Bugün Cuma, Cuma olmasına rağmen. Gör bak Pazartesini, olmazsa bir beklenilmeyen FÜZE

18:27 / 16:27

Dolar 5,25
Euro 5,95
Çeyrek altın 363,74
Borsa 102452

50.136615 8.142138

Nerden gittim annemin yanına, başladı hüngür hüngür ağlamaya…
“Çok hastasın son zamanlarda, çok hasta”
Gerçekten öyle, toparlayamıyorum kendimi. Hafta sonu…
Haftaya…
Gücümün yettiği kadar, MUTLAKA. Yarına önce evladın odasından başlamam lazım…
Sonra x olmadı yarına, kendimi biraz toparlayabilirsem. Duymazsanız benden bir şey meraklanacak bir şey yok…
Mekan üstüne mekan, can dayanmaz buna, bakmalıyım bir çaresine.

Ne sorar durursun, bilmez misin halimi? Ayaktayım(!) Bir şekilde

Omayı özledim…
Mezarlığa bile çıkamıyorum, uzak. Yürüme mesafesi. Ne yapıyor kadıncağız bilmiyorum, dua, rahmet yolluyorum uzaktan uzağa. Evlat…
Evladi bile göremedim doğru dürüst, inan ömrümde görmedim böylesini. Sokmadım yanıma, korktum hastalanacak diye. Hala atlatamadım, günlerden beri uyuyorum…
Yok başım yastıktan kalkmıyor. Zoraki, mecburi işleri görüyor yatıyorum yine. Jack mek, her şeyi boşadım, boşladım. Kendimle bile uğraşmaya halim yok, anla

Güleriz ağlanacak halimize

Fransa işte şimdi mahvoldu
7 Şubat 2019

2006…
Fransa “soykırım yok” diyeni hapse tıkan bir yasa çıkarmaya çalıştı. Fransa’yı perişan ettik, Paris büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Mevzu unutuldu. Büyükelçimizi geri gönderdik.

2006…
Kanada soykırımı tanıdı. Estik gürledik, Kanada’ya ağır bedel ödettik, Ottawa büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Hadise üç gün sonra unutuldu. Büyükelçimizi geri gönderdik.

2007…
ABD temsilciler meclisi soykırımı tanıdı. Fırtınalar estirdik, ABD’nin anasından emdiği sütü burnundan getirdik, Washington büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sayın ahalimizin gazı alındı, büyükelçimizi geri gönderdik.

2009…
Kanada hükümeti soykırımı anma gecesi yaptı. İnfial yarattık, Kanada’ya haddini bildirdik, Ottawa büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. E anma gecesi dediğin, senede bir defa yapılıyor, en azından daha bir sene anma gecesi yok, öbür seneye kadar sayın ahalimiz çoktan unutur diye düşündük, sayın ahalimiz böyle düşünen sayın hükümetimizi yanıltmadı, unuttu, büyükelçimizi geri gönderdik

2010…
İsveç soykırımı tanıdı. Masaya yumruğumuzu vurduk, İsveç’in burnunu sürttük, Stockholm büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sonra bir durum değerlendirmesi yaptık, Kanada’yı unutan sayın ahalimiz İsveç’i neden unutmasın diye düşündük, haklı çıktık, Kanada’yı unutan sayın ahalimiz, İsveç’i haydi haydi unuttu, büyükelçimizi gerisingeri gönderdik.

2010…
ABD temsilciler meclisi soykırımı bi daha tanıdı. Dünyayı ayağa kaldırdık, ABD’ye hesabını sorduk, Washington büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Zaten daha önce tanınmış olduğu için bu defa daha kolay unutuldu, büyükelçimizi geri gönderdik.

