Al sana, ben size demedim mi şantaj, rüşvet, adam kayırma

IBB…
Mal varlığını araştıracak…
Evet deseydi, boyun eğseydi gelmezdi başa…
Tansu Çiller…
Markajda!

Yok arkadaş, yok…
Balık başından kokar…
Tayyipistandan geliyor kokular…
Leş kokuyor etraf, leş…
İnsan atmığı, insanlık leşi…
Öldü vatan – millet sevgisi!

Meral Hanıma da bir uyarı…
Tecrübelerle sabit…
Geçmiş, geleceğin ne kadar teminatıysa…
Bir o kadar takipçisi!

Anlayan anladı…
Anlamayan…
Anlamasın zararı yok, koyunlar arasında koyun…
Sürüye çoban lazım!

Lütfen Tansu Hanım…
Biliyorum, eminim çünkü kendi gözlerimle gördüm, yaşadım…
Kadın denilen varlığın…
Şaşmaz içgüdüleri, vatan sevgisi…
Anaç şefkati ile sarılın memlekete…
Geri adim atmayın dinci karşısında…
Pazarlayan, satan vatan toprağını…
Ne olduysa oldu, hiçbir dönemle ama öyle ama böyle talan…
Yangın yerinden mal kaçırır gibi…
Devletin malı deniz, yemeyen domuz zihniyeti…
Olmadı, yanşamadı böylesi…
Lütfen Tansu Hanım, yürekli ve akılı bir insan olduğunuzu biliyorum…
Pes etmeyin, vatan ve milletin ardında durun.

Cuk diye oturdu…
Bu fıkradakine bezer:

Soru önergesi Y-CHP tarafından…
Bunlar MHP misali “iktidarın” adamı mi yoksa muhalif mi?

S.kiyorlar hep birlikte memleketi…
Aman…
Üstünü örtün, kokular, pislikler, kirli çamaşırlar dökülmesin meydana…
Çıkmasın hırsızlıklar, arsızlıklar pazara!

Size bir şey söyleyeyim mi…
Başıma bir şeyler gelirse…
TEK…
Dostum YOK ama…
Allah’ıma sığındım ne asker ne muhalefet ne iktidar…
Elimden tutacak kimse yok, arka çıkacak…
Gördüğümü, doğru bildiğimi, yüreğimin sesini dinliyor…
Yazıyorum. Bakalım ne olacak bu işin sonu…
Don Kişot misali yel değirmenlerine karşı…
Yel…
Gelir geçer, eser, bitter…
Bizler hancı onlar yolcu!

Viran olası hanede…
Evlad-ü ayal var…
Teyzemin sorduğu gibi…
“Yarım g.t neyine güveniyorsun?”
Bilmem?
Yazıyorum işte!

😊

Deli, deli, zir deli…
Aşık arkadaş aşık, kadına…
Millete ve vatana!

Not: Yok sanmam…
Tansu Hanim evet dedi, dinciyle iş birliği yapacak diye bu araştırmanın tetikçisi olsun.
Y-CHP bu, K nokta K başında…
Bilmiyorlar mı her türlü güç ellerinde, koskoca devlet istatistiklerinde…
Âleme karşı yapıyorlar hile, onlar için çocuk oyuncağı…
Tansu Hanimi AKLAMAK, paklamak!

Bityeniği…
İşin aslı – astarı başka, hep birlikte anlıyor musunuz hep birlikte vatan ile millet ile…
İpliğimizi pazara çıkardılar…
BOP…
Gelecek, yüzyıllık hayal gerçekleşecek!

Zeynep Hanim yazdı

Belki anlarsınız niye diye…
Kelimelerin, virgülün, noktanın anlamını…
Ömrüm böyle geçti.

‘Putin de kandırmış’ açıklaması yolda

Kuzey Irak’taki “bağımsızlık referandumu” sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Barzani’de de yanılmışız” açıklaması malum…
Ancak yeni bir “kandırıldık/yanılmışız” açıklması da çok yakın…
Yeni “kandıran/aldatan” kişinin ise Erdoğan’ın “dostum” dediği Rusya lideri Vladimir Putin olması pek muhtemel.
Bu “kandırılmanın” tüm işaretleri, Putin’in Türkiye ziyareti sırasında Erdoğan’la yaptığı basın toplantısında verildi.
Erdoğan, “Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda tam mutabakat” olduğundan bahsetti.
Putin doğrudan konuya girmedi. Yerine, Rus Dışişleri Bakanlığı’nın bu konuda daha önce yaptığı açıklamaya atıf yapmayı tercih etti. Söz konusu Rus Dışişleri açıklamasında ise “Kürtlerin bağımsızlık arzusuna Rusya’nın saygı duyduğu” cümlesi vardı.
Bitmedi…
Erdoğan’ın “tam mutabakat” açıklamasından sonra Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov da ikinci bir açıklama yapma ihtiyacı duydu. Peskov, “Putin ile Erdoğan arasında Irak Kürdistan Bölgesel yönetiminin yaptığı bağımsızlık referandumu konusunda önemli bir fikir ayrılığı yok” dedi.
Kelimelere dikkat edin:
Sözcünün açıklaması, “önemsiz” bile olsa bu konularda “fikir ayrılığı yaşandığını” ortaya koydu.
Yani Erdoğan’ın Irak konusunda yaptığı “tam mutabakat” açıklaması, daha “dumanı tüterken”, havada kaldı.
Peki ya Suriye konusu…
Erdoğan ile Putin’in görüşme yaptığı saatlerde, Suriye’den de kritik bir açıklama geldi.
Esad yönetiminin kilit adamı, Dışişleri Bakanı Velid Muallim, “Kürtlerle özerklik müzakerelerine hazırız” dedi.
Rusya sayesinde ayakta kalmış Esad yönetimi, IŞİD’in yenilmesinden hemen
sonra AKP hükümetinin her fırsatta terörist olarak nitelendirdiği PYD/YPG ile masaya oturabileceğinin işaretini verdi.
Erdoğan’ın bizzat Putin’e, üstelik defalarca şikayet etmesine rağmen Moskova’daki PYD ofisi hâlâ açık. Suriye’de PYD/YPG kontrolündeki Afrin kantonunda ise Rus askerleri halen devriye gezmekle meşgul.
Yani, Suriye konusunda da Ankara ile Moskova arasında “tam mutabakattan” bahsetmek çok gerçekçi durmuyor.
Tüm bunları alt alta koyunca da ben bekleyin derim.
Yeni bir “yanılmışım” ya da “kandırıldık” açıklaması yolda gibi…
Rusya ile S-400 krizi mi?
Erdoğan-Putin basın toplantısında herkes iki liderden S-400 füze anlaşması için birkaç cümle söylemesini bekliyordu.
NATO üyesi Türkiye’nin, Rusya’da S-400 gibi gelişmiş savunma teknolojisi transferinin ayrıntıları, neredeyse tüm dünyanın öğrenmek istediği konuydu.
Ama olmadı… Ne Erdoğan, ne de Putin konuya girdi.
Oysa Erdoğan daha önce S-400 için “kaporasını verdik” bile demişti.
Peki ne oldu da S-400 gibi kritik bir konu, “sümen altı” edildi.
Bunun bilgisi, Putin’in ziyaretini tamamlamasından hemen sonra Rus tarafından sızdı…
Moskova, S-400’ler için Türkiye’ye “teknoloji transferi yapmayı” reddetmişti.
Yani Moskova, yaklaşık 2.5 milyar dolarlık anlaşmayı sadece “basit füze satışı” olarak görmüş, Türkiye’nin ileride aldığı bu füzeleri üretmesi ya da geliştirmesinin yolunu açacak teknoloji transferini yapmayı ise reddetmişti.
Moskova’nın böyle ayak sürümesi ise AKP hükümetini iyice zora soktu.
Erdoğan yönetimi, füze konusunda daha önce de “Çin’le anlaştık. Çin füzeleri ve teknolojisini alacağız” açıklaması yapıp, caymıştı.
Benzer bir durum S-400 için de artık söz konusu.
Peki “kapora” ne olur?
İşte onu saraya sormak lazım…
AKP’nin Irak’taki muhatabı bakın kim?
Iraklı Kürt liderler Ankara’da “devlet başkanı” protokolüyle ağırlandı.
Görüşme odasında, bir tarafta Türk Bayrağı, diğer tarafta Barzani bayrağı vardı.
Ankara ve İstanbul’da, Türk Bayrağı’nın hemen yanına “Ala rengin” asıldı.
Ve şimdi, bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın ağzından, Kuzey Irak’a yönelik “yiyecek bulamayacaksınız” uyarısının yapıldığı günlere geldik. -Tabii, Arakanlı Müslümanlar için AKP tarafından adeta yer gök yıkılırken, hemen yanıbaşımızdaki Kuzey Irak halkına ‘aç kalacaksınız‘ demekteki çelişkiye hiç değinmiyorum bile…-
AKP tarafından Barzani’ye gösterilecek tepkinin dile getirildiği her açıklamada, Irak’taki yeni muhattabın da altı çiziliyor; Bağdat yönetimi…
Peki Bağdat yönetimindeki en etkin kişi kim?
Bir zamanlar, yine bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Sen benim muhatabım değilsin, karatımda değilsin, haddini bil” dediği Başbakan Haydar El İbadi.
Belli ki AKP iktidarında Türk dış politikasında “karat/kalite ölçümü” tıpkı döviz kuru gibi günlük değişiyor.
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/zeynep-gurcanli/putin-de-kandirmis-aciklamasi-yolda-2032872/

