Cuma, Cumartesi, Pazar… Takke, mes(h) ve kipi meselesi

Kadın…
Özellikle kadın bilecek varı – yoku, bilecek ki öğretsin, “yönetsin – yönlendirsin”…
Bakmayın siz erkek diye ortalıkta dolaştığımıza, kendinize karşı hiç olmazsa dürüst olun, kadının elinde oyuncağız.

Kadının fendi, erkeği yendi!
Öyle!!!

Tabii erkek içinde varı – yoku bilmek çok önemli…
Vardan yoksulluğa düşmek çok zor…
Yokluktan vara ulaşmak, varın kadir – kıymetini bilmek, Allah’ın takdirinin idrakine varmak, lokmanın değerini bilmek. Erkek içinde, kadın içinde önemli. Ancak kadın yönünden biraz daha anlamlı, kadın ki besleyip büyüten, öğreten ve yine çoğu zaman bizleri mezara taşıyan (hem öyle hem böyle, bazen diri diri gömen).

Herkes biraz Minora…
Herkesin içinde var biraz Hanukiya…
“Bize” göre Tanrı dünyayı altı günde yaratı…
Yahudiler ve Hristiyanlara göre de altı günde yarattı, yedinci gün dinlendi.

Özür diler düzeltme yaparım, insanim, yanılabilirim. Yanlışsam, yanlışım demekten çekinmem…
Gerekirse özürde diler, el, ayakta öperim. Duruma ve kişiye göre!

Ben mes olarak biliyordum, meğer bizde takke diyorlarmış. Mes(h) ayağa giyilen ama daha bu konuyu yazacağım, abdest meselesini, gusüllü, kumu, kıçı ve başı. Başka zaman. Şu an için çok öfkeliyim, kızgın. O günde o kelimelerde öfkeyle döküldü “kalemimden”.
Annem bir konuda haklıysa, o da okunduğum ve ben adıma yakışan şekilde yaşamak ve örnek olmak zorundayım. Hanıma hep derim…
“Kimin karısı olduğunu unutma. Önce kendine, evladına ve bana yakıştığı şekilde davran”
İnsana, bana yakın olana, kadına, karıma söylediğim haydi haydi kendim için, kadınım içinde geçerlidir. Bu yüzden bu konuyu erteledim.

Cuma, Müslümanlar için önemli bir gün…
Pazar, Hristiyanlar için…
Cuma’dan, Cumartesiye Musevilere!

Mesleğimin, hayatımın, yaşam şartlarımın bir getirisi…
Bilmek, anlamak, emin olmak, kendinden, söylediklerinden, karşındakinden…
Sözlerinde özenli, hal ve hareketlerinde dikkatli ve tabii bel altınla kendine hâkim olmak, olabilmek…
Billur, pırıl pırıl bir ahlak…
Benim anlayışıma göre Müslüman budur, insan budur…
Kendini olduğundan farklı göstermek, kendinle birlikte karşındakini aldatmaktır ama ya Allah?
Aldata bilir misin? Sen kimsin?

Okumak güzelde…
Görmek, kendi gözlerinle görmek, ayrıntıları bile…
Şeytan ayrıntıda gizlidir, ayrıntılar, küçük, küçücük şeyler önemlidir…
Sinekte küçüktür ama çorbada mide bulandırır…
Bu yüzden özdeyiştir; “çok okuyan mı bilir çok gezen mi?”
Ben hayatın bizzat içinde olan bir insanımdır, öyle ki Allah’ta nasip etti, en akıl almaz olayların içinde buldum kendimi. Üç gözle bakarım dünyaya, algılamaya, anlamaya çalışırım çevremi, olup – biteni.

