Tepemi attırdılar yine

Çok önemli, Sözcü gazetesinden tesadüfen okuyan varsa yetkililere iletilmek üzere

Arkadaşlar, sevgili yazarlar, değerli insanlar…
Sizlerden bir ricam olacak…
Lütfen, mümkünse hani hepiniz aynı gün aynı gündemle kaleme sarılmayın. Pazar günleri Avrupa’da yayın yok, gazete çıkmıyor. Bir ayıptır bence bir ayıp. Ancak sizlerde hâklisiniz ayıbın büyüğü bizde çünkü okumuyoruz ki!

Okuyanlarınızın hatırına…
Görüş farklılıkları olsa bile sıkıcı oluyor dostlar, çok sıkıcı…
Kimse kurusa bakmasın…
Bence İstiklal Marşı konusunu Sayın Çölaşan, Çiftlik Bank konusunu Sayın Doğru birincilikle, İzmirlim ikincilikle bitirdi.

AMA…
Sayın Coşkun onca kelime içinde bir cümlesiyle turnayı gözünden vurdu…
Tabii dikkat edip anlayana…
Evet, evet ANLAYANA…
O da İstiklal meselesini yazmış, birisi itiraz etmiş…
Yazısından anlıyoruz ki…
Anlatmışlar…
Anlamış ve marşımız geçmiş.

Artık anlatsan bile, ağzınla kuş tutsan fayda yok…
Faydası yok, faydasız ha duvara anlatmışın meramını ha “insana”

Hiç dikkatimi çekmemişti, O kadar işlemiş ki içime, o kadar olağan ki benim için…
Tam TÜRKIYELI…
Ancak öyle olması gerekli, 1982 Anayasası 66 Maddede tarif edilen Türk vatandaşlığı niteliği gibi:

I. Türk vatandaşlığı
MADDE 66.– Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. (Son cümle mülga: 3.10.2001-4709/23 md.)
Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.
Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.
Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.

http://www.anayasa.gen.tr/1982ay.htm

LÜTFEN…
RICA EDIYORUM LÜTFEN
Önce İstiklal Marşımızı DIKKATLI okuyalım, sonrasında Sayın Çölaşan’ı…
Yürek isidir yürek işi, duygu ve düşüncelerin temizliği…
Bizler…
Bir ulusuz, ulus, bir millet, gelmişiz “dünyanın dört tarafından” yurt edinmişiz Anadolu’yu…
Bizler bir milletiz, bir ulus.

İstiklal Marşı
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‚Medeniyet!‘ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ‚toprak!‘ diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arsa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Mehmet Akif Ersoy

