Beka meselesi

Soruyor entel, dantel – yazar, çizer…
Sorgulamıyor soytarı…
Ya yerel seçimlerin ülke bekasıyla ne ilgisi var?

Çıkar at gözlüklerini, kapa gözlerini, derin bir nefes al…
Say yirmiye kadar…
Derin derin nefes alarak. Aç gözlerini…
Bak etrafına…
Manzara…
Hala aynı mı?

Öyle veya böyle…
Gel beni dinle…
Bak güzel kardeşim, “benim, benim, benim” diyen seni elbette kendi malı gibi görecektir…
Ne diyorum hep?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yeni ismiyle Tayyipistan…
Onlar…
Kendilerine devlet diyorlar değil mi?
Değiller, değiller canım kardeşim, devlet…
Sensin, benim, BIZIZ…
Onlar…
SADECE geçici bir süre için görevlendirilenler!

Beka sorununa, sorunsalına birde bu açıdan bak…
Onlar…
Kendilerini devlet olarak görüyorlar VE haklılar…
Bir kaybetmeye başlarlarsa yok bu dünyada onlara kaçacak bir yer!

Birde…
Gerçekten bir beka sorunu var, Zeynep Hanım güzel bir şekilde dile getirmiş…
AMA…
Bir gerçeği göz ardı ederek. Bu sorun, gerçekten bir beka sorunu, varlık sorunu…
BIZIM SORUNUMUZ, toplumun, dolayısıyla devletin…
Oku Zeynep Hanımı…
Ve…
Önderin sözlerini küçümseme, Asya’dan Avrupa’ya, Amerika’ya varana kadar “herkesle” papaz olmuş bir “yönetim” ile karşı karşıyayız. Varlığımız, geleceğimiz…
Tehlikede!

UNUTMADAN…
III. Havalimanı açılışı, taşınması yine ertelendi…
BÜYÜK PROJE…
Nisan’a, çıkmaz ayın son çarşambasına!

Hani…
Erkek diye geçinirler ve yine hemcinslerine arkalarını çevirip, domalır bir şeyler verirler…
Söz verdim, yazmayayım adıyla sanıyla…
Anladınız mi neyi, kimleri kast ettiğimi?
Hah…
Üstüne bastın, işte O tiplerde bile…
Vere vere…
Kalmaz hiçbir şey elde. Laçka olurlar laçka…
Gerisi!

Bak…
Yine kredileri yeniden vadelendirdiler.

