Turizm

Bademlerin yayın organlarından, Doğan Gurubunun…
Yine yayın organlarından biri olan CNN -Türk sabah haberlerine göre…
Alman turistler kapıda…
El, pençe divan bekliyorlarmış. Aman Türk – Alman ilişkileri düzelsin de bizde Tayyipistana…
İzine gidelim(!???)

Bak sen şu işe, hadi bunu yedik diyelim…
Ya bu habere ne demeli???

Terör bitmiş(!!!)

Bitiğinden beri Güneydoğu Anadolu’ya giden turist sayısında önemli bir artış varmış…
Özellikle Mardin’e…
600 binden falan söz edildi. Pardon, terör ne zaman bitti?

Yeminle…
Bu sabah aklımdan geçmediyse dünyanın en adi insanı ben olayım…
Doğru…
Basına yansıyan bir olay yok gibi. Acaba…
Kandil eylemsizlik kararı aldığı için mi, silahlarını teslim ettiler de benim mi haberim yok. Yoksa…
Basına yayın yasağı gibi bir durum mu söz konusu?

Badem bunlar kardeşim…
Yok canım olamaz, nayır olamaz…
Basın özgürlüğünde, Kasımpaşa ayısı, adi p.zevengin dediğine göre dünya…
Gıpta ederek bakıyor ya bize. Basına bir yaptırım söz konusu olamaz…
OHAL falan, nolamaz, nolamaz…
Badem bunlar sağı solu beli olmaz!

Aman Önder sende…
Ekonomi güllük, gülistanlık. İşsizlik diye bir şey yok, millet et yemekten bıkmış…
Salam, sucuk, sosis, pastırmayı sofrada görmekten gına gelmiş…
Ne kadar fesatsın, art niyetli, ararsın her sözün – eylemin ardında bir bit yeniği!

Tohum kadar toprakta önemli

“Peki, nedeni ne?”
“Abla yediğimiz içtiğimize baksana! Üç bebek geldi dünyaya, en büyüğü bizimkisi”

Kuzen aramış Türkiye’den, hanımla konuşmuş…
Duyunca çok şaşırdım…
Hepimiz, ben dahil üç kilo ve üzeri doğduk. Benim sıpalar keza, yeğenlerim…
Bir buçuk kilo, tekrar 1,5 kilo doğan olmuş(!)

Normal…
Kuzenin dediği gibi beslenme…
Bir Allah biliyor neler yediriyorlar millete…
TAYYIPISTAN, gayet normal…
Uyan, uyan ulan uyan!

Açık mektup

Sayın Doğru,

Tüm yazdıklarınıza, tespitlerinize katılmakla birlikte…
Bir istisnai durumu dile getirmek için kaleme, pardon tuşlara “sarıldım, takıldım”.

Efendim…
“İlkel milliyetçilik” dediğiniz yüz yılar, bin yıllar içeresinde oluşan bir duygu manzumesidir.

Bu duyguların temelini dil birliği oluşturur…
İnsan…
Tabiatı itibarıyla sosyal bir varlıktır ve iletişim, bir şekilde birbiriyle anlaşabilme onun için bir…
Evet, bir > varlık < sorunudur, bir var olma meselesidir.

İnsan…
Geneli itibarıyla anadilinde düşünür, hayal kurar, hata rüya görür. Milliyetçiliğin temelini ise dil birliği, söylem birliği, geçmişin bilinci ve ortak bir geleceğin tasavvurudur. Bir bilişimci VE iletişimci (teknik olarak) olarak…
Bana küreselleşmeyi, iletişimi, insanlığın ortak değerlerini… Eğitim önemini, >>> esnekliğin <<< gerekliliğini, sorgulamanın, eleştirel, özgür, HÜR ve çağrışmaya (birbirinden bağımsız bilgi bloklarının bir araya getirilebilmesi) açık düşünce ve eğitim modellerinin önemini izah etmenize gerek yok.

Saliseler içeresinde dünyayı geziyorum…
Ömrüm gurbet ellerde geçti. Yaş 52…
46 senem değişik kültürler, diller arasında geçti. Avrupa ve Avrupa Birliği…
Medeni, çağdaş insanlar topluluğu olarak bildiklerimiz…
Gençleri ki birçoğu AB taraftarı, buna rağmen AB ve yasaları, yine gençler bile…
Kimi >>> milli değerleri <<< gözetmekte, gözetmek zorunda kalıyor…
Bakınız kimi AB yasalarına, milletlere özgü düzenlemelere(!)

Milliyetçilik, bir aidat duygusu…
Dini duygular gibi…
İnsan için, insanlar için gerekli…
Bu gibi duygular ASLA ilkel olmaz, olmamalı…
Ne dindarlık dinciliğe, hele fanatiğine ne milliyetçilik faşizme dönmemeli.

Amacım sizi yermek değildi Efendim. Değer verdiğim bir yazarsınız…
Umarım yazdıklarımı olumlu ve pozitif eleştiri olarak kabul edersiniz.

Önder Gürbüz

2018, Almanya
wordpress.gurbuz.net

OKU

Sınıfta kaldı!

10 Ocak 2018

“İlkel milliyetçilik propagandası” bugün değil, dün değil yüzyıllar öncesinden sınıfta kaldı.
Şöyle sıralanıyor:
Kağıdı Çinliler keşfetti.
Barutu Çinliler buldu.
Tahta baskıyı ilk Çinliler yaptı.
Porseleni ilk Çinliler kullandı.
Sınav fikrini de ilk Çinliler uyguladı. Dünyayı “fikir-düşünce-buluş- yaratıcılık- entelektüel açıdan” yüzyıllarca Çin yönetti fakat ilkel milliyetçiliğe batıp bocaladığı için bilimde ve modern yönetim biçimlerini geliştirmekte Çin, geriye düştü ve öncülüğü Batı’ya kaptırdı.
* * *
Cebir Bağdat’ta bulundu.
İlk hastane Bağdat’ta yapıldı.
Klasikler ilk Bağdat’ta çevrildi.
Felsefenin önemi ilk Bağdat’ta kavrandı. Dünya entelektüel düşüncesini yakalayıp önde götürmek çabası; dokuzuncu yüzyıldan on birinci yüzyıla kadar Bağdat’ta ana hedef oldu. On birinci yüzyıldan sonra İslam dünyası “ilkel milliyetçiliğin, dinin katı kalıplarının, kör ezberlerin” içine saplandığı için Bağdat, dünyada önemini yitirdi.
Geriye düştü.
Öncülüğü Batı’ya kaptırdı.
* * *
Herkesin bildiği yukarıdaki gerçekleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Boğaziçi Üniversitesi, ülke ve millet değerlerine yaslanmadığı için zayıf kaldı” eleştirisi yaptığı için yazmak zorunda kaldım.
Ülke değerleri.
Milli değerler.
Kuşkusuz önemli.
Ancak bugünün dünyasında ne temel eğitimde, ne orta eğitimde, ne üniversite eğitiminde “ölçü olarak” kabul görmüyor.
Hepimizin imkanı var.
Bilgisayarınızdan, cep telefonunuzdan dünyanın en iyi üniversitelerinin sitelerine girebiliriz.
Öncelikli hedefleri ne?
Yaslandıkları temel ne?
Bulup okuyabiliriz:
* * *
HARVARD Üniversitesi:
Biz, öğrencilerimiz arasından dünya ölçüsünde farklılık yaratan önderleri yetiştirmeyi hedefleyen bir üniversiteyiz diye yazmışlar.
Ana değerimiz:
Doğruluk.
Demişler.
SORBONNE Üniversitesi:
Biz, öğrencilerimizi 21. yüzyılın temel zorluklarına ve engellerine karşı hazırlayan bir üniversiteyiz diye yazmışlar.
Ana değerimiz:
Eleştirel düşünce.
Demişler.
TOKYO Üniversitesi:
Biz, öğrencilerimizi dünyadaki çok hızlı küreselleşme sonunda ortaya çıkan, yoksulluk, eşitsizlik, mali güvensizlik gibi konuları aşacak ve insanlığa öncülük edecek bilim liderleri olmaları için hazırlayan bir üniversiteyiz diye yazmışlar.
Ana değerimiz:
İnsanlık için buluş yapmak.
Demişler.
* * *
Bu ölçüler esas alındığında; Cumhurbaşkanı’nın Boğaziçi Üniversitesi’ne verdiği akıl, “ilkel milliyetçilik” olarak kalıyor. İlkel milliyetçilik bugünün dünyasında geri kalmış ülkelerde sadece politikacılara kandırılmış insanların oyunu getiriyor. Bugünün dünyasında üniversiteleri “başarılı başarısız” diye ayırırken şu ölçülere bakıyorlar:
BİR:
Üniversitede öğrenci başına kaç profesör, doçent, akademisyen düşüyor?
İKİ:
Nobel’e aday olmuş ve kazanmış kaç profesörü öğretim kadrosunda bulunduruyor ve Nobel kazanmış kaç öğrenci mezun etti?
ÜÇ:
Üniversitenin fakültelerinde ders veren hocaların bir yıl boyunca ürettikleri bilimsel makale sayısı kaçtır ve makalelerin kaç tanesi dünya biliminde referans olarak gösteriliyor?
DÖRT:
Üniversitenin uluslararası çapta kabul gören kaç hocası var ve üniversite dünyanın kaç ileri ülkesinden yabancı öğrenci çekiyor?
* * *
Bu ölçüleri yakala; vatana ve millete zaten hayırlı oluyorsun.
Gerisi boş laf!