2011…
Fransa soykırımı tanımakla kalmadı, soykırım yok diyeni hapse tıkan yasa çıkardı. Yanardağ gibi patladık, Fransa’ya anladıkları dilden cevap verdik, Paris büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bu defa asla eskisi gibi olmayacak, Fransa’yla tüm ilişkilerimizi kesiyoruz, ihalelere sokmayacağız, mallarını boykot edeceğiz, bundan böyle Fransız öpücüğü bile yapmayacağız filan dedik. Sonra baktık ki, Fransa jömanfu diyor, mahvolan Fransa’yı daha fazla mahvetmemek için büyükelçimizi geri gönderdik.

2012…
Bu dirayetli, basiretli ve haysiyetli politikamız neticesinde, devletleri boşverdik, belediyeler bile havaya girdi. Torino belediyesi soykırımı tanıdı. Torino tanıyınca öğrendik ki, Roma, Milano, Floransa, Venedik belediyeleri zaten çoktan tanımış iyi mi… Saldım çayıra mevlam kayıra denildi, hiç ses çıkarılmadı, zaten sayın ahalimizin de haberi olmamıştı, sayın ahalimizin haberi yokken, sayın hükümetimizin kıllık yapıp İtalya’yla arasını bozmasının alemi yoktu.

2013…
Avustralya soykırımı tanıdı. Ama telaşa hiç gerek yoktu. Zaten 1988’de gene tanımıştı. Peki bu seneki neydi böyle? Bu sefer hem Ermeni soykırımını, hem Süryani soykırımını, hem Rum soykırımını tanımıştı. Avustralya’ya göre hepsinin soyunu biz kurutmuştuk. Bunu söyleyen Avustralya’yı doğduğuna pişman etmemiz gerekiyordu, büyükelçimizi geri çağırmakla olacak iş değildi, çok daha ağır bir tepki gösterdik, Avustralya’yı kınadık! Avustralya dünya çapında prestij kaybetti, insan içine çıkacak hali kalmadı yani.

2014…
Bolivya soykırımı tanıdı. Derhal kriz masası kurduk. Kriz masasındaki istişareler neticesinde, sayın ahalimizin Bolivya’nın kararından falan haberi olmadığı gibi, Bolivya’nın haritadaki yerini bile bilmediği anlaşıldı. Böylece kriz toplantısı herhangi bir karar alınmadan, iki saniyede bitirildi.

2015…
Vatikan soykırımı tanıdı. Ateşler saçtık, küstah Papa’ya misliyle karşılık verdik, Vatikan büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bilahare geri gönderdik. Ancak, sayın ahalimize açıklama yaparken, büyükelçimizin Vatikan’a gönderildiğini söylemedik, Vatikan sanki Londra’daymış gibi, Roma’ya geri gönderdiğimizi açıkladık. Böylece Vatikan büyükelçimiz Vatikan’dan çekilip Roma’ya gönderilmiş olduğu için sayın ahalimiz huylanmadı, meseleyi hallettik.

2015…
Bulgaristan soykırım demedi. Toplu katliam dedi. Sevindik. O kadar katliam kadı kızında da olur dedik, büyükelçimizin huzurunu kaçırmadık.

2015…
Avusturya soykırımı tanıdı. Gökkubbeyi başlarına yıktık, Osmanlı tokadını yapıştırdık, Viyana büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Viyana kapılarına dayanırız, Viyana’yı kuşatırız filan dedik, mehter marşları çaldık. Kuşatma bitince büyükelçimizi geri gönderdik.

2015…
Lüksemburg soykırımı tanıdı. Kasırgalar kopardık, bu yaptığını şımarık Lüksemburg’un yanına bırakmadık, Lüksemburg büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bir iki ay bekledik. Baktık ki, alt tarafı 400 bin nüfuslu kıçıkırık Lüksemburg bile bizi sallamıyor, ister gönder ister gönderme diyor, sen kimsin de bizi istemiyorsun ulan, inadına gönderiyoruz dedik, sayın ahalimiz bunu da yedi, büyükelçimizi inadına tırıs tırıs geri gönderdik.