Müslümanlarda takke, başı örter…
Musevilerde kipi başın yarısını örter, arkaya doğru, Hristiyanlarda da var bunun benzerini takan…
Allah…
Ne senin Arapça duana bakar ki bundan eminim, ne senin beş vakit namazına…
Ne derler? Sana, şah damarından yakın olan!* Bilen, anlayan, kulu ve evreni yaratan…
Senin Arapça duana, beş vakit namazına mı kalmış?
Yoksa…
Yoksa senin kalbine, ruhuna, zihnine mi bakan?
Senden istediği pırıl pırıl bir ahlak değil mi?

Annem bu sabah formundaydı, öf öf öf…
Sekize böldü, ikiyle çarptı, katladı, ütüledi ve (…)
Öf öf öf…
Mescit-i Aksa’yı anlatırken, aslında yanlış anladı da sayılmaz, Kâbe…
Ben Müslümanlara nasıl hakaret eder aşağılarmışım?
Haşa…
Kâbe’ye hiç söz eder miyim, Müslümana bile etmem AMA INSANA EDERIM!

Göte mesela…
Göte ve göt kıllarına…
Yanlış anlaşılma olmasın diye, kim diye sormayın…
Recep Tayyip Erdoğan ve onun TÜM göt kıllarınadır sözüm…

Yukarıdaki resme bakınız lütfen…
David Ben-Gurion, Israil devletinin ilk başbakanı, evin mütevaziliğine bakar mısınız!

Ve lütfen hatirlayiniz…
Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü ve diğer tüm gelmiş geçmiş bu vatan, bu millet için canini malini feda edenleri, mütevazi yaşam şartlarını, İlk TBMM’ni, para olmadığı için bir takım elbiseyi nöbetleşe giydiklerini. Türkiye İş Bankası1 mesela, Atatürk’ün bu bankaya >>> ilk <<< sermayesini sağladığını biliyor muydunuz?
Hangi parayla mı, kaynağın nereden geldiğini mi soruyorsunuz?
Her millet, her toplum kendisi için çalışanlara maaş bağlar. Türk milleti de öyle yapmıştır…
Kimisi onu besleyen eli ısırır, ona ihanet eder…
Kancıktırlar, kahpe…
Kimisi de Atatürk örneğinde olduğu gibi maaş olarak paraya dokunmaz milletine iade eder!

Recep Tayyip Erdoğan’a, yandaş ve yoldaşına, tüm göt kıllarına orospu çocukları demem ondandır…
Kediye, kedi, orospuya, orospu, hırsıza, hırsız diyenlerdenim, neysem oyum. Değiştiremem kendimi.

Bahaneye bak…
Türk milletini temsil ediyormuşmuş…
Ulannn…
Türk’ü ne zamandan beri bir hırsız, anasının nereden peydahladığı beli olmayan bir velet temsil eder oldu?

Diktirdi kendine AK-Sarayı, birde külliye demiyor mu?
Tabii…
Numaradan Camii gerekli!

Dinime söven Müslüman olsa bari!

Yok arkadaş, yok olamaz…
Olamaz…
Kabul etmiyorum, edemiyorum, edemiyorum, edemiyorum…
Türk ki mert, cesur, terbiyeli, güçlü, Türk erkeği erkek…
Kadını, kadın…
Iman temizlikten gelir derler, Peygamber Efendimizin ümmeti…
Git…
Git ulan git, dünyanın neresine gidersen git ve gör ama GÖR…
Kudüs’te…
Mahalleler iç içe, başla bir yerden, girersin mesela Ermeni mahallesine, hiç anlamazsın Yunandasın, Süryani, Rus, anlamadan girmişsin Yahudi mahallesine…
AMA…
Müslümanın mahallesine girdiğini anında anlarsın…
Ne has oğlan, oğlanı kelimesini anlamıyla kullanmaktayım biline…
Recep Tayyip Erdoğan Türk milletini temsil edemez ne yandaş – yoldaşı, göt kılları ne kendine avaz avaz bağırarak Müslümanım diyen, bunu derken çalan çırpan, gösterişe meraklı, yalancı, PIS, insan diyemem yaratık, Peygamber efendimizin ümmeti olabilir.