http://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/sinifta-kaldi-2-2167227/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Ülkü, Türk – İslam sentezi miydi?

Geberesi diyeceğim geliyor, gebermişe…
Günlerden beri dinliyorum geberiğin artığını, geride bıraktığını…
Gerçi, Allah var yukarıda, geberik bile artığa…
Karşıydı, ülkü…
Ülkü, dilimiz, geçmişimiz ve muhtemel geleceğimiz miydi bilmiyorum AMA…
Gördüğüm…
Türk, İslam…
Sentezi!

Taban aynı…
Sözde muhafazakâr ayak takımı…
Aralarına katılan akademisyenler, ün – unvan sahibi olanlar daha çok peşinde…
Daha çok para, daha çok ün, daha çok, daha yüksek makam ve mevkii…
Pekte şaşırmadım okuyunca, ulan simgeniz bile, O meşhur bozkurt simgeniz bile çalma…
Kopya!

OKU

Bozkurt işareti metalci işareti

Asrın liderimiz, Devlet Bahçeli hakkında “uçma özürlü, ırkçı, alçak, adi, namert, aile nedir bilmez, çoluk çocuk nedir bilmez, ağzından salyalar akıyor, ikiyüzlü, acınacak halde, çırak bile olamadı” diyordu.
Devlet Bahçeli de asrın liderimiz hakkında “klinik vaka, senin yaptıklarına ancak iblis teşebbüs eder, şerefsiz, ya Kandil yetiştirmesidir ya Türk düşmanıdır, bölünme anayasasına heves ediyor, başkanlık sistemi federasyon demektir, ihanet sürecidir, demokrasinin idam fermanıdır, sende şeref işportaya düşmüş, hurdaya çıkmış, Beştepe hanedanı aile boyu rüşvet ve yolsuzluk çamuruna battı, hırsızlık çarkını döndürebilmek için diktatörlüğünü ilan etmek istiyor, hergün fitne saçıyor, Tayyip Erdoğan demek kutuplaşmadır karanlıktır kargaşadır, aklıyla arasını açmış, sen nasıl müslümansın, nasıl insansın, buna tümden karşıyız” diyordu.
*
Sonra biliyorsunuz, çıktı “kudursalar da evet diyeceğim” dedi.
*
Ve, dün gene konuştu…
Bozkurt işaretini gösterdi, “burnu dik olursa bozkurt işaretidir, şöyle aşağıya doğru olursa heavy metalci işaretidir, bazen sokaklarda herkesin yapabileceği bu işaretleri görüyoruz, heavy metalci mi el sallıyor, başkası mıdır bilemiyoruz” dedi.
*
Alay etti yani.
Akp’ye biat etmeyen ülkücüleri, heavy metalci diye küçümsedi.
*
Acaba komik mi?
*
Metalci selamı olarak tanınan o işaretin İngilizce adı, şeytan boynuzları… Black Sabbath gibi, Rainbow gibi efsane gruplarda vokalistlik yapan İtalyan kökenli Amerikalı müzisyen Ronnie James Dio tarafından icat edildi. Rock kültürünün sembolü haline gelen bu işareti, babaannesinden öğrenmişti. Bizdeki nazar boncuğu gibi batıl inançtı, kötülüklere karşı “Tanrı seni korusun” manasındaydı.
*
Otorite karşısında eğilip bükülmeyen özgür ruhlu Ronnie’nin bu hareketi, rock müziğin muhalif kimliğine çok uygundu, dünya çapında benimsendi.
