelemek zorunda kaldım…
Tayyipistanda yılbaşı başka bir “bahara” kaldı…
Vardır her şeyde bir hayır diyerek umursamadım…
Zaten çok eski model arabalar gibi tekliyorum…
Töf töf, Pöf pöf…
Anca yani, bir iki hazırlık daha yaptım.

Baktım depoya…
İlaçlarım var ama hani bademler gibi benimde sağım solum pek belli olmaz…
Dedim…
Ne olur ne olmaz, gittim doktora.

Allah var yukarıda…
Gerçekten çok iyi bir doktora rastladım yıllar sonra…
İlgili, bilgili ve çok bilinçli…
Onun hatırı olmasa, ah olmasa…
Kendisi Alman, eşi Hintli…
Aslında iyi adam ama sinirli…
Onun siniri söker mi bana?
S.çarım bir tarafına…
Yeminle böyle şeylere çok dikkat ederim, terbiyesizlik, saygısızlık yapmam…
Sözde şaka, ileri geri konuşma…
Doktor Hanımın hatırı olmasa, ağzının payını verir oturturdum onu bir tarafına!

Neyse gittim yanına, dedim ilaç lazım…
Sordu hangisi, hangileri?
Dedim Allah ne verdiyse hepsi gerekli!

Bir parantez açalım…
Hatırlı okuyucularım hayat hikayemi kaba hatlarıyla bilirler, kendimi anlatırım…
Sevdiklerimi, bana yakın olanlar, sevinçlerimi, hüzünlerimi ve ilgilendiklerimi…
Utanmam, çekinmem çünkü Allah’ın bildiğini, mahremim değilse kuldan saklamam…
Şeker bizde irsi…
Bu yazıyı “kaleme” almama vesile ilacın maddi değeri yaklaşık 400 €…
Her Allah’ın ayı gerekli(!)

Benim şekerim doktorları hayrete düşürüyor…
Ah babaanne, ah. Pirincin özünü tülbentle sıkar yedirirmiş bana, bundan 50 sene önce her gün tam tamına bir liralık etim varmış, beyin, balık, meyve – sebze affedersiniz kusturana kadar…
Her şeyin özü, gerçeği…
Hele yetiştirmesi, terbiyesi…
Hala onun terbiyesiyle yetişenlerden ve hayata olanlardan biriyim, diğeri ablam. Hala kızı.

Normal şartlar altında bir komadan diğerine düşmeliyim…
Şeker koması, akciğerlerimde su yine çok birikti…
Al yuvalarım ile ak yuvalar, AK Parti ve Y-CHP gibi…
Ne birlikte olabiliyorlar ne birbirlerini görmeden, didişmeden yapabiliyorlar…
Vücudum sürekli bir iltihap halinde, hastaneye yatmalıyım…
Neden ve niçin?

Uzun lafın kısası virane…
Hala yıkılmadı, ayakta…
Antika ya antika!

Yazdı Allah ne verdiyse, geçen Cuma’ydı…
Verdim ayni gün eczaneye, eczacım hiç yadırgamadı, uzun bir liste, birkaç reçete birden…
Dedi yarına gel al.

Gittim aldım…
Her ay ayni konu, katkı payı. Biliyorum ödemem gerekeni…
Eczacı daha çok istedi…
Neden diye sorum, „şeker ilacın“
197 adet hap…
Şeriatın kestiği parmak acımaz misali yutkundum ama ödedim…
Koca bir poşet, kocaman…
Dükkânda baktım, hiç bu kadar büyük paket almamıştım…
DIKKAT…
Miligram kullanan arkadaşlar, sadece şeker ilacım >>> artık <<< iki gram…
Anaaa, bu ne?
Diyetisyen doktorun ille alacaksın dediği ilaç 850 mg…
Aslında umursamam. Tipik bir Türk’üm…
Yumurta kapıya sıkışacak ya feci ağrılar veya yan tesirleri, etkileri beni rahatsız edecek…
Arkadaş şeker dediğin öyle bir illet ki…
Kör olma, felç cabası…
Kızılderililere yakalanmış kovboy gibi his ediyorum kendimi…
Bağlamışlar beni, yakmışlar altımda ateşi…
Usul usul kızartıyorlar önderi…
Birde milyonlarca, milyarlarca karıncalar olmasa.

Gerçekten, kullanmak zorunda kaldığım ilaçlar şakaya gelmeyen cinsten…
Hem çok yüksek dozajda hem pahalı…
Kimisi, uyuşturucu misali özel reçeteli…
Dedim pazartesini bekleyeyim, gidip doktora sorayım…
Öylede yaptım.

