Bir garip hikâye

Üç gibi uyandım, rüyamda…
Evlat gelmiş, yanında bir kadın…
Kucağında bir bebek. Kadın bana antipatik geldi ama bebe…
Aldım kucağıma, bir tosun…
Bol yanak ya!

Cesaret dediğin nedir Allak aşkına?

Sevgi değil midir cesaret, bile bile…
Uğrayacaksın hüsrana…
Sukut-ı hayale?

7-8 aylık oldu…
En büyük zevki beni kızdırmak…
😊
Ulan, eşekoğlueşek…
Sen beni kızdırman için mi kesiyorum odun?
Geliyor usul, usul uzatıyor başını sandığa çalıyor odunu, bakıyor yüzüme hınzır hınzır…
Bir kaçıyor, yatarsın yerlere gülmekten…
Numaradan kovalıyormuşum gibi yapıyorum, yetişmem mümkün mü?
Yatıp yuvarladık…
Islak çimenler üzerinde, ANINDA…
Yakıyor dörtlüleri…
Bacaklar yanlarda, göbek ortada gıdıkla beni, sev, okşa.

Bu yüzdendir severim bebeleri, çocukları…
Sadedir sevgileri…
Art niyetsiz, beklentisiz…
Tertemiz!

Cesaret dediğin nedir Allak aşkına?

Sevgi değil midir cesaret, bile bile…
Uğrayacaksın hüsrana…
Sukut-ı hayale?

Yaaa sabahtan Euro 6,13’dü şimdi 6,21. Dolar 5,43 borsa düşüşte

Dünya borsalarında az da olsa bir çıkış vardı sabahtan…
Tayyipistan…
İnişte, Allah daha da beter etsin, çok daha beter!


Demiştim değil mi birkaç gün önce döviz al diye…
Tam zamanı…
Neyse, geçmiş olsun. Bakma bazı şeyleri açık açık yazdığıma…
Kimisi ise sadece ima…
Hiçbir zaman bilemeyeceksin beni, sırlarımla birlikte gireceğim mezarıma!

Bana gerçek bir dost ve çok samimi, şefkat dolu bir arkadaş

Jack…
Bir görseniz, göz ile görmek lazım yoksa inanılacak gibi değil…
Resmen seviyor, okşuyor beni…
Patisiyle…
İle elimi ve ne yazık ki ayaklarımı yalayacak, yalıyor, ağzına almak istiyor sürekli, kapanıyor ağız…
Şefkat ile.

Bıraksam, müsaade etsem yüzüm, gözümde gidecek yani!
😊

Jilet gibi…
Sabahtan bir saat kadar kardeşte odun kestim oradan aldım Jack’i Oma’ya gittim…
İlaçlarım, eve gidip yıkanmam, üstümü değiştirmem gerek…
Bir yerlere gitmem lazım. EVET, jilet gibi…
Baltasız olmuyor, Jack’in azizliğine uğradım, parmağı balta ile kesiyordum…
Bıçaklarım, baltalarım, palalarım…
Her biri jilet gibidir. Allahtan güç kullanarak gelmedi balta, parmağa…
Yoksa GARANTI parmak gitmişti. Çok derin kesildi…
Dünyada ne oluyor bitiyor bir haberim, düştüm kendi derdim…
Kısmetse gelince!

İyi değilim gülüm, iyi değilim. Ölemedim gitti. Gözüme sokmana gerek yok!

Ben senin nefes alışını bile his ediyorum…
Her gecen gün daha kötüye doğru, daha kötü daha kötü…
Allah korusun, kendime değil duam tüm sevdiklerime!

😊
Arkaya doğru, arkaya…
Yıkılacak gibi olmalar yine başladı, uyuşturucu…
Dozajı yükselttim, 40mg ARTI ağrı kesici…
Doktor bilse öldürecek beni!

Ziyadesiyle, fazlasıyla kendimden beklentilerim…
BILIYORUM…
Bir çeyreğim, bildiğim halde kendimden hala eski Önder beklentilerindeyim!

SANA!

Bunlari dene, copy / past
Online!

http://viewpure.com/

Bu da yüklemek icin:

https://www.heise.de/download/product/youtube-video-viewer-80144

Berbattim kadin, cok canim aciyor. Yarina felaket bir gün bekliyor beni. Haber yeni geldi. Yazmaya vakit ayiramayacagim her halde. Linkler dükkanda…
YouTube…
Izle Ilber Ortayli, evet S. Y. Türkcülük kelimesini tirnak icine almis AMA…
Yok, yok…
Osmali Türk olamaz, neydi bir milleti belirleyici olan EN TEMEL sey?
DILI!

Farscayi dedem konusmuyordu her halde…
Yarina, cok önemli. Nixon’u izle…
Vakit bulur bulmaz yazacagim bazi seyler, EVET…
RTE…
Bir vatan haini, Vahdettin torunu!

Richard Nixon’un mezar taşında şu cümle yazar:

“The greatest honor history can bestow is the titel of peacemaker”

Bu sözleri siyasetçilere yönelik söylemiştir, Türkçe söyle tercüme edebiliriz:
Bir kimse için (bir siyasetçi için) en büyük onur onun tarih tarafından barış elçisi olarak anılmasıdır.

Bu yüzden ana – avrat, din – iman düz geçiyorum bu pezevenk ve zihniyetine…
Halimize baksanıza…
Herkes birbirine düşman, ana evladına!

Okuyalım Uğur Beyi:

Kin bulaştıranları uyarıyorum!..

Hemen belirteyim bu bir ekonomi yazısı değildir.
Futbol takımlarımızdan birini övme veya bir başkasını yerme yazısı da değildir.
Ama içinde hem ekonominin hem de futbolun yer aldığı, bir tespit ve yetkilileri “sorumlu davranışa davet” yazısıdır!
★★★
Ekonomi uzmanı değilim ama herkesin bildiği gerçeğe göre; ekonominin sıkıntıya girip enflasyonun azdığı süreçleri, gelir dağılımında dengesizlik, geniş kitlelerin alım gücünde zayıflama ve işsizlik izler.
Orta ve dar gelirli kesim için hayatın faturası daha da ağırlaşır.
İşten çıkarmaların çoğaldığı, yeni iş bulma umutlarının azaldığı böylesine sancılı süreçlerde, toplumsal huzursuzluklar artar.
Bunun en sert ve kitlesel yansımalarının görüleceği alanlardan biri, geniş yığınların tutkusu haline gelen futbol karşılaşmalarıdır.
★★★
Böylesine kritik dönemlerde işini kaybetmiş bir futbol fanatiği için takımının başarısı, onun hayata bağlanma nedenlerinden birine, hatta en önde gelenine dönüşebilir.
İşsiz bir fanatik, takımının önemli bir maçı kaybetmesini, kendisinin her şeyini kaybetmesi olarak algılayabilir.
Bu psikoloji içinde kolayca tahriklere kapılıp, kendisini yasa dışı eylemlerin içinde bulabilir. Bizim gibi zaten kutuplaşmış, kamplara ayrılmış ve derin fay hatlarıyla bölünmüş toplumlarda, bir kıvılcım, önceden tahmin edilemeyen olayları tetikleyebilir…
Sonradan büyük pişmanlıklar yaşansa da, artık çok geçtir!..
★★★
İşte bu nedenle içine girdiğimiz ekonomik sıkıntılarla dolu süreçte, futbolumuzu yönetenlere ve medya yoluyla spor kamuoyunu yönlendirenlere büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.
Herkesin ağzından çıkan sözlere çok dikkat etmesi, hele hele kulüp başkan ve yöneticilerinin ağır ve tarihi bir sorumluluk yüklendiklerini asla unutmamaları gerekiyor.
Örneğin bir kulüp başkanının taraftara seslenirken “Kininizi saklı tutun” gibi, toplumun bir kesiminin diğerine karşı kin, nefret ve düşmanlık hisleri beslemesine sebep olabilecek söylem ve eylemlere asla başvurmamak gibi bir yükümlülüğü bulunuyor…
★★★
Yapılması gereken şey ortada:
Her fırsatta futbolun bir eğlence etkinliğinden ibaret bulunduğunu ve bırakın düşmanlığı, birbirine öfkeli yığınları bile dostluk ve kardeşlik ortamında buluşturan bir barış platformu olduğunu vurgulamak…
Barış, sevgi ve kardeşliğe davet etmek…
Ve bunu inanarak, yürekten yapmak…
Çok mu zor?
Hayır, hayır…
Bunları Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik kasırgası olan “2001 Krizi”nde başarmış sorumlu mevkideki bir kulüp yöneticisi olarak söylüyorum.
İnanın sevgi ve dostlukta buluşmaya çağırmak, kitleleri birbirine düşman etmeye çalışmaktan çok kolay diyorum…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/kin-bulastiranlari-uyariyorum-2723649/

#!@? ψχҨ!&$!

Hepsine bir göz at AMA özellikle Rahmi Turan’ı oku


+

Ne zamandan beri gazete okumaya fırsat bulamıyordum, en iyisi okumamak!

İzmirlime ne söz isterim ne laf, döktürmüş yiğidim yine

Lezzet

Akp’nin yerel yönetimler sorumlusu Mehmet Özhaseki, bir türlü kazanamadıkları İzmir hakkında konuştu, Akp usülü belediyeciliğin tadına bakılması gerektiğini belirterek, “İzmirlilere o lezzeti tattıracağız” dedi.

Ben bi tadımlık vereyim…

İzmir’e metro yapıldı, kilometresi 50 milyon liraya geldi.
Aynı metro İstanbul’a yapıldı, kilometresi 140 milyon liraya geldi.
Kilometre başına 90 milyon lira pahalıya gelmesi, lezzet fışkırması değil midir?

Avrupa Birliği standartlarındaki biyolojik arıtma tesislerinin başkentidir İzmir… Türkiye’deki her dört biyolojik arıtma tesisinin biri İzmir’dedir.
Bizim Aziz başkan atıksu arıtma tesisleri yaptı, her biri taş çatlasın üç milyon dolar, adı lazım değil arkadaşların bir belediyesine tıpa tıp aynı tesisi yaptılar, dokuz milyon euro!

Sayıştay raporuna takılan Akp belediyesi var mesela… Bahçe hortumunu piyasaya fiyatının 45 katına satın almış, çocuk oyun havuzlarındaki topu 181 katına almış… Ki, tadı damağında kalsın.

Kuran-ı Kerim üzerinden bile katakulli yapan Akp belediyesi var. Kuran-ı Kerim satın alırken yüzde bir kdv ödenmesi gerekirken, lezzetli olsun diye, satın aldıkları arkadaşa yüzde 18 ödemişler.

Anneler Günü’nde sanatçılar konser verdi diye ödeme yapan belediye var, fatura var, konser monser yok.
Toplu sünnet şöleni yaptık, 501 çocuğu sünnet ettirdik diye ödeme yapan belediye var, çocukların ismi mükerrer… Ya aynı çocukları ikişer defa üçer defa kestiler, ya da sünnet münnet yok.
Öğretmenler Günü’nde dört yıldızlı otelde 1.500 kişilik yemek tertipledik, iki ünlü sanatçı konser verdi diye ödeme yapan belediye var, iki ünlü sanatçı diye öğretmenlere şarkı söyletildiği ortaya çıktı, dört yıldızlı otel motel yok, belediyenin kültür merkezi kullanılmış.
Bursa gezisi yaptık, 10 bin kişi götürdük diye yol, yemek faturası ödeyen belediye var, fatura 10 bin kişilik ama aslında sadece 648 kişi götürülmüş, gerisi indiragandi.
Çanakkale gezisi yaptık, beş bin kişi götürdük diye hakediş ödeyen belediye var, fatura beş bin kişilik ama, sadece 117 kişi götürmüşler.
Cami Haftası’nda beş bin kişiye etli pilav, tatlı ve içecek dağıttık diye para ödeyen belediye var, fatura var, etkinliği duyan gören yok.

Okurken tadından parmaklarınızı yediniz değil mi?

Törenle gasilhane açıp “artık ölülerinizi nereye götüreceksiniz diye düşünmeyin, geleceğe oy verin” diye tanıtım yapan belediye var.
Törenle morg açıp “cenazelerinizi ücretsiz yıkayıp, ücretsiz kefene saracak olan morgumuz hizmete açıldı” diye duyuran, “son yolculuğa yardım” müjdesiyle tanıtan belediye var.
Dört cenazeyi aynı anda taşıyabilen cenaze arabası, hiç kullanılmamış 80 tabut ve 2.500 kefen beziyle hizmete hazır olduklarını belirten belediye var… Güle güle kullanın yani, iyi günlerde!

Dev tesis toplu açılışları diye… Dolmuş durağı açılışı yapan belediye var. Halı saha açılışı yapan var. Fayton açılışı yapan var. Dev tesis olarak umumi tuvalet açılışı yapan belediye var… Ki, lezzetle sıçın.

Bakın belediye başkanları o kadar başarılı ki, İstanbul’da Kadir Topbaş’ı Ankara’da Melih Gökçek’i, Bursa, Balıkesir, Niğde, Çorum, Ordu belediye başkanlarını bizzat asrın liderimiz görevden aldı!

Dün, Chp tarafından İstanbul büyükşehir belediyesi, İett ve İski hakkında suç duyurusunda bulunuldu, 753 milyon liralık yolsuzluk iddiası var.

Dere yataklarını bina doldurdular, her yağmurda insanlar boğuluyor, “spreyler ozon tabakasını deldiği için böyle oluyor” diyorlar.
Denizi olmayan Ankara’da insanlarımızı dalgıçlar çıkarıyor, “sele uykuda yakalanmayın, üst kattaki komşunuzda kalın” diyorlar.
Haydarpaşa Garı yanıyor, “kaynaktan” diyorlar.
Karaköy İskelesi batıyor, “lodostan” diyorlar.
Vapur, deniz otobüsüne patlatıyor, “sisten” diyorlar.
Belediye otobüsü durağa dalıyor, “frenden” diyorlar.
Ruhsatsız fabrikalar patlıyor, “kazandan” diyorlar.
Yürüyen merdiven çöküyor, “kullanıcı hatası” diyorlar.
İklim şartlarından etkilenmeyecek denilen Avrasya Tüneli her yağmurda akvaryum oluyor, kapatılıyor, “hava şartları kötü” diyorlar.

Böyle belediye mi olur kardeşim diyoruz…
Tadından yenmiyor diyorlar.

Mehmet Özhaseki gibi belediye başkanı seçin, Mehmet Özhaseki gibi… Ki, alt tarafı patatesin yanında bir tane bira içebilmek için ya Erciyes’e çıkmak zorunda kalın, ya da teee Kapadokya’ya.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/lezzet-2723745/