(Ters) İmam

Kendini bilmez Alman veya Türk hiç fark etmez…
Kendini bilmezler > bizi bilmeden, Ortadoğu insanını tanımadan etmeden < güncellemeye kalkıyor…
Islahat (reformize) etmeye çalışıyor…
Kadından imam olur mu?

Gayet tabii…
Bal gibi olur!!!
O…
Allah’ın bir kulu değil mi?

Niyet ettim Allah rızası için namaz kılmaya, uydum imama(!)

Olmuyor işte OLMUYOR…
Bir kadının arkasında namaz kılmak olmuyorrr…
Nefis kardeşim nefis!

Ha herkesin aklına “pislik” geliyor, gelir mi?
O başka…
Abdest mesela, neydi?
Sembolik bir arınma…
Kendini, içini, düşüncelerini temizliyorsun Allah karşısına çıkmadan…
Yoksa hiç kum ile temizlik olur mu?

Ben mesela…
Ne utanacağım ya, abdest almasını bilmem, BILMIYORUM, ilgilendirmiyor beni…
>>> öğrenmekte istemiyorum, biliyordum, unuttum <<<
Tatbik etmiyorum çünkü!

Zaten ayda yılda bir giderim Camiye…
Gideceğim zaman…
Boy abdesti alırım, ne kadını, sevişmesi…
Bedenimi boydan boya, içimi temizleyip öyle çıkmak istiyorum Tanrımın huzuruna…
Iş olsun diye, göstermelik…
Ne Müslümanım ne vatansever!

Neysem oyum…
Sadece bir insan, belki “diğerlerine nazaran” farkım çok okumam…
Bir o kadar her konuda çok düşünmem(!)

Yok…
Olur mu, haşaaaa…
Müslümanlığı yeniden icat eder, tarif etmeye çalışır miyim hiç?
Benim adım Recep Tayyip Kahpedoğan, mezhebim, mensup olduğum toplum AKP-i hırsız mi?

Bu gece rahmetliyi gördüm rüyamda…
Babamı…
Tuhaf bir rüya, sonsuzlukla ilgili…
Annem nasıl kızıyor bana, of, of, of…
Babam oturmuş bir masa üzerine sadece izliyor bizi…
Konu para, sözüm ona ailenin, onun parasıyla almışım aldığımı…
Hiç olur mu?
Kendi paramla alırım alacağımı, kimsenin hakkını kimseye yedirmem. Her şeyimiz ama her şeyimiz…
Çok özel olmadıktan sonra ORTAK olsa bile…
Ben O ayrımı yapıyorum, yapmak zorundayım.

Evet…
Daraldım yine, zaten darmadağın olmamın bir sebebi…
Sorumluluğun ağır yükü…
VE EVET, bu sabah ekonomistin yorumunda dediği gibi…
Bilmediklerimiz, bu yüzden önümüzü göremiyoruz…
Buna benzer bir cümle kurmuştu(!)

Ancak EMINIM…
Bu…
Hayra yorulacak bir rüya. Babamı, rahmetliyi ne zamandan beri görmüyordum rüyalarımda…
Biliyorum ve yine EMINIM onlar her an yanımda…
Görüyorlar, tabii Allah’ın izniyle görüyor, izliyorlar bizleri!

Onu gördüm ya, bir heyecanla, sevinçle uyandım…
Bir daha da uyuyamadım, ta sabaha karşı. Zor kaldırdı hanım beni…
Doktorda.

Benimde ACILEN gitmem lazım ama…
Ayaklar tersten tersten, geri geri gidiyor…
Kafa…
Var bir şeyler!

Ve gözlerimizi çeviriyoruz Hindistan’a…
Kökten dinci…
EVET DINCILER, kadın kutsal mekânlarına girdi, IBADET ETMEK istediği için ayaklandı…
Onlar insan değil mi?

Nedir bu kadın ile alıp veremediğiniz?
Ne bu bağnazlık?

Onlar…
Bize sevgili, onlar bize eş, dost, yâr, onlar bizim çocuklarımızın anaları değil mi?
Tabii…
Her kadın, kadın değildir…
Her erkeğin erkek olmadığı gibi, o başka…
Öldürmeye…
İşkence etmeye hele hele ki hiç fark etmez…
Hak dini olsun olmasın, unutma senin atalarında bir zamanlar Şamandı…
“Daha yüce bir varlığa”
O >>> güzel ve doğru <<< düşünceler, öğretiler manzumesine…
Senin…
Onu, onları mahrum etmeye hakkın var mı?

Tersiz kardeşim ters…
>>> hiçbir şeyimiz uymuyor diğer insanlara, konan evrensel kurallara <<<
Hiç-bir şey-i-miz…
Neden böyleyiz?

Kendimizi sorgulamanın zamanı geldi de geçmiyor mu?

Hakan Çelik denilen ADI konuşuyor yine

Öf, öf, öf neler sıralıyor, neler…
Bak kardeşim…
Batı…
Bir ORTAK menfaatler birliği…
Bayrak meselesi…
Biri yorulur devreder bayrağı bir başkasına dinlenir, geri döner…
SÖYLE ULAN HAYVAN…
Bana mı öğreteceksin batıyı?

Bu çeyrek halim, 2,5 gram aklımla sizleri doksan dokuz kere cebime sokar, çıkarırım.

Hala ABD çekilecek mi, çekilecekse ne zaman…
Ve…
İte çomak, buldu maşayı…
Olan Mehmetçiğe olacak. Kardeş…
Bu siyaset değildir, bu akıllı bir siyaset hiç değildir…
Beka sorunu da değildir…
Bu…
Düpedüz VATANA, MILLETE IHANETTIR…
İhanet!

Göreceksin…
Yazamıyor, anlatamıyorum. Yok O pezevenklerden korktuğum çekindiğimden değil…
Onlardan çok daha büyükler var…
Erkekliğin kitabında yazmaz kancıklık, kahpelik…
Ama onlar en sevdiğine kadar vururlar, arkadan, sırtından bıçaklarlar!

Lakap meselesi…
Türk’ün güzel bir geleneği…
PAYTAK…
Kimin lakabıydı bil bakalım?

Söyle…
Ama elini vicdanına koy ve söyle…
Söyledim sana bana takılan lakabı, hatırla…
Var mı bunun bir dayanağı?
Varsa…
Söyle hakkıyla mı bana bu lakabı taktılar zamanında yoksa sadece bir şaka, bir latife miydi?