Çağdaş, zamane insanına kuş bakışı

Tepeden aşağı…
Bakmam insana…
Ama mesafeyle yaklaşırım, bakarım uzaktan uzağa.

Literatürden başlayalım…
Bestseller dedikleri, tekrar dünya Türkiye’den, Tayyip itinden ibaret değil…
Fantezi kitaplar, hayal ürünleri ilk on, hatta en ön sırada…
Yine mesela sinema…
Fantezi, hayal ürünü yapıtlar revaçta…
Keza…
Bakınız dünyaya, istikbalimizi emanet ettiklerimiz, medet beklediklerimiz…
Laf ebesi, hayal satıyorlar, sadece hayal pazarlıyorlar…
İnsanlar gerçeklerden kaçmakta…
Bir hayal aleminde yaşmakta, soyut, sanal, gerçek olmayan, gerçekdışı bir dünyada…
Virtual Reality…
Kendini koruyan bir balon, bir prezervatif içinde saklanmış, sinmiş halde etrafını izlemekte…
Balon zaten, ancak prezervatif bile patlar, korumaz çok fazla şiddetle, çok fazla şevk ile ileri…
Ve geri gidince!

Ayakların yere basın yine insan…
Uyan bu gaflet uykusundan…
Eninde sonunda her hayal her rüyadan uyanır insan…
Uyan, uyan, uyan, gör artık gerçekleri!

Yine saldırı

Ülkemizde iki şehit, Amerika’dan gelen haberlere göre en azından 20 ölü, 100 yaralı…
Seçersen zibidi, getirirsen başa basiretsiz, yeteneksiz itleri…
LAF ebelerini…
Olacağı bu, sakin yakınma!

Anlaşılan “terör” değil…
50 ölü, 200 yaralı

Necati Beye açık mektup

Efendim,
Yazdıklarınızı severek ve ilgiyle okuyorum. AMA…
Lütfen…
Bir daha, en azından bu zibidi sürüsü “iktidarda” olduğu sürece…
Türk ve Cumhurbaşkanı kelimelerini…
Onu kast ederek kullanmayınız, özellikle Türk kelimesini, özellikle…
Aklımıza, milli birlik ve bütünlüğümüze, duygularımıza…
Türk kelimesi, anlam ve önemine neredeyse her gün küfür eden, tecavüze yeltenen birisine karşı bu şerefli, anlamlı kelimeleri kullanmayınız. Lütfen…
Rica ederim sizden.

