Atatürk’ün bıçağı

Bir önceki izlenceyi seyredince aklıma geldi…
Dedemin evinde hep söz edilirdi ve ben defalarca almışımdır elime…
Ah vefa…
Ahde vefa!

Annemin amcası…
Rahmetli Gazinin koruma polislerindenmiş…
Hep anlatırlar…
Çankaya’ya, misafirliğe gider kalırlarmış bir – iki hafta amcalarının yanında…
Tavuklar varmış…
En çok hoşuma giden hep bu olurdu çocukken, bak hala unutmamışım…
Tavukları bir salarlarmış bahçeye, bir, iki, üç hafta sonra tavuklar bir ordu civcivle dönermiş…
Hep gözümün önüne getirmeye çalışırdım bu sahneyi.

Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bilmem neden…
Onu kimse bilmiyor…
Amcaya, bizzat kahvaltı sofrasındayken gümüşten bir bıçak hediye etmiş.

İnsanlarımızın…
Bilinç…
Kadir – kıymet bilmezliği, bakin yemin ediyorum, Allah belamı versin yalanım varsa…
Koskoca hatırayı, O manevi değeri mutfakta kullanıyorlardı…
Sinir oluyordum…
Mutfakta, eskiler bilir, çoğu mutfakta vardı turkuaz renkli mutfak dolapları…
Çekmecelerden birine, en dibe sakladım. Yığdım eşya üzerine…
Çocuk akli iste, sanki bulamayacak millet…
Tabii gurbetteyiz, son gittiğimde sordum bıçağı, kimse bilmiyor ne olduğunu!

AMA…
Yine dedemlerin evinde, iki katliydi, eski Osmanlı köy evi…
Orijinale sadik kalınarak restore edildi, mecbur bıraktılar, Allah’tan…
Üst katta yatak odaları vardı…
Dedemlerin de hamüne derler bizim oralarda, dedemin annesi…
Te o kadıncağızdan kalma çeyiz sandığı…
Dedim herkesin içinde O benim!!!

Gerçekten kimse elini sürmedi…
100 belki 130 – 150 senelik sandık…
Annem…
Bundan üç dört sene önce boyatmış, DELIRDIM…
Bu kadar kafası çalışan kadın, yaptığı işe bakar misiniz…
Allahtan restore edilemeyecek halde değil, usta bulmam lazım!

Yine…
Hala kızlarından Yxxxm, kizi Exxxi…
Üniversite mezuniyet töreninde…
Bize de nasip oldu görmek, kep attıklarını, sevinçlerini…
Ailecek oradayız…
On beş – yirmi kişi (çoluk – çocukta içinde). Babam derdi hep; “bir avuç insanız, çekirdek aile”
O kadarcığız yani…
Bakıyorum etrafıma, bir daha, bir daha…
Kaybetmeyen bilmez çünkü…
Halam, rahmetli ihtiyar. Bir kızdım, bağırdım…
Kalkın yerlerinizden, toplanın bir yere fotoğrafınızı çekeceğim, HATIRA!

Mirin kirin ettiler, onlarda kızdılar…
Önder işte diye diye…
AMA tapış tapış bir araya gelerek toplandılar…
Fotoğrafladım o anı, hatırayı…
Yıllar sonra hala kızı, küçük olanı diyor…
“Önder, iyi ki seni dinledik”
Baktıkça fotoğraflara anıyor annesini, O anı.

Durup dururken neden mi anlattım tüm bunları size…
Bilmem…
Sizce neden ne olabilir acaba?