Geldikleri gibi gidecekler mi?
25 Şubat 2019

Suriye’de iç savaşın başlamasıyla birlikte, Türkiye için uluslararası medyada bir terim kullanılmaya başlanmıştı:
“Cihatçı otoyolu…”
Suriye’de Esad’a karşı savaşmaya giden binlerce yabancı cihatçıyı anlatmak için kullanıldı o günlerde.
Afganistan’dan, Çin’den, Rusya’dan ve Batı ülkelerinden adeta bir “akın” vardı Esad’la savaşmak için.
“Kardeşim Esad”tan, “Katil Esed”a inanılmaz bir hızla dönen AKP hükümet yetkilileri ise o günlerde Suudi/Katar parasıyla, ABD’nin verdiği askeri eğitimle, Türkiye’nin de evsahipliği yaptığı “eğit/donat” gibi ucube programlar planlayıp, bu cihatçıların Esad’ın üzerine salınmasında başrolü oynuyorlardı. (Katar Havayolları, Hatay’a doğrudan uçuşlara bu dönemde başlamamış mıydı?)
Ama Orta Doğu coğrafyasının kaderidir: İttifaklar kolay çözülür.
Suriye iç savaşının başında elbirliğiyle Suriye’ye “muhalif savaşcı” yetiştiren ABD ile Türkiye’nin yolları ayrıldı.
AKP eliyle bir dönem “şeref madalyası” takılan, Kralı öldüğünde üç gün milli yas ilan edilen Suudi Arabistan’la da Ankara’nın arası bozuldu.
“Katil Esed”le ise “Ben görüşmedim, başkası görüştü” algı yönetimi çerçevesinde, -ama elbette Ankara’daki siyasi iktidarın bilgisi, onayı, hatta talimatıyla- istihbarat yetkilileri arasında görüşmeler başlatıldı.
Suriye’de tüm dengeler değişse de değişmeyen unsur, Esad’ın henüz kontrol altına alamadığı bölgelerde kalan cihatçılar oldu. Elbette savaşta sayıları bir miktar azaldı. Ama hâlâ Suriye’deler. Üstelik, Türkiye sınırının hemen güneyinde: Hem İdlib’de, hem Fırat’ın doğusunda.
ABD yönetimi “IŞİD Suriye’de tamamen bitti” demeye hazırlanıyor. Kastedilen, IŞİD terör örgütünün artık bir toprak parçasını kontrol edemez hale getirilmiş olması.
Kontrol ettikleri bir toprak parçası, kentleri, köyleri olmasa da IŞİD teröristlerinin tümü “bitirilmiş” değil. Şimdilik saklanıyorlar. Ve elbette, kendi uyduruk “Cihat” anlayışlarını gerçekleştirmek için başka coğrafyalara gitmenin yollarını arıyorlar.
İdlib’de yine kendisine “cihatçı” diyen grupların bağlı oldukları örgütlerin isimleri IŞİD’den farklı da olsa, ideolojilerinin de yarattıkları terörün de pek farkı yok. El Nusra, Tahrir-el Şam, Ahrar-el Şam ve yüzlerce benzer grup.
İdlib’de nüfusun 3 milyona ulaştığı söyleniyor. Bu nüfusun tümü doğrudan terör örgütlerine mensup değil elbette. Ama çoğu -en azından- sempatizan. Aralarındaki Suriye uyruklu olmayan teröristlerin sayısı ise kesin olarak bilinmese de on binlerle ifade ediliyor.
Ve şimdilerde Esad yönetimi, Rusya ve İran’la birlikte İdlib’e operasyona hazırlanıyor.
Operasyonun tam takvimi açıklanmasa da tarihi tahmin etmek güç değil:
Moskova, önce Fırat’ın doğusunda ABD’nin ne yapacağını, çekilip çekilmeyeceğini görmek istiyor. İdlib operasyonuna, o bölgede “gidişatı” gördükten sonra başlatmaktan yana işaretler veriyor. Esad ve İran ise sabırsız. Daha geçen hafta Moskova’ya görüşmeler için giden Esad’ın danışmanı Şaban açıkladı; “Şam yönetimi, İdlib’e operasyon yapmaya kesin karar verdi. O bölgenin kontrolünü Suriye ordusu geri alacak” dedi. İran Dışişleri Bakanı Zarif ise “İdlib operasyonu olasılığı masada” gibi açıklamalarla baskıyı arttırmaya devam ediyor.
NEREYE?
Amerikalılar nisanda çekileceklerini açıklıyorlar. Bu durumda İdlib’e bir operasyonun da bahar aylarında gerçekleşmesi şaşırtıcı olmaz.
İşte Türkiye’yi bekleyen o çok karamsar senaryo da bu takvimle birlikte ortaya çıkacak gibi.
Sorun şu;
Suriye’nin doğusunda IŞİD; batısında yani İdlib’de ise El Nusra ve türevleri yenildikçe, o yabancı savaşçılar nereye, nasıl gidecekler? “Cihatçı otoyolu” tersine mi işleyecek?
Bu konuda ilginç gelişmeler yaşanıyor; Mesela İngiltere, IŞİD’e kendi isteğiyle katılan İngiliz bir kadını, vatandaşlıktan çıkardı. Bu bir ilk. Devamı da gelecek gibi.
Fransa ise, sırf kendi vatandaşı olan IŞİD militanları ülkeye geri dönmesin diye, hiç yapılmayacak bir şey yaptı: PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG’nin Fırat’ın doğusunda oluşturduğu yönetimin “yargı yetkisini” tanıdı. Fransız vatandaşlarının, PYD-YPG’nin kurduğu “mahkemelerde” yargılanmasının -ve elbette cezasını da burada çekmesinin- önünü açtı.
Diğer Batılı ülkelerin de artık sadece savaşçı değil, çoluk-çocukların da aralarında olduğu IŞİD ve diğer cihatçı terör örgütü mensubu vatandaşlarının geri dönmesini engellemek üzere “yaratıcı çözümler bulmaları” an meselesi.
Çin’in, Rusya’nın, Orta Asya cumhuriyetlerinin de “Cihat için” Suriye’ye gelmiş kendi vatandaşlarını geri almak istemeyecekleri gün gibi ortada.
Peki ya bu yabancı savaşlar “geldikleri gibi gitmek” yolunu seçerlerse?
İdlib’e operasyon olduğunda, bunların kitleler halinde Türkiye sınırına yığılacaklarını öngörmek zor değil.
AKP hükümeti bu durumda ne yapacak? Sınırı açacak mı? Yoksa bunları -şimdilik- TSK tarafından kontrol edilen Mare-Cerablus hattı ile Afrin’e mi yönlendirecek? Oraya yerleştirmek nihai çözüm değil. Peki ya sonrası?
Ve asıl can alıcı konu: IŞİD’e, El Nusra’ya ya da diğer terör örgütlerine katılan Türk vatandaşları -onların çoluğu/çocuğu- ne olacak? Ülkeye geri mi alınacaklar?
AKP hükümetinin “üç günde Şam’da namaz” diye çıktığı Suriye macerasının Türkiye’ye yarattığı güvenlik sıkıntısı ile şimdilerde hepimize ekonomik kriz olarak dönen maddi yük bir tarafa; taşınamayacak kadar ağır insani bir yük kapıda.
Batılı ülkeler, toplamda sayıları beş-on bini geçmeyen, “cihatçılık” adı altında teröre bulaşmış vatandaşlarını ne yapacaklarını kara kara düşünür, planlar hazırlarken…
Türkiye’de bu konu hiç konuşulmuyor bile…
Neyse;
Siz boşverin bunları. Tanzim satış mağazalarında hâlâ ucuz domates kalmış. Hadi bir koşu gidip kuyruğa girin. Kuyruk beklerken de söylenmeyi unutmayın; “Ah o İnönü yok mu? Onun döneminde ne kuyruklar vardı…”

