Çok önemli, LÜTFEN OKUYUN, resmen silah ruhsatı alamamamın nedeni

MAVI – PEMBE kartım var deme…
Kimi noter işlemlerini de yaptıramıyorum. Konuyla ilgilenip öğrendiklerimi sizlerle paylaşacağım.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Mavi_Kart

Bilgilendirmede verilen telefon numarasına, belki Frankfurt veya Mainz konsolosluklarına telefon edip
Bilgi edinmeye çalışacağım. Örneğin polisten sicil çıkarmak için PTT’den bilmem ne belgesi almanız gerekir, mavi kart çıktığında aldım, ilk defa lazım oldu VE hiç bir şey yapamıyorsunuz.

Ne gariptir ki…
RESMI, konuyla ilgili Tayyipistan siteleri çalışmıyor…
Ulaşabildiğinizde ise verilen, edinebildiğiniz bilgi(ler) çöp değerinde!

Özsevici

Narsistik kelimesini kullanmasını sevmem, Türkçesi varken…
Herifler…
Zibidi zübükler yine oylarla, seçim bölgeleri ve şekilleriyle oynamaya başladı…
Bükemediğin bileği değil…
Bundan sonra…
Altından kalkamadığın, resmen görüntülediğin, kanıtladığın seçim hilesi yapanın elini öpeceksin!

Not:

K.K.
O senin Cumhurbaşkanın olmayabilir, benimde değil…
AMA SENDE…
Ne Cumhuriyet Halk Partisi liderisin ne ana muhalefet partisinin başı!

Sayın Axxxok,

Benden talep ettiğiniz görüntüleri izin öncesi, galiba ilk yazdığınızın ertesi veya bir iki gün içeresine yayınladım. ORJINAL hali…
Sansürsüz. Televizyondan öyle izlemiştim.

Saygılarımla

Önder

indir / izle

Değerli dostlar, değerli dostum…
Oldum olası asabi, asi ve isyankâr bir yapıya sahibim…
Asiyim, isyankârım derken…
Ne Allah’a ne büyüklerime karşı asi ve isyankâr davranmış, terbiyesizlik yapmamışımdır…
Serzenişte bulunmuşumdur, bir nevi imdat çağrısı, yârdim beklentisi…
Ama bilerek ve isteyerek asla terbiyesizlik yapmamışımdır.

Kork…
Kork görgüsüzden, bilemezsin, hesaplayamazsın davranışlarını…
Kork Allahsızdan, insaf nedir, vicdan nedir bilmezden…
Kork açgözlüden, doymak nedir bilmezden…
Kork şımarıktan, tevazuunun asil nefesini teneffüs etmemişten…
Kork böbürlenenden, ben ve benim diyenden. Bizin, gücünün farkında olmayandan…
Kork aşağılık duygusu içeresinde cehennem azabı çekenden, bu duygular ile etrafını cehenneme çevirenden…
Kork kardeşim kork, dikkatli ol, temkinli…
Ama yüreğinde medeni cesaretini sakla, gerekli hallerde sal onu sokaklara…
Asi ol, isyankâr ol, haddini bilerek, durman gerektiği noktanın farkında ol, attığın adımları sağlam at…
Sesiz şeytanı oynama…
Bütüne bakarken ayrıntıyı gözden kaçırma!

Bilgin olsun ki fikir oluşsun…
Paylaş doğru bildiğini, öncesinde doğruluğunu teyit ettiğini…
Paylaşılmayan bilgi paylaşılmayan el hüneri kaybolmaya mahkumdur, nice sanat eserlerinin yapılış şekli gibi…
Paylaş…
Ama değerli olanı, değerin değerini bilenle…
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme…
Kadir – kıymet bil, hatır naz ol, nazik ve şeffaf…
Eşyaya, maddiyata verdiğin değeri canlıya da ver cansıza da…
Emanetçisin bunu sakın unutma.

Bu gibi belgesellerin ardından genellikle bir tartışma programı gelir…
Arşivlemem…
Neden diye sorarsanız; bir fikir alışverişidir, bir görüş…
Genelde anlık…
Değerliyse, faydalıysa bir görüş, bir bilgi, bir izlenim benim için…
Ya not alırım veya kazırım hafızama, kalan iki buçuk grama…

Bellek FATAL ERROR vermedikten, Read – Write ERROR yapmadıktan sonra…
Her daim yanımda…
İsimler kardeşlerim, isimler önemsizdir…
Önder dediğini belki altı ay sonra belki bir sene sonra kimse hatırlamaz…
Seni seven, sana değer verenlerin dışında…
Kim bilir belki o kadar bile sürmez, yârin unuttu verirler bu ismi?

