Af et, dost acı söyler…
Yaşına ve bilgine hürmeten daha farklı şeyler yazmıyorum…
Yarına şahitli, ispatlı KANTLAYACAGIM sözlerimi…
Yok…
Bu bir istisna, sözlerimi kanıtlama gereği duymam. Ilber Ortaylı olduğu VE kendisine son derece saygılı olduğum içindir bu ispat.
Tıpkı Soner Beye ve bilgisine değer verdiğim gibi…
Bazen…
Farklı görüşlerde olsam bile. Yazmış bugün yine…
Tepemden aşağı kaynar sular indi. İki ihtimal ya ben yanlış anladım sözlerini…
Veya tanımlama garabeti!
Neyse söz vermiş olmak istemem, sağım solum belli olmaz benim…
Kısmetse yarına…
Gençlik yıllarımdaydı…
Zaten Fındıkzade de oturuyorduk, “iki adımlık yer”
Beyazıt, Laleli, İstanbul Üniversitesi, Sahaflar çarşısı – Sultan Ahmet arası geçirirdim çoğu vakit zamanımı. Uğraşırdım bir şeylerle işte.
😊
Divan Yolu üzerindedir Cağaloğlu…
Neden girdim O mezarlığa, ne arıyordum hatırlamıyorum…
Birdenbire kendimi Ziya Gökalp’in mezarı karşısında buldum, dün gibi hatırlıyorum…
O kadar şaşırmıştım ki ahhh, burada yatıyormuş dedim kendi kendime…
Uzun bir süre durdum karşısında, düşündüm…
Dua edeyim mi etmeyeyim mi diye…
(…)
Kızmıyorum, kızamam…
Kızmaya da hakkim yok zaten. Son yıllarda o kadar milliyetçi geçinen “dönek” gördüm ki…
Nedim Şener’inden tutun, Ortaylı’ya…
İnsandan gelen, insana ait artık hiç bir şey şaşırtmıyor beni…
Benim tuzum kuru mu?
Değil!
Hep derim Önder delinin teki, kafadan kontak olmasam yazdıklarımı yazar mıyım hiç?
Karşılığını almadan…
Kim kimin parmağına … zamanımızda?
Bir ayağım Tayyipistan’da…
KORKU…
Ama korkunun ecele faydası yok ki!
Orada yaşıyorlar, bir şekilde kendilerini ve ailelerini geçindirmek zorundalar…
Kaldı ki Sayın Ortaylı gibi insanlar birde bir şekilde “devlet memuru”
Korku imparatorluğu!
Hiç unutmayacağım…
Var ailemde, uzaktan uzağa bana…
Ama anneme oldukça yakın VE >>> çok yüksek mertebede <<< bir öğretim görevlisi… Yazamam, üstü kapalı AMA dünya çapında kimi teknolojik gelişmelere > imza atan < bir insan…
Bir şeyler hazırlamıştım, yayınlanmasında bana yârdim etmesini istedim…
Ne dedi biliyor musunuz?
“Devlet memuruyum!”
ANLA!!!
ABD seçimlerinde ortaya bariz bir şekilde çıkan, tabii ilerisini bilemem…
Demokrasilerde hesap sormak, katılım çok önemli…
KADIN…
Diyorlar ki eskisi gibi yapamaz, düşüncem tam aksine…
Böyleleri esas böyle zamanlarda daha çok kudurur, hazım edemez yenilgiyi…
Taraftarına göstermek zorunda…
BEN…
Sürünün lideriyim!
Bak dikkat et, ufak çapta yine dövizde oynama…
Neyse, gitmem lazım, gerisi…
Belki…
Sonra!
Kesin olan…
Türk’üm, damarlarımda Türk’ün kani dolaşıyor…
Atatürk milliyetçisiyim ama ne YOK tırnak içine almayacağım tanımlaması sonra…
Ne Türkçüyüm ne kafatasçı!
Lütfen önce bunu izleyin ardından diğerini…
VE…
Düşünün dediklerimi!