Ben nasıl bir zamanlar laik, demokratik bir “hukuk” devleti olan ülkemizin makam, kuruluş ve kurumlarına hakaret ederim. Ben kimim?
Bir zamanlar Atatürk’ün oturmuş olduğu makama dil uzatırım, sıfatlarına nasıl sahip çıkmam?
İlke ve inkılaplarına?
AMA…
Göt kılları hiç gocunmadan bir hırsıza, katile, elinde kan olana…
Binlerce masum insanın elinde kanı olanı, bir Recep Tayyip’e “baş kumandan” diyebiliyorlar…
Ancak, ama ve fakat…
Ben…
Orospu çocuklarına, milletin iyi niyetini kullanan, dini inançlarını suiistimal edenlere gerekirse en ağza alınmayacak küfürleri edebilirim. Ben Türk’üm ve bunu söylemekten gurur duyuyorum, hele İsraillileri, Filistinlileri tanıdıktan sonra özellikle. Ki…
İsrailli bana can, bana sempatik. Gördüm yüzlercesini, konuştum onlarcasıyla. Hahamından tut, dindar dedeye kadar. Filistinli itti beni, o kadar yavan…
Belki biraz daha kalsaydım bulurdum sıcak, bana yakın bir yanını ama zaman yetmedi. Aksine o kısa sürede bana benim mensup olduğum milletin bir kısım insanlarını o kadar hatırlattılar ki irkildim.

Böyledir dostlar…
Üç Hak dini, dindar insanlar, ortak yanları o kadar çok ki…
Yeter ki üç gözün olsun, gör, körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz…
Yetmedi eklemiş birde gönül gözünü, etti mi sana üç…
Yeter ki gör, yeter ki his et…
Samimiyeti, imanı…
Sırıtıyor, sırıtıyor yapmacık hareketler bu yüzden de derim mesela kimi entel geçinene, entel dantel…
Yürekten, içten gelen samimiyettir dolduran, inandıran…
Yürekten.

Ya dostlar böyle…
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalış” veya “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” denir…
Acaba…
Bu cümlelerle, dünyaya dünyada, ahirete ahirete “yetecek” kadar mı çalışınız denilmek isteniyor?
Karınca kararınca ama kararınca, öyle değil mi?
Her şey ölçüler sınırında, ölçüyle, itina ve özenle…
Ne çok yaraşır kadına zarafet, nezaket ve incelik…
Ne çok yakışır, yaraşır insana ölçüyle hareket etmek, itina ve özen ile…
Yürekten gelen iman…
Ve samimiyet, her şeyde samimi olmak, mertlik ve dürüstlük.

Yalansız, dolansız, riyasız bir dünya…
Ne güzel olur ne kadar güzel olurdu…
Gösterişe aldanan insan, insan mı?
Ve iş yapan samimi insan, gösterişe ihtiyacı olmayan, işiyle, yaptıkları ile parlayan…
Ah insan, ah kadın…
Ah neden bulamam?

* Bkz. Kaf, Bakara
1 http://www.isbank.com.tr/TR/ana-sayfa/Sayfalar/ana-sayfa.aspx

Kim diyor gelmediğimi? Sen…

Unutabilirsin, ben unutmam!!!

Yüreğinde beni his etmeyen, kendini yalnız hissedebilir. Suç benim değil ki?
Senden ne beklediğimi gayet iyi biliyorsun, çok iyi…
Ne biliyorsun şu an nerede olduğumu, yüreğine sordun mu?
Belki içinde, belki yani başında, belki sandığından çok daha yakında!

Masamda güller

“Öyle miiiii?
Bende kendime dedim O ne anlar” yüzünde çok kızgın bir ifade…
Sanmış o almış, koymuş masama. Aslında haksızlık ediyor ama bilirsiniz bazen insanların kaynanalığı tutar işte. Çok kızıyor, çok ama çok. Faydası yok ki, insan yine bildiğini yapan.