Saygılarımla

Önder Gürbüz
Almanya
http://wordpress.gurbuz.net

Okunması isabetli olur

Keep the moment and looks forward

Gazeteci zaten…
Atatürkçü Allah’ın emri…
Muhalifi, muhalefeti imha, çıkan sesi…
Yok etmeli!

Allah’ın…
Kasımpaşa’nın…
Ayısı gasp etti, rehin aldı memleketi ve milleti.

Kalem mi…
Kılıç mı, hangisi daha güçlü?
Ruhun, sağlıklı ama üzüntülü bir ruhun kaleminden…
Yokkk…
Salt kelimeler değil ki onlarda aslında sadece birer çizgi…
Kalemden dökülenin mi gücü daha etkili, kalıcı yoksa…
Can alan, kan akıtan kılıcın mı?

Allah’ın gücünden sonra gelen güç…
Su…
Ateş, deprem, fırtına – kasırga ve benzeri…
Ya kelimelerin ya o çizgilerin, insan zihninden, ruhundan dökülen güzelliklerin gücü…
Neden iyilik, neden güzellik, neden aydınlık insanlık tarihi boyunca, hep karanlığın, kinin ve nefretin önüne geçti?

Kadının…
Fendinin erkeği yediği gibi(!)

Eğitim…
Sanat ve kültür…
Birbirinin tetikleyicisi…
Biennial…
İki senede bir yine gelen, kendini iki senede bir yineleyen demek…
Soruyorlar sanatçıya:
“Korkmuyor musun? Siyasi görüşlerini, tarafını belli etmekten çekinmiyor musun?”
Sanatçı bu, ismi lazım değil…
Bir keramik – seramik sanatçısı…
Ruhunun ve düşüncelerinin inceliği, zarafeti ve nazikliği ile gösteriyor İstanbul’un değişik ama ILLA…
Beyoğlu civarlarında, sokak köşelerine, yüksek yerlerde “sergilediği” eserlerini…
Keramikten birer kamera, süslemiş, püslemiş ruhu ile, ruh ile…
Demek istiyor ki…
RUHSUZLAR…
Cahil, köhne kafalar…
Siz bizi değil, bizler sizleri gözlüyoruz!

Allah nasip kısmet ederse…
Gideceğim sergilere, cennet İstanbul’un altı değişik mekânlarında sergilenen eserleri…
Gidip göreceğim…
AMA mutlaka, fırsat olursa sanatçılarla konuşacağım, alacağım fikirlerini, düşüncelerini…
İnsan…
İnsandan beslenir, izin vermeyeceğim ruhumu öldürmelerine…
Düşüncelerime sahip olmalarına…
Hür doğdum, özgür öleceğim…
İnsan gibi yaşadım bugüne kadar, başım dik…
Utanmadım, utanmama vesile olacak bir şey yapmadım…
Ailem dedim, vatan – millet dedim, beni doyuran eli ısırmadım…
Kadın dedim…
İkisini kadınım bildim…
İnsana insan, hayvana hayvan, tabiata…
Çevreme Mevla’m yarattı değim, saygı ve sevgi duydum, sanatçıya ise…
İmtinala yaklaşmakla birlikte, kendisine, sanatına saygıyla yaklaşıp, anlamaya çalıştım…
Anlamadığım, bilmediğim “boka”
Ucube deyip geçmedim!

15th Istanbul Biennial

Not: şimdi fark ettim, kilitlemek, şifrelemek, saklamak, gizlemek, güvene almak öylesine içime işlemiş ki…
Lock…
Yazmışım, looks yazacağıma. Özür diler, düzelttiğimi bildiririm.

Analı kuzu kınalı kuzu

Gömlekler kolalı…
Pantolonlar jilet…
Geçen haftadan sarıldı yapraklar, dolduruldu dolmalar…
Ben…
Ortalıkta dolaşırım paspal paspal(!)

Yok arkadaş yok…
Yedeklemeli hanımı, yedeklemeli…
Hata ne olur ne olmaz…
Yedeği de yedeklemeli…
Canım çok fena çekti…
Bir tanecik dolma istedim…
Oğluna ayırdı ya…
Sen yedin hakkını dedi, vermedi!

