Toparlayamıyorum kendimi…
Ya yol veya o kadar çok yürüdük ki arabasız bıraktı herif beni …
Kesin olan, Türkiye’ye zor uçuyordum, alt tarafı iki buçuk saat…
Dörde, beşe zor dayandım, hayallerim suya düştü…
Gençliğimden beri isterdim bir Amerika seyahatini, artık emekliyim yapabilirim yani, vakti saati geldi…
Yok…
O iş yattı!
Ne demişti Sayın Demirel?
“Demokrasilerde çareler tükenmez!”
Aklıma geldi, başka bir arzum, olmayacak iş değil hani…
Takacağım sevdiceğimi koluma…
Doğru Polonya’ya…
Bineceğiz trene, ver elini Rusya baştan başa, Uzakdoğu’da sapıyor Çine, Pekin’e…
Oradan yine trenle geriye.
Rusya’nın
İnsanı vahşi, doğası daha da vahşi, vahşi ama sevecen…
Uzun yolu ne arabayla ne uçakla yapamıyorum…
En güzeli, bundan sonra tren ile seyahat olacak. Kirala bir kompartıman, yat kalk, otur, yürü…
Ye, iç, konuş, tartış, fikir teatisi, eh kavga tuzu biberi…
Kavgadan sonra barışması en güzeli…
Gerisi (…)
Kısacası hayatin keyfini böyle çıkarmaya çalışacağım bundan böyle…
Evet, kararım karar, bundan böyle aynen dediğim gibi.
Bir tanecik resmim var internette…
Otuzlu yaşlara ait, merdiven dayadım elli ikiye…
Zamanıdır koyayım, güncelleyeyim konumumu…
Kimisi gibi olmam bin bir surat, girmem kılıktan kıllığa, neysem oyum ezelden beri.