Ah anne Burak’ın yüzünü görmeliydin elimdeki gülleri görünce…
Akli kârı mı, akıllı insanın yapacağı bir şey mi, ta Israil’den Almanya’ya gül getirmek?

Üçü buldu yerini, daha doğrusu biri daha yolda. İnşallah sağ sağlim ulaşır yerine…
Üçünü bugün ulaştıracağım daha sahiplerine. Dayday, kardeş ve Oma.

Hiçbir zaman akılıyım iddiasında bulunmadım, aksine deliyim hep dedim…
Kalbimde olanlara Almanca edelrose, Türkçede noble rose diye geçer, bir demet, her birtaneye, özel, her biri birtane (dikkat bir tane ayrı yazılır, bazen anlamına göre bilerek bir kelime olarak yazarım, çoğu zaman olması gerektiği gibi AMA farklı okurum)

Bir…
Tanem!

Varsa bir kıymeti?
Neyse, benim bildiğim çiçek kurutmanın yolu kalın bir kitabin sayfaları arasında kurutmak, saklamaktır. Ancak akil akıldan üstündür…
Annemden bir tüyo…
Çiçeği, odanın karanlık bir kösesine tersten as, yani baş aşağıya…
Asmadan önce bir güzel sac spreyi ile siprayla, bekle. Çiçek sanki taze dalından koparılmış gibi!

Bir yazı yazdın aileyi birbirine kattın

Alsam kollarıma…
Uçursam arşa…
Cennet bahçelerine, sersem bin bir çiçekten oluşan, okyanuslar misali o renk cümbüşünü ayaklarının altına…
Dudaklarımın ateşiyle erisen güneşi görmüş mum gibi kollarımın arasında…
Görensen dünyanın kaç bucak olduğunu Önder ile birlikte, benim gözlerimle…
Ah bir görsen, bir his etsen benim gördük ve his ettiklerimi, benim gözlerimle, yüreğimle.

Bu ne ya…
Ya arkadaş bir bismillah de önce…
Dün öldüm öldüm dirildim…
23-24 gibi yattım, iki gibi kalktım, 4-5 saat uçtum, üç, dört uyuşturucu…
Almıştım, bundan kaç zaman önce, aldım sakladım, gönlümde olan gizli duygular gibi, söyleyemediklerim, kulağına fısıldayamadıklarım gibi.

Bulmuşlar, kırk haramiler…
Arkadaş bizim evde, Ali’nin dediği gibi tırtıl var…
Kalmıyor…
Hem üretici hem tüketiciyiz…
Gittim aldığımı tekrar aldım, gözler biber, otoban, kaza yaptım yapacağım, reaksiyonlarım öylesine yavaşlamış durumdaydı ki. Zor attım kendimi eve. Paketledim paketleyeceğimi verdim postaya.
Karmaşık duygularla (!)

Öyle derler, bugüne kadar hayatıma giren TÜM kadınlardan duymuşumdur bu sözü…
“Bana öyle bakma”
Ali attı beni önce dükkâna, araba orda, herkes…
Annem yoktu, çocukların yanında her zamanki gibi, hanım yalnız…
İşte hoş geldin, hoşbeş ne var ne yok…
Bir ara…
“Bana öyle bakma”
Arık nasıl bir bakışsa 😊
Kadın bilir aklımdan geçeni, özlemi, hasretti…
Kadın bilir, kadın olan his eder, kadın bilir. Çapkın bir bakışım varmış, dedim ya istisnasız hepsi söyledi, söyler. Kadın olan beni yüreğinde his eder.