Bir yüzüm…
AMA…
O kadar çok yönüm vardır ki…
Biliyor musun, insan doğar VE hayati boyunca bir gaye uğruna uğraş verir…
Herkes değil…
Nadir, insan olmak, vatansever olmak ömür boyu uğraş gerektirir…
Neyse saat altı oldu, doğru eve cup yatağa. Belki bir ara unutmazsam son sözlerimi tamamlarım bir ara (…)

Borsa 87399 Euro 6,26 Çeyrek altın 373,91

18:27 / 16:27

Dolar???
5,5045

Elinizi, ayağınızı öpeyim…
GÖRÜN ARTIK GERÇEKLERI

Dün…
Yeminle hatırlamıyorum, yok beynim tamamen felç gibi…
Çok beter başladı bu yıl VE öyle devam ediyor…
Afrika…
Ülke adını hatırlamıyorum, bir diktatör…
Yetmiş yaşlarında falanmış, insanlığa karşı suçlu zanlısı…
Halk ayaklandı, bayağı bir karışıklık. EKMEGE ZAM…
Konuşma yapıyor…
“Suçluları biliyoruz, dış güçler …”

LÜTFEN…
Anla artık, lütfen

Bilmem hiç başınıza geldi mi VEYA böyle şeylerle ilgilenip üzerinde hiç düşündünüz mü?

Geçen sene 360 bin Yunan vatandaşı iltica talebinde bulundu, vatandaşlıklarını değiştirdiler…
Yine İngiliz vatandaşları Irlanda vatandaşı olmak için çareler arıyor…
Çok sayıda İngiliz bunun peşinde…
Çok yakında bunu Amerikan vatandaşlarından duymaya başlarsam şaşırmayacağım(!)

Türkiyelileri bilemem…
Kömür, nohut, makarna…
Beleşten elektrik olmayan evlere çamaşır makinesi, buzdolabı falan derken…
Üstüne…
Üçüncü, beşinci, on beşinci çocuk yapıyorlar diye devlet kasasından para alırken…
Bize, bizlere ONLARIN kullandıkları beleş elektriği…
Bilmem neye katkı payı diye bademler bunu faturalar, gagalarken…
Onlar iyi kötü gel keyfim gel yapıyorlar. Türk entelektüelleri, dantel ve enteli…
Ülkeden kaçmanın yolunu arıyorlar, “Beyin göçü”
Daha geçen senenin sonlarına doğru bizzat Almanlar çok sayıda, çok, çok sayıda müracaat talepleri olduğunu açıkladılar.

Zaten…
Bademlerin canına minnet, herifler yandaş yoldaş basında, özellikle görsellerde bunun reklamını yapıyorlar. Almanlar > vasıflı < işçi arıyor, çer – çöp değil!

Bunaldım, yoruldum…
İki satır yazıp kafa dağıtayım dedim…
Çok fena dağıldım dostlar, bırak sağlığımı bir tarafa…
Darmadağınım…
Toparlanamıyorum!!!

AMA…
Ben ben olmazdım VE evet çok yavaş küçük küçük adımlar ile ama en azından toparlanma yolundayım. Bilişimciyim, bir teknisyen…
Sorun çözmek, problemleri ortadan kaldırmak günlük ekmeğim…
Oluyor birkaç sene…
İpin ucunu kaçıralı, altyapı…
Çok önemli…
Temel, kolonlar onun üzerine bina edersin edeceğini…
Öyle dağıldım ki her taraftan çattır, çutur sesler gelmeye başladı…
YOK…
Olmaz, Türk usulü tamir, kolon etrafına çelik çember, üstüne sıva, badana…
Doğalgaz borusuna Japon yapıştırıcısı…
OLMAZ…
İhtiyarlamış bir hatuna boya – badana yaparak, her tarafı pörsümüş, sarkmış…
Makyaj misali!

Mecburum ipin ucunu bulmaya…
Tamir edilecek bir şey varsa KÖKTEN ÇÖZÜM bulmaya…
‘Olmadı sil baştan hayatıma yeni bir çeki düzen vermeye!

TeraByte’larca bilgi, belge…
On binlerce dijital kitap…
Evimde yapılması gerekenler, güç – kuvvet hani nerede?

Önder işi…
Evet…
Aynen öyle, başaracağım bu kesin…
Vicdan azabı duyuyorum, bir sorumluluk…
Sizlere karşı AMA kendisi himmete muhtaç dede nerede kaldı gayrıya himmet ede!

Lütfen anlayışla karşılayın, gönül koymayın, kızmayın darılmayın bana…
Ama önce kendimi toparlamalıyım!

İpin ucu bir kere kaçtı mi…
Yukarıda verdiğim örneklerden de anlayabileceğiniz gibi…
Kabile yöneticisi, Kasımpaşa ayısı kurtaramaz kimseyi gayri…
Ekonomi haberlerini bir dinleseniz, yorumcuları…
Her şey her yer gülük gülistanlık…
Hayal âlemi!

HATIRLA, hatırla sopayı! Amerika geliyor, geliyor Amerika

08:54/6:54

Dolar 5,45
Euro 6,19
Borsa 88865
Çeyrek altın 371,01

Sizi de sizin FETÖ’nüzüde bilmem ne yapayım!
Ne güzel, aferin…
Kantinlerde satılacak olan yiyecek, içeceğin üzerine Okul Gıdası damgası!
Ya denetimi?

Bana bak badem, bana…
Bilmem ne ettin memleketi…
Sana hep dedim diyorum, aç gözünü bak dünyaya…
Sana…
İspanya’dan bir örnek, 30 seneden beri var bu örgütlenme, ki çok etkili…
“Boklu dere” meselesi…
Çevre savcılığı ve ona bağlı çevre timi…
Gerçi sen ne ata yadigârı ne tarihi veya tabii doku diyorsun ama…
Bence bunu hayata geçir ve destekle!

09:48/7:48

Dolar 5,48
Euro 6,23
Borsa 88865
Çeyrek altın 373,01

“xxx’aaa, bu gece seninle yatabiliyim?

😊
Vay pezevenk vayyy…
Gitti bizim avrat, gitti…
Sabah uyanır uyanmaz gittim Dada’nin yanına, benim gibi yatak yorgan yerde…
Hiiihhhhhh….
Çocuk yok, aklım gitti! Uyurgezerliği var…
Çok korktum…
Odaları geziyorum korku ve endişe içinde, neyse çok şükür…
Sarmaş dolaş yatıyorlar, hanım uyandı “benim yanımda” dedi…
Offf be ama korktum…
Uyansın keseceğim O bamyasını, kökünden keseceğim…
😊
Korktu herhalde, benim gibi erkek diye dolaşıyor ortalıkta…
Gitmiş hanımın yanına….
Saat on, on bir gibi gelmiş:
“xxx’aaa, bu gece seninle yatabiliyim?
😊

Resmi(!!!)
Tüfe 20,30
ÜFE 33,64
Enflasyon düşmüş, duyda inanma…
Ya gerçek pahalılık?

