Allah benim bin bir türlü belamı versin yalanım varsa

Ağladım…
Çocuk gibi gözerimden yaşlar süzüldü, gayri ihtiyari…
İstemeyerek, bilincinde olmada!

Dün…
Sanki koma halinde sadece yattım – yuvarlandım…
Aklıma sarı pipim geldi, yok benim bir sürü sarı pipim var…
Allah anasına – babasına, dede ve babaannesine bağışlasın…
Çocuk güzeli, tam teke…
Masmavi gözler pezevenkte, sapsarı saçlar, yumuk yumuk eller, tam erkek!

Dede…
PKK’lı…
Yok salt sempatizan değil, aktif…
Söylemiyor gerçi ama bölgeden sorumlu, en azından ama sözü dinlenen birisi, DOSTUM, yeminle tanıdığım veya tanıdığımı sandığım birçok Türk’ten daha insan daha candan…
Ailecek, onlar bizi bizler onları biliriz…
Onun torunu, çok seviyor resmen özlüyorum keratayı.

Konuşur, tartışır, fikir alışverişinde bulunuruz onunla, uzun uzun…
Sormuştum PKK – PYD…
Dedi “Organik bağımız olsa bile iki farklı yapılanma”

Allah ve insan…
Yürekten, hani pınar ya…
İşte O pınardan kaynaklanan bir inanç ile, bir iman ile bir eski asker, Amerikalı…
Suriye’de…
Orda burada koşturuyor, Müslüman – Hristiyan demeden, şu bu ayrımı yapmadan can kurtarmaya çalışıyor, insan!

Belgeselden de anlaşılıyor, Almanca, Hristiyan ama ne iman…
Can, can kurtarmaya çalışıyor, canı pahasına…
Bir baba, bende babayım…
Ne Şambabası ne iskele babası, baba, baba ve insan…
Erdoğan’ın desteklediği IŞID köpeklerinden kaçmaya çalışıyorken iki evladı yıkılıyor yere…
Vurulmuş ölmüşler…
Anlatıyor, belgeseli izlerseniz görürsünüz, o an boşaldım, gözlerimde yaşlar…
Birde kız çocuğu, kurtarıyorlar, tutamadım kendimi…
Filim değil, gerçek!!!
Diğer bebeler kayıp (…)

Birileri yapıyor, diğeri yıkıyor…
Birileri can alıyor, diğerleri can kurtarmaya çalışıyor…
Ben…
Ben bir engelli bir çeyrek…
Elimden gelen bu, elimden geldiği kadar, gücümün yettiği yere kadar!

İzlemenizi öneririm, Almancanız olmasa bile belgesel kendini anlatıyor…
İnsanlık kaldıysa yürekte, yürek his ediyor!
Ne Kürdü ne Türkü ne Hristiyan, Müslümanı, Musevi’si…
Allah’ın varsa…
Yürekte iman…
İnsan kardeşim insan!!!

izle, yürek dayanirsa

Arap yârim adası, Birleşmiş Emirlikler…
Kerhane kapısı misali parıl parıl parlıyor…
Çinliler parlatıyor…
Genelev misali kıpkırmızı…
ABD bati eyaletleri ile Türkiye(!)

Ve hala ayni portlar üzerinden gerçekleşiyor saldırılar

Örnek vatandaş ve dönek devlet

Almanya’da olsun veya Türkiye’de…
Hak ve hukukumu, görev ve sorumluluğumu bildiğim iddiasındayım…
Doğal olarak Alman kanunlarını, haklarım kadar görevlerimi de iyi derecede biliyorum…
Neticede ömrümün büyük bölümü buralarda geçiyor…
Bir vatandaş olarak devlete karşı sorumluluğumu yerine getirmeliyim ki gerekli hallerde bende devletten gereken ilgiyi bekleyebileyim. Yani al gülüm ver gülüm meselesi.