2015…
Brezilya soykırımı tanıdı. Dik durduk, eğilmedik, Brezilya’nın burnundan fitil fitil getirdik, Brezilya büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sayın ahalimiz bu dik duruş karşısında Brezilya milli takımına gol atmış kadar sevindi. Maç bitti, tribünler boşaldı, taraftarlar evine gitti, stadyumda kimse kalmadı, soyunma odasında bekleyen büyükelçimizi geri gönderdik.

2015… Rusya soykırımı gene tanıdı. Çıt çıkarmadık. Asrın liderimizin bütün dünyada Maduro ve Putin’den başka konuştuğu devlet başkanı kalmadığı için, tanımamış gibi yaptık, Rusya’nın soykırımı tanıdığını sayın ahalimize söylemedik. Dört sene geçti, hâlâ söylemiyoruz. Arkadaş sohbeti sırasında bu mevzu açılırsa, siz de inkar edin.

2016…
Almanya federal meclisi soykırımı tanıdı. Sabrımızı test etmeleri Almanya için çok fena oldu, feleklerini şaşırttık, Berlin büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Asrın liderimiz o sırada Kenya’daydı, “büyükelçimizin Ankara’ya gelişinden sonra nihai kararımızı vereceğiz” dedi, asrın liderimiz Kenya’dan dönene kadar mevzu laga lugaya getirildi, yandaş televizyonlarımız sayın ahalimize Kenya’dan safari görüntüleri filan seyrettirdi, Almanya Malmanya unutuldu, böylece nihai kararımızı verdik, büyükelçimizi geri gönderdik.

2018…
Hollanda temsilciler meclisi soykırımı tanıdı. Büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çekemedik. Çünkü kısa süre önce, sayın bakanlarımızı adeta kedi yavrusu gibi sınır dışı ederek, kapının önüne koydukları için, vatandaşlarımızı yerlerde tekmeleyip köpeklere ısırttırdıkları için, büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çekmiştik. “Özür bekliyoruz, özür dilenmezse bir daha Hollanda’ya büyükelçi göndermeyeceğiz” dedik. Sayın ahalimiz mutlu oldu, Hollanda’yı protesto ederek, portakal filan bıçakladı. Ama terbiyesiz Hollanda özür mözür dilemediği gibi, üstüne soykırımı tanıdı. Baktık ki pabuç pahalı, resmi açıklama yaparak “dünya lideri ülke olarak üstümüze düşeni yapıyoruz, Hollanda’yla ilişkilerimizi normalleştiriyoruz” dedik, yandaş medyamız “dünya lideri ülkeye de bu yakışırdı” manşetleri attı, sayın ahalimiz mutlu oldu, dünya lideri olmanın gururunu yaşadı, ortalık sütliman oldu, büyükelçimizi geri gönderdik. Üstelik, sayın ahalimiz biraz daha fazla gurur duysun diye, general kardeşi 15 temmuz darbe girişiminden içerde bulunan arkadaşı elçi yaptık.

(Basiretli politika örneklerimizi ilk yazmaya başladığımda birkaç paragraftan ibaretti, dirayetli politikamız sayesinde neredeyse tam sayfa haline geldi.)

Ve, 2019…
Fransa cumhurbaşkanı, 24 Nisan’ı soykırımı anma günü ilan etti.

Fransa işte şimdi baltayı taşa vurdu.

Paris büyükelçimiz, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın iki numaralı adamıdır, Hakan Fidan’ın sağ koludur.
Tahminim o ki, kendisine MİT’ten derhal şu şifreli mesaj gelmiştir:
“Fransa’ya tükürdüğünü yalat, ilk uçağa bilet al!”

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/fransa-iste-simdi-mahvoldu-3427561/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Harun olacaktı! Kalem oynadı! Karun oldu!
7 Şubat 2019

Ali Babacan kimdi? AKP kurucusuydu. Dededen-babadan iş hayatının içindeydi. Ekonomi bilgisi yüksekti. Başbakan Yardımcılığı, Ekonomi Bakanlığı yaptı. O günlerde İstanbul Finans Zirvesi toplantısının açış konuşması için çağırdılar.
Şunları söyledi:
“Bundan böyle bizim için imalat sanayinde daha çok yatırım önemli olacak. İnşaat sektörünü de teşvik ediyoruz. Ama bu sektörde ‘küçük kalem oynatmaları‘ ile bir gecede mevzuat değişimiyle oluşan bir rant var…”
Ne diyor?
Bir kalem oynatılıyor.
Plan değişiyor.
Büyük rantlar doğuyor.
★★★
Nihat Ergün kimdi? O da AKP kurucusuydu. Ekonomi ve teknoloji bilgisi yüksekti. O da Başbakan Yardımcılığı, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı yaptı. Bakanlık’tan sonra kitap yazdı. Kitabında; “ranta dayalı zenginleşmeyi” de ele aldı.
Şunları yazıyor:
“Siz 0.25 emsal olan bir şehir arsasını Belediye Meclisi’nin, TOKİ’nin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın veya başka bir mekanizmanın kararıyla 2.5 emsale- 4 emsale çıkarıyorsanız bir çok insan bunun peşinden koşar. Hele bu artışlar parsel bazında, ada bazında yapılıyorsa o zaman bu işlerin içine rüşvetin, irtikabın, iltimasın girmemesi mümkün değil…”
Çok açık söylüyor.
Bir kalem oynatılıyor.
Emsal yükseltiliyor.
Büyük rantlar doğuyor.
★★★
Demek ki, bu iki önde gelen AKP kurucusu, en önde gelen AKP kurucusu Tayyip Erdoğan’ın bugün yana yakıla şikayet ettiği “parsel bazında plan değişikliklerinin yaratacağı sorunu” çok önceden görmüşler.
Uyarmışlar.
Dinleyen olmamış.
2004-2015 yılları arasında sadece İstanbul’da “ana plana aykırı-imar kanuna aykırı- plan yapım ilkelerine aykırı-kıyı kanununa aykırı-emsal teşkil edici- trafik yoğunluğunu artırıcı” 17 bin 300 dosyada “kalem oynatılarak kişiye, şirkete, holdinge özel imar planı değişikliği” yapıldı. İnşaattan, ranttan, emsalden ve parselden bir gecede kazanılan büyük zenginliklerin gerisinde çökmüş şehircilik, batmış belediyecilik kaldı.
(Not: Bu bilgiler İstanbul Belediye Meclisi üyesi Hüseyin Sağ’ın (CHP) Meclis’te yaptığı konuşmadan derlenmiştir)
★★★
Bugüne böyle geldik.
Bugün ne oldu?
Numan Kurtulmuş, Halkın Sesi Partisi adlı bir muhalefet partisi kurmuş ve o yıllarda AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı “Harun olmaya geldiniz. Karun oldunuz” diye eleştirmişti. Sonra AKP’ye geçti, üst görevlere yükseldi, Başbakan Yardımcılığı, Bakanlık yaptı, şimdi AKP sözcüsü. Ankara’dan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın İstanbul’da Yeni Havalimanı ile Kanal İstanbul projesi arasında kalan tarım arazisi niteliğindeki 2.7 milyon metrekarelik arazi üzerinde plan değişikliği yaptı, araziyi imara açtı. Bu arazi içinde Numan Kurtulmuş’un babadan kalma ve kendisinin unuttuğu hissesi olduğu ortaya çıktı.
Harun olacaktı.
Yine kalem oynadı.
Karun oldu.
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
Polis okulu arazisinin tapu kavgası olmuştu!
Hatırlatmak da gazetecilik görevidir. İstanbul’un en kıymetli semtlerinden Ulus – Etiler’de polis okulu arazisi için tapu kavgası olmuştu. Etiler Polis Meslek Okulu arazisiyle birlikte polis lojmanı yapılması karşılığında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise Ankara’dan yaptığı imar planı değişiklikleriyle 32 bin metrekarelik araziye, 2.5 emsal inşaat izni vermiş; böylece inşaat hakkı 100 bin metrekareye çıkarken, yükseklik ise serbest bırakılmıştı. Yeni imar planında araziye AVM, rezidans, restoran, mağaza, otel yapımına izin çıkmıştı. Arazinin Yasin El Kadı’nın oğlu Muaz Kadı ve Mısırlı İşadamı Usame Kutub’un da aralarında bulunduğu bir şirkete, 460 milyon dolar bedelle ihalesiz verildiği iddia edilmişti. Bu iddialar üzerine o sırada İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş, 30 Aralık 2013 tarihinde yaptığı basın toplantısında bu iddiaları yalanlamış ve tapuları göstererek, arsanın kendilerinde olduğunu söylemişti. Topbaş “Birileri kendi aralarında bir takım organizasyonlar yapabilirler, ilişkiler kurabilirler, üzerinde bir takım gelecek adına hesaplar yapabilirler. Kendi aralarında bir takım konuşmalar geçmiş olabilir” demişti.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/harun-olacakti-kalem-oynadi-karun-oldu-3426826/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