Rock müzik gençlik demekti, bağnazlığa isyandı, dünyayı değiştirmek isteyenlerin çığlığıydı.
Deep Purple, Led Zeppelin, Rolling Stones, Pink Floyd fırtına gibi eserken, Türkiye’de de “Anadolu rock” patlamıştı.
Cem Karaca, Erkin Koray, Edip Akbayram, Fikret Kızılok, Barış Manço, Ersen, Kurtalan Ekspres, Moğollar, Dadaşlar yıkıp geçiyordu.
Anadolu’nun bağrından Dadaloğlu’ndan Karacaoğlan’dan Pir Sultan Abdal’dan Yunus Emre’den Aşık Veysel’den söylüyorlardı.
Kimisi Cem Karaca gibi 200 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı, kimisi Edip Akbayram gibi cunta tarafından işsiz bırakılmış, evine ekmek götürebilmek için alyansını satmak zorunda kalmıştı.
Eğilmediler, zorbalığa, yobazlığa, mahalle baskısına teslim olmadılar, daima özgürlüğü temsil ettiler, Toroslar gibi, Tendürek gibi, Erciyes gibiydiler, o yüzden bugün hepsi yalçın kayalar gibi ayaktalar.
*
Bozkurt işareti ise, sene 1991… Sovyetler yıkılmıştı, Alparslan Türkeş Azerbaycan’a gitti, Ebulfez Elçibey’in Bakü’de Azatlık Meydanı’nda düzenlediği mitinge katıldı, 500 bin kişi bozkurt işareti yapıyordu, bu işaret ülkücüler tarafından benimsendi, Türkiye’ye taşındı.
*
Elçibey’in rol modeli Türkiye Cumhuriyeti’ydi, Mustafa Kemal’in askeriyim diyordu, demokrasi savunucusuydu, özgürlükçüydü, muhalifti, baskıcı iktidara biat etmiyordu, KGB zindanlarında süründürdüler, eğilmedi bükülmedi, korkulara teslim olmadı, maalesef Türkiye tarafından ihanete uğradı, rahmetli oldu.
*
Bozkurt işareti… Sadece Türk kimliğinin değil, despotizme direnişin sembolüydü, diktatörlüğe başkaldırının ifadesiydi.
*
Demem o ki… Bozkurt işaretiyle metalci işareti, birbirinden çok farklı zamanlarda, farklı mekanlarda, farklı dinamikler sonucunda doğdu ama… İkisinin de ortak karakteri “özgürlükçü muhalif kimlik”ti.
*
Püskevit işareti nasıl yapılıyor, orasını bilemem gari.

http://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/bozkurt-isareti-metalci-isareti-2167286/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Tamam…
İnsan, insandan beslenir ama…
Milliyetçilik bilinçtir, yürektir, birliktir!

Şu elmalar yok mu şu elmalar, Hava Anamızın, Âdem Babamızın cennetten kovulmasına sebep elmalar ve yılanlar. Şeytanın bizzat kendisi, zehirler insanı, düşer Newton’un kafasına, sebep olur şeytani fikirlerin dogmasına

Ne güzel insan yuvarlanıp gidiyordu…
Validenin deyimi ile “aşağıda bir delik, yukarıda bir delik”
Ehhh bacak arası ihtiyaçlarını da gördü mü…
Daha ne olsun?

Ama yok…
Şeytan ile elmayla kandıracak…
Elma…
Kafası kırılasıca, düşecek Newton’un başına!

Ah Newton ahhh…
Üçüncü yasanla; “Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır” tespitinle…
İnsanlığı ettin darmaduman!