Bir fırça…
Sabah, sabah bir fırça sen böyle şeyler nasıl yazarsın?
Abdest…
Ah anacığım benim, kara Mediha’m…
“Herkes seni okuyor, çok okuyanın var”
Bir noktaya kadar haklı ama bir noktadan sonra Önder girer devreye…
Kadın başka, karım başka, kadınım bambaşka…

Dedim ya, araştırmam lazım, Israil oğulları ve ben…
Umurumda mı dünya? Kim ne düşünürse düşünsün, Allah beni biliyor kime ne?
Sevdiklerim, kalbimde olanlar beni bilsin bana yeter…

İsterim tadına baksın, isterim yudumlarken yüreğinde beni his etsin…
Bir yanım çeyrek, yüreğim hala erkek…
Şalı alsın atsın omuzlarına…
Örtsün başına…
His etsin o şalda benim sıcaklığım var…
Yaksın tütsüyü…
His etsin ilahi gücü, eskiden tedavi için kullanılırdı, buhur, yani tütsü güzel yurdumuzun Marmara bölgesinde yetişen bir bitki. “Tılsımlı, ilahi”. Okusun okunmuş olanı, kimin tarafından bildiğini ve okunma nedenlerini, anlasın, anlasın, anlasın. Anlamazlar beni, Kara Mediha’m beni dünyaya getiren kadın, hanım, 27 senelik vefakâr yoldaşım…
Ve sen…
Sen bile anlamadıktan sonra, sen bile (…)

Kadın…
Hayatıma giren tüm o kadınlar…
İlk ve son göz ağrım…
Karım…
Ve kadınlarım…
Kadınımmm…
Ama Allah…
Ama Mescid-i Aksa!

Ben…
Ortalığı birbirine katarım AMA kalbimde olanlar birdir, bir, ben gibi…
Ayıramam hiç birini!

Not:
Bir şey daha var…
Sana laik değil gülümmm…
Ama hikayesini bir bilsen, hatıra ama ne hatıra…
Zamanı geldiğinde sana anlatacağım, yalnız sana!

586 fotoğraf çekmişim…
Sevdiklerim görsün benim gördüklerimi diye…
Onlar, sizler, sen göremedi ya, belki…
Allah belki nasip kısmet eder, belki, dua!

Bir gün, sadece bir gun sürdü

Gelmeden önce haber…
Daha sabahtan başladı…
Sadece bir gün sürdü, bir günlük saadet…
Bir günlük kralık…
Bir gün sineği gibi insan, ölüp dirilen…
Hep yazarım, insan neyse O…
Saklayamaz, gizleyemez benliğini, kişiliğini ebediyen…
Tükendim RABBİM tükendim, umut dünyası kapamadan gözleri istedim insan…
Benim olan, benimle olan. Ben ona o bana güç kuvvet veren.

Nasipten ötesi olmaz…
İnsan ise ne olarak doğduysa, o olarak ölen…
Evet, alına yazılan ana rahminde, dogup büyüyen, karakteri ana rahminde şekillenen insan. Biran evvel Allah’ım biran evvel, yalvarırım biran evvel, dayanamıyorum bu kadar riyaya, yalana ve dolana, biran evvel Allah’ım biran evvel. Neysem oyum, bir yüzüm, sadece bir yüzüm ama çok yönüm. İstemedim kavga gurultu, kabalık, sertlik, gürültü, belki 20 – 30 senem böyle geçti, vur, kır. Yeter dedim anlatanadım

Beşer oyle bir şaşar ki

Beşer gece gündüz konuşandır…
Boş konuşan çok, aklı başında söz edebilense az…
Bazısı düşünen, kimisi uygulaya, bazısı hayal eden, hayalden öteye geçemeyen.

İnsan düşüne, hayal ede dursun…
Kahpe felektir ağlarını ören…
Sen istediğni yap, istediğni düşün…
Allah…
Sevk ve tayin eden.

Aklı başında insanın ağzından çıkan sözü cımbızlayarak bağlamından çıkaran ne çok insan yanıltan.