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/geldikleri-gibi-gidecekler-mi-3667633/

İki işlem gününde 16 kusur milyar

Borsada, Cuma ve Pazartesi…
Kendine döviz niye düşüyor diye soranlara, ALTIN önemli…
Satılıyorsunuz ULAN satılıyorsunuz!

HIKÂYE…
Tayyipistan yeni bir hikâye yazıyor muşmuş (!)

AlY.rak’ın iddiası…
HEP DIYORUM SIZE, bunlar kör cahil…
Cehalet bir tarafa, konuştuklarından bir haberler, dillerini bilmiyorlar…
TABII…
Bunlar TÜRKIYELI, en güzeli Farsça bunlara, en güzeli!

Hikâye, Türk Dil Kurumu tarifi:

1. isim Bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması
„Salonunda toplanmıştık geçen gece beş on kişi / Vardı onun kendine has bir hikâye söyleyişi“ – E. B. Koryürek
2. >>> Aslı olmayan söz, olay <<<
„Anlattıkları hep hikâye idi.“
3. edebiyat Gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düzyazı türü, öykü
4. tıp (***) Hastanın rahatsızlığı ile ilgili geçmişi
5. tıp (***) Hastalığın teşhis ve tedavisiyle ilgili her türlü bilgi, epikriz

Onlar…
Hikâye yazmaya devam ededursun…
SIZLER…
Okumaya, dinlemeye, hikayeleri yaşamaya devam edin!

Sebze, meyve, bakliyat kuyruklarında geçsin ömrünüz…
DÜN…
Mazota, benzine çok güzel bir ZAM…
Üretici, çiftçi…
NE YAPSIN, söyle ULAN söyle, ne yapsın?

Millet meteliğe kurşun atıyor, ucuz yiyecek için kuyrukta

Duymuş muydunuz bilmem…
O…
Millet kıraathanesinden, poligondan laf açıyor(!)

Ohhh…
İyi geldi vallahi, yeminle iyi geldi…
AMAAA…
Hani sona kalan > dona < kalır ya…
Benimki bu akşam O hesap!

Hani acemi çaylak, ilk defa bir kadını düz nefes edecek ya…
Tutturamıyor bir türlü ortayı…
Kurcalıyor kenarı, köşeyi…
Nasibime revolver düştü!

Ben boşuna demiyorum…
Silah kadın gibi…
Uyacak ele, uyacak sana, sevişmenin en şehvetli anında olduğu gibi…
İki ruh, iki beden bir olacak…
Bu akşam kaynanam kılıklıyla girdim yatağa!

Ulan bu ne bu ne ya?
Tutturamıyorum hedefi, ortayı…
Hep karavana hep karavana…
Tühhh senin sıfatına…
Uymuyor elime, ağır. Uymuyor, BIR olamıyoruz…
Millet bile şaşırdı!

Evet, hızlı yaşa genç öl. Cesedin yakışıklı olsun derler. HIZLI yaşadım, oldukça hızlı AMA öyle görünüyor ki moruk olarak öleceğim, bırak yakışıklılığı, yüzüme bakan kalmadı, kalmayacak. Senin gibi tatlı su manyakları hariç tabii. Aslına KARAKLIYDIM gidecektim bugün, halim yok yine.
Belki kendimi > çok zorlarsam <

En kötüsü ne biliyor musun?
BENI BITTIRIYOR…
Yeminle, iki, üç kat daha beter canım yansın AMA bu halsizlik olmasın.