11:30/9:30

Dolar 5,43
Euro 6,17
Borsa 88898
Çeyrek altın 369

Bakma bu rakamlara…
Düşüşlere, çıkışlara…
SERMAYE demek uzun vadede yatırım, panikleme, sevinme…
Sevinçten havalara zıplama!

IBRE…
Dolarda beş buçuğa doğru, HATIRLA…
Sabahın kör saatinde, henüz borsa açılmadan 4,49’u test etti dolar…
Tutunamadı(!)

Bak güzel kardeşim hep diyorum, demeye devam edeceğim…
Ekonomisi sağlam olanın götü oynamaz orospu karı gibi…
Bu kadar dalgalanma olmaz, olmaz ya olmaz…
Anla…
Anlayabilirsen tabii?

Dolar beş buçukta tutunursa…
Günlerce ufak oynamalarla…
Anla…
ANLAMAYANA…
Muhtemel bir açıklama benden, nedeni, gerekçeleri…
Tabii…
AKP Çetesi ve çete başı…
Kahpe…
Kancık karı gibi, orospu ya orospunun hem erkeği hem kadını…
Bunlar…
Hesaba, kitaba VE DE öngörüye gelmeyecek yaratıklar AMA…
Ben muhtemel bir açıklama buldum galiba!?

Beklemek lazım kapanışı…
Sabah test etti akşam ne olacak göreceğiz!

13:05 / 11:05

Dolar 5,49
Euro 6,25
Çeyrek altın 372,39
Borsa 88998

Akşamı bekleyemedi!

Yayınlıyorum ki >>> yayın yasağı <<< anla hayali, gör gerçekleri!!!

>>> ### ben kendimi meslek hayatim boyunca ve sonrasında ASLA saklamadım ### <<<
Hackledim mi…
Karda yürür iz bırakmayanlardanım, girip çıktığım yataklar misali…
> kimsenin ruhu duymaz(dı) <
Aptallık biliyorum, yok cesaret falan da değil biliyorum ama…
Bu kadar ADILIK karşısında…
Birisinin bunu yapması gerekli!


+

Unuttum, yazacağım günlerden beri…
Genel yayın yasağı…
Yani haber almanızı istemiyorlar. Şu kadar terörist etkisiz hale getirdik…
Bunların arasında >>> çoğunlukla FETÖ <<< bunu unutma…
>>> Yani iç hesaplaşma <<<
Şunu yaptık bunu yaptık. Gerçek şu ki EVET eylemlerde bir gerileme var AMA…
Ancak saklanması mümkün olmayanlar çıkıyor meydana…
Kış birincisi, ikincisi ve en önemlisi…
Herifler sinir ötesinde yapılanma, hayatta kalma mücadelesi veriyorlar!

Aldığım haberlere, gelen istihbarata göre…
“Bizim sivri zekâlılar” bir kez daha anladılar ABD’ye ne denli güvenilebileceğini!

Kürt kökenli kardeşlerim sizlerde görün lütfen gerçekleri…
Bırak HDP’yi bir tarafa, Ahmet Türk ki yok meydanda, Demirtaş zindanda…
Oyları bölmeyin…
ORTAK DÜŞMAN AKP…
Önce bir bu zibidileri temizlemeli, sonrasında özeleştiri…
VE…
Y-CHP’nin TÜM Türkiye’yi kapsayacak şekilde yine bir HALK PARTISI olma…
Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkan bir parti olması yoluna!

Hep birlikte…
Y-CHP’yi…
Tekrar Cumhuriyet HALK Partisi yapma yoluna!

„Ben annemi çok özledim“

Dada…

Annesi, annemiz ve DayDay gezmeye gitti…
Ananay…
Aslında DERS SANA…
Anlayana(!)

Dada gitmedi…
Okul arkadaşına kandı, sevmiyorum…
Sarı çıyan…
Bugün öğrendim ki babası da aynı duyguları paylaşıyormuş benimle…
Öncelikle teşekkür ve özür dilemek istiyorum siz sevgili okurlarımdan…
Yeminle aslında kesin kararlıydım, YAZMAYACAGIM…
01.01.2019
800 site ziyaretçisi, teşekkür ederim ilginize…
Ancak…
Gönül > padişah fermanı bile dinlemiyor <
Yine de yazmamaya çalışacağım.

Dada gitmedi…
Arkadaşıyla onacaklarmış…
Ne oynayabilirler?
Otomatik…

Oynasınlar bakalım. Tabii çocuğu yalnız bırakır mıyım?
Babası işte çok geç geliyor, annesi, ablası gelene kadar bizde…
Arkadaşı gitmiş evine yalnız kalmış…
Tam üstüne ben gittim…
“Dadaaaa…
Ben annemi çok özledim“
Ağlıyor hüngür hüngür…
KANDI…
Alemin sözüne, geldi yalnız kalınca, daralınca akıl denilen başa!

Yaptım yatağını, açtım sevdiği programı, verdim tableti…
Nasılsa tatildeler, yaşasın hayatını…
Dada pizzası, yok bildiğin değil…
Özel…
Ekmek pizzası!

Âlem bırakır seni AMA…
Canından can, kanından kan olan bırakmaz…
Sevdiğin…
Anca beraber kanca beraber…
Anlayana…
Korkarım sen yine anlamayacaksın(!)

### Dedim ya gecikmeli, neyse hepsi bitti. LÜTFEN çok önemli MUTLAKA okuyun okumadıysanız ###

EVET…
Bende inanıyorum, inanmak istiyorum Türkiye Cumhuriyetinde…
Laik…
Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinden “arda kalan” kamu görevlilerinin hala olduğuna.

İnanıyorum!

Yürekten, gün gelip yürekle meydana çıkacaklarından…
Seçilmişler, atanmışlar…
VE bu vatanın gerçek evlatlarına inanıyorum, VARLAR!

Çıkacaklar meydanlara!!!

Lütfen önce Sayın Dündarı sonrasında Sayın Çölaşan’ı okuyun.