Buraya kadar her şey iyi ve güzel, olması gerektiği gibi…
Birey toplum için, toplum gerekli hallerde birey için devrede…
Bir nevi sigorta, emniyet sibobu…
Demin haberlerde duyuruluyor; devlet dairesi >>> son vatandaşın işi bitene kadar görevde <<<
İster inan ister inanma, vergi borcumu kuruşuna kadar öderim hem orada hem burada…
Sıkıysa ödeme(!)
Haliyle insanim, öde denince, ödememek için çare arıyorum ama yok olmuyor, ödenecek ille…
Bu düzen böyle, çark ancak böyle dönüyor, devlet benim vergilerimle emniyetim için, keyfim için, güvenliğim için, eğitimim için ve mesela sağlığım için harcama yapacak, yatırım yapacak, iş alanları açacak vesaire. Buraya kadar her şey iyi ve güzel, doğru…
Ama Türkiye’de yolunda gitmeyen, doğru olmadığına inandığım bazı dalavereler dönüyor…
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye bir atasözümüz var…
Bırak FETÖ, AKTÖ vesaireyi bir tarafa…
Gören göz kılavuz istemez…
Kılavuzu karga olanın burnu b.ktan çıkmaz…
Çalıyorsa…
Benim paramı çalıyor diyemezsin…
Çünkü benimde payım var tüm bu çalınanlarda…
Hadi beni boş ver…
Yaşamışım yaşayacağımı, görmüşüm göreceğimi ölümü hasret ile bekliyorum ki bitin çile…
Ya evladım, 25 yaşında ya senin evladın, onların istikbalinden çalınması doğru mu sence?

Evet bizler sorumluluğumuzu yerine getireceğiz ki toplum, toplumun oluşturduğu devlet görevlerini…
Bize karşı olan görevlerini yerine getirsin…
Bakıyorum üniversitelerimize, bilimsel yayın ve buluşlarımıza…
Bakıyorum devlet tiyatrolarına, bakıyorum kardeşim bakıyorum…
Göremiyorum görmem gerekenleri, yok gözlük deme, yeminle, yemin ediyorum sana, Allah şahidim…
Gözlüklerim yeni, göremiyorum, göremiyorum…
Gördüklerim piçin biri milyarlarla İtalya’da…
Daha düne kadar İstanbul varoşlarında, nefesi kokar halde olanlar…
Bugün AK saraylarda, bin bir odada arzı endam halinde…
Bak güzel kardeşim, vatandaşım, örnek ol ödlek olma…
Gör ülkenin halini, gör dünyaya nasıl rezil olduğumuzu…
Ne fabrika ne üretim, salt tüketim…
Koyma pınar, pınar olmaz, doldurmaya yetişemesin, pınar dipten kaynayacak…
Bırak ya bırak kendini övme, bırak millet seni övsün…
Haliyle üretim olmayınca, akçeler gelecek bir yerlerden…
Gerekirse devlet daireleri gece yarısına kadar çalışacak!

Enis Berberoğlu, dünya duydu

Mustafa ile…
Kahpenin, hani vardı ya bir kahpenin doğuruldu, Vahdetinin torunu, Arap’ın sol t.şağı ve uşağı…
İşte Ona, bu sözde belgesel ile Can Dündar denilen soytarı, Ona yaranmak, bir taraflarını yalamak istedi. Olmadı…
Görmedi çünkü, algılamadı bu yaratık işine yaradığın sürece yüzüne güler, işi bitti mi seninle ezer geçer. Daha öncesinde de bir yazımda sorguladım; neymiş efendim, devlet güvenliği…
Pardon?
Kimin güvenliği?
Türkiye Cumhuriyetinin mi yoksa o zibidinin mi?

Yayınlandı ya Cumhuriyette…
Yönetimin rezilliği, çıktı ya foyası meydana kinci ve dinci p.zevengin…
Ehhh…
Enis Beyde tuzu biberi…
Siz kiminle dans ettiğinizi, kiminle uğraştığınızın farkında mısınız?
Takdim edeyim isterseniz…
Karşınızda…
Bugüne kadar dünyanın görmediği, şahit olmadığı…
Hiçbir ananın doğurmadı, doğurmayı başaramadığı…
Erkeğin orospusu, insanın kahpesi…
Recep Tayyip Erdoğan(!)

Sen artık ne yapsan faydası yok, yok Recep’im kaytanım, Tayyip’im Arslan’ım, Erdoğan’ım kaptanım…
Gemi karaya oturdu!

Ben mi?
Ben gayet iyi biliyorum kimin ile uğraştığımı…
Bir kuru can, çıksın diye bakan…
Bundan yirmi sekiz sene önce ölen ama gömülemeyen…
Ölmüşü kardeşim, ölmüşü bir kez daha öldüremezsin!

Eski yazılarım

😊
Biliyorum, üslubum değişti…
Aslında ben hala eski önderim ama…
Devir değişti!

