Mısır’ın demokratik yollarla seçilen ilk cumhurbaşkanı ve Müslüman Kardeşler’in ülkedeki lideri Muhammed Mursi, Pazartesi günü mahkeme salonunda hayatını kaybetti.
91 yıllık tarihi olan ve Müslüman Kardeşler (İhvan el Müslimin), 2013’te Mursi’nin askeri darbe ile devrilmesinden bu yana güç kaybediyordu.
O dönemde darbeye karşı çıkan ve Mısır sokaklarında eylemler düzenleyen çok sayıda Müslüman Kardeşler destekçisi, güvenlik güçleriyle çıkan çatışmalarda öldürülmüş veya gözaltına alınmıştı.
Bugün Mısır’da çok sayıda kişi, Aralık 2013’te „terör örgütü“ ilan edilen Müslüman Kardeşler ile ilişkili olma suçlamasıyla cezaevinde bulunuyor.
Son olarak Nisan ayında Beyaz Saray, ABD Başkanı Donald Trump’ın Müslüman Kardeşler’i „terör örgütü“ ilan etmeye hazırlandığını açıklamıştı.
Müslüman Kardeşler nasıl ortaya çıktı?
Orta Doğu’nun en eski İslamcı örgütlerinden biri olan ve İhvan olarak da bilinen Müslüman Kardeşler, ideolojisini Kuran öğretileriyle temellendiriyor.
1928 yılında Mısır’da Hasan El Benna tarafından kurulan örgüt, siyasi aktivizmle İslami yardım işlerini bir arada yürüten modeliyle dünyanın dört bir yanında İslamcı hareketlere ilham verdi.
Başlangıçta hedeflerini „İslami ahlakı ve hayır işlerini yaymak“ olarak açıklayan örgüt ilerleyen yıllarda, özellikle de Mısır’ın İngiliz sömürge yönetiminden ve Batı etkisinden kurtarılması sürecinde siyasallaştı.
Örgüt demokratik prensipleri desteklediğini söylese de aynı zamanda şeriatla yönetilen bir devlet düzeni hedefliyor. En popüler sloganı da „Çözüm İslam’da“.
Paramiliter kanat
İhvan, yıllar içinde Mısır genelinde şube açmaya başladı. Her şubede birer cami, okul ve spor kulübü yer alıyordu. Örgütün üye sayısı hızla artmaya başladı.
1940’lara gelindiğinde Mısır’da 500 bin üyesinin olduğu tahmin ediliyor, örgütün fikirleri Arap dünyasında da yayılıyordu.
Hasan El Benna o dönemde Gizli Cihaz adlı bir paramiliter kanat oluşturdu. Bu silahlı kanat, İngiliz yönetimine karşı çıktı, bombalı saldırılar ve suikastlar düzenledi.
Mısır hükümeti 1948’de Müslüman Kardeşler’i yasakladı.
Örgüt çok geçmeden Başbakan Mahmud el Nukraşi’nin makamında uğradığı suikaste karışmakla suçlandı., 1929’da
Nukraşi’nin öldürülmesini kınayan Benna da kimlikleri bilinmeyen, ancak güvenlik güçlerine bağlı olduğu tahmin edilen kişilerce düzenlenen suikaste kurban gitti.
Mısır’da 1952 yılında, kendilerini „Hür Subaylar“ diye adlandıran bir grubun düzenlediği askeri darbeyle Kral Faruk tahttan indirildi, sömürge rejimi sona erdi.
Müslüman Kardeşler bu gruba destek verdi. 1970’te Mısır Cumhurbaşkanı olan Enver Sedat, bir zamanlar Hür Subaylar’ın örgütle bağlantılarını yürütüyordu.
Mısır yönetimiyle ilişkiler nasıl bozuldu?
İhvan başta hükümetle işbirliği içinde olsa da bu ilişki, kısa süre sonra bozuldu.
Askeri darbeden kısa süre sonra 1954’te Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır’a yönelik suikast girişimi İhvan’la ilişkileri kopardı.
Çok sayıda üyesi hapse atıldı, işkence gördü. Müslüman Kardeşler, gizlice örgütlenmeyi sürdürdü.
Yetkililerle olan anlaşmazlıklar, Müslüman Kardeşler’in ideolojisinde de önemli bir değişikliği getirdi.
Bu değişikliği, örgütün önde gelen üyelerinden Mısırlı düşünür Seyyid Kutub’un yazdıklarında da görmek mümkün.
Kutub’un yazdıklarında, „cahil“ olarak adlandırdığı Batı’ya ve radikal bir toplumsal ıslaha ihtiyaç duyduğunu savunduğu „sözde İslami“ topluluklara karşı cihat ilan edilmesi gerektiği belirtiliyordu.
Özellikle 1964’te yayımlanan „Yoldaki İşaretler“ adlı eseri ve düşünceleri, İslami Cihad ve El Kaide gibi radikal İslamcı gruplara ilham kaynağı oldu.
Mısır hükümeti 1965 yılında da Müslüman Kardeşler’e karşı sıkı önlemler aldı. Seyyid Kutub’un idam edilmesi onu örgüt üyelerinin ve bölgedeki pek çok kişinin gözünde „şehit“ mertebesine yükseltti.
Müslüman Kardeşler, 1980’li yıllarda siyasal bir harekete dönüşebilmek ve politikada aktif rol alabilmek için çeşitli denemelerde bulundu.
1984 yılında Wafd Partisi’yle, 1997 yılında İşçi Partisi ve Liberal Parti’yle ittifak yaparak Mısır’ın en güçlü muhalif gücü haline dönüştü.
Müslüman Kardeşler, 2000 yılındaki seçimlerde Mısır Meclisi’nde 17 sandalye kazanmayı başardı.
5 yıl sonra ise o güne kadarki en iyi seçim sonucunu elde etti. Yasak nedeniyle seçime bağımsız giren Müslüman Kardeşler adayları, Meclis’teki sandalyelerin yüzde 20’sini kazandı.
Sonuç dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’i sarstı. Hükümet, bir kez daha Müslüman Kardeşler’i çökertmeye yönelik operasyon başlattı, yüzlerce Müslüman Kardeşler üyesi tutuklandı, yeniden örgütlenmeleri önünde engel oluşturabilecek bir takım düzenlemeler yaşama geçirildi.
Mübarek’in lideri olduğu Ulusal Demokratik Parti (NDP) aynı zamanda 2010 yılındaki seçimlerden de muhalefetin daha da güçlü çıkmasını önlemek için çalıştı.
Hareketin yükselişi
Müslüman Kardeşler adaylarının 2010’daki seçimde ilk turda tek bir sandalye bile kazanamamaları, yaygın usulsüzlük iddialarını beraberinde getirdi.
Örgüt, diğer muhalefet partileriyle seçimlerin ikinci turunu boykot kararı aldı ve NDP, Meclis’teki sandalyelerin yüzde 80’inden fazlasını elde etmek gibi bir durumla baş başa kaldı.
Muhalefete yönelik baskılar, Tunus’ta başlayan ve „Arap Baharı“ diye adlandırılan süreçle birleşince, 2011 yılının Ocak ayında binlerce Mısırlı sokaklara döküldü.
Çok sayıda üyesi eylemlere katılsa da Müslüman Kardeşler başlangıçta Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda görünür olmamayı tercih etti.
Sokak gösterileri, devrimle ve Hüsnü Mübarek’in istifa etmesiyle sonuçlandı.
Mübarek’in istifasından sonra, Şubat 2011’de yapılan ilk parlamento seçimlerinde Müslüman Kardeşler’in kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi, Meclis’teki sandalyelerin neredeyse yarısını kazandı.
Radikal İslamcı Nur Partisi de seçimde ikinci olunca, İslamcı güçler parlamentonun yüzde 70’ini ele geçirmiş oldu. Böylece yeni anayasayı hazırlamakla görevlendirilen 100 üyeli kurucu meclisin çocuğunu da İslamcılar oluşturdu.
Liberaller, sekülerler, gençler, kadınlar ve Kıpti Hristiyanlar Meclis’te yeterince temsil edilememekten ve Meclis’in Mısır toplumunun çeşitliliğini yansıtmamasından şikayetçi oldu.
Müslüman Kardeşler, daha önce cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağını taahhüt etmesine karşın, Nisan 2012’de aday göstereceğini açıkladı.
Bu durum liberaller, laikler ve orduda hareketin fazla güçlenebileceği kaygılarını doğurdu.
Hareketin pek çok muhalifi, Müslüman Kardeşler’in 2007’de yayımladığı bir siyasi bildiriye işaret ediyor. Bildiride yasama ve yürütme organlarına İslam hukuku konusunda tavsiye verecek bir Din Adamları Konseyi kurulması çağrısı yapılıyordu. Deklarasyonda ayrıca, bazı dini görevler de üstlenecekleri için Müslüman olmayanların ya da kadınların cumhurbaşkanı ya da başbakan olamayacağı vurgulanıyordu.
Aslında Müslüman Kardeşler üyeleri de, bildirideki bu ikinci nokta konusunda bölünmüştü ve daha sonra bazıları ikinci maddenin bağlayıcı olmadığını söylemişti. Hareketin mensupları ayrıca anayasada da „Devletin dini İslam ve Şeriat ve başlıca yasa kaynağıdır“ ifadesinin bulunduğuna dikkat çekiyordu.
2012 yılında Özgürlük ve Adalet Partisi’nin lideri Muhammed Mursi, kutuplaşmanın yoğun olduğu seçimde yüzde 51 oyla Mısır’ın demokratik yollarla seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu.
Devrimden bu yana Müslüman Kardeşler liderleri Şeriat uygulanmasından çok, yasalara „İslami bir çerçeve“ kazandırılmasından bahsediyordu.
Muhammed Mursi de cumhurbaşkanlığı döneminde dini özgürlükleri ve barışçıl gösteri hakkını garanti altına alan „demokratik, sivil ve çağdaş“ bir devlet kurulması gerektiğini söylüyordu.
Mursi ayrıca, Kıpti Hristiyan bir danışman atayacağını ve İslami giyim kurullarının uygulanmayacağını belirtmişti.
Mursi yönetiminden askeri darbeye
Mursi ve İhvan’a karşı Kasım 2012’den itibaren büyük bir muhalefet oluşmaya başladı.
Kurucu Meclis’in yeni anayasayı hazırlamasının sekteye uğramamasını hedefleyen Mursi, geçici bir anayasal deklarasyon yayımlayarak yetkilerini artırdı.
Protestolar sonucunda deklarasyonun süresini kısıtlamayı kabul etse de aynı ay içinde Kurucu Meclis’in hızlı bir şekilde ve liberal, seküler ve Kıpti Hristiyanların boykotuna rağmen anayasayı onaylaması gerilimi artırdı. Bu gruplar anayasanın ifade ve din özgürlüğünü yeterince güvence altına almadığını düşünüyordu.
Kurucu Meclis tarafından hazırlanan anayasa taslağının Aralık 2012’de referanduma götürülmesi sürecinde Mursi, silahlı güçlere ulusal kurumları ve seçim yerlerini koruma görevi verdi. Bu süreçte yaşananlar, muhalefet tarafından bir sıkıyönetim sürecine benzetildi.
Anayasa onaylandıktan sonra ordu kışlasına çekildi fakat Ocak 2013’te Mursi’nin muhalifleri ile destekçileri arasında çıkan çatışmalarda çok sayıda kişi yaşamını yitirdi.
Aynı ayın sonunda ordu, ülkedeki durumun „devletin çöküşüne yol açabileceği“ uyarısında bulundu.
Nisan sonunda muhalif aktivistler Temerrüt (İsyan) adında yeni bir taban örgütü kurdu. Temerrüt, Mursi’nin ülke çıkarlarını değil İhvan çıkarlarını düşündüğünü belirten, güvenlik ve ekonomi politikalarını eleştiren bir metni imzaya açtı. Metinde Mursi’nin güvenlik ve ekonomi politikalarının başarısızlığından da şikayet ediliyordu.
Temerrüt Mursi’nin iktidara gelişinin yıldönümünde de halkı sokaklara çağırdı ve 30 Haziran 2013’te kitlesel bir gösteri düzenledi.
Ülkedeki kargaşanın ve çatışmalarda yaşamını yitiren insanların artmasının ardından 1 Temmuz’da ordu Mursi’yi uyararak 48 saat içinde halkın taleplerini kabul etmemesi durumunda müdahale ederek „kendi yol haritasını“ hazırlayacağını duyurdu.
3 Temmuz günü askeri birlikler sokağa çıktı. Anayasanın askıya alındığı açıklandı ve Mursi ordu tarafından görevden alındı.
İhvan bunun „seçilmiş cumhurbaşkanına ve halkın iradesine karşı bir askeri darbe“ olduğunu açıkladı ve darbecilerle pazarlık yapmayacaklarını açıkladı.
Müslüman Kardeşler ve destekçileri Rabia’tül Adeviyye camisi yakınlarındaki Nahda Meydanı’nda kamp kurarak darbeyi protesto etti.
Haftalar süren protestonun ardından 14 Ağustos’ta güvenlik güçleri buradaki protestoculara müdahale etti, çatışmalarda çok sayıda kişi yaşamını yitirdi ve olağanüstü hal ilan edildi.
Darbenin ardından
Katar, Mısır hükümetinin yasakladığı Müslüman Kardeşler’in üyelerine belli bir platform sağladı.
Müslüman Kardeşler’in faaliyetleri ilk olarak 2003’te Rusya’da yasaklanmıştı.
Suriye ve Mısır 2013’te, 3 Körfez ülkesi Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri de 2014’te İhvan’ı „terör örgütü“ ilan etti.
Örgütün yöneticileri Katar’a yönelirken Haziran 2017’de bu durum Körfez ülkelerinin Katar’la ilişkilerini kesmesinin gerekçelerinin biri olarak gösterildi.
6 soruda Katar krizi
Katar krizinin 4 nedeni
Suudi Arabistan ve Mısır, Katar’ı „Müslüman Kardeşler’e siyasi ve finansal destek vermekle“ suçladı. Türkiye ise bu kriz sırasında Katar’a asker konuşlandırdı.
Katar ve Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’ndeki diğer ülkeler, Arap Baharı’ndan sonraki siyasi değişimde karşı cephelerde yer aldı.
Türkiye de bu süreçte Katar’la aynı cephedeydi. Mısır’da en başından beri darbeye karşı çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İhvan’ı „terör örgütü“ olarak görmediğini söyledi.
ürkiye Dışişleri Bakanlığı, darbeden bu yana internet sitesinde Mısır Ülke Künyesi sayfasında Abdülfettah Sisi’nin adını ‚Devlet Başkanı‘ olarak yazmıyor.
Amerikan New York Times gazetesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın Sisi ile görüştükten sonra İhvan’ı „terör örgütü“ listesine eklemeye karar verdiğini yazdı.
Gazete bu adımın „sağlam bir Müslüman Kardeşler destekçisi“ olarak tanımladığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin „daha da gerilmesine“ yol açabileceği yorumunda bulundu.
Devam edecek…