😊

Hanımın dediği gibi “hep hasta, hep hasta AMA sesi öyle bir çıkıyor ki! Ölüler, korkudan dirilir! Ölüyorum, ölüyorum diyor bir türlü ölmüyor”

Bittim, bittim, tükendim diyorum…
Yine yola…
YOLUMA devam ediyorum. Geçen akşam ama nasıl fenaydım O gün…
Sabahtan Dada, ya ayakta durmaya halim yok…
Yemin ediyorum adim atmaya, kendimi taşıyorum ama gel bir Allah’a sor bir bana nasıl diye…
Okul, akşama futbol DELIRDIM, çıldırdım ya zıvanadan çıktım…
Bıraktım, o hırsla eve, anneme…
Ben senin kızının esiri miyim?
Çok, çok fena bağırıp, çağırdım. Yetti canıma…
Dedim aklini başına toplasın, SILMEYEYIM DEFTERDEN…
Bunun ne demek olduğunu annem çok iyi bilir, siktin sene ne ölüme ne dirime!

Ardından hanıma, koydu önüme üç köfte, bir sürü salata…
Çocuk muyum ben?
Ulan bu ne?
Al tabağı indir başından aşağı, bağırdım çağırdım, kızdım durdum…
Kadında ne yapsın, yorgun argın gelmiş işten, evlat köfteleri silmiş süpürmüş.

Hepimiz…
Herkes tutturmuş bir yol gidiyor hayat denilen yolda…
Ölüp, ölüp diriliyoruz bu uğurda…
Takma Önder’i kafaya!

Anlayana

Bir kadının bekaretini kaybetmesi gibi, insan masumiyetini kaybetmeyecek…
Gelmez…
Getiremezsin geri!

Ekmek, sigara, gazete…
Düzenli…
Günde en azından almak zorunda kaldığım şeyler.

Zaten zar zor yürüyorum, elimde gazete dönüyordum dükkâna, bir kamyon geçti yanımdan…
Pezevenk…
Süratli, elimdeki gazete uçtu gitti. Neyse ki uzağa gitmedi, yetiştim aldım elime…
Tabii bu sefer sımsıkı kavradım gazeteyi.

Bir adam, uzaktan görmüştüm bana doğru geliyordu…
Eski alışkanlıklar, genelde çevremin farkındayımdır, kaç kişi, nerede ne yapıyor…
Geçtim gittim yanından, görmüş olmalı benim yerden gazeteyi eğilip aldığımı…
Benden yaşlı…
Seslendi bana, döndüm baktım ne oluyor diye…
“Elinizdeki gazete benim” dedi…
Baktım adamın yüzüne, dedim olamaz, yanılıyorsunuz herhalde…
Açtım gösterdim gazeteyi, Türk gazetesi…
Alt tarafı bir gazete, alt tarafı…
Kızardı bozardı, özür diledi, siktirdi gitti!

Bir barajı bombalayabilmek, O duvarları yıkmak

Ve Macron, Merkel’i sırtından bıçakladı…
Komplo kuramlarına olabildiğince uzağımdır AMA siyasete bir O kadar yakın(!)