Adalet!..
28 Aralık 2018

“Bir gün dizi çekimindeyiz… Arkadaşlarımdan biri nefes nefese yanıma geldi: ‘Abi seni Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş Paşa arıyor…‘ dedi. Haydaaa, sardık mı başımıza işi!.. İstemeye istemeye aldım telefonu. ‘Bir dakika, paşamı bağlıyorum‘ diyen sekreterin ses tonu bile emreder gibiydi!
Bayağı gerginim, telefonda marşlar çalınıyor! Az sonra Paşa bağlandı:
– Oğlum hiç yakışıyor mu sana?
Ben: ‘Paşam, mizah bu; hoşgörüyle karşılamazsanız gelişemez!..‘
– Ama evladım, koskoca Genelkurmay Başkanı’yla eğlenilir mi?
Ben: ‘Estağfurullah efendim, bu bir şaka!.. Ayrıca Başbakan’ı, Cumhurbaşkanı’nı bile hicvediyoruz. Hatta onlar ertesi gün telefon açıp tebrik ediyorlar! Siz de öyle baksanız, sitem yerine tebrik etseniz!..‘
– Bak oğlum, askerlik günlerinde böyle konuşmuyordun ama! Ayrıca ben tebrik etsem bile, senin yaptığını hoş karşılamayan yüzlerce asker var emrimde! Onlara mani olmakta güçlük çekiyorum. Her an çıkıp gelebilirler yanına!..
Ben: ‘Paşam beni tehdit mi ediyorsunuz?..‘
– Hayır, gerçekleri söylüyorum. Emrimde bu yaptıklarına kızan yüzlerce, hatta binlerce asker var!
Ben: ‘Askerleriniz benim için İstanbul’a geliyorlar, öyle mi?‘
– Evet öyle. Tutamıyorum onları!
Ben: ‘Peki gelip de ne yapacaklar?..‘
– Geldikleri zaman görürsün!
Ben: ‘Tamam, gönderin. Korkmuyorum sizden. Hatta burada bekliyorum onları… Ya da en iyisi kapının önünde bekleyeceğim. Ne sizden, ne de askerlerinizden korkuyorum. Beni Divan-ı Harbe bile gönderseniz, sanatçı olarak başımı eğmeyeceğim. Hodri meydan!..‘
– (Kahkahalarla gülüyor…)
Ben, ‘Niye gülüyorsunuz Paşam?‘ dedikçe o daha da gülüyor. Bir ara düşünüyorum, yoksa Paşa beni işletiyor mu diye!
– Levent!
Ben: ‘Buyurun Paşam!..‘
– Uğur ben, Uğur, Uğur…
Ben: ‘Hangi Uğur?‘
– Uğur Dündar!
Ben: ‘Hay Allah cezanı vermesin! Az kalsın altıma yapacaktım lan!..‘
★★★
Okuduğunuz olayı Levent Kırca ile 90’lı yılların ilk yarısında, Kanal D’de çalışırken yaşadık. Türkiye’nin yetiştirdiği dünya çapındaki güldürü ustası, sevgili arkadaşım Levent Kırca, o dönemde evli olduğu Oya Başar ve arkadaşlarıyla birlikte “Olacak O Kadar” programını hazırlıyordu. Perşembe geceleri önce “Olacak O Kadar” yayınlanıyor, ardından da “Arena” ekrana geliyordu. Televizyon tarihinin en büyük reyting rekorlarının kırıldığı o gecelerin birinde sert, otoriter mizacıyla ünlü Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e etek giydirmiş, bununla da yetinmeyerek 12 Eylül Darbesi’nin lideri Kenan Evren’le Marmaris’te iskeleye oturtup balık tutturmuştu! Paşaların zorlanmamaları için de iskelenin altına 5-6 asker yerleştirmişti! Askerler oltaların ucuna daha önce yakalanmış balıkları takıyor, Evren ve Güreş de sanki kendileri tutmuşlar gibi sevinçle onları çekiyorlardı!
İşte Levent’in kaleminden okuduğunuz telefondaki muzipliği o günlerde yapmıştım.
★★★
Büyük mizah yeteneğinin yanı sıra, ressam ve heykeltıraş da olan Levent, anısında sözünü ettiği gibi, merhum Turgut Özal ve Süleyman Demirel başta olmak üzere, dönemin önde gelen tüm siyasilerini rahatça hicvediyordu. Hem de onlara çok benzeyen makyajlarla…
Programına konu olan o günlerin güçlü politikacıları ise kızıp hışımla üzerine gitmek yerine, ertesi gün telefon açarak başarısını kutlama inceliğini gösteriyorlardı.
★★★
AKP döneminde ise “Olacak O Kadar” yasaklandığı gibi Levent’e hapis cezası verildi. Filmi oynatılmayıp elini hangi işe atsa karşısına aşılmaz engeller çıkarıldı. Onca zulüm yetmiyormuş gibi, korkunç iftiralara hedef oldu.
Ölümcül hastalığa yakalandığında kiralık evde oturuyor, kiralık tiyatroda oynuyor ve hastalığını devlet hastanesinde tedavi ettiriyordu. Cebindeki son kuruşu harcayıp, çok büyük emeklerle çektiği “Sarhoşum Gel Beni Al” filminin dağıtımını üstlenecek bir babayiğit arıyor ama sadece güldürü içerikli olmasına rağmen, Levent Kırca adını duyan dağıtımcı şirketler, korkularından filmi dağıtmaya yanaşmıyordu.
Sevenlerinin özlem ve rahmetle andığı bu büyük sanatçı, ne yazık ki son nefesinde “Olmaz bu kadar zulüm” diyerek hayata gözlerini yumuyordu…
★★★
Anlattıklarım mizahla bağlantılı olaylar.
Konunun bir de yargı boyutu var ki paylaşmadan geçemeyeceğim.
Sert mizaçlı ve hoşgörüsüz bir komutan olan merhum Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, haberlerim nedeniyle beni gerçekten Divan-ı Harbe vermekle tehdit etmiş, sonunda da Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti.
Suçlamanın konusu çok üzücüydü. O yıllarda terör örgütü PKK, vaktiyle kaçakçılığı önlemek amacıyla çukur alanlara yapılan, ayrıca halı saha gibi ışıklandırılarak açık hedef haline getirilen barakamsı hudut karakollarına sık sık baskınlar düzenliyordu. Hainler Kandil’den geliyor, çevredeki yalçın kayalıklardan yağdırdıkları roketlerle karakollarda görev yapan Mehmetçikleri şehit ettikten sonra rahatça inlerine dönüyorlardı! Yürek yakan bu gerçeği ekranda dile getirip, karakolların konumlarının acilen değiştirilmeleri ve daha sağlam inşa edilerek çevrelerinde güvenlik önlemleri alınması gerektiğini söylediğim için, Doğan Güreş’in talebiyle Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildim. (Nitekim daha sonra kalekollar yapıldı, sözünü ettiğim tüm önlemler alındı ve baskına gelen hainler baskına uğratıldı…)
★★★
Yargılandığım Bakırköy 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı ifademi aldıktan sonra, beni sanık sandalyesi yerine, avukatımın yanına oturttu. Hiç unutamadığım bu onur verici davranışın ardından savcının basın özgürlüğünü savunan muhteşem mütalaası geldi ve daha ilk celsede beraat ettim…
★★★
“Askeri vesayet devri” denilen o yıllarda adliyeden çıkarken avukatıma dönüp; “Ne mutlu bize ki, ülkemizde hakim ve savcılar var” dedim.
Sayıları azalmış da olsa hâlâ var olduklarına inandığım gerçek yargıç ve savcılarımıza saygıyla!..