Belki hatırlarsınız…
Ara ara bahis ederim Erol’dan ve Sevil’den…
Sevil abla akrabam, soyumdan…
Benim gibi şeker hastası…
Dedim yanlış olsa bile alır götürür veririm ona, sorsun doktoruna, işine yararsa…
Yok YARAMAZSA…
Diyecektim ona, tanıdığın, güvendiğin bir eczacıya ver…
Biliyorsunuz Tayyipistanda ilaç bulursan bir dert bulamazsan bir dert…
Eczacı versin >>> ücretsiz <<< bir garibana, işine yarayana!

Kadına bak ya…
Çok kızdım ona. Pire için yorgan yakanlardanım…
Hem vallahi hem billahi…
Küçücük şey için kıyametleri koparırım…
Ne derler?
Şeytan ayrıntıda gizli(!)

Baktı, olmaz tabii dedi, yazdı yeni reçete…
Kocası yazmıştı, herifte mırın kırın edince az kaldı patlayacaktım…
Benim sağlık kartımdan aldığım, üstüne ödediğim para…
Yeminle maddiyatında değil, Almanya’da gariban olsa, yani Türkiye’deki gibi…
Tıkır, tıkır işleyen bir sosyal sigorta olmasa…
UMURUMDA OLMAZ…
O da insan bu da insan, keşke daha fazla faydam olsa…
AMA…
Burası Almanya!

Aldı elimden koskoca paket ilacı…
Sormadı bile ya sormadı…
Doktorda bunu yaparsa(!)

Emrin olur kraliçem, yeter ki sen iste

Bir isteğini yerine getirmem…
Ne Twitter ne FaceBok!

Buradan geldim, burada başladım siyasi mücadeleme…
Buradan devam ediyorum…
Filistin ve Kıbrıs konusunda şu an için söyleyecek sözüm yok papatyam…
İnan…
Çok berbatım. Son gördüğünden kat be kat kötü…
Toparlanıyorum…
Yaklaşık 3 TerraByte alacağım yanıma, darmaduman oldum…
Aslında uzun bir dinlenmeye ihtiyacım var. Sen dahil…
Kimseyi düşünmeyeceğim bir süreye AMA…
Biliyorsun beni, sevdiklerim yüreğimde…
Benimle her yerde…
Korku, endişe…
Sizler için tedirginlik, maddi – manevi sorunlar hep benimle!

Çalışamamak gülüm…
Elin ekmek tutamaz olması beni çok yıpratıyor!!!

Şükür halime, halimize…
Valide…
Kaç zamandır evden çıkmaz olmuştu, gitti kadın arkadaşlarına…
Götürdüm…
Keşke götürmez olaydım, anlatmasam daha iyi olur. Bizlerin çektiği ne?
İnsancıklar…
Hele gençler, on dört – on beş yaşlarında…
Bebeler…
Şükür, milyonlarca, milyarlarca kez şükür Mevla’ma, halimize!

BU TEKLIF HERKESE…
AMA ÖZELLIKLE SANA KADIN…
Güzel yazıyorsun, yazdın mı papağanım…
Bir takma isim bul kendine, GERÇEKCI…
Yaz…
Yayınlayayım!!!

NOT: Lütfen dostlar…
Olurda yazmak isterseniz gerçek isminizi kullanmayınız!

Ben dahil kimse bilmesin sizi…
Benim yüzümden kimsenin kılına zarar gelmesini istemem.

BEN…
Neysem oyum, saklamam kendimi…
Adım Önder…
Adresim, her şeyim meydanda…
Bu pezevenklerden mi korkacağım ALLAH varken?

Dünkü teklifim

Ciddiyim…
Hani bademler bayılıyor ya yeşile, örnek gösterdiler bizlere…
En sevdikleri doların yeşili gerçi, sonradan gelir Peygamber Efendimizin sevdiği…
Hani tutturdular ve g.tün çıbanda haykırıyor avazı çıktığı kadar…
Başkanlık sistemi…
Uygulayacaklar Kasımpaşa usulü bir karmaşayı(!)

O ABD’de…
Bir başkan en fazla iki dönem seçilebilir…
Anayasalarının 22. ek maddesi gereği…
Franklin D. Roosevelt’dir gerekçesi…
Üst üste dört dönem seçilmişti.

Devlet…
Devletlikten çıkar…
Olur ya parti veya tek adam devleti…
Müzminleşir…
Bir kanser gibi sarar toplumu, kurum ve kuruluşları derin devlet dedikleri…
Hele hele birde muhalefet stepneyse, Y-CHP misali…
O devlet…
Devletlikten çıkar ne din kalır ne iman nede düzen…
Ne ahlak ne terbiye ne saygı…
Bizde olduğu gibi tanımıyorum anayasayı deyiverirler…
Yırtık dondan çıkan s.k gibi!