Ömür geçti kimi pisliğin içinde, çamurda debelendim durdum. Gördüm…
İhaneti ki ihanet göreceli…
İhanet…
Şaşırtmadı, etkilemedi beni > yalan < vasıtasıyla kandırılmanın beni etkiledi kadar. Ne saftır yürek…
İnanınca, güvenince insan…
İnsana(!)

Suiistimal etmek…
İnancı, güveni, sevgiyi…
YIKAR…
Hem Önder’i hem bireyi!

Tahrip gücü yüksek bomba yapmayı bilsen ne fayda?
Değilsen…
Bir yapı mühendisi…
Hesaplayamıyorsan bir yapının statiğini…
HERKES…
Yakar, yıkar öldürebilir…
Bir, iki, üç – beş kişi…
HERKES…
Örebilir mi bir duvar, herkes koyabilir mi taş üstüne taş…
Çıkabilir mi bir apartmanda kat üstüne kat…
GÖRDÜK…
Türk’ü, Türkiyeliyi…
Her boku yapabiliyorum sanıyoruz ama elimiz apış aramızda…
IZLIYORUZ, izlemekle yetiniyoruz O güzelim binalar bir, bir yıkılınca!

Can pazarında…
Canlar bir bir sönerken O ışık, gözlerdeki fer…
Can çıkarken, ruh…
İsyanda, yolculukta. Bilinmeyen bekler ruhu…
Bilinmeyen bekler nefes alan canı…
“Sürekli”
Ölü taklidi yaparak koskoca bir ömür geçer mi?

izle
😊
Ne güzel bir örnek değil mi…
Ölümle bile dalga geçebilmek, ne güzel değil mi?

Su…
Hem yaşam hem ölüm demek…
Bent çekersin, su seti…
Baraj inşa edersin dizginlemek için, akıp gideni…
Sürekli…
Toplayıp ileride kullanılmak üzere biriktirmeye çalışırsın…
Nafile!?

Ölçek…
Bire, ondur bunu biliyor muydunuz?
1:10
Bu yüzden sınırlıdır, “doğal” bir sınır vardır baraj yapımında…
Bir metre duvar yüksekliğine, taban olmalı 10 metre genişliğinde!

Birçok sıfatım vardır benim, bunlardan biri mimarımdır, mimar…
Tamam…
Bileşim mimarisi, neticede kimi “prensipler” doğa kanunları bilişimde de geçer.

Beşerî ilişkilerde menfaat hesapları…
Devletler arasında menfaat beklentileri…
Dostluklar…
Hep bu yüzden yıkılır, kardeş kavğaları bu yüzdendir…
Menfaat…
Bireysel, bireysel(!)

NordStream 2
Macron yan çizdi!

Bilmiyorum hiç hayatınızda bir şeyler havaya uçurdunuz mu?

Yapmak çok zordur, meşakkatli AMA bir şeyleri havaya uçurmanın da zevki…
Saniyeler, saliseler içinde bir bambaşka.
😊

İyi bir bombacı…
Bilir zamanın değerini!!!

Statik kardeşim, statik…
Aynı zamanda bir zaman, zamanlama meselesi…
Bir bomba üretebilirsin, kolay değildir tahrip gücü yüksek bir bomba planlayıp, yapmak…
Hele hele…
Değilsen bir intihar bombacısı, patlayıcıyı harekete geçiren düzeneği ayarlamak…
UZMANLIK MESELESI…
Ve gerisi, çok ama çok önemli…
Gerisini bırakmalı zamana, tabiat kanunlarına…
Doğa…
Gereğini yapacaktır, inan buna!

Barajlar böyle bombalanır, bombayı yerleştireceğin yeri bilmeli…
>>> en zayıf noktasını <<<
Yapının statiğini…
Hesap – kitap ona göre yapılır, patlayıcı olmalı yeterli…
Gerisini bırak zamana, yay zamana…
Su basıncı…
Getirecek gerisini!