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/adalet-7-2891810/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Yakıştı mı, yakıştı mı?
28 Aralık 2018

Sevgili okurlarım, koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İstanbul’dan aday olacak, birkaç gün sonra araziye çıkıp seçim çalışmalarına başlayacak.
Bugün saygın bir görevde…
Devlet protokol listesinde ikinci veya üçüncü sırada.
İkinci veya üçüncü sıra dememin bir nedeni var.
Yeni devlet düzeninde bu protokol listesinin resmi sıralaması yok. Evet, inanılır gibi değil… Aynen böyle.
İlk sırayı cumhurbaşkanı alıyor ama sonrası belli değil. İkinci sırada kim var, üçüncüde kim var, sıralama bilinmiyor.
Resmi kayıtlarda bile ortaya çelişkili sonuçlar çıkıyor.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı mı, yoksa Meclis Başkanı mı!..
Neyse, konumuz bu değil. Bizim devlet protokolü ile bir işimiz olmadığına göre arkadaşlar kendi kendilerine halletsinler, kendi sıralarını kendileri belirlesinler!
★★★
Dünkü yazımda Anayasa’nın 94. maddesi ile Siyasi Partiler Kanunu’nun 24. maddesine burada değinmiştim.
– Meclis Başkanı Meclis’teki tartışmalara ve partisinin grup toplantılarına katılamaz, oy kullanma hakkı yoktur.
– Mensup olduğu siyasi partinin (Olayımızda AKP’nin) Meclis içindeki veya dışındaki faaliyetlerine katılamaz.
Anayasa ve yasaların bu konudaki hükümleri açık ve net.
Üzerinde tartışmak bile abes.
★★★
Şimdi bazıları şu görüşü savunuyor:
“Efendim Meclis İçtüzüğü’nde bir madde var. Buna göre Meclis Başkanı, büyükşehir belediyesine aday olduğu takdirde istifası gerekmez. Ancak uzun süreli izin alması gerekir. Aksi takdirde, itiraz olursa adaylığı iptal edilir.
Meclis İçtüzüğü ne derse desin, Anayasa ve yasaların üzerinde midir?
Elbette ki değildir.
Kaldı ki, içtüzükte yer alan bu konudaki hükümler sadece milletvekilleri için geçerli.
Meclis Başkanı’nın özel durumunu kapsayan başka bir hüküm yok.
★★★
Türkiye bir seçim öncesinde böyle bir olaya ilk kez tanık oluyor.
Bir Meclis Başkanı başka bir makama, bir büyükşehir belediye başkanlığına aday oluyor.
Şimdi bir an düşünelim…
Varsayalım anayasa ve yasalarda yukarıda verdiğim hükümler yoktur ve Binali Bey’in önü adaylık için açıktır.
Peki bu durum etik midir?
Siyasi ahlâk kurallarına uygun mudur?
Hayır, değildir.
★★★
Yarın veya sonraki günlerde adaylığı resmen açıklandığı takdirde İstanbul’da Meclis Başkanı kimliği ile araziye çıkacak, seçim çalışmalarına başlayacak.
Emrinde ve hizmetinde devletin her türlü olanaklarıyla…
Makam araçları, resmi taşıtlar, uçaklar, helikopterler, saraylar, köşkler…
Koruma ordusu…
Ve ilin bütün yöneticileri, vali dahil onun karşısında esas duruşta bekleyip emir ve talimatlarını alacak.
Bir dediği iki edilmeyecek.
Binali Yıldırım seçime, arkasına “Devlet gücünü” alarak girecek.
★★★
Nasıl olsa bu yasa dışı duruma Devlet Bahçeli’den bir tepki beklemiyoruz.
Burada esas görev şimdi Kemal Bey başta olmak üzere CHP’ye düşecek.
İtiraz edip ses çıkarmaları, büyük tepki koymaları ve bu gerçekleri Türk Milleti’ne anlatmaları gerekir.
Anayasa, yasalar ve siyasi ahlâk kuralları bu olayda açıkça çiğnenmek isteniyor.
Anayasa ve yasaların açık hükümleri yok sayılıyor.
★★★
Şimdi anlaşılıyor ki, yapılacak itirazlar sonunda iş yine Yüksek Seçim Kurulu tarafından verilecek karara kalacak!
Eğer hadise oraya ulaşacaksa, kararı size şimdiden açıklıyorum!
“Başvuru görüşülmüş ve itiraz istemlerinin reddine karar verilmiştir!”
O zaman onlara soracağız:
“Siz Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nun ilgili maddelerini okuma zahmetine acaba katlanmış mıydınız?”

Sevgili okurlarım, Mustafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919 günü Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Ankara’ya ilk adımını atmış, seymenler ve halk tarafından coşkuyla karşılanmıştı.
Genelkurmay Başkanlığı önünde, caddenin tam ortasında bu amaçla dikilmiş küçücük bir anıt taş vardır.
Üzerindeki küçük yazıyı dibine kadar gitmezseniz okumanız mümkün değildir, kimsenin dikkatini çekmez.
Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geliş günü her yıl görkemli törenlerle kutlanır (dı.)
Dün 99. yıldönümü idi ve yine göstermelik bir biçimde kutlandı. Niçin?..
★★★
Her yıl alışmıştık… Harp Okulu öğrencileri tam teçhizatlı olarak Atatürk Garnizon Koşusu yapardı.
Koşarak uygun adım ve marşlar söyleyerek…
Bu koşu Harp Okulunda başlar, Ankara’nın merkezi olan Atatürk Bulvarı’nda on binlerce insanın coşkulu alkışları arasında devam ederdi.
★★★
AKP hükümetinin gücü bu koşuyu iptal etmeye yetmedi ama güzergâhını değiştirdi.
Ankara Valiliği bulvar geçişini iptal etti, koşuyu ıssız ve kimsenin olmadığı yollara aldı.
Gerekçe: Trafikte aksama yaratıyor!
Yeni güzergâh: Harp Okulu’ndan Anıtkabir’e!
Dünkü koşu bu tenha yollarda yapıldı… Aman haa, halk askerleri görmesin ve alkışlamasın!
Bu anlamlı gün işte böyle kutlandı!
Öyle bir ortama geldik ki, galiba “Buna da şükür!” demekten başka çare kalmadı.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/yakisti-mi-yakisti-mi-2891908/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

