Havalar sıcak, daha da sıcak olacak

Mühendis tarafım…
Mucit yanım…
Anlatmışımdır çokça çocukluğumu, evde sökmedik saat, dağıtmadığım makine kalmıyordu…
Merak…
Fen, ben…
Biyoloji, kimya ve fizik tabii, astroloji falan hiç ilgimi çekmedi…
Hani hep derim ya nedeni neden eden ben(!)

Almanya’da görülmemiş sıcaklar…
En basit önlem, yoksa kliman…
Oda pervaneleri falan, mesela tavan…
Fizik kardeşim fizik…
Sıcak hava, oda içeresinde ne yapar?
Yukarıya çıkar…
Sıcak hava daha hafif, soğuk hava daha ağır bu yüzden yere yattın mi sıcak odada sana daha serin gelir. Çözüm nedir?
Yer pervanesi, yerdeki soğuk havayı odaya dağıtan…
Yok öylesi piyasada, Önder yapar(!)

Tabii sen ben olmayabilirsin, bendeki donanım sende olmaya bilir…
Bir oda dolusu ıvır – zıvır var, kafama etsimi bir şeyler malzemeden bol ne var?
Bu yüzden sen…
Al vantilatörü…
Yok koyma masa üstüne, koy yere, eme basma tulumba misali emen taraf yerde…
Serin hava odada!

Para güzel kardeşim para, el artık ekmek tutmaz oldu ama kafa iyi kötü hala çalışıyor yoksa ağrılarım.

Bak bir tüyo daha…
Göreceksin ne güzel serinleyeceksin…
Birinci yöntem:
Sıcak havalarda insan ne yapar? Perdeleri çeker, panjurları indirir…
Gel sen beni dinle, bunları yap yine…
Ama…
Güneş gören en güzel pencereni kapama…
Büyüklüğüne göre pencerenin, hanımın banyo veya el havlularından birine kalk gidelim yap…
Bir güzel ıslat, yok su falan damlamasın, as güneş gören pencereye…
Bak gör satın aldığın klimandan farkı olacak mı!?
Bilimsel açıklaması, ikinci yöntem sonrası…
Vantilatörün önüne ser ıslak havluyu veya buz dolu koca tabağı(!)

Bilimsel açıklaması…
Maddenin halleri!

Ertuğrul Özkök kaleminden

Türk ordusuna hâlâ toz kondurtmuyorsam eğer

NE zaman bir generalin ölüm haberi gelse içim sızlar.
Çünkü o yılları hatırlarım.
*
PKK terörüne karşı Kuzey Irak’ta harekât başladığında, 3 ay boyunca geceleri bile arazide yatan 16 generalimizi hatırlarım.
*
Kahraman bir ordudur ordumuz…
Dünyanın hiçbir ordusunda, Türk ordusunun generali kadar savaş alanında göğüs göğüse çarpışan general yoktur…
*
İşte öyle bir generalimizi kaybettik önceki gün…
Tümgeneral Aydoğan Aydın…
İşte o dağlarda, bu dağlarda, Kato’da umut kesilen anlarda, umudun kendisi olan, o dağları PKK teröristine dar eden kahramandır.
Yazın adını bir kenara… Hiç unutmayın.
*
Göğsündeki her yıldızı, omzundaki her apoleti bir kahramanlık destanı kazanmış bir subayımızdır…
*
Songül Yakut Yarbayımız, var ya, o mert kadın…
Alçak kumpasçı, en aşağılık iftirasını attığında bile Peygamber ocağına küsmeyen kadındır.
Aslanlar gibi direnip de yeniden yuvasına dönmüştür.
Savaş kadar kutsal, savaş kadar önemli bir görevi yapıyordu.
Aile içi şiddete karşı mücadele ediyordu.
*
Kazada kaybettiğimiz albayımız, binbaşımız, yüzbaşılarımız, üsteğmenimiz, başçavuşlarımız, uzman çavuşumuz…
Aynı gün Diyarbakır’da çatışmada şehit olan üç uzman çavuşumuz…
*
Hepsi birer kahramandı…
*
Türk ordusu çileli bir ordudur…
Aynı anda çok cephede savaşmıştır.
Bir yandan dışındaki teröristle, bir yandan içindeki düşmanla, onun iftirası, onun kumpası, sırtındaki onun hançeri ile savaşan fedakâr bir ordudur.
*
Bazen bir yerimde bir soru işareti başını uzatsa da…
Bazen içimden küçücük bir “Ama” geçse de…
Bazen dilimin ucuna daha ağır bir kelime gelse de…
*
Atarım yine içime…
Kıyamam kahraman orduma…
Toz konduramam ona…
Kondurtmam da…

KAMU HİZMETİ

SEDAT’A SORDUM: BU UZUN YAZILARIN ÖZETİ NEDİR
SEDAT Ergin günlerdir 15 Temmuz darbe girişimi davalarının dosyalarına daldı.
Bizimki gibi hap tarzı yazılara alışanlar okumakta zorlanabilir.
Onlar adına Sedat’a şu soruyu sordum:
“Bu dosyaları okurken edindiğin izlenim nedir?”
İşte size kısacık bir Sedat Ergin özeti:
*
– “15 Temmuz darbesinden önce de Gülen organizasyonunun ne kadar tehlikeli bir yapı olduğu hususunda bir tereddüdüm yoktu.”
*
YAZARIN yani benim notum:

Sayın Özkök…

Kamu hizmeti başlıklı yazınız…
Rant kavgası, güç kavgası…
İki it, iki tane namussuz, şerefsiz rezil, al birini vur ötekine…
Biri “gönüllü” gurbette…
Diğerleri ülkenin başında, uzaktan havlayan köpek mi daha tehlikeli yoksa yanı başındaki mi?

Milli

Millî görüş ile çıktılar yolla…
Millî görüş(!)
Artık nereleri milliyse?
Amerika’ya kafa tutular, lanetlediler, şeytan ile bir tutular…
Ve dolara taptılar!

Millî görüş, milli servet, milli istikamet dediler…
Sattılar, savdılar, pazarladılar…
Oğuldan babaya değil, babadan oğula dediler…
Oğullar gemicikler ile ihya oldular, oğullar İtalya’ya oraya buraya taşındılar milli görüş ile…
Milli görüş(!???)
Milletin parası, malı ve mülkü….
Yollar yaptılar, hanlar – hamamlar, köprüler, ülkeyi demir ağlar ile örgüler…
Niye?
Breh,breh, breh…
Paracıkları daha kolay taşısınlar diye!

Haramı helal, helalı haram kıldılar…
Milli görüş istikametinde, milli kerhanede, milletin milli A’sını düdüklediler…
Ortak akla ziyan, kerhaneciyi, bir zamanlar kerhanenin bekçisini olanı, başı ilan ettiler…
Peçete parası, soygun ve talan…
Bir gün çok zengin olduğumu duyarsanız, bilin ki haram yemişimdir diyerek…
Kârûn’a rakip oldular.

Demokrasiyi tren yaptılar…
Serbest piyasa ekonomisi ya…
Kerhaneye giden yolda toplu taşımacılık, hürya doldurdular trene milli görüşlü milleti…
Aman nede milliyetçi?
Baş pezevengi, g.t kılı, hele Hande gibi bir sürü g.t yalayıcısı…
Sermayeler s.kilmeyi bekler…
Yok ya bu millete hak! Gerçekten hak yaşadıkları ve daha yaşayacakları.

Halbuki…
Melekler baharı öper…
Eşek ise hoşaftan ne anlar?
İlki ve sonbaharı, arda yaşam, hayat, hani hayat dedikleri var…
Allah vermiş tüm güzellikleri, vermiş nimeti…
Oku diye seslenmiş, akıl vermiş, göz vermiş…
Kul nankör, kul anlamaz hele Türk’ü…
Özdeyişlere bile konu olmuş “Su akar, Türk bakar(!)”