Allahsız tospa…
Ulan ver bir tanecik, ya bir tanecik, şişecek bir taraflarım, yok vermedi…
Sen misin vermeyen…
Cuma’dan cumartesiye, doğru çarşıya…
Ana aldı çocukları yüzmeye, hanım tutu çarşı yolu. Kadın milleti ne varsa çarşı – pazarda?
Oturdum doldurdum koca tencere dolma…
Arap dolması, kuru patlıcan. Allah inandırsın, yalanım varsa akşama çıkmayayım…
Beş, altı tane yedim yemedim…
Tabii çok yoruldum, uzandım koltuğa uyudum.

Gözlerimi açtığımda bizimkiler gelmiş…
Uyku sersemi, mahmur mahmur annemin odasına giderken mutfaktan geçtim…
Açtım tencere kapağını, atacağım bir dolma ağzıma…
ANAAAAAAAAAAAAAAAAA…
Ulan tencerenin yarısı gitmiş ya…
Neyse afiyet olsun, yarısı da bana yeter dedim…
Annem…
Eline sağlık, bizden güzel yapmışın dolmayı(!)

İşlerim vardı, giyindim çıktım…
Geri geldiğimde, gecenin bir vaktinde doğru mutfağa…
Ohhh…
Çok şükür dolmalar duruyor yerinde!

Biraz bilgisayar, biraz televizyon, uyudum yine…
Sabah kalktığımda…
Tencerede kalan yarının yarısının ruhuna El – Fatiha…
Ulan bu ne diye içimden geçirdim, attım sabah sabah bir tane dolma ağzıma gittim ana yanına…
“Oğlum, sabah sabah dolma mı yiyorsun, biraz zayıfladın onu da geri alacaksın!”
Biliyorum hanımın huyu değildir, tek suçlu anam olabilir…
Anne, sen mi yedin dolmaları?
“Evet”

Kaldı üç – beş tane…
Kaçırsam bucak bucak, ayıp kaçacak…
Evin içinde, ev ahalisinden insan yiyecek saklar mı?
Saklamaz tabii…
Kalanı da hanım, öğlen yedi…
Ben…
Kaldım yine ortada…
Yok arkadaş yok, yedeklemeli hatunu yedeklemeli…
Bakamıyorum zaten kendime ne üstüme başıma ne ilaçlarıma ne gıdama…
Yok başka çaresi ille yedeklemeli!

Onu bunu bilmem…
Analı kuzu, kınalı kuzu…
Erkeğe, ona bakacak, onunla ilgilenecek kadın gerekli…
Hanımlar…
Kadınlar, bacılar, kardeşler…
Anlayışlı olun biraz…
Erkek dediğin kadına doyar mı?

Görüyorsunuz işte halimizi…
Üstünüzde bin bir türlü yük, kardeş kardeş paylaşın erkeklerinizi…
Hem sizin üstünüzden kalkacak yük hem bizlerin üzerinden, var mı daha güzeli?

Şaka tabii…
Ama…
Güzel olurdu hani!
😊

Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste

Ne demişti atalar?
“Gülme komşuna gelir başına!”

İngiltere’de…
Iranda, İskoçlar…
Fransa’da…
Korsika…
Yugoslav’a kalmadı, yediler birbirlerini…
İspanya’da…
Katalanlar(!)

Demokrasinin…
Yok, insanın zaafı: adil davranmak…
Bir ikincisi, geçmişte alınan ve şüphesiz birçok gerekçeli nedenler ile alınan kararların güncellenmemesi…
Unutkandır insan(!)

İnsan…
Maymundan öte, şaklaban bir taklitçi…
Döner dolaşır kullandığın yöntemler, dürtülerinin temelinde yatan düşünceler gelir kendi başına…
Zor tutarım kendimi dememek için, iyi oluyor sana.

Görmedin akan kanları, görmedin yaşanan sefaleti…
Yırtarsın kıçını gelince kendi başına…
Gülme, gülme komşuna gelir başına!