2018
29 Aralık 2018

Türkiye’de bulunan askerlik çağındaki Suriyelilerin sayısı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mevcudundan bile fazlayken, bizim çocuklarımızı Afrin’e sürdüler, 55 şehit verdik.
Asrın liderimiz “ÖSO tıpkı Kuvayi Milliye gibidir” dedi.
Akp milletvekilleri bile “feto borsası”nı itiraf etti, parayı bastıran zengin fetocular yırtıyor.
Türkiye’de sırf bu yıl 363 kadın öldürülmüşken, bu kadınları öldüren erkekler şakır şakır serbest bırakılırken… Tabanca zoruyla tecavüz eden eniştesini öldüren kadıncağıza müebbet hapis verildi.
TRT’ye çıkarılan İstanbul Üniversitesi deniz bilimleri fakültesi öğretim üyesi, “Nuh tufanı sırasında Nuh’un cep telefonu vardı, gemisi nükleer enerjiyle çalışıyordu, insansız hava aracı kullanıyordu” dedi.
Sayıştay raporuna göre TCDD’nin bir yılda 2.5 milyar lira zarar ettiği,
Akp dönemindeki toplam zararın 12 milyar liraya ulaştığı anlaşıldı.
Toki bakanı sadaka verir gibi cebine para sıkıştırınca, “ben dilenci değilim, kanser ilaçlarını bulamıyoruz, eliniz cebinize değil vicdanınıza gitsin” diyen kanser hastası Dilek vefat etti.
İstanbul’daki Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’ne sadece beş ay içinde 15 yaşından küçük 115 hamile çocuk getirildiği ortaya çıktı.
Bu haber biraz kurcalanınca… Türkiye’de son 18 ayda 21 bin 957 kız çocuğunun “hamile” olarak hastanelerde kayıt altına alındığı ortaya çıktı. Resmi olarak her gün, reşit olmamış 40 çocuğun hamile bırakıldığı anlaşıldı.
Türk Tabipler Birliği’ne “terörist” deyip, komple hapse tıkmaya çalıştılar.
Türkiye Barolar Birliği’nin Türkiye’sini silmeye kalkıştılar.
Amerikan elçiliğinin önündeki caddenin adını Zeytindalı Caddesi olarak değiştirdik… Yalaka gazetelerimiz “Osmanlı tokadı vurduk” diye manşet yaptı. ABD mahvoldu yani!
Afrin şehidimizin evine haciz gönderildi.
Matah icraatmış gibi “e-devlet soyağacı” icat edildi, sayın ahalimiz sanki bilmiyormuş gibi internete girip dedesinin adına baktı, izdihamdan sistem kilitlendi.
Akp yandaşı sosyal doku vakfı’nın başkanı “birbirini tanımayan bir kadınla bir erkek asansöre binerse, halvet olur” dedi.
Asrın liderimiz “insansız tank” yapacağımızı müjdeledi.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi öğretim üyesi, “1924 yılında camiler kapatıldı, Çanakkale ve Bursa’da genelev olarak kullanılan camiler var” dedi.
Dinci televizyon kanalının tetikçi spikeri “sivil öldürmeye Etiler’den Nişantaşı’ndan Cihangir’den başlarız, Tbmm’den başlarız” dedi.
Akp türkücüsü Yavuz Bingöl “ben manav Mehmet efendi değilim, bilinçli seçmenim” dedi.
Asrın liderimiz kadınlar günü’nde kadına yönelik şiddeti durdurmak için konuştu, “televizyon yayınları bu işi zıvanadan çıkarıyor, medyaya sesleniyorum, yayınlarınızı kesintiye uğratın” dedi.
Akp yandaşı ilahiyatçı “ketçap şehvet yapar” dedi.
Dubai’den gelen özel uçak İran’da düştü, 11 pırıl pırıl genç kızımız hayatını kaybetti, kindar nesil öylesine iğrenç yorumlar yazdı ki, kızların sosyal medya hesapları aileleri tarafından kapatıldı.
Çiftlikbank’ın tosun’u sayın ahalimizden 400 milyon dolar tokatladı, Uruguay’a kaçtı.
Aydın Doğan tasfiye edildi, medyasını yandaş işadamını satmak zorunda kaldı, krediyi devlet bankası verdi.
Atatürklü tişörtle Tbmm’ye girmek yasaklandı.
Tbmm’de sergilenen Çanakkale konulu tiyatroda kadın sanatçıların sahneye çıkması engellendi, erkek erkeğe oynandı.
Atatürk Kültür Merkezi yıkıldı, asrın liderimiz “çatlayın patlayın yıktık” dedi.
Afrin’de 55 şehidimiz varken, çalgıcıları özel uçağa doldurup sınır karakoluna götürdüler, kahkahalar eşliğinde klarnet çaldılar, yandaş medya “dev koro moral verdi, Afrin’de renkli anlar” manşetleri attı.
Nükleer santral anlaşması imzalandı… Putin, bize satacağı elektriğin nükleer santralını kendi topraklarına kuracağına bizim topraklarımıza kuracak, bütün riski bize yıktı, sayın ahalimiz alkışladı.
Herkesi fetocu diye gammazlayan, YÖK tarafından korunan kafadan kontak araştırma görevlisi, tabancayla Osmangazi Üniversitesi’ni bastı, dört akademisyeni kurşuna dizdi.
Sakarya’da iki aylık yavru köpek, dört patisi birden kesilmiş ve kuyruğu koparılmış halde bulundu, kurtarılamadı.
İmam hatip öğrencileri arasında “deizm”in yayıldığı ortaya çıktı.
Şeker fabrikalarımızı sattılar.
“Erken seçim talebinde bulunmak vatana ihanettir, erken seçim ekonomiye darbedir” diyen asrın liderimiz, erken seçim ilan etti.
Suriyeli işadamı Akp’den Bursa milletvekili adayı oldu.
Asrın liderimiz “ahdim olsun ki, faizler düşecek, enflasyon düşecek, cari açık düşecek” dedi.
Asrın damadımız “cumhurbaşkanımız ay’a kadar dört şeritli yol yapacağım dese vallahi inanırız diyorlar” dedi.
Adıyaman Havalimanı 1998’de açıldı ama, asrın liderimiz “aaah kardeşlerim aahh, Adıyaman’da havalimanı var mıydı, biz yaptık” dedi.
Asrın liderimiz “ben 75 öğrencili sınıflarda okuduğum zaman tek partili dönemdi” dedi. Böylece asrın liderimizin henüz doğmadan önce, İsmet İnönü döneminde ilkokula gittiği anlaşıldı!
Asrın liderimiz “biz gelmeden önce MR mı vardı, tomografi mi vardı” dedi, “ambulansları köpekler çekiyordu” dedi, “15 sene önce evlerde fırın mı bulunuyordu, buzdolabı mı bulunuyordu” dedi.
Oxford Üniversitesi dünya çapında “yalan haber” araştırması yaptı, dünyanın en ahlaksız medyasının bizim medyamız olduğu tespit edildi.
Asrın liderimiz “anayasaya göre ben hepsinin paşasıyım” dedi.
Asrın liderimiz millet kıraathaneleri açacağını, bedava kek ikram edileceğini müjdeledi.
Asrın liderimiz “yeni bir projem var, alacaksınız çoluğunuzu çocuğunuzu, gideceksiniz millet bahçesine, orada onlarla beraber yatıp yuvarlanacaksınız” dedi.
Asrın liderimizin kapalı kapılar arkasında konuşurken “sandık kurulunda hakimiyeti elde edersek, başlamadan işi bitiririz” dediği ortaya çıktı. Cep telefonuyla çekilmiş görüntüleri yayınlandı.