Az sayıda kula nasip eder Allah ölümsüzlüğü…
O bile sadece bir süreliğine, an gelir izler silinir…
Gerçekçi ol, geçmişini bil, geleceğini hesapla…
Kimileri gibi boş hayaller, hevesler peşinde koşma!

Durum tahmin edebileceğiniz çok ötesinde ciddi

İyilik yap denize at demiş ya atalar…
B.k yemişler!

İyilikten maraz doğar diye boşuna dememişler!!!

Gül benzeri, suç oldu…
Oma ile ilgili, kafam çok karışık. Biraz sakinleşirsem anlatırım bir ara…
Ömrüm boyu bir ayağım hapisteydi AMA kendimi şu an olduğu kadar hiç çaresiz his etmedim.

Benden bir şeyler duymazsan kadın…
Merakta kalma, saat ikiyi bekliyorum. Yarın için termin yapmaya çalışacağım…
Allah var yukarıda, ALLAH…
Kanunen, Alman yasalarına göre kendimi suçlayabileceğim hiç bir şey yok…
Vicdanen…
Rahat değilim, bizim adetlerimize göre yaşlı bir insanın yeri “ailesinin” yani…
Bizi ailesi bildi…
İstemiyor, kovuyor, kırk sene yalnız yaşamış…
Ne evinde istiyor, bir – iki gün…
Ne bana geliyor, evladın odası boş, izah edemeyeceğim bazı şeyler var…
Tek korkum, sorarlarsa, hesap ver derlerse…
Çünkü bende bilmiyorum!

Saraylılık kompleksi ve mahalle baskısı

Bir araya gelince böyle garip manzaralar çıkıyor ortaya…
Ayranı yok içmeye, tahterevalli ile gidiyor …!

O hesap…
Ortadoğu bataklığına çektiği yetmedi…
Ülkenin…
Herhangi bir Ortadoğu ülkesinden farkı kalmadı, yazmıştım ya Tayyipistanın…
Turistik ortamını öğrenmek, bilmek, görmek istiyorsan havaalanlarına gitmen yeterli.

Keşke…
Suriye veya Iran kadar olabilsek, köklü, kültürlü…
Farkındalık…
Köklerine yönelik, özüne…
Haliyle bizlerde ağaç kovuğundan çıkmadık, bizlerde soylu, soplu, köklü bir toplumuz…
Göçebe kültürü ile yoğrulmuşuz!

Tanı: Aşağılık Kompleksinin Kompensasyonu*

Geldim, gördüm VE YENILDIM!

Yamyamistan…
Namı diğer Tayyipistan’a ayak basmamın ertesi felaket haberleri gelmeye başladı…
Öyle ki en kötü ihtimal ile sonu hapishane…
Yutkundum, ses vermedim, yazmadım – anlatmadım…
Üst üste ya üst üste, neredeyse her gün başka bir facia…
Hani kovmuştum ya zilliyi dükkândan, mahkemeye vermiş…
Polis kapadı, savcılık ilgilenmedi…
“Ev sahibi” olarak sadece en doğal hakkımı kulandım bir terbiyesize karşı!

Sabah 6-7 gibi fırladım evden, yeni geldim…
İlaçlarımı bile içmeyi unuttum, feci ağrılar!

Üç sorundan ikisini çözdüm…
En berbattı önümde, 11:30 da!

Başlık ne diye soruyorsanız kendinize; bu on günün özeti…
Tayyipistan, yandaş ve yoldaşın, g.t kıllarına koyduğum tanı…
Doktor değilim, psikolog, sosyolog hiç değilim…
Sadece bir bilişimci, iletişimci…
Ve ömrünün en azindan 20 – 30 senesini değişik toplumlarla, insanlarla geçirmiş…
İnsan denilen varlığın ruhunu görmüş, yaşamış birisiyim!

