Bir tarafınız mi tutuştu?

“Erkek” tabii…
T.şak meselesi…
Arap’ın sol t.şağı Erdoğan ise, sağ t.şağı Bahçeli…
İki it, erkeklik bağırıp – çağırmaktan ibaret olsa iki it başı çeker…
Katar…
Ah o güzelim dolarlar(!)

Ulan Katar ihvanı destekliyorsa…
AKP ve çete başı Erdoğan IŞID’in arkasında(!)
Eninde sonunda, elbette eninde sonunda.

Kâfir

Bilimsel bir insanım diyebilirim…
Yetiştiğim ortam, ailem dindar, dünyevi ama aynı zamanda ahiretinde farkında olan insanlar…
Allah’ı, peygamberimi, kitabımı, kitaplarımı da bilirim…
Utancımdır…
Ama Allah’ın bildiğini kuldan saklamam, saklayamam. Her şeyde olduğu gibi dinde de uygulaması değil felsefesidir beni ilgilendiren. Buna rağmen ki şahitli, ispatlı tanrım hep benim ve sevdiklerimin yanında. BILIYORUM, EMINIM yanımda olduğundan çünkü çok yaşadım.
Klasik anlamda kadın – erkek ayrımı yapmakla birlikte kadın benim için, bizler için aynı zamanda öncelikle insan, dost, eş, sevgili – yâr ve tabii aynı anda anne olan bir varlık.
Bağnazlığı, aşırılığı hiçbirimiz sevmeyiz…
Batıl inançlarla, hurafelerle işimiz olmaz!

Bilimsellik önceliğimiz olmakla birlikte izah edilemeyeni…
Gözün görmemesine rağmen, varlığının farkında olduğumuz, bazen sanki his ettiğimiz, bilimin, aklın, mantığın belki şu an için izah edemediğini ama bir gün gelecek insanlık bunu yukarıda saydığım kavramlar çerçevesinde izah edebileceğini düşündüğümüz bir ortamda yetiştim, yaşıyorum.

Bir kadıncağız var, Oma…
Çokça bahis etmişimdir kendisinden, kan bağımız yok ama ailemden bir insan bilirim kendisini. O Alman, çok uzun senelerin hatırı var, kendimi ona karşı sorumlu his ettiğim. 98 yaşında…
Dünyada bizlerden başka kimsesi kalmamış, herkes ölmüş. Allah kadına sağlıklı ve uzun bir ömür vermiş. Allah var yukarıda, kıskanmıyor değilim, bazen düşünürüm…
Çok şükür Allah bana ve sevdiklerime her şeyi vermiş, sağlık, sağlık dışında. Onun sağlığının yüzde biri bende olsa jet olacağım.

😊

Kader, kısmet böyleymiş yapılacak bir şey yok…
Ne diyeyim?
Allah kadıncağıza daha çok sağlık, mutluluk ve uzun ömürler versin, cümlemize…
Belki inanmayacaksınız ama akli gidip – gelenlerden, kafa çalıştı mı tek kelimeyle zehir!!!
Hafıza muhteşem…
Yok…
Şimdi bana kesinlikle psikoloji, bilinçaltı gibi terimlerle gelmeyin…
Yok böylesinin benim nazarımda açıklaması yok, varsa bilimsel bir açıklaması okuyup üzerinde düşünmeyi çok isterdim. Kaynak gösteren olsa…
Ben bulamadım çünkü, tek söyleyebileceğim şaşırdım, gerçekten ağzım açık kaldı!

Kendisiyle hiç tanışmadım, bir tek yıllar önce mezarında dua etmek nasip olmuştu…
Omayı eşine götürmüştüm. Kadıncağız dua ederken bende ettim.

Kocası eski tip Almanlardanmış…
Kazak erkek…
Çok sert, çok despot bir kişiliği varmış, Omanın yalancısıyım. Kadın kendisinden pek bahis etmez, istemez, hatta çoğu zaman dediği “iyi ki öldü, kurtuldum!”
Bundan bir – iki hafta önce, hiçbir neden yokken…
Durup dururken…
Başladı kocasından bahis etmeye, rüyasında görmeye…
Anlatmaya!

Posta kutusunun anahtarını kaybetmişti, bayağı bir oluyor…
Allahtan anahtarın yedeği benden, birkaç günde bir gidip bakarım ne var ne yok diye…
Geçenlerde boşaltım posta kutusunu, canım istemedi bakmak. Ne zamandan beri kadıncağızı yemeğe çıkartmıyorum, hanıma dedim hadi giyin gidelim, aldım Omayi ki almak ne mümkün…
Kadın sütçü beygiri, eli işte gözü oynaşta, iki adim atıyor duruyor…
Sinir krizleri geçirmeye başladım, dedim hanıma al gel, ben arabaya…
O ara mektuplara bakma fırsatım oldu…
Mektuplardan biri bizim belediyeden. Mezar işleri müdürlüğü. Eşinin mezar kullanım süresi bitmiş, ne yapalım diye soruyorlar. Kocasından hiç bahis etmeyen kadın…
Hiç ama hiç, haftalar öncesinden başlayarak kocasından söz etmesi…
Mektup…
Tüm bunlar tesadüfle izah edilebilir mi?
Parapsikoloji ile…
Bu sabah gittim müdürlüğe süreyi uzattım…
Ölüler yaşıyor mu? Bizlerle iletişim halindeler mi? Bizleri görüp takip ediyorlar mı?

Yok Efendim…
Allah’a inanmayan kâfir…
Bir bilseniz benim başımdan neler geçti. Bu anlattığım…
Yanında çocuk oyuncağı kalir…
Onun varlığına tüm yüreğimle inanıyorum…
Kadere, kısmete, alınyazısına!

Vidanın tarihçesi

Bu çeyrek sapıttı mı diye içinizden geçirmeyin…
Biliyorsunuz salt istikbal, insan ve en önemlisi gençler derdim…
Vida…
Ne alaka diye kendinize sormayın, okuyun bakalım sözü nereye getireceğim!?

Ah şu eski Yunan yok mu şu eski Yunan…
Tabii eski Araplarda bayılıyorum, düşünen insan…
Bu sabah Arap “sürpriz” karar aldı, en başta Sudiler. Bilirsiniz beni, sebepsiz parmağımı oynatmam…
Katar izole edildi Arap dünyasından!

Okuduysanız…
Dün bir hatırlatma yapmıştım, bir p.ç var hani, Kasımpaşalı rezil…
Sudiler bir, Katar iki p.zevengin finansörü…
Sudi ki hep yazmışımdır, yüce dinimizin esas düşmanı, Vahabizim…
Vatandaş soruyor mesela >>> haram <<< para ile Hacca gidilir mi?
Diyanetin cevabı, yok bu diyanet başka diyanet, Atatürk’ün kurduğu kurum ile alakası yok…
Gidebilirsin can cazım, yeter ki çaldığın paranın kefaretini verirsen (…) yeminle “aynen” böyle…
Haber gazetelerde yer aldı…
Bu din anlayışı Vahabizim misali, yorumu ve tasdiki Kasımpaşalı…
Terör ki fark etmez etnik kökenli veya sözde din icabı…
Temeli, kökeni para güzel kardeşim para…
Varlığı bir dert, yokluğu yara…
Gör bak p.zevenk zora düşecek çünkü emir büyük yerden geldi…
AB(D) bastırdı, Arap karar aldı!

Neyse konuyu dağıtmayalım, vida…
Vidanın bundan yaklaşık dört bin sene önce Mısır’da icat edildiğini biliyor muydunuz?
Kuyumculukta revaçtaydı…
Oradan Yunana geçti…
O ne muhteşem bir buluştu böyle, hala geçerli…
Hayatımızın her alanında vida(!) demokrasi gibi…
Gel gör ki beşer dediğin sadece şaşmaz, beşer aynı zamanda balık hafızalı…
Unutuldu vidanın icadı iyi mi?
Bin sene sürdü yeniden icat edilmesi…
Ah Sokrates ah, ah Eflatun ah, ya sen yüce Aristo…
Büyük düşünürler ve demokrasi…
Eminim mezarlarınızda ters dönüyorsunuzdur gördükçe demokrasinin ilerisini…
Ve…
Bin sene sonra insan yeniden vidayı icat etti, unutulan, döndü dolaştı yeniden insanın hayatına girdi…
Sen büyük mucit Arşimet, Arşimet’in vidası…
Suya susamış toprağa, insan ve hayvana can verdi(!)

Müsterih olun dostlar…
Doğrular…
Gerçekler, insan için, toplum için iyi ve faydalı olanlar…
Yüce dinimiz…
>>> doğru olan <<< ahlak anlayışı, mantık dediğimiz, sağduyu, hoşgörü…
Bu gibi kavramlar ve elbet Atatürk’ümüz…
İlke ve inkılaplarıyla, çağdaşlığı ve dürüstlüğü ile…
Ama kör – topal demokrasimiz, gerçek demokrasi bildiğimiz…
Peygamber >>> EFENDILERIMIZ <<<
Allah…
Ve kullarından, insanlardan > gerçekten < bekledikleriyle hayatımıza geri dönecektir…
İnsan bu…
Umutlarımızı tüketmemeliyiz, Hızır kul zora düşmedikçe yetişmezmiş…
İnsan…
Şaşar, yoldan sapar…
Doğru olandan AMA eninde sonunda yine doğru olana döner!

Rize bilmecesi!

Sevgili okurlarım, Rize Karadeniz bölgemizin şirin, yeşil bir ili. Ancak insanların yaşantısı ve özellikle ekonomik durumu bu güzelliklere hiç uymuyor.
Rize bugüne kadar iki başbakan (biri cumhurbaşkanı oldu) çıkardı.
Mesut Yılmaz ve Recep Tayyip Erdoğan.
Ancak gelin görün ki, hiçbir iktidar bu ilimizin sorunlarına çözüm bulmadı!
Dünkü yazımda ilginç bir olayı vurgulamıştım. Rize’de ÇAYKUR, mevsimlik olarak 1.070 kişiyi işe alacak. Üç aylığına ve asgari ücretle…
Bu konuda yapılan başvuru sayısı ise 19.703 kişi. İnsanlar bu iş için günlerce kuyrukta sıra bekliyor, sonrasında kurada isminin çıkmasını bekliyordu!
Rize’de insanların çoğu işsiz ve sıkıntıda…
Buna karşın, ortada çok ilginç bir tablo var:
Rize ahalisi AKP’nin her koşulda en büyük destekçisi. Son anayasa referandumunda oyların yüzde 75.5’i “Evet” çıktı.
Türkiye’deki en yüksek oranlardan biri!..
Olacak şey değildir ama oluyor.
* * *
Yazımı okuyan araştırmacı, CHP eski Milletvekili Umut Oran dün bir mektup gönderdi. Özetleyerek aktarıyorum:
“Son referandum çalışmaları için 30 ile gittim. Dikkatimi en çok Rize çekmişti. Şehir AKP ve Erdoğan afişleriyle donatılmıştı ve makyaj iyi idi. Ancak halkın arasına karıştığınızda homurtular yükseliyordu.
Koskoca şehir ve ilçeleri sadece çaya mahkum edilmişti.
Tarım yok çünkü su yok. Akarsuların üzerine santraller yapılmış.
Tek kurum ÇAYKUR. O da Varlık Fonu’na devredildi, ahalinin haberi yok.
375 bin nüfuslu koca ilin toplam ihracatı sadece 150 milyon dolar.
15 yıllık AKP iktidarı döneminde sadece 138 yatırımcı teşvik belgesi için müracaat etmiş.
Bu 15 yılda sadece üç bin kişilik istihdam yaratılmış. Yani yılda sadece 216 kişiye iş bulunmuş!
Rize’nin sosyoekonomik durumu Türkiye’nin aynasıdır. Bu ilimiz de işsizlik ve yoksulluğun pençesinde.”
* * *
“Rize’de tarımsal alanın yüzde 91’inde çay ekiliyor. Sanayi işletmelerinin yüzde 75’ini ÇAYKUR ve daha küçük çay işletmeleri oluşturuyor. Ancak iktidar partisinin politikaları nedeniyle çay tarımı da artık geçim kaynağı olmaktan çıkıyor.
AKP hükümeti geçtiğimiz şubat ayında ÇAYKUR’u da Varlık Fonu’na devretti. Dolayısıyla Rize’nin temel direği olan bu kuruluş artık denetlenmeyecek, hiçbir kamu denetim mekanizmasına tabi olmayacak ve tam bir özel sektör olacak.
On binlerce çay üreticisinin ve çalışanın başına neler geleceği şimdiden belli.
AKP döneminde çay piyasasında özel sektöre izin verildi. Böylece ÇAYKUR’un alımları yarıya indirildi, çay fiyatları düşürüldü. Üretici mağdur edildi.
ÇAYKUR’un Varlık Fonu’na devri çok büyük hatadır, derhal düzeltilmelidir.
Denetimden uzak Varlık Fonu her türlü yolsuzluğa açıktır.”
* * *
Umut Oran’ın mektubunu kısaca özetledim. İki başbakan (ve bir cumhurbaşkanı) çıkaran, sanayisi olmayan bir ilimiz işte bu durumda, yoksulluk ve işsizlik kıskacında.
İşte o yüzden bin kişilik asgari ücretli mevsimlik işçilik için 20 bin kişi başvuruda bulunuyor!..
Ve hayret verici bir biçimde, referandumda yüzde 75.5 evet oyu çıkıyor!

Emin Çölaşan
03.06.2017
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/emin-colasan/rize-bilmecesi-1879306/

Benim notum: Öküz, öküzlüğünden, koyun, koyunluğundan, eşek, eşikliğinden geçmez!

Hatırlıyor musunuz?

Bir o.rospu çocuğu var, hani kendini bir b.k sanan(!)
Ne oldum budalası…
Kasımpaşalı!

Çok değil “kısa” bir süre öncesinde iddia etmişti…
Terör Avrupa’ya taşınacak gibi sözler etmişti…
Hani TIR’lar yakalanmıştı, kıyametler koptu…
IŞID’a silah taşıyordu, haber olunca…
“Devletin güvenliğini tehdit altında” diyerek, tutuklamalar başlanmıştı…
Hani sözde 15. Temmuz’da kontrollü darbe, hani irtica, irtica ile el elle…
Danışıklı dövüş falan, dün yine Avrupa’da terör esti…
Hani suçsuz insanlar mağdur olmasa, ölmese diyeceğim ekilen biçiliyor…
Çete başı, odağın bizzat kendisi iş başında…
Türkiyeli memnun, öküzü- ineği memnun…
Koyunu…
G.t kılı, merak ediyorum bu işin sonu ne olacak?

Sigara meselesi

Genç yaşımdan beri kullanırım bu mereti…
İster inan ister inanma…
Gece gündüz, eksi 10 – 20 derecelerde bile en azından camım açıktır…
Kokuya karşı oldum olası hassasım…
Kokulu mumlar, spreyler, kapı – pencere neler denemedim ki…
Halbuki çözüm o kadar basitmiş ki, yok sigarayı bırak deme…
İs-te-mi-yor-um bırakmak, belki başımızdaki p.zevenk gidince…
Sigara kullandığın odalara…
Kes bir tabağın içine dilim dilim limonu, serp > bolca < tuzu üzerine…
Ağzın açık kalacak, yeminle!

Not: Bir limon iki – üç gün kadar kokuyu olduğu gibi alıyor.

700 milyon

Doğru okudunuz, 700 milyon çocuk…
700 milyon, bir saniye duraksa ve içine sindir, sindirebiliyorsan…
Bu çocuklar dünya çapında ya şiddet mağduru veya açlıkla karşı karşıya, savaştan kaçıyor durumda…
Sömürülüyor acımasızca…
Allah…
Cümlemizin evladını böyle bir kaderden korusun, bu yavrularında yardımcısı olsun…
İçim gitti, içim cız etti ve elimden duyurmaktan, belki hassasiyet yaratmaktan, ulaşabildiğim yavrulara yârdim etmekten başka bir şey gelmiyor.

Evlat…
Hepimizin evladı, önce can sonra canan ama evlat bu evlat…
Kimin olursa olsun…
Çocuk ve çocuklar yardıma, himayeye muhtaç!

Aman adam sende, konu – komşu…
Belki kendi evlatlarımız bir bir kahpe kurşun, kahpe tuzak ile kara toprağa çökerken duyarsızız da…
Dünyadaki çocukları mi düşüneceğiz?
Dost acı söyler kardeş, dostun sözü acıdır gerçekler karşısında…
Öyle ya insanlığımızı yitirmişiz, para olmuş dinimiz – imanımız, bencilik pusulamız…
Çok değil izle eski Türk filmlerini, bundan yirmi – otuz yıl öncesini…
Türk…
Hatır naz, vefa, kadir – kıymet bilirdi…
Halden anlardı, terbiye – saygı gibi kavramlar hayatinin birer parçasıydı…
Geriye ne kaldı?

Din – iman, ana – avrat küfür ettiğim zaman…
Suçlusu ben miyim yoksa iktidarda olanlar mı?

Geçelim…
Çocuk istismarının en iğrenç taraflarından birine değinelim…
Çocuk pornografisi…
Pedofili bir hastalık, evet hastalık ama bilmem nelerinden asmalı böylelerini…
Europol…
Yardımlarınızı bekler, rica ederim, lütfen arada bir bu sayfaya girip…
Varsa, olursa bir katkınız…
İhbar edin bu şerefsizleri!

https://www.europol.europa.eu/stopchildabuse

Havalar sıcak, daha da sıcak olacak

Mühendis tarafım…
Mucit yanım…
Anlatmışımdır çokça çocukluğumu, evde sökmedik saat, dağıtmadığım makine kalmıyordu…
Merak…
Fen, ben…
Biyoloji, kimya ve fizik tabii, astroloji falan hiç ilgimi çekmedi…
Hani hep derim ya nedeni neden eden ben(!)

Almanya’da görülmemiş sıcaklar…
En basit önlem, yoksa kliman…
Oda pervaneleri falan, mesela tavan…
Fizik kardeşim fizik…
Sıcak hava, oda içeresinde ne yapar?
Yukarıya çıkar…
Sıcak hava daha hafif, soğuk hava daha ağır bu yüzden yere yattın mi sıcak odada sana daha serin gelir. Çözüm nedir?
Yer pervanesi, yerdeki soğuk havayı odaya dağıtan…
Yok öylesi piyasada, Önder yapar(!)

Tabii sen ben olmayabilirsin, bendeki donanım sende olmaya bilir…
Bir oda dolusu ıvır – zıvır var, kafama etsimi bir şeyler malzemeden bol ne var?
Bu yüzden sen…
Al vantilatörü…
Yok koyma masa üstüne, koy yere, eme basma tulumba misali emen taraf yerde…
Serin hava odada!

Para güzel kardeşim para, el artık ekmek tutmaz oldu ama kafa iyi kötü hala çalışıyor yoksa ağrılarım.

Bak bir tüyo daha…
Göreceksin ne güzel serinleyeceksin…
Birinci yöntem:
Sıcak havalarda insan ne yapar? Perdeleri çeker, panjurları indirir…
Gel sen beni dinle, bunları yap yine…
Ama…
Güneş gören en güzel pencereni kapama…
Büyüklüğüne göre pencerenin, hanımın banyo veya el havlularından birine kalk gidelim yap…
Bir güzel ıslat, yok su falan damlamasın, as güneş gören pencereye…
Bak gör satın aldığın klimandan farkı olacak mı!?
Bilimsel açıklaması, ikinci yöntem sonrası…
Vantilatörün önüne ser ıslak havluyu veya buz dolu koca tabağı(!)

Bilimsel açıklaması…
Maddenin halleri!

Ertuğrul Özkök kaleminden

Türk ordusuna hâlâ toz kondurtmuyorsam eğer

NE zaman bir generalin ölüm haberi gelse içim sızlar.
Çünkü o yılları hatırlarım.
*
PKK terörüne karşı Kuzey Irak’ta harekât başladığında, 3 ay boyunca geceleri bile arazide yatan 16 generalimizi hatırlarım.
*
Kahraman bir ordudur ordumuz…
Dünyanın hiçbir ordusunda, Türk ordusunun generali kadar savaş alanında göğüs göğüse çarpışan general yoktur…
*
İşte öyle bir generalimizi kaybettik önceki gün…
Tümgeneral Aydoğan Aydın…
İşte o dağlarda, bu dağlarda, Kato’da umut kesilen anlarda, umudun kendisi olan, o dağları PKK teröristine dar eden kahramandır.
Yazın adını bir kenara… Hiç unutmayın.
*
Göğsündeki her yıldızı, omzundaki her apoleti bir kahramanlık destanı kazanmış bir subayımızdır…
*
Songül Yakut Yarbayımız, var ya, o mert kadın…
Alçak kumpasçı, en aşağılık iftirasını attığında bile Peygamber ocağına küsmeyen kadındır.
Aslanlar gibi direnip de yeniden yuvasına dönmüştür.
Savaş kadar kutsal, savaş kadar önemli bir görevi yapıyordu.
Aile içi şiddete karşı mücadele ediyordu.
*
Kazada kaybettiğimiz albayımız, binbaşımız, yüzbaşılarımız, üsteğmenimiz, başçavuşlarımız, uzman çavuşumuz…
Aynı gün Diyarbakır’da çatışmada şehit olan üç uzman çavuşumuz…
*
Hepsi birer kahramandı…
*
Türk ordusu çileli bir ordudur…
Aynı anda çok cephede savaşmıştır.
Bir yandan dışındaki teröristle, bir yandan içindeki düşmanla, onun iftirası, onun kumpası, sırtındaki onun hançeri ile savaşan fedakâr bir ordudur.
*
Bazen bir yerimde bir soru işareti başını uzatsa da…
Bazen içimden küçücük bir “Ama” geçse de…
Bazen dilimin ucuna daha ağır bir kelime gelse de…
*
Atarım yine içime…
Kıyamam kahraman orduma…
Toz konduramam ona…
Kondurtmam da…

KAMU HİZMETİ

SEDAT’A SORDUM: BU UZUN YAZILARIN ÖZETİ NEDİR
SEDAT Ergin günlerdir 15 Temmuz darbe girişimi davalarının dosyalarına daldı.
Bizimki gibi hap tarzı yazılara alışanlar okumakta zorlanabilir.
Onlar adına Sedat’a şu soruyu sordum:
“Bu dosyaları okurken edindiğin izlenim nedir?”
İşte size kısacık bir Sedat Ergin özeti:
*
– “15 Temmuz darbesinden önce de Gülen organizasyonunun ne kadar tehlikeli bir yapı olduğu hususunda bir tereddüdüm yoktu.”
*
YAZARIN yani benim notum:

Sayın Özkök…

Kamu hizmeti başlıklı yazınız…
Rant kavgası, güç kavgası…
İki it, iki tane namussuz, şerefsiz rezil, al birini vur ötekine…
Biri “gönüllü” gurbette…
Diğerleri ülkenin başında, uzaktan havlayan köpek mi daha tehlikeli yoksa yanı başındaki mi?

Milli

Millî görüş ile çıktılar yolla…
Millî görüş(!)
Artık nereleri milliyse?
Amerika’ya kafa tutular, lanetlediler, şeytan ile bir tutular…
Ve dolara taptılar!

Millî görüş, milli servet, milli istikamet dediler…
Sattılar, savdılar, pazarladılar…
Oğuldan babaya değil, babadan oğula dediler…
Oğullar gemicikler ile ihya oldular, oğullar İtalya’ya oraya buraya taşındılar milli görüş ile…
Milli görüş(!???)
Milletin parası, malı ve mülkü….
Yollar yaptılar, hanlar – hamamlar, köprüler, ülkeyi demir ağlar ile örgüler…
Niye?
Breh,breh, breh…
Paracıkları daha kolay taşısınlar diye!

Haramı helal, helalı haram kıldılar…
Milli görüş istikametinde, milli kerhanede, milletin milli A’sını düdüklediler…
Ortak akla ziyan, kerhaneciyi, bir zamanlar kerhanenin bekçisini olanı, başı ilan ettiler…
Peçete parası, soygun ve talan…
Bir gün çok zengin olduğumu duyarsanız, bilin ki haram yemişimdir diyerek…
Kârûn’a rakip oldular.

Demokrasiyi tren yaptılar…
Serbest piyasa ekonomisi ya…
Kerhaneye giden yolda toplu taşımacılık, hürya doldurdular trene milli görüşlü milleti…
Aman nede milliyetçi?
Baş pezevengi, g.t kılı, hele Hande gibi bir sürü g.t yalayıcısı…
Sermayeler s.kilmeyi bekler…
Yok ya bu millete hak! Gerçekten hak yaşadıkları ve daha yaşayacakları.

Halbuki…
Melekler baharı öper…
Eşek ise hoşaftan ne anlar?
İlki ve sonbaharı, arda yaşam, hayat, hani hayat dedikleri var…
Allah vermiş tüm güzellikleri, vermiş nimeti…
Oku diye seslenmiş, akıl vermiş, göz vermiş…
Kul nankör, kul anlamaz hele Türk’ü…
Özdeyişlere bile konu olmuş “Su akar, Türk bakar(!)”