İlber Ortaylı’dan ‚Türk kime denir?‘ sorusunun cevabı
Anadil…
Anne ve evlat arasında…
O gizliden gizliye yürek bağını bırak bir tarafa…
Dil…
İster sözel ister yazılı ki yazılı için bile sözeli gerekli…
KURAMI, temeli…
İletişim için, bağ için gerekli, olmadı işaret dili ama bir şekilde dil…
Dil kardeşim dil!!!
Osmanlı’da Türklük – İlber Ortaylı Anlatıyor
Ben kaçtım!
Okuyalım Soner Beyi:
Türk Papaz
Anıtkabir yine ziyaretçi rekoru kırdı.
Anıtkabir müzesinde Atatürk’ün okuduğu kitaplar bölümü var.
Bu kitaplardan biri de, “Gagauzların İstoriyası” (Gagauzların Tarihi) eseri.
Atatürk, satırların altını çizerek, sayfa yanlarına notlar alarak bu kitabı okudu. Kitabın yazarına, çalışmasını öven mektup ve şilt gönderdi.
O yazar…
Mihail Çakır (1861-1938)…
Gagauz /Gök Oğuz Türkü idi. Göçebe ataları Osmanlı yönetimindeki -bugün Moldova sınırları içinde yer alan- Besarabya’ya yerleşti.
Çuvaşlar, Yakutlar, Kumanlar, Peçenekler, Karamanlılar gibi Gagauzlar da Hıristiyan Türk idi.
Mihail Çakır Ortodoks Hıristiyan’dı. Üstelik papaz’dı.
Sadece din adamı değildi…
“Bu Türkçe laf eder” diye insanların zulüm gördüğü Rusya işgali döneminde Besarabya’da Gagauzların ana dillerini-milli kimliklerini kaybetmemeleri için çabaladı.
– İlk Türkçe alfabeyi hazırladı. Köy köy dolaşıp çocuklara Türkçe okuma yazma öğretti.
– Türkçe “Halkın Sesi” gazetesini çıkardı.
– Türkçe “Gagauzlar kimdir” diye kitaplar yazdı: “Gagauzlar Kumanların (Uzların, Oğuzların) evlatlarıdır, dili hakikat Türk dilinin soyundandır…”
Karaman Hıristiyanlardan Türkçe dualar getirtti; kilisesinde okuttu. İncil’i Türkçe’ye çevirtti. (Aynı dönemde Yozgatlı Türk Papa Eftim İstanbul’da, Müstakil Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kurdu.)
Papaz Mihail Çakır’a en büyük yardım 1931 yılında bir Türk’ten geldi:
Hamdullah Suphi…
UNUTTURULAN İSİM
Erdoğan bugün “Bizim andımız İstiklal Marşı’dır” diyor. Marşın yazılmasına sebep olan kişi Hamdullah Suphi Tanrıöver (1886-1966) idi. Mehmet Akif’e marşı yazması için zorlayan-çabalayan kişi Milli Eğim Bakanı -aynı zamanda Türk Ocakları Başkanı- Hamdullah Suphi idi. Marşı Meclis’te ilk okuyan da o oldu…
Dedesi, Osmanlı’nın ilk Maarif Nazırı Abdurrahman Sami Paşa…
Babası, Osmanlı’nın altıncı Maarif Nazırı Suphi Paşa idi.
Kendisi, Türkiye’nin ilk Maarif Vekili oldu.
“Türkçü” idi… 1911’de Ziya Gökalp önderliğindeki Genç Kalemler çevresinde gelişen “milli edebiyat” akımına bağlandı. 1912’de “Türkçülük” akımının İstanbul’daki merkezi olan Türk Ocağı’na girdi ve başkan oldu. Aralıklarla toplam 34 yıl bu kurumda başkanlık yaptı.