Neden anlattım şimdi bunları size?
Elbette var bir nedeni!

Kimi olaylar vardır insanlık tarihinde önemlidir, Fransız devrimi şüphesiz bunlar içinde…
Başlarda sayılabilir nitelik ve önemdedir, NEDEN…
Bu devrime, bu olaya götüren nedenler zinciri bir o kadar önemlidir…
Yine bir doğa kanunudur, bir güç…
Karşısında ona “eşit” bir güç yaratır, bir nevi zorunluluktur bu…
Denge…
Denge kardeşim denge, tabiat, Allah…
Dengeyi öngörmüştür!
NOKTA

Yok bunun lami cimi, bu böyle…
Tartışma kabul etmez bir geçek.

Ben verdiğim sözü unutmam, başladığıma da bir şekilde, orada veya burada koyarım bir nokta…
Kemal dede…
Hatırladınız mi bitirememiştim, unuttum mu sandınız?

Yine bir toplu katliam yapayım dedim, havamdayım…
Gün gelir…
Belki önüme çıkan tüm dincilerden alırım intikam…
Önderin işi belli olmaz, deli tepenin atmasına bakar, yapar…
Bir Önder işi, herkes şaşar!

Ticari ilişkiler, annem anlatır hep…
Kemal dede dermiş “bir gün gelecek sarı benizliler dünyaya hâkim olacak”
Sözde Kur’an da yazıyormuş, bulamadım bir ibare, henüz bulamadım…
Annem hep öyle anlatır, dedesi hep böyle anlatırmış geleceği(!)

Seviniyor bizim geri zekâlılar…
Türkiyeli – Rus ticaret hacmi bulmuş 100 milyarı, doğru, yanlış bir Allah bir bilir bir onlar…
BENIM BILDIGIM…
İpek Yolu, henüz bitmedi, yapımda…
Çin ile Avrupa arası hacim 300 milyarı geçti. Daha geçenlerde Sayın Merkel, Çin’deydi.

Elimde delil yok, sadece bir tahmin, bir varsayım…
3. Havalimanı İpek Yolu projesindeyse VE finansmanını Çin sağladıysa…
Yandı gülüm keten helva…
En az, en az üç nesil kurtulamayız Çinlilerden. Fe-la-ket bir ticari zekâ…
Yandık yani!

Sarı Yelekliler hareketi, tepkilerin ilk nedenleri…
İçi dopdolu gerekçeli, asildi…
Bu TEPKININ etkileri yavaş yavaş yayıldı ta Sırbistan’a…
Önderde umut ışıkları doğdu…
Ama gün geçtikçe, haftalar…
Haklı tepkilerin içi boşaldı, döndü bir komediye…
Kuru kalabalıklar, kaba kuvvet…
Yıkım…
Ne uğruna, NEDEN…
Verilen tepki, içeriğinde şiddet dahi olsa > haklı gerekçelere < dayanıyorsa bir noktaya kadar maruz görülebilir AMA salt tepkili olmak için, anlamsız sokakları işgal edip insan rahatsız ediyorsan, bozuyorsan toplum huzurunu, veriyorsan zarar…
Kaybeden sen olursun, kaybeden uğrunda sokaklara döküldüğün dava olur. Ve aynen de böyle oldu…
Bak New York taksicileri farklı…
İspanya, Türkiye zaten…
Almanya, her yer kısaca…
UBER…
Ekmek davası, bazen yakarsın fitili, koyduysan bombayı doğru yere…
Patlama…
Cılız olsa bile, yıkmasa duvarları, zarar vermemiş gibi görünse bile…
Zamana yay, bekle…
İnsan…
Çok şeye dayanır, tahammül eder ama ASLA…
Haksızlığa, adaletsizliğe ASLA daima tahammül edemez…
Eninde sonunda patlar. Güç…
Tabiatın gücüne eşdeğerdedir, suyun duvara yaptığı baskı misali…
Bazen…
Beklemesini bilmeli!