* Dengelenmesi

„Ulan, yerli ve milli ahlaksızlar“

Esad’la anlaşmak
29 Ocak 2018

EVET sıra geldi, Suriye politikasında Esad’la temas kurmaya, bir adım daha ileri giderek anlaşmaya…
Yedi yıldır Suriye politikasını “Esad gitsin” üzerine bina eden Ankara bu esnekliği gösterebilir mi, açıkçası, bu virajı alabilir mi?
Bu virajı almalı…
Yanlış olan Suriye’de Esad gitsin derken bunu esnek bir siyasetten öteye, sert bir ideoloji haline getirmekti.
Geldiğimiz nokta sudur: Suriye sınırında komşumuz Esad mı olsun, yoksa ister özerk ister bölgesel deyin, YPG yani PKK mı olsun?!
ŞAM’LA İTTİFAK!
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, CNN Türk’te “Fırat’ın doğusu”nun ne kadar karmaşık bir “siyasi sorun” olduğunu anlatırken, burada Türkiye’nin “Şam ve Rusya ile beraber hareket etmesi” gerektiğini söyledi.
Sordum, “Türkiye Şam‘la ittifak yapmalı” mı diyorsunuz?… Cevabı: “Elbette… Hatta Şam sınıra çıkmalıdır.”
Evet, gelinen nokta budur, doğrusu budur.
Bazı okuyucu yorumlarında gördüm, mail’ler de alıyorum, “Mehmetçik Sur’u nasıl temizlediyse…” orayı da temizler…
General Başbuğ “Mehmetçik elbette yapar ama burada siyasi sorun var, sorun Amerika’nın orada bulunmasıdır” diyor.
Başbuğ Amerika’nın Aralık 2017 tarihli Milli Güvenlik Strateji Belgesi’nden satırlar okuyarak, Washington’un asıl hedefinin İran olduğuna dikkat çekti… Fırat’ın doğusu için Amerika’nın ikna edilebileceğini söyledi, NATO’daki havanın Türkiye lehine olduğunu belirtti.
Görüyor musunuz, “siyasi sorun” ne kadar karmaşık, iç içe ve hassas…
MASAYA OTURMAK
Şimdi dönelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki gün önceki şu özlerine:
“Uluslararası camiaya eğer kendinizi anlatmazsınız, meydanda kazanırsınız, masada kaybedersiniz.”
Çok doğru. Siyaset ve diplomasi fevkalade önemlidir.
Mehmetçik elbette Suriye’de kendisine hedef verilen terör yuvalarını temizler, ama ondan sonra?…
Ondan sonrası masa… Üstelik Suriye’den bir gün çıkacağız; Mehmetçiğin denetim altına aldığı yerleri kimlere bırakarak çıkacağız?!
Bunu siyaset ve diplomasi belirleyecek.
Masada Esad da olacak, hem de arkasına Rusya’yı almış olarak!
Türkiye masada yalnız kalmamalı.
Suriye’nin geleceğinin belirleneceği masaya Türkiye’nin Esad’la uzlaşmış olarak oturmasıyla, Esad’la şiddetli düşman halinde oturması çok şey fark eder.
DİPLOMASİNİN ÖNEMİ
Türkiye’nin başlangıçta “Esad gitsin” demesi haklıydı. Bunu demokratik hassasiyetle ifade etmeliydi fakat kısa sürede ideolojik söylem ağır bastı. Hatta Esad’la iplerin koparılmamasını isteyen Kılıçdaroğlu’nu iktidar “mezhepçi” diye suçladı!
İç politika uğruna dış politikayı sert ideolojik kalıplarla formüle etmek, diplomasinin gerektirdiği esnekliği, hatta iletişimi bile zorlaştırıyor.
Fakat öyle bir noktaya geldik ki, dikkat ettiniz mi, Zeytin Dalı harekâtını Şam’a “yazılı olarak” bildirdik değil mi?
Hani tanımıyorduk, niye bildirdik?!
Bu ilk adım olmalı.
Dış politika her zaman diplomasi diliyle ve diplomat tavrıyla yürütülmelidir.
Cumhuriyet tarihinin en büyük sorunuyla karşı karşıyayız: Lozan’da başarıyla kurulan dengeleri yani “Türkiye coğrafyası”nı korumak gibi milli bir davadır bu.
Meral Akşener de Şam’la ilişki kurulmasını savunuyor. CHP öteden beri bu görüşte. İç politikada da sorun olmaz yani.
“Masada kazanmak” demek diplomasi demektir, “askeri operasyon” kavramı kadar önemlidir. “Düşmanları azaltıp, dostları artırmak” bunun olmazsa olmaz şartıdır.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/esadla-anlasmak-40724536