İstanbul’daki işgalci güçlere karşı düzenlenen açık hava toplantılarında hitabetiyle insanları etkiledi. Son Osmanlı Meclis-i Mebusan’a Antalya üyesi olarak seçildi. Meclisin kapatılmasıyla Anadolu’daki bağımsızlık hareketine katıldı. Uzatmayayım…
Yıl, 1931.
Kendisine Belgrat, Bükreş ve Kahire elçilikleri teklif edildi.
O, Bükreş’i seçti. Sebebi Romanya’da bulunan 350 bini aşkın Gagauz Türk’üne yardım etmekti. İlk elini uzattığı Mihail Çakır oldu. Atatürk’ün, Mihail Çakır’ı tanıması Hamdullah Suphi kanalıyla oldu…
13 yıllık Bükreş büyükelçiliği döneminde Hamdullah Suphi neler yapmadı ki:
– Türkçe eğitim veren 26 okul açılmasını sağladı. Türkiye’den getirdiği kitapları bu okullarda okuttu. Başarılı Gagauz çocukların Türkiye’de öğrenim görmesini sağladı.
– Gagauz Prof. Atanas İ. Manov’un Bulgarca yazdığı “Potekloto na Gagauzite” (Gagavuzlar’ın Geçmişi) isimli kitabın M. Türker Acaroğlu tarafından Türkçe’ye çevrilmesini sağladı: “Gagavuzlar-Hristiyan Türkler… Romanya ve Bulgaristan’da Oturan Hristiyan Türkler Hakkında Tarihi ve Etnolojik Bir Etüd.”
– Türk mezarlığı yapımını sağladı. Savaşlarda can veren 2 bin 714 askerimizi içinde barındıran şehitlik yaptırdı. Vs.
Günümüzde Hamdullah Suphi gibi isimler unutturuldu; çünkü onlar “Türkçü” idi…
ERDOĞAN’IN KÖTÜLERİ
Dücane Cündioğlu’nun “Arasokakların Tarihi” kitabın¬da şöyle der:
“Gençliğimde -birçok yaşı¬tım gibi- benim de ismini duy¬duğum ve fakat eserini oku¬madığım, hatta kendisini hiç tanımadığım kötülerim vardı. Öyle kötülerdi ki, o kadar kötülerdi ki niçin kötü olduklarını bilmeye ihtiyaç bile duymamıştım…”
Bu sözleri “Andımız” tar¬tışmasıyla gündeme gelen Dr. Reşit Galip için söyleyip, “aslında” diyordu Cündioğlu; “o iflah olmaz bir idealist¬ti. İnsanların bilinmeyen taraflarında hakikaten nice soyluluklar var.”
İşte…
Düşünsel dünyası So¬ğuk Savaş döneminde oluşan Erdoğan’ın “Türkçü değilim” sözünü bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.
Erdoğan, ne Hamdullah Suphi’yi ne de Dr. Reşit Galip’i tanımak istiyor! Erdo¬ğan’ın “kötüleri” var sadece!
Peki… Erdoğan “kötü” bildi¬ği “Türkçülükten ne anlıyor?
Şurası gerçek:
“Türkçülük” kavramı¬nın -özellikle Soğuk Savaş döneminde ABD emperyaliz¬mi tarafından- içi boşaltıldı. “Türkçüler”, MHP’den bile kovuldu.
Birbirlerine “yoldaş” diyen “Türkçüler” ile “Sosyalist¬ler” birbirine düşman edildi. “Türkçülük”, emperyalizm tarafından diriltilen “Si¬yasal İslam” (ve Ilımlı İslam) gölgesine sokuldu: Türk-İs¬lam Sentezi ortaya çıkarıldı. Sanki başka inançlarda “Türk” yoktu!
Erdoğan bu “politik ikli¬min” ürünü. Bu nedenle…
20 gün önce gittiği Moldo¬va’daki Gagauz Özerk Cum¬huriyeti’ni ziyaret edip şöyle dedi:
“Hediye olarak iki adet TOMA’yı buraya getir¬miş olduk!”
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/turk-papaz-2723723/