Merhaba Soner Bey,
Kusura bakmayın Efendim yine rahatsız ediyorum sizi AMA konu önemli…
Yine size akil öğretmek veya herhangi bir telkin – tenkitte bulunmak haddim değil, yapmamda zaten böyle bir şey…
Salt tevazuu içinde bir bilgilendirme…
Bırakalım “KulturKampf”’ ı bir tarafa, papayı, Bismarck’ı…
Arşivlerim meydanda…
Doğru hatırlıyorsam kapsamlı bir şekilde işlemiştim konuyu AMA bakış açım ve yola çıkış noktalarım başkaydı. Yine yazınızda sormuş olduğunuz sorunun cevabini vermeden önce…
Hatırlamıyorum…
Sizi bu konuda bilgilendirdim mi hatırlamıyorum. Üç yaşımdan beri Almanya’dayım, okumadım…
Lise terkim ama özelimde olsun, mesleki açıdan ve siyaseten genelde çok yüksek pozisyonlarda olan insanlarla, üniversitelerde geçti ömrüm. Alman tarihini kendi tarihimiz kadar iyi bildiğim kanısındayım.
Almanlar…
Zaten kendi başına binlerce sayfalık ansiklopediler doldurabilecek bir millet…
Her yönden…
Sanattan tutun, bilime, bilgisayar değerli dostum bilgisayarın, kullandığınız bilgisayarın bile mucidi bir Alman (Konrad Zuse). Almanlara…
Demokratik tahammülleri…
Yine Almanları Alman edip bir yerde 1848’de yaşanan > Alman Devrimine < vesile olan Napolyon Bonapart’tir (1806) Sizin yazınızdaki sıraladıklarınız ondan sonraki gelişmelerdir. LÜTFEN yanlış anlamayın beni, rica ederim, lütfen. Biri iki eleştirdim sizi AMA size sevgim ve saygım hele araştırmacı gazeteciliğinize, bedel ödemeye hazır halinizle bakidir, bilgi hazinenize, deneyimlerinize takdirim sonsuzdur. Haddim olmayarak size dostum diyorum. Gelelim sormuş olduğunuz sorunun bence cevabına… Yine insanlık ve siyaset tarihi öğretir bize… Maalesef rahmetli Gazi Mustafa Kemal Paşanın ömrü buna yetmedi… O… Bu kapasiteye sahip bir insandı. İnsandı, bir insan evladı! Tecrübe, bilgi birikimi, olayları doğru, yerinde ve zamanında değerlendirebilme… Öngörü yetisiyle bir devlet adamıydı. En azından halkın büyük denilecek kadar bir desteğine sahipti… Ömrü yetmedi!!! Nedendir, nedenlerde biri… Benim bu zihniyete ve O kişi diyemeyeceğim, insan hiç… O yaratığa karşı durmamın nedenlerinden biri budur Efendim… Büyük bir halk desteğini, hadi sevgi demiş olalım ve güvenini alan bir kimse… Vatanini bir cennet bahçesine çevirebilecek güce sahiptir… YAPMADI… Çaldı, çırptı, kandırdı, dolandırdı ve kendi ikbali için YALAN söyledi, söylüyor… Evet… Bazen bir insan, küçük bir insan grubu… Öyle bir güce sahip olabilir ki ülkesinin kaderini değiştirir. İnsan… Tabiatı itibarıyla alışkanlıklarının esiridir. Tembeldir, yeniliklere pek açık değildir… Ancak… Kin ve nefretten bile güçlü olan bir dürtü… Sevgidir, aşktır… İnsana neler yaptırmaz ki? Bu… Çetenin ve çete başının elinde inanılmaz fırsatlar vardı, kötüye kullanıldı, hala kullanılıyor… Hazin olan… Maymunun gözü hala açılmadı. Bizler daha bir süreliğine böyle yaşamaya > mahkumuz <
Ya bu doğrultuda gerçek bir lider karşımıza çıkıp bizi ister şefkatle ister zorla doğru yola sevk edene kadar VEYA halk…
Özünü hatırlayıp Anadolu medeniyetinin getirilerini hatırlayıp kendi içinden bu dürtü ile hareketle doğruyu bulana kadar…
Bizler mecburuz, mahkumuz beklemeye!
Saygılarımla Efendim
Önder Gürbüz
Almanya
—
15 Mart 2018
Kulturkampf…
Kavram Almanca, “kültür mücadelesi”/”kültür savaşı” anlamına geliyor.
Siyaset literatüründe ge¬nellikle Almanca kullanılıyor. Örneğin…
Fransızca, “le Kulturkampf”…
İspanyolca, “el Kulturkampf”…
İtalyanca, “il Kulturkamp”…
Peki, bu kavram nasıl doğdu?
Avrupa’da esmeye başla¬yan aydınlanma rüzgarı, dinin toplumdaki rolü ve top¬lum-kilise arasındaki ilişkiyi tartışmaya başladı.
Kral ile birlikte ülkenin sahibi olan kilisenin kamu¬sal alanının dışına çıkması istendi. “Din ile devlet işleri birbirinden ay¬rılsın” deniyordu. Laiklik gündemdeydi…
Katolik kilisesi direndi. Ve…
Yeni kurulmaya baş¬layan -Almanya-İtalya gibi- modern ulus devletler ile kilise arasında kültü¬rel güç savaşı başladı.
– Bir yanda, elinde büyük sermaye bulunduran, (evlilik, aile, eğitim gibi alanlarda) günlük yaşama nüfuz eden, devlet içinde kurumsallaşmış dogmatik/katı dinsel otori¬te vardı.
– Diğer yanda, insan aklı¬nın ve iradesinin özgürlüğünü savunan modernist, laisist, ulusalcı, liberal, sosyalist ay¬dınlanmacılar vardı.