Belki inanmayacaksınız bana, sizden çok ben rahatsızım ama…
Bunca ADILIK karşısında…
Ağzımı bozdum, üzgünüm, utanıyorum…
Bakamıyorum aynaya…
Ya kardeş ya arkadaş baksana, bak etrafına…
Avrupa’da yaşanan Türkiyeliye, Alman sayesinde sırtı örtü gördü, g.t kılı olsa bile kendisi, g.tü don dördü, iş verdi, ekmek verdi, karnını Alman sayesinde doyurdu(!)

It bile, kendini doyuranı ısırmadı…
Bunlar her türlü rezilliği yaptı…
Tabii ki Alman ekmek verirken posamızı çıkardı…
Ama reva ama riya ama elli senedir kendimizi emniyette his ettik, hastalandık, işsiz kaldık…
Alman devleti yetişti!

Bak ne diyorlar…
“Alman vatandaşı olmasa bile, ülkemizde yaşayan HERKES vatandaşımız!”
Daha ne desin Almanlar?

Oy uğruna, para kardeşim para, dini ve imanı, tövbeler tövbesi Allah’ı ve Peygamberi para olan…
Arap’ın sol taşağı…
Sözde dünya lideri, g.tümün kenarı, sonradan gömüş ayı…
Vatani ve milleti, Türk’ü kardeşim Türk’ü ki o insanın etnik kimliği, kökü kendi şanı ve şerefi…
Atası, atamla cephede somun paylaştı…
Birlikte kurdular bu ülkeyi, kimse gocunmadı Kürde, Türk dendiğinde…
Türk’e, Kürt…
Sen Hristiyan ben Müslüman, sen Alevi ben Sünni denmezdi…
Kız almışız, kız vermişiz birbirimize…
Geldi piçin birisi, böldü, bölüştürdü iki lokma huzurumuzun anasını s.kti!

Yok kardeş, yok arkadaş ben değişmedim…
Devir, devran değişti!

Bir şeyler arıyordum google’de, bir bilgi…
Tesadüfen önder gürbüz tarafından (…)
Eskiden…
Bloglara yorum yazar, naçizane fikirlerimi, düşüncelerimi belirtirdim…
Ne zamandan beri google’de yoktu…
Geçmişim…
Ben, beni buldum…
Yok kardeş, yok arkadaş ben değişmedim…
Devir, devran değişti!

örneklerden biri

Yetmiş bir yaşında bir insan utandırdı beni

Tezek meselesi, yaşına bakmaksızın CHP kampına dökülünce tezek…
Bir “milli görüş” dedesi…
Aramış AKP’lileri, belediye başkanını falan…
Olmaz demiş, ayıp, saygısızlık…
Almanya’dan, binlerce kilometre öteden dedem, öperim senin o mübarek ellerini…
Siyasi görüşün ne olursa olsun, hayat anlayışın, tarzın…
Saygı…
Türk’ün özü!

Öyle olmalı, görüşler yüz seksen derece zıt olsa bile insan, insana saygı duymalı…
Nasıl ki komşu komşunun külüne muhtaç, Türk’ü, Kürdü, Ermeni’si ve diğerleri…
Yok ki başka bir Türkiye, yok ki…
Konuşup anlaşmak zorundayız, kardeşiz, kardeş…
Bu milletin, toplumun özünde saygı yatar, saygı ve terbiye, hele büyüğe…
Büyüğüme saygı, küçüğüme sevgi dinimizin emri, kollamalıyız birbirimizi…
AMA…
Gel velakin çıkarsa bir zibidi, görgüsüz bir ayı, görgüsüz ve kör cahil…
Ederse seni rezil…
Söyle kardeş söyle, ben bunun dinine, imanına, anasına ve avradına nasıl küfür etmem ki?!!!

O…
Geçerse her gün yüce dinimizin ırzına, haram olanı helal kılarsa…
Müritleri sayesinde kendini, tövbeler tövbesi Allah ile, Peygamber Efendimiz ile bir tutarsa…
Şeytan ile yatağa girerse…
Vatan denilen kutsalı, milletimizi, dinimizi pazarlarsa…
Satmadık, pezevenk misali vatan topraklarında satmadık milim bırakmazsa…
Toplumca, tee atalardan kalma “kutsallarımızı”, kutsal saydıklarımızı, örf ve adetlerimizi…
Yüce İslam dinini, şehidi ve gaziyi…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü…
Ve arkadaşlarını ve çocuklarımızı ve geçmişimizi ve geleceğimizi Arap’a satarsa…
Söyle kardeş söyle, ben bunun dinine, imanına, anasına ve avradına nasıl küfür etmem ki?!!!