Neymiş efendim ortak payda…
Vay anasına…
İnsanı insana bağlayan ortak yanlarıymış, çok bilmiş…
Konuşan, sözü söyleyen sadece insan…
Ama Allah ama Mevla’m ve doğanın kanunları…
Ne çabuk unutur insan, bu ne riya bu ne akıl almaz şaşkınlıktır, şapşallık?
Fen öğretisi ki insan denilen zavallının çok üstünde, evreni, maddeyi ve her şeyi birbirine bağlayan, birbirine muhtaç bırakan. Biri olmaza ötekinin varoluşunu mümkün kılmayan. Bilimin belki en zor anlaşılan ama içinde inanılmaz bir güç taşıyan kalemlerinden biridir manyetik alan.

Zıt kutuplar birbirini çeken,aynı kutplar ise birbirini iten. En temel fizik kanunlarından biridir AMA insan aksini iddia eden.

Yürek yedi neşteri…
Doktorun bıçağı, ölmedi…
Yürek yedi insanın hançerini ölüp ölüp dirildi…
Hay dirilmez olsaydı, geberip gitseydi…
Gidemedi, Mevla’m ne yazdıysa o, ne bir saniye evvel ne bir salise geç.

Yine taktı, haber bir saat önce geldi…
Bu yürek ne dayanıklıymış Allah’ım, darbe üzerine darbeyi yer ama durmak bilmez. Ne ne yaman, bu ne acayip yaşama azmi?
Ölmek ister aslında biran evvel, ol de kurtul dercesine, sanki toprak kabul etmiyor, çukuru hazır, çukur bekler onu, hemen ailesinin yanında ama o, oraya girmeyi başaramayan.

Aile bildiği…
Yüreğin aile kabul ettiği…
Bir bu tarafta, bir orada, bir yanında…
Allah’ım yana yakıla yalvarırım, gücüm kalmadı, kalmadı bitti, al, al Allah’ım bu emaneti üzerimden ağır gelir, çok ağır, dayanmaya güç kalmadı, al Allah’ım al. Beşer şaşar, sen niye gebermedin?
Geberemiyorum ki doldurayım çukrumu…
Kapatayım bu gözleri kahpeye…
Kahpe hayata, acıya. Kalmadı derman, kalmadı güç…
Önder…
Biran evvel doldurmalı çukrunu, doldurmalı, uyuyup bir daha asla açmamalı gözlerini kahpeye, kahpe felege, kahpe dünyaya.

Beşer şaşar

Beşer şaşar…
Değil mi ki Peygamber Efendimiz bile yanıldı…
Gazi Mustafa Kemal Ataturk gibi bir insan bile kimi öngörülerinde yanılmış görünüyor…
Veli Adem ne yapsın?

Aydın sorumluluğu…
Bilmiş bilmiş, başkalarının etmiş olduğu „büyük“, dikkat söz kelimesini kullanmayıp, laflarını, lakırdılarını tekrarlayıp etrafına ışık saçtığını sanmak değil…
Davranışları, kendi samimi duyguları ve bilgisi ile dile getirdiği sözleri ve cümleleri ile insanlara örnek olup belki, davranışlarında bir değişiklik sağlayabilen,en azından ama bir saniyeliğne bile olsun düşünmeye sevk edebilendir.

Gelir gelir rahmetli pederin Yunan doktoru akla gelir. Tabii kıyas kabul etmez, hele benzetme tamamen ilgi – alakasızdır, ancak…
Söylenecek son soz olarak yerinde bir ifadedir.

Doktor demişti ki…
Kanser hastalığına yakalanan bölgenin tek etkili tedavi yöntemi, hastalığa yakalanan bölgeyi kesip atmaktır. Kesip atacaksın ki insan yaşasın.

Ben karşı çıktım, söz konusu babamın bacağıydı…
Nasıl kestirtirdim?

Bazen…
Kesip atacaksın, bitireceksin yoksa ölür, öldürürsün…
Her gün ölmektense…
Yoksa imkan ölüp ölüp dirilmeye, insan dediğn varlık kendi doğrularından başka doğru kabul etmiyorsa…
Kanser hastalığında olduğu gibi…
Kesip atacaksın, bittireceksin, bitti!