Sermayemdi…
Beynim…
Bilgim kalmadı kadın kalmadı, çok beterim. YOK HALIM!

Yok ya bildiğinden şaşmayacaksın. Lütfen bu yazacaklarımı dikkate alınınız

Hep böyleydim, böyle öleceğim her halde…
İster inan ister inanma, başkasının işinde canavar…
Canavar diyorsam, yırtıcı, karşımdakini parçalarım yani. Abartmıyorum, gerçeğin ta kendisi…
Kendime gelince süklüm, püklüm!

Ne avukatları çiğ çiğ yedim…
Hazım bile etme gereği duymadan, tükürdüm gittim…
2700 Euro…
Şu anda benim için inanlıma büyük para, çok giderler oldu son zamanlarda, inanılmaz giderler…
Vakitli, vakitsiz…
Kaza…
Dedim ya ister inan ister inanma var elimde ne cevherler…
Avukat, mali müşavir vesaire…
Bilirkişi…
Ta gençliğimden beri birlikte çalışırız. Tabii eskiden babası, emekli olmuş. Oğluyla ikinci birlikteliğimiz. Yok ona bir diyeceğim, Allah razı olsun. O elinden geleni yaptı. Nereden dinledim, nereden dinledim onu!?

Son zamanlarda, daha doğrusu uzun bir zamandan beri hiç iyi değilim…
Okumak = uyumak
Düşünemiyorum, kafam tam takır. Keyfimden geyik muhabbetiyle yetinmiyorum…
Ciddi ciddi çalışma imkânım yok şu an…
Ne okuduğumu anlıyorum ne düşünebiliyorum…
Burn Out, hem de esaslı cinsinden…
Avukattan mail gelmiş, okudum anlamadım. Eyvah dedim sigorta…
DIKKAT…
Sigortalar özel şirketleri görevlendiriyorlar. Maliyeti kısmak için bin bir numaralar…
Ödeme yapmasınlar da ne olursa olsun…
2700 arabanın geri kalan değeri + 1950 satış bedeli + 200 bugün gelen mailin içeriği…
Eder toplamda 4850 Euro…
13, 14 bin kusura almıştım. Dizel 4…
Daha birkaç sene oldu kullanalı, ne zarar ne ziyan…
Bilirkişi sordu var mı elinde avukat, VAR…
Olsun sen illa buna git…
Trafik kazaları uzmanı, bilmem ne ederim böyle uzamını…
SORUN…
İlk defa geliyor böylesi başıma, ayrı ayrı şirketler olsa hiç SORUN YOK…
Bana vuran kadın ayni sigorta şirketinde sigortalı…
Hadi dedim belki böylesi daha iyi, git bilirkişinin önerdiği avukata…
ULAN HAYVANAT…
Sen kalsana bildiğinde, tanıdığında…
Dedim ya okuduğumu anlamıyorum, telefon ettim sormak için…
Ya bundan normal bir şey olabilir mi, soruyorum olabilir mi?
Müşterisin, anlamadın tabii ki soracaksın…
Neredeyse kavga, “neden arıyorsun beni, yazdım ya”
Bir daha TÖVBE!

Kal kaldığın yerde…
AMAN…
Sigortalara, bankalara olabildiğince dikkat!!!

Çok garip, O tiri fanilerden bahis ediyor

Sadece laf üretiyor, bitmekkk…
Tükenmek bilmeyen bir LAF üretme makinasi…
Ulan bilmem ne ağızlı…
Bırak fanileri, bak yaşayanlara…
Yine bir şeyler oluyor, piyasalar…
Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil, bir garip!


Pardon…
Ben tiri fani anladım, haytatımda duymadım…
Meğer…
Pir-i Fani olsa gerek; HÖDÜK…
Osmanlı dedeleri gibi Farsça ‘da yaşlı anlamına geliyor!

Bunlar Türkçe bilmez…
Bunlar Türkiyeli…
Vannn minüttt…
Çok içine işlemiş olmalı, dünya âlem dalga geçti, dikkat edin bak İngilizce lügat parçalıyor haspam…
Bilmem ne kıllarına hava atıyor!

Türkiye, Tayyipistan…
Duyduklarım…
Dedim zor geçecek 2019…
İnsanlar perişan…
Bayağı…
Basit yığınlara, bayağı bir tanzim yönetimi…
Yok Tanzimat değil kardeşim, tanzim, indirimli…
Ucuz…
Kalitesiz bir yönetim biçimi…
Çok bile, vallahi billahi çok bile böylelerine!

Birazda ben İngilizce lügat parçalayayım…
😊
“We build too many walls and not enough bridges.” – Isaac Newton