Triboloji…
Sürtünme, aşınma ve yağlama konularını inceleyen bilim ve teknoloji dalıdır…
Bu dalın bizi özellikle ilgilendiren yanı…
Sürtünme katsayısı (Reibungskoeffizient)!

Aranızda şoför olan olmayan bilir…
Kışın, karlı – buzlu havada…
Arabalar kayar…
Neden???

Tabii canım, çok haklısın!?

Karda, buzda madde kayar…
Öyle mi?
Neden diye sordum sana, nedennn?
Neden kayar?

Aslında anlatması zor, hele basit kelimelerle…
Anlatmayı deneyelim…
İki cisim birbirine değdi mi, sürttü mü…
Yoksa arasında bir üçüncü madde veya cisim, mesela yağ…
Bu sürtünme, değme ister istemez ya kinetik enerjiye veya termik bir tepkiye sebep olur…
Biraz ayıp kaçacak, ama ister Allah de ister tabiat…
Cinsel hayatımızda da bunu öngörmüş ve gerekli önlemleri almıştır…
Kadının cinsel birleşmeye hazır olma durumu…
Aksi, sürtünmeden doğan can acısı…
İki cins içinde!

Fizik kardeşim, fizik…
Matematik, kimya…
Hayatımızın her alanında!

Ağır bir cisim kara, buza değdiğinde oluşan baskıdan dolayı termikte (ısı) bir reaksiyon (tepki) oluşur ve çok ince bir buz, kar kitlesi erir…
Bu filim, tabakada diyebiliriz kaymaya asıl sebep olan nesnedir. Yağmurlu havalarda gözlemleyebildiğimiz aquaplaning (kızaklama) mesela.

Bilmem bilir misiniz?
Çinlilerin halk sporları arasındadır, belki bundan esinlendiler…
Buz pateni, kızak kayma…
Çinliler kışı beklerler…
70 Km boyunca, 500 metrede bir kuyu kazarlar…
Bu kuyulardan elde ettikleri suyu kızağın önüne döküp kaymayı kolaylaştırırlar.

Köstek

Köstekli saat…
Benimde var, dedelerden kalma…
Ne var bunda?

Önemli olan…
Köstekli olmak, köstek olmak değil…
Kullanmak…
Kullanabilmek, değer bilmek…
Zamanı…
Doğru değerlendirebilmek!

Si vis pacem para bellum

Latince bir özdeyiş…
Cicero’ya ait olduğu rivayet edilen bir cümle. Çok severim Cicero’yu.
İster siyasetçi olsun ister örneğin Cicero’dan, Macchiavelli’ye, filozof Hegel’e kadar görüşler “ayni”.
İnsanlar arası ahlaki ve toplumsal davranış biçimleri, kabulleri ve uygulamaları başka, devletler arasındaki uyum ve birliktelik bambaşka bir şey.

“Barış istiyorsan savaşa hazır ol”

Milli ve yerli kardeşlerimiz için eski dile de tercüme etmiş olalım…
“Daima cenge hazır ol, istersen sulh-ü salah”

Dedikten sonra, S-400’ler konusunu bir tarafa bırakarak…
Stratejik derinliklerde boğulmadan, AKP ve günübirlik siyasetine dokunmadan…
Önderin düşüncesi:
Seçilen yerin yanlış olması başka bir konu, güncel örnekte gördüğümüz gibi sorumsuz, görgüsüz, bilgisiz, AHLAKSIZ, NAMUSSUZ ve akılsız siyasetçi bir tarafa, bu ülkeye…
Nükleer enerji gerekli…
Sadece enerji üretmek için değil…
Tüm olumsuzluklara rağmen silah olarak da!!!

Tehlikeli mi buluyorsun kardeşim?
Bence de öyle…
AMA…
Hayatin kendisi bir risk, başlı başına bir mücadele!

Milli ve yerli olmak…
Milli ve yerli üretimden geçer, planlama yani proje safhasından başlamak üzere…
Üretime, finansmanına kadar…
Her konuda, her yönden milli ve yerli stratejiler izlenmeli!

M.Tullius Cicero’nun Yedinci Philippica Söylevi

oku

Günaydın Türkiye.