Suriyelilerin bahçeli evi eksikti!
7 Eylül 2019

Belli ki 40 milyar dolar yetmedi, ülkemizdeki Suriyelileri bu kadar para kesmedi. Şimdi de ev sahibi olacak kendileri… Her kuşu tuttuk, havadaki o kuş leylek mi? Erdoğan; “Güvenli Bölge’de Suriyelilere 250-300 m2 evler yapsak, çevresinde de 100-150 m2 bahçesi olsa. Orada ekip biçseler, hiç olmazsa bu insanlar hazır balık değil, balık tutmayı öğrenirler” dedi…
★★★
Burada sorun ayrıntılarda değil, bizzat projenin ta kendisi… Bakın, hayal edilen evler bile 250-300 metrekare, ekip biçilmeye ayrılan alan ise evden küçük 100-150 metrekare… Sonra da ülkede tarım neden bu halde?
Suriyelilere 250-300 metrekare biçtiğine göre kendi vatandaşlarını 500-600 metrekare evlerde oturuyor sanıyor herhalde…
Evler barok tarzı olabilir. Saunada ter atarlar, havuzda serinlerler. Balık yerine de havyar yesinler! Botanik bahçeleri, yapay göletler, golf sahası, nargile alanı… Yanında da TOKİ müteahhitlerinin alacağı inşaat ihalelerinin paraları… Bütün emeklilerin 40 yıl çalıştıktan sonraki bahçeli ev hayalini Suriyeliler bedavaya getiriyorlar. Ne yapsak? Acaba Suriye’den vatandaşlık alıp Türkiye’de mülteci mi olsak?
★★★
Türkiye’de 20 milyon kiracı var. Eee sen vatandaşsın… Bankaya gidip 20 yıl ödemeli kredi çeker, eşek gibi çalışırsın. Kazandığının paranın yarısını devlete vergi diye kaptırırsın. Devlet 20 şehit ve gazi ailesine, Bursa’nın Nilüfer ilçesinde ev verdi. Yıllar sonra TOKİ; “Evler bize aktarılmıştır, ya 55 bin lira ödeyin ya da terk edin” diye ihtar çekti!
Oysa Suriyeli olunca eğitim, sağlık, ulaşım zaten bedava… Alışveriş ceplerine koyduğumuz kartla… Şimdi bahçeli ev de yapılacak onlara… Bir de araba çektik mi altlarına… Cep telefonu da hediye edelim yanında.…
Evleri alınca yan gelip yatacak değiller ya… En az üç çocuk yaparlar, onları da Türkiye’ye yollarlar. Dönüşlerinde devlet baba onlar için de pembe panjurlu bir ev ayarlar.
★★★
Nankörlük yapmayalım. Yedik, içtik, millet bahçelerinde kekimizi yiyip yuvarlandık. Bahçeli evi olanlar tapuyu Suriyelilere devretsin, iş tatlıya bağlansın, konu kapansın!
Gitmeyeceklerse, besleyeceksek kişi başı ne ödeyeceğiz. Devlet bunu bize bildirsin, herkes hesabını bilsin. Hayır, hepsinin gideceğini bilsem, evden geçtim villa bile veririm. Bugün ev ver hepsine, kolundan tutup sürüklesen yine de gitmez kimse… Satarlar, kiraya verirler, Türkiye’de yaşamaya devam ederler! Gerçi aklımda bir yer var. Yaklaşık 1100 odası ve kocaman bahçesi… Sonuçta orası da milletin yeri… Bir oluruz, iri oluruz, diri oluruz, onlara 1000 odasını veririz, 100 oda bize yeter de artar gari…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/suriyelilerin-bahceli-evi-eksikti-5321091/

18 yılın fotoğrafı!
7 Eylül 2019

İstanbul’un en büyük meydanını dolduracak sayıda makam aracı çıktığını gösteren bu fotoğraf, anlayabilene neler anlatıyor…
Belediye yok.
Çiftlik var.
Tasarruf yok.
İsraf var.
Allah’a inanmak yok.
Makam aracı tapıcılığı var.
Halkta itibarı yok olmuş.
Makam aracı saltanatı var.
Şehir halkına saygı yok.
Kent insanını sürü saymak var.
★★★
İlk gün daha az benzin yakanlar, şoförsüz olanlar getirildi. İkinci gün lüks olanlar, benzin yutanlar, şoförlü ve çift şoförlü olanlar sergi alanında yerlerini aldılar.
Birkaç gün sürecek.
Silme doluyor meydan.
Motor No.
Seri No.
Plaka No.
Eldeki liste (envanter) ile Yenikapı Sergi alanında toplanan makam araçlarının “seri- motor- plaka” numaraları birbirini tutuyor mu? Ekrem İmamoğlu, iddia edildiği gibi bu sergiyi şov olsun diye değil “Olmayan araç var gösterildi” şeffaflığına ulaşmak için yapmış olmalı. Belediye parası birilerine, yakınlara, yandaşlara, şirketlere “makam aracı” kılıfıyla mı aktarıldı?
Bunu göreceğiz.
Görmezsek.
Serginin ne anlamı kalır!
Bu ülkede çok eskiden beri devleti ele geçirelerin, belediyelerin, bakanlıkların “makam aracı saltanatı” kurdukları ve “Devlet malı deniz… Bal tutan parmak yalar…” çürümüş kültüründen beslendikleri bilinmeyen değil.
Bu eski çürümüşlük!
Yenikapı’da yeni olan:
Bankamatikte üçleme.
Bankamatik makam.
Bankamatik çalışan.
Bankamatik araç.
★★★
Bekliyoruz.
Sergi İstanbul halkına açıldığında; her makam aracının camına “Bu araç şu dairenin şu müdürüne verilmiştir…” diye yazılacaktır.
Bu Audi de aynı müdüre.
Bu Mercedes de aynı müdüre.
Makam bir.
Veriler makam aracı üç.
Kaç müdür var, kaç müdüre üç araç, kaç müdürü iki araç, kaç müdüre tek araç, kaç müdür yardımcısına kaç araç sunulmuş.
Kaç minareye.
Kaç kılıf dikilmiş.
Sergide kılıflar ile minarelerin içi içe girişini görmeliyiz. Göremeyeceksek! Yazık olur emeklere!
★★★
Yenikapı Meydanı’nda gördüklerimizin “bir ibret sergisine” dönüşmesini de bekleriz. Sergide makam araçlarının makamlara verilmesinde “yerindelik kararının” nasıl işlediğini de bilmek isteriz.
Cama asılması gerekir.
Bu makam aracı!
Şu makama verildi.
Şu hizmet için kullanıldı!
Şu kadar benzin parası harcandı. Şoförlere şu kadar maaş ödendi. Bunun karşılığında makam sahibi müdürün ya da bankamatik elemanın özel işleri, ailesi ve yakınları için şu işlere gönderildi.
Bu da yetmez.
Makam aracının camına; “bu araçla verilen hizmet, hiç aksatmadan, araçsız da yapılabilir ve biz bunu başaracağız” diye de yazılması gerekir.
Yenikapı’daki sergi!
18 yılın fotoğrafıdır.
Yangına dönmüş ekonomik krizi bu fotoğrafın bütün ülkeye yayılmış hali doğurdu. Saray yapma, israfı azalt diyenlere; “itibardan tasarruf olmaz” dendi.
★★★
Makam aracı israf yarattı.
İsraf bütçe açığını büyüttü.
Bütçe açığı!
Cari açık doğurdu.
Cari açık.
Dövizi çıldırttı.
Yükselen döviz.
Enflasyonu ateşledi.
İşsizlik, pahalılık, yoksulluk, yolsuzluk, çürüme, hukuksuzluk, tehdit, güçlerin tek elde toplanması hepsi bