Odamı topluyordum, bomba düşmüş gibi…
Mecburiyetten yani…
Eski bir gazete, Uğur Dündar. Baktım, okumamışım belli. O sayfada bırakmışım, katlamışım öyle kalmış. Mutlaka acil bir şey oldu, fırladım yine, unuttum gitti!
Lütfen Sayın Dündar…
Lütfen, rica ederim sizden. Sizde bu düzenbazlığa darbe demeyin bari…
Darbe olsa…
Eniştesinden öğrenmiş olsa…
HEMEN ERTESI GÜN…
Tutuklamalar başlayabilir miydi?
Demek ki…
En azından bir şüphe, en azından bazı hazırlıklar vardı ki hepimizin şahit oldukları yaşandı…
Besbelli…
Senarist ve başrol oyuncusu Tayyip g.tü…
O yazdı, O oynadı!!!
—-
Bazı eski Yeşilçam filmleri ve hayatlarımızın en güzel yılları!..
3 Kasım 2017
Bizim evde bazı eski Yeşilçam filmleri çok sevilir.
Aynı keyifle hiç sıkılmadan tekrar tekrar seyredilir. Dün gece de öyle oldu… Şu gerilim dolu günlerde adeta tonik etkisi yaratıp ruhumuzu rahatlatan tüm zamanların en güzel filmlerinden “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı”yı seyredip yastığa başımı koyduğumda, uzun süre uyuyamadım. O filmlerden niçin bıkmadığımızı ve çekildikleri yılların güzelim Türkiye’sinden bugünlere nasıl savrulduğumuzu düşündüm…
Sonuçta onları, toplumun kutuplaştırıldığı, hatta düşman kamplara bölündüğü ülkemizde barış, kardeşlik, dostluk, sevgi, saygı, onur, sadakat, dayanışma ve hoşgörüye duyulan özlemi yansıtmaları nedeniyle çok sevdiğimize karar verdim.
* * *
Çünkü o filmlerde insanlar yalnızca iyiler ve kötüler diye ayrılır, kötüler sonunda mutlaka kaybeder, haksızlığa uğrayanlarsa er geç kazanır…
Paranın satın alamayacağı insanlar, aileler ve aşklar anlatılır…
Örneğin güce ve baskıya asla boyun eğmeyen Yaşar Usta…
Kısacık boyu, iyiliğe adanmış entrikaları ve güldüğünde küçücük kalan gözleriyle ailesini her türlü kötülüğe karşı sarıp sarmalayan Adile Naşit…
Göksel Arsoy gibi romantik jönler, kah kırılgan, kah gözü kara Fosforlu Cevriye gibi alımlı kadınlar…
Gençlere hep destek veren, zorda kalanlara evleriyle birlikte kalplerini de açan iyilik meleği teyzeler, amcalar…
Pos bıyıklarını burarak kulak çeken, polisin de, fabrikatörün de babacan insanlar olabileceğini kanıtlayan Hulusi Kentmen…
Kötülüğün üzerinde öylesine sakil durduğu Ali Şen…
* * *
Ekranda göründüğünde seyircilerin gülmeye başladığı, “Eşşoğlueşşek”i ondan daha iyi kimsenin söyleyemediği Kemal Sunal, “Turist Ömer” Sadri Alışık, “Cilalı İbo” Feridun Karakaya…
Daha ilk filminde canlandırdığı masal kahramanı “Mıstık”la gönüllere yerleşen büyük usta Müjdat Gezen…
Büyük kente uyum sağlayamamanın şaşkınlığını bir türlü üzerlerinden atamayan Zeki-Metin ikilisi…
Sonuçta mutlaka kaybedecek kötü karakterleri başarıyla canlandıran Erol Taş, Suzan Avcı, Aliye Rona, Nuri Alço ve her türlü kılığa girebilen Öztürk Serengil…
* * *
Cahide Sonku, Ayhan Işık, Muzaffer Tema, Turan Seyfioğlu, Türkan Şoray, Ekrem Bora, İzzet Günay, Atıf Kaptan, Fikret Hakan, Tarık Akan, Kadir İnanır, Ediz Hun, Fatma Girik, Filiz Akın, Neriman Köksal, Selda Alkor, Hülya Koçyiğit, Gülşen Bubikoğlu, Mine Mutlu, Şener Şen, Halit Akçatepe, Eşref Kolçak, Sami Hazinses, Cevat Kurtuluş, Ömercik, Ayşecik, Sezercik ve adlarını yazmaya devam etsem, sayfalara sığmayacak nice Yeşilçam emektarı, hayatta her türlü mucizenin olabileceğini göstererek seyircilere umut pencereleri açan unutulmaz karakterler…
* * *
Kahkahalar atılırken gözylaşları da dökülen evler, Neşeli Günler, Gülen Gözler…
Sıcacık bir kucaklaşmayla sona eren dargınlıklar…
Mutlu biten filmlerin dekorunda henüz yağmalanmamış, belediyelerle ortak çalışan paragöz rantçılar tarafından beton yığınlarıyla doldurulmamış İstanbul silueti… Hayal ağaçları ve hülya tepeleriyle seyrine doyum olmayan Boğaziçi ön görünümü… El değmemiş Akdeniz kıyıları, rüya gibi Ege koyları, kasabaları…
* * *
Hiç tanımadığı yabancıya bile rüyasında göremeyeceği sımsıcak bir konukseverlik örneği gösteren, kendisi yemeyip ona yediren tertemiz Anadolu insanları…
* * *
İşte biz bunları özlüyoruz…
Ve eski filmlere bakarken dört bir yanımızı saran hoyratlığı, düşmanlığı ve nefret iklimini unutuyoruz…
Kötülüğün bir sınırı olması gerektiğini, güç ve paranın hayatın tek gerçeği sayılamayacağını, haksızlığın yapanın yanına kâr kalamayacağını düşünüyoruz…
* * *
Ama film bittiğinde yalnızca iyi ve kötü olarak değil, ırkımıza, dinimize, mezhebimize, dilimize, hatta cinsiyetimize göre bin parçaya bölündüğümüzü…
Aşkımızdan ve veremden değil de, bir yerlere kalleşçe gizlenmiş bir bombayla ölüp, kim vurduya gidebileceğimizi…
Sevginin yerini öfkenin, kucaklaşmanın yerini hoşgörüsüzlüğün, insanlığın yerini vicdansızlığın, hukukun yerini zulmün aldığını görüyor ve kahroluyoruz…
* * *
Değerli okurum-yazar Türkan Şanverdi Avcı’dan esinlenerek kaleme aldığım bu satırları, barış, hoşgörü, dostluk, sevgi ve saygıyla kucaklaşmaya duyduğumuz büyük özlemi yansıtmak ve onları yeniden yaşayabilmek umuduyla köşemde yayımlamıştım.
Ama bir gün sonra ne oldu biliyor musunuz?
Emperyalizm ve onun maşası hain FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi oldu!..
* * *
Sonrasında iktidarın emperyalizme karşı tüm toplumu Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi doğrultusunda kucaklayıp, demokratik parlamenter sistemi tüm kurum ve kuruluşlarıyla güçlendirmesini beklerken tam tersi yaşandı.
Toplumu ayrıştırıp kutuplaştırmaya, düşünce ve basın özgürlüğünü baskı altına almaya, hak, hukuk, adalet gibi yüce kavramlardan uzaklaşmaya dönük eylem ve söylemler doruğa çıktı.
Yani ne umduk, ne bulduk!..
* * *
Her şeye rağmen umudumu hep koruyorum. Belki zorlu olacak, çok acılar çekeceğiz ama, tıpkı o ölümsüz filmlerde olduğu gibi; öfkenin yerini sevginin, hoşgörüsüzlüğün yerini kucaklaşmanın, vicdansızlığın yerini insanlığın, haksızlığın yerini hukukun aldığını mutlaka göreceğimize yürekten inanıyorum.
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/ugur-dundar/bazi-eski-yesilcam-filmleri-ve-hayatlarimizin-en-guzel-yillari-2074846/