Bu “kültür savaşı” en sert Almanya’da yaşandı.
Papa Pius IX liderliğindeki Katolik kilisesi, Bismarck ön¬derliğindeki Prusya’nın Alman¬ya’yı birleştirerek modernist-laik ulus devlet kurmasına karşı çıktı. Başaramadı.
Bismarck, -mali kısıtla¬ma, medeni nikah, ruhban eğitiminin denetimi vs.- ko¬nularda 22 kanun çıka¬rarak Katolik kilisesinin gücünü doğradı. Vatikan’la ilişkiyi bile kesti! Cizvitleri yasaklattı. 1.800 papazı hapsetti ya da sürgüne gönderdi. Bunlar yüzünden suikaste bile uğradı. Uzatma-yayım.
Tarih: 17 Ocak 1873.
Kulturkampf kavramı…
Bismarck’ın 1871-1878 yılları arasında Katolik kilisesi ve onun gölgesinde¬ki Merkez Parti’yle yaptığı “kültür mücadelesinden” doğdu!
Gelelim meselenin Türki¬ye boyutuna…
200 YILLIK ÇATIŞMA
Almanya’daki kulturkampf sadece yedi yıl sürdü!
Daha sonra Bismarck, -gelişen sosyalist dalgadan çekinip- kilise ile anlaştı. “Azaltma Yasası” ile bazı kanunları yumuşattı…
Türkiye tarihinde ise kulturkampf -Tanıl Bo¬ra’nın “Zamanın Kelimeleri” kitabında belirttiği gibi- bit¬meyen bir cenk’tir!
Modern Türkiye tarihini Tanzimat ile başlatırsak ka¬baca şöyle bir değerlen¬dirme yapabiliriz:
– Tanzimat’a karşı II. Ab¬dülhamit…
– II. Abdülhamit’e karşı İttihatçılar…
– İttihatçılara karşı Hürri¬yet-İtilafçılar…
– Hürriyet-İtilafçılara karşı Kemalistler…
– Kemalistlere karşı Gard¬rop Atatürkçüler…
– Gardrop Atatürkçülere karşı Refah Partisi…
– Refah Partisi’ne karşı 28 Şubat…
– 28 Şubat’a karşı AKP…
Tablo böyle ne kadar daha sürüp gidecek?
200 yıldır süren kultur¬kampf/”kültür savaşımız” ne zaman-nasıl son bulacak?
Bir gün AKP iktidarı yıkıla¬cak. Sonra…
Sonra yeni bir “kültür sava¬şına” mı başlayacağız?
Ne zaman son bulacak bu kültürel cenk?
Kültürel meselelerimizi “intikam alma” boyutundan ne zaman çıkaracağız?
200 yıldır siyasi mücade¬leyi sadece “kültür eksenli” yapmak aslında büyük hata değil mi?
Ne zaman kavuşaca¬ğız toplumsal barışa? Salt kendi politik görüşümüz iktidar olduğunda mı?
Tek boyutlu kültürel hegemonya anlayışı¬nın ülke olarak bizi büyük ayrışma noktasına getirdiği/ kamplara böldüğü görülmü¬yor mu?
İki örnek vereceğim…
DİLE-TAVRA YANSIYOR
İşte 28 Şubat Davası…
Hepimiz biliyoruz ki, hukuki anlamda böyle dava olmaz.
Hepimiz biliyoruz ki, davanın ana konusu, “kültür savaşı”/kulturkampf’tır!
28 Şubat’ın yaptığı ha¬tayı bu kez AKP yapıyor; “intikam” açıklamalarında bulunuyor!
Maalesef 200 yıldır gördü¬ğümüzün benzeridir bu dava; tıpkı -II. Abdülhamit’in Yıldız Sarayı’ndaki mah¬kemede Mithat Paşa’yı yargılatması gibi- bu dava da “güç savaşı” haline dönüş¬türüldü… Peki ya sonra?
AKP iktidardan düştüğü anda -kulturkampf nede¬niyle- yeni davaların açılaca¬ğını söyleyen bugün büyük kitle yok mu Türkiye’de?
Benzer tarihsel kültür çatış¬malarını daha kaç kez yaşaca¬ğız peki?
28 Şubat askerleri, Er¬bakan iktidarının ekono¬mik-politiğine değil, salt kül¬türel yönüne bakarak büyük hata yaptı. Ve fakat…
Benzer hatayı AKP de yaptı; FETÖ’nün Türk Ordusu içinde yuvalanmasına gözünü kapadı, darbeye maruz bıraktı ülkeyi!
Vereceğim ikinci kültü¬rel çatışma örneği daha sancılı…
Bir çevrenin sırf kendi kültürlerinden olmadıkları için, uçak kazasında ölen gen¬cecik kızlara ağır sözcüklerle saldırdığını bilmeyen kalmadı sanırım…
Kulturkampf sadece siyasi çatışmanın konusu değil; top¬lumsal yaşamda da büyük yaralanmalara sebep olu¬yor. Şanlıurfa/Suruç, Ankara Gar ya da İstanbul Reina’da IŞİD tarafından öldürülen insan¬lara en ağır küfürlerle sal¬dıranları unuttunuz mu? Tüm bu nefret dolu dile-tavra yol açan da kulturkampf değil mi?
Peki, tekrarlıyorum:
Ne zaman son bulacak bu topraklardaki 200 yıllık kültü¬rel çatışma?
Kültürü, çatışma konusu olmaktan kim- nasıl çıkara¬cak?
Bu konu üzerinde çok dur¬mak-tartışmak gerekmiyor mu?
Yoksa… Birbirimize laf sokmaya devam mı etmeli¬yiz?
Hani… Mevzubahis olan Vatan’dı…
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/yetmedi-mi-artik-2287942/