Farkında mısın?

Yazım hataları, parmaklarım…
Uykusuzluk ve stres, ÜZÜNTÜ…
Klavyenin tuşları, parmaklarımın uçları, yine başladı…
İyi değil kadın, hiç iyi değilim…
Ya gel kollarıma ya git başımdan.

Tehdit…
Yine lastikte vida, koca vida…
Yok polise gitmeyeceğim ama hani var ya bir dostum, biliyorsun…
Hani “seni ben bile kurtaramam” diyen, ona söylemekte fayda var.

İnan gülüm böyle yaşmaktansa ölüm tercihim…
PKK bile bunlardan daha mert, daha erkek…
Kancık bunlar, kancık!

Küçük ölüm üzerine

Tarif dahi edemeyeceğim kadar kötüyüm, dün bitirdi beni…
Evlat katili olabilirim, korku, korku, korku…
Yarın saat 11. Dört saat kırk beş dakika, mahvoldum…
Bir paket uyuşturucu koydum cebime…
Yok müptelası değilim, çok denedim günlerce, olsa da olur olmasa da…
Ama halsizlik ama güçsüzlük AMA O amansız ağrılar…
Ağrı kesicilerin >>> en kuvvetlileri <<< ile de idare ediyorum…
Mide felç!

Evlat yolda…
Pezevenk, koca adam oldu iki eliyle bir (…) düzeltemiyor, düzeltemiyor…
Dada bile ondan daha olgun.

Somut ve soyut…
Madden ve manen…
Sevişmeyi, doyumu, hani gelmek diyorlar ya, boşalmak, tatmin olmak…
Küçük ölüme benzetirler…
Ölüp, ölüp dirilmek…
Aşk gülüm, soyuttun…
Yüreğinde, zihninde, ruhunda, benliğinde ve kişiliğinde vücut bularak…
Somutlaşması, maddeleşmesidir…
Aşkı bana öğretmeye kalkma…
Kadını, hele kadını öğretmeye kalkma…
Sarışını, esmeri, kumralı ve kızıl saçlısı, hepsinin doya doya tadına baktım…
Kadın denen varlığa, cinselliğe tokum, tok…
Ama aşka doyamıyor insan, hele o ilk göz ağrında bulduğunu tekrar bulduysan…
Doyar mı insan?
Tereciye tere satmaya kalkma!

Aşk, papatyam, gerçek ve tertemiz aşk an be an ölmek ve tekrar dirilmektir…
Hani tatmin olmak benzeri, tekrar, tekrar, tekrar yaşamak ister insan…
Doyar mı aşka insan, doyar mı tatmin olmaktan?
Doyar mı ölmeye…
Ölüp ölüp dirilmeye?

Dil mi güzel dilber mi?
Karnın açkında yersin, doyarsın doymazın ama yine acıkırsın…
Özellikle erkekler…
Tekrar tekrar ayni yemeği yemekten hoşlanmazlar…
Karının zil zurna aç, aç, geberiyorsun açlıktan…
Kari – kız görmemişin belki aylarca, yıllarca…
Bak unutmadım ama yapamadım, Münih o hemşire, poposu…
Pişman değilim biliyor musun?
Aşk kalbimin kraliçesi, önüne konan en güzel yemeği ret edebilmektir…
Yürek ille o bir yemeği ister, tekrar, tekrar, tekrar ölene kadar…
Yürek aşk ile sevdiği yürekle sevişmek ister, ölüp ölüp tekrar ONUNLA dirilmek ister…
Beden yanar, tutuşur O bir bedene. Ama güzel ama çirkin…
Onun gözünde dünyanın en güzelidir sevdiceğin, güzeller içeresinde en güzelidir.

Sen arayacaksın, senin elin kenetlenecek elime VE ben sözümde duracağım.