Rejim değişti.
Sayın ahalimizin verdiği oylarda, egemenlik saraya devredildi.
Başbakanlık lağvedildi.
Binali Yıldırım’a “şeref madalyası” verildi.
Tbmm başkanı yapıldı.
Çorlu’da tren devrildi, 25 insanımız hayatını kaybetti, raylar çamaşır ipi gibi havada duruyordu, altında toprak yoktu, çünkü kontrol eden yoktu, rayları kontrol etmesi gerekenleri işten çıkarmışlardı.
Asrın liderimizin şoförü olan, Yeliz lakabıyla tanınan milletvekilimiz “matematiği benim dedem icat etti, dedemi Romalılar öldürdü” dedi.
Yandaş gazeteci durup dururken Kemal Sunal’a saldırdı, “Kemal Sunal bu ülkeye zihinsel anlamda yapılmış en büyük kötülüktür, filmleri resmen insanın zekasına hakarettir” dedi.
Suriye’den ithal ettiğimiz patateslerin, meğer bizim patatesler olduğu, geçen seneden stoklayıp bu sene kakaladıkları ortaya çıktı.
Ekmek zamlarını kamuoyuna duyurmak yasaklandı.
Dolar 7.5 liraya fırladı.
Asrın liderimiz “onların doları varsa, bizim Allahımız var” dedi.
Atatürk Samsun’a çıkmıştı.
Asrın liderimiz Samsung’a çıktı.
“Onların iPhone’u varsa, öbür tarafta Samsung var” dedi.
Asrın liderimiz Ahlat’a saray yaptıracağını, 10 dönüm üzerine kurulacağını, 1071 metrekare oturum alanı olacağını müjdeledi.
“Kuvayi milliye” ilan edilen Özgür Suriye Ordusu, Türkiye tarafından ödenen maaşlarını Türk Lirası olarak almak istemediklerini, dolar karşısında mağdur olduklarını, Suriye Poundu olarak istediklerini açıkladılar… Yani aslında “cukkayı milliye” oldukları ortaya çıktı.
Türk Telekom’u verdiğimiz Araplar, kablolarına kadar sattı, 15 milyar dolar hortumladı, 4.7 milyar dolar borç taktı, pırrr…
Brezilya’dan ithal edilen sığırlarda şarbon çıktı.
Asrın liderimizin sarayındaki 30 Ağustos resepsiyonunda “chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie, starex meyvesi eşliğinde aloevera” ikram edildi.
Hapiste zannedilen hayırsever Rıza bey, New York’ta Nobu restoranda suşi yerken fotoğraflandı.
Asrın liderimize Boeing 747-8 model, iki katlı, asansörlü, yedi yatak odalı uçak geldi, “Katar’ın hediyesi” denildi.
Faiz uçtu, dünyanın yüksek faizini veren üçüncü ülkesi olduk.
İşsiz baba, okulun istediği pantolonu oğluna alamayınca, kendini astı.
Çığ gibi büyüyen konkordato haberleri ekonomi sayfalarına sığmıyor, karşılıksız çek tutarı 25 milyar liraya ulaştı.
Asrın liderimiz “bizde kriz mriz yok, sakın inanmayın” dedi.
Akp gençlik kolları başkanı Atatürk’e nefret kusarak “kimse Türk, Atatürk demesin, orijinali Yunan” demişti, bu sözler “düşünce özgürlüğü” kabul edildi, beraat etti.
Tıpkı Euro 2008, Euro 2012, Euro 2016, Euro 2020 gibi… Euro 2024’ü de alamadık.
Asrın liderimiz seçimi kazanınca “100 gün içinde Türkiye çağ atlayacak” demişti, 100 gün doldu.
Sayıştay raporuna göre, asrın liderimizin sarayında, sadece mutfağa bir yılda 2 milyon 600 bin lira harcandığı ortaya çıktı.
Emeklilikte yaşa takılanlar haklarını istedi, asrın liderimiz “vatansever milletime soruyorum, ekonomik kurtuluş savaşı verdiğimiz böyle bir dönemde bu yükü ülkemizin sırtına yüklemeye hakkımız var mı?” dedi.
Asrın liderimiz “apartmanların bodrum katlarında namaz kılıyorduk, cami yoktu” dedi.
“Vatanımız istiklal savaşı veriyor, ben de varım” diyen, umreye gidip kafasında takkeyle poz veren “milli” futbolcu Arda, kendi eşi hamileyken, bara gidip elalemin eşine sarkıntılık etti, kadının kocasına kafa attı, tabancayla hastaneyi bastı, kafama sık filan dedi.
“Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsın” filan deniyordu, Trump çıktı “vermezseniz oyarım” dedi, rahip Brunson’ı tıpış tıpış bıraktılar.
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda parça parça parçalayıp yok ettiler, kasap timi ve Suudi konsolosu elini kolunu sallaya sallaya gitti.
Danıştay’ın kararına rağmen Andımızı okullarda okutmuyorlar.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu tarihte ilk kez başkentimizde yapılmadı, İstanbul’da yapıldı.
Üçüncü havalimanını törenle açtılar, Atatürk havalimanı yılbaşında buraya taşınacak dediler, taşıyamadılar, şimdi Mart filan diyorlar.
Akp’nin rektörü “İslami olarak cumhurbaşkanımıza itaat etmek farzdır, karşı çıkmak haramdır” dedi.
Atatürk’ü hutbelerden çıkaran Akp’nin diyanet işleri başkanı “keşke Yunan galip gelseydi” diyen tımarhanelik fesliyi ziyaret etti.
Yurtdışındaki biliminsanlarımızı geri getirmek için “tersine beyin göçü” projesinin açıklandığı gün, Boğaziçi ve Bilgi üniversitesi profesörlerinin evini polisle basıp gözaltına aldılar.
Enflasyonu düzgün hesaplayan Tüik yöneticilerini görevden aldılar, dünya ekonomi tarihinde ilk kez fiyatlar artarken enflasyon düştü.
İstanbul’da balerin heykeline tecavüz etmeye kalkıştılar, beceremeyince kırdılar.
Uzay bilimleri dekanı “kadın adaylara oy vermeyeceğini” açıkladı.
Suriye’den pamuk ithal ettik.
Sadece şehit çocuklarına tanınan eğitim ayrıcalığı, Suriyelilere de tanındı.
Asrın liderimiz “Çankaya, Beşiktaş, Kadıköy, Şişli gibi yerlerdeki seçmen profili Türkiye pastasının kaymağını yiyen kesimden oluşuyor, Türkiye yansa bunların umurunda değildir” dedi.
Havuzcu müteahhitin yaptığı hattı “sinyalizasyon” tamamlanmadan açtılar, iki tren kafaya kafaya çarpıştı, 9 insanımız daha hayatını kaybetti. Ulaştırma bakanı “sinyalizasyon olmazsa olmaz değil” dedi.
Emin Çölaşan ve Necati Doğru’yla Sözcü’nün internet yöneticileri Mustafa Çetin ve Yücel Arı’ya “fetoculuktan” iddianame yazdılar.
Varlığıyla onur duyduğumuz Metin Akpınar’la Müjdat Gezen’i evlerinden polisle aldırıp, hapse tıkmaya kalkıştılar.
Namuslu habercilik yapan Fox Haber’i kapattılar.
Dünya televizyonculuk tarihinin seyirci rekorunu kıran, her bağımsız ankette Türkiye’nin en güvenilir kişisi seçilen, yılbaşında meslekteki 50’nci yılını kutlayacak olan değerli ağabeyim Uğur Dündar’ın Halk Arenası’nı kapattılar.

Patagonya’dan Sibirya’ya, Tanganika’dan Alaska’ya, dünyada 2019 yılına bundan daha mutsuz giren bir başka ülke var mı?

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/2018-2908148/

2 koltuğun vuruşması!
2 Ocak 2019

Yeni yıla siyaset, “2 koltuğun vuruşması” ile girdi. Meclis Başkanı koltuğu, İstanbul Belediye Başkanı koltuğu ile “aynı kişi üzerinden” birbiriyle çarpışmaya sokuldu.
Dünyada ilk.
Meclis Başkanı, oturduğu hazır koltuğun taşıdığı bütün özgül ağırlığı, koltuğun sahip olduğu yasal gücü eline alarak, gözyaşları içinde, İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğunun üzerine yürüme teklifini kabul etti.
Koltuk vuruşturma!
İlke dinlemiyor.
Anayasa tanımıyor!
Binali Yıldırım, “Anayasayı ayaklar altına almayı” da göze alarak “Meclis Başkanlığı’ndan istifasını” vermeden İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğu “meydan savaşına” girişti.
Girişmedi.
“Haydi” dendi.
Girişti.
★★★
İngiliz Yazarı Oscar Wilde, kendi ülkesinin başbakanları ile kraliçesini eleştirirken; “dünyanın en kıymetli koltuğuna bile insan poposuyla oturuyor” diye yazmıştı. Ve “asıl bakılması gereken koltuğa oturanın arkasında kimin olduğudur” diye altını özellikle çizmişti.
Biliyorsunuzdur!
Oscar Wilde, dünyanın çok okunan yazarlarından biridir ve “koltuğa oturma analizi” evrenseldir.
Her topluma uyar.
Daha 6 ay öncesine kadar Türkiye’nin parlamenter sistemi; “zirvede çift kişiye ve iki koltuğa” izin veriyordu. Koltuklardan biri Cumhurbaşkanının, diğeri Başbakanın oluyordu. İkisi de aynı partiden yol ve dava arkadaşıydılar. Binali Yıldırım, başbakanlık koltuğundan kalkmadan, koltuğun yasal gücünü de kullanarak “kendi koltuğuna karşı vuruşmaya” girişti. Seçim meydanlarında kendi koltuğuna karşı vuruşan dünyadaki ilk örnek oldu. Sonunda Türkiye’de 1950’den buyana süregelen “parlamenter sistemden” vazgeçilip tepedeki “iki koltuğun”yetkilerinin “tek adama verildiği” bugünkü sisteme geçildi.
★★★
Henüz 6 ay geçti.
Yine aynı hamle!
İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğunu ele geçirmek için bu kez Meclis Başkanlığı koltuğunun da gücüyle yine “2 koltuk vuruşturma” yolu seçildi. Böylece İstanbul seçmenine; “Binali Yıldırım’a bak Tayyip Erdoğan’ı gör…” mesajı veriliyor. Bütün koltukların gücü; cumhurbaşkanlığı koltuğu, başbakanlık koltuğu, başkomutanlık koltuğu, parti başkanlığı koltuğundan sonra İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğu da tek kişide toplanıyor.
İstanbul seçmeni kör mü?
Bu gidişi görmez mi?
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞI KİMİN VÜCUDUNDA?
MHP lideri Devlet Bahçeli, geçenlerde bilineni tekrarladı ve “FETÖ’nün sekiz ayağı var” dedi:
Askeri ayağı, Emniyet ayağı, yargı ayağı, diye sıraladı fakat “sekizinci ayak olan siyasi ayağın üzerine gidilmediğini” söyledi. Bunu muhalefet partileri hep söylüyor. Bahçeli’nin de söylemesi önemli bir uyarı. Bu ayak çok mu derinde? Bu ayak, çok önemli birilerinin mi vücuduna gidip vidalanıyor ki, bir türlü ortaya çıkarılmadı. Bahçeli’nin “Hulusi Akar’a hediye ettiği altın suyuna batmış tabanca” kayıptı, silah hemen bulundu. Fakat siyasi ayak bir türlü çıkarılamadı.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/2-koltugun-vurusmasi-2950253/