İstiklal Marşımız üzerine
17 Mart 2018
Sevgili okurlarım, Türkiye ilginç bir ülke oldu! Dünya liderimiz her konuda konuşuyor, görüşlerini dile getiriyor.
Hükümetin karar vermesi gereken ne varsa öncelik alıp fikirlerini beyan ediyor ve bunlar anında yerine getiriliyor!
Böyle bir yönetim biçimini hiç görmemiş ve duymamıştık.
Dünya liderimizin kürsülerde haykırdığı konuşma metinleri, danışmanları tarafından hazırlanıyor ve ona da okumak düşüyor.
Anladığım kadarıyla bu danışmanlar sarayda kafa kafaya verip tartışıyor:
“Yarın ne söyletelim ki olay yaratalım, manşetlerde yerimizi alalım!..”
Dünya liderimiz de onların hazırladığı metinleri okuyup her gün, her saat ve her dakika karşımıza çıkıyor!
* * *
Son olarak iki şey söyledi:
– İstiklal Marşı’nın bestesi iyi değildir, değiştirilsin!
– Afrin için marş düzenlensin!
O beste gerçekten iyi değildir ama çok uzun yıllardan beri ezberlemişiz, okuyoruz. (Osman Zeki Üngör’ün 1930 yılında kabul edilen bestesi.) Şimdi yeni beste yapılırsa bunu 80 milyon insanımıza nasıl öğretecek, nasıl okutacaksınız?
Afrin için marş, ya da türkü düzenlenmesine gelince, Orhan Gencebay vesaire gibiler bu işe zaten soyunmuş, yeni eserimiz yakında piyasaya sunulacakmış! Ama şunu iyi bilsinler, her marş tutmaz. Hele özel siparişle hazırlanan zorlama marşlar hiç tutmaz. Yakın geçmişimizde bunun nice örnekleri var.
* * *
İstiklal Marşımız birkaç gün önce gündeme yeniden gelince, yani fırsat bulmuşken, size bu olayın öyküsünü kısaca anlatayım dedim.
Şimdi biraz gerilere, 1921 yılına dönelim. 23 Nisan 1920 günü Meclis açılmış, İstiklal Harbi başlamış. Ordularımız, Anadolu’yu işgal edenlerle savaşıyor. Yunan ordusu Ankara yakınlarına kadar ilerlemiş. Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa.
Meclis bu duyarlı ortamda, yeni kurulan Türk Devleti için bir İstiklal Marşı hazırlatmak istiyor. 1920 yılı sonlarında bu amaçla bir şiir yarışması açılıyor ve katılımcılara 6 ay süre veriliyor.
Yarışmaya bu süre içerisinde tam 724 şiir gönderiliyor. O zamanki adı Maarif Vekaleti olan Milli Eğitim Bakanlığı, bu şiirleri değerlendirmek için komisyon kuruyor.
O dönemin Türkiye’sinde böyle bir yarışma düzenleyeceksiniz, bunu iletişim olanaklarının neredeyse sıfır olduğu bir ülkede herkese duyuracaksınız ve 724 şiir yarışmaya katılacak, zor iştir.
* * *
Bu şiirler tek tek inceleniyor, içlerinden altı şiir elemeyi geçip Meclis Matbaası tarafından bastırılıp milletvekillerine dağıtılıyor.
Ayrıca kazanan şiir için 500 lira ödül var. O zaman için çok büyük bir para.
O sırada Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ankara’da yaşayan ve aynı zamanda milletvekili olan ünlü şairimiz Mehmet Akif (Ersoy)’dan ayrıca bir şiir istiyor.
Elemeyi kazanan şiirler beğenilmemiş miydi, yoksa başka bir nedeni mi vardı?
* * *
Bunun üzerine Mehmet Akif (Ersoy) “Ben mebusum (milletvekiliyim), müsabakaya katılmam ama bir şiir yazıp size veririm” diyor.
Evinde yazmaya başlıyor ve “Kahraman ordumuza” ithaf ettiği şiiri bitirdiğinde, Maarif Vekaleti’ne teslim ediyor.
Yarışma sonuçlanıyor. Kazanan Mehmet Akif’in şiiri Meclis kürsüsünden Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey tarafından büyük bir coşkuyla okunuyor.
Büyük tezahürat ve alkışlar arasında ve oybirliği ile İstiklal Marşı olarak kabul ediliyor.
Günlerden 12 Mart 1921 idi…
* * *
İstiklal Marşı şiiri kabul edildikten hemen sonra kürsüden bir kez daha okunuyor ve bütün milletvekilleri bu kez ayakta dinliyor.
Meclis yetkilileri birkaç gün sonra Mehmet Akif Bey’e 500 liralık para ödülünü vermeye geliyorlar. Almayı reddediyor.
“Ben müsabakaya girmedim. Bu para benim hakkım değildir” diyor. (Bugünkü arsızların hırsızların kulakları çınlasın!)
Meclis yetkilileri ısrar ediyorlar… “Bu parayı kasamızda tutamayız. Siz alın, isterseniz bir yere bağışlayın” diyorlar.
Bunun üzerine parayı hastanede yatmakta olan yaralı gazilerimize bağışlıyor.
* * *
Sevgili okurlarım, şimdi sizlere bu yarışmaya katılan ve elemeyi kazanan altı şiirden birini ileteceğim.
O şiirleri hiçbir yerde bulamazsınız. Hepsi de unutulup gitmiştir.
Bunları, o dönemde Meclis’te memur olarak çalışmakta olan yazar Mahir İz’in 1975 yılında basılan “Yılların İzi” isimli kitabını okurken buldum.
* * *
İşte yakın tarihimize ışık tutacak o şiirlerden biri. Yarışmaya Ankara’dan A.S.’nin gönderdiği “İstiklal Türküsü” başlıklı şiir: (Rumuzla katılmış.)
“Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın/ Yurduma göz dikenler al kanlara boyansın/ Ya ben, ya onlar diyen silahına dayansın/ Türk oğludur bu millet/ Türk’ündür bu memleket.
Düşman gözü tutamaz, yanar dağlar başını/ Bağrımızda saklarız vatanın her taşını/ Yurdumuza yan bakan döker göz yaşını/ Türk oğludur bu millet/ Türk’ündür bu memleket.
Can veririz her zaman hürriyetin yoluna/ Ya gazi ya şehitlik, ne devlettir kuluna/ Ata emanet etmiş namusunu oğluna/ Bize Türk oğlu Türk derler/ Hep bizimdir bu yerler.”
Çok güncel bir olay çıkmadığı takdirde, yarınki yazımda size, 1921 yılında sonuçlanan İstiklal Marşı yarışmasına katılan, elemeyi geçmeyi başaran, ancak çoğu amatörce yazılmış diğer beş şiiri de ileteceğim.
* * *
Mehmet Akif Ersoy hakkında kısacık bilgi: Veteriner hekim. 1873’de doğdu, 1936’da vefat etti. 1920 yılında ilk Meclis’te Burdur milletvekili. Vaiz, hafız, Kur’an’ı Türkçeye çeviren. Ama yobaz ve din tüccarı değil.
İstiklal Marşı’nda “Türk” sözünü kullanmamıştır. “Türk Milleti” de yoktur. İki ayrı yerde “Irkım” denilir.
Unutmayalım, bu şiir yazıldığı ve İstiklal Marşı olarak kabul edildiği dönemde ne Sakarya zaferi kazanılmıştı, ne de 30 Ağustos zaferi.
Daha sonra yazmış olsaydı, Mehmet Akif belki de “Türk” diyecekti.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/istiklal-marsimiz-uzerine-2293231/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Diğer İstiklal Marşı şiirleri
18 Mart 2018
Sevgili okurlarım, dünkü yazımda sizlere 1920 yılında açılan İstiklal Marşı yarışmasına katılan 724 şiir arasından “Finale kalan” altı şiirden söz etmiş ve birini kullanmıştım.
Bu şiirleri bugün kolayca bulmanız mümkün değil. O günlerden kalan tarihi bir belge olarak açıklıyorum. (Dünkü yazımı okumadıysanız, okumanızı öneriyorum.)
Bazılarında bol miktarda kullanılan Arapça-Farsça sözcükler dikkatinizi çekecektir.
Çoğunun ise o günün koşullarında nasıl amatörce yazılmış olduğunu göreceksiniz.
* * *
Hüseyin Suat Bey’in şiiri:
“Türk’ün evvelce büyük bir pederi/ Çekti sancağa hilal-i seferi/ Kanımızla boyadık bahr-ü berri/ Böyle aldık bu güzel ülkeleri / İleri, arş ileri, arş ileri/ Geri kalsın vatanın kahpeleri.
Seni ihya için ey namı büyük/ Vatanım uğruna öldük, öldük/ Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük/ Siper oldu sana dağlar gibi Türk. /Yürü, ey milletin efradı yürü/ Ak süt emmiş vatan evladı yürü.
Vatan evladını kurban edeli/ Milletin hür yaşamaktır emeli/ Veremez kimseye bir Çamlıbel’i/ Bağlanır mı acaba Türk’ün eli. /İleri, arş ileri, arş ileri/ Çiğnenir çünkü kalan yolda geri.”
* * *
Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi muharrirlerinden (Basın Genel Müdürlüğü yazarlarından) Kemalettin Kâmi Bey’in “İstiklal Marşı” başlıklı uzun şiirinin ilk kıtaları:
“Göz yaşına veda et/ Ey güzel Anadolu/ Hakkını korur elbet/ Türk’ün bükülmez kolu.
Cenk ederiz genç, koca/ Bugün değil yarın da/ Yadımız ağladıkça İzmir ezanlarında/ Hak yolunda kan olur/ Dünyalara taşarız/ Ya şerefle vurulur/ Ya efendi yaşarız.
Her gün yeni bir hile arkasında satıldık/ Her gün yeni bir dille yurdumuzdan atıldık. /Yeter ey Kâbemizi elimizden alanlar/ Alıkoyamaz bizi yolumuzdan yalanlar.”
* * *
Merzifon İdadisi Muallimi (Merzifon Lisesi Öğretmeni) İskender Haki Bey’in şiiri:
“Ey Müslüman, ey Türkoğlu/ Açıldı İstiklal yolu/ Benim bu son günlerimdir diyor size Anadolu / Çek sancağı Türk ordusu/ Olmaz Türkün can korkusu/
Esarete dayanır mı/ Türk vatanı, Türk namusu/ Bu son savaş bize farzdır/ Fırsatımız gayet azdır.
Muzaffer ol da ey millet/ Altın ile tarih yazdır/ Birleşelim özümüzden/ Dönmeyelim sözümüzden/ Hem silelim bu lekeyi/ Tarihteki yüzümüzden.”
* * *
Yarışmaya sadece ‘‘M“ rumuzuyla katılan ve finale kalan birinin şiiri:
“Altı bin yıl efendilik yaptın/ Kahraman Türk idi cihanda adın/ Bir ateşten siperdin İslama/ Sönmeyen bir güneş gibi yaşadın.
Ey büyük ünlü milletim ileri/ Hasmına çiğnetme koş bu şanlı yeri/ Düşmanın bir cihansa dostun Hak/ Hakkın elbette müstakil yaşamak.
Atıl, ez, vur, senindir istiklal/ Ebedi parlasın şu al bayrak/ Ey benim şanlı milletim ileri/ Ele çiğnetme koş bu ülkeleri.”
* * *
Mehmet Muhsin Bey’in şiiri:
“Yıllarca altı cephede ateşle kanlara/ Türkün hilal-ü dinine düşman olanlara/ Ceddin o, yıldırım gibi saldın zaman zaman/ Yüksek başın eğilmedi bir an cihanlara.
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-şitab/ Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılâp.
Ey mazi-i havariki bin dasitan olan/ Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan/ Arslan yürekli ordu demir giy, silah kuşan/ Zira hududu kapladı ateşle kan duman.
Arslan mücahit ordusu, ey haris-i salah/ Destinde seyf-i hak gibi bin şanlı bir silah/ Açtın sema-yı millete pür nur bir sabah/ Ati bizim, bizim artık vatan, zafer, felah.
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım şitab/ Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılâp.”
* * *
Sevgili okurlarım, iki günden beri sizlere İstiklal Marşı yarışmasına katılan ve “Finale kalan” şiirleri aktarıyorum.
Hepsi de o günkü savaş koşullarında ve bağımsızlık mücadelesinde vatan sevgisi, coşku ve iyi niyetle yazılmış, ancak biraz amatörce şiirler.
Bazılarında bol miktarda Arapça-Farsça sözcükler var.
Bunlar yarışmada sona kalmayı başarmış ama bir “İstiklal Marşı” için yeterli olduklarını söylemek mümkün değil.
* * *
Herhalde sizler de gördünüz ki, her koşulda en iyisi Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan ve 12 mart 1921 günü Meclis tarafından oybirliği ile kabul edilen İstiklal Marşımız.
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…”
Meclis, yarışmaya katılan şiirler arasında galiba en iyi seçimi yapmış.
Bestesi iyi değilmiş, değiştirilmesi gerekirmiş falan filan!.. Bu gibi fasa fiso lâflara kulak asmayın…
Beste iyi olmasa bile bu saatten sonra neyi değiştireceksin beyefendi, 80 milyon insanımıza yeni besteyi nasıl öğretip okutacaksın?
Şimdi Afrin marşı hazırlamaya soyunan Orhan Gencebay vesaire gibilerin düğün salonlarında çalınıp söylenen arabesk bestesi mi bu?

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/diger-istiklal-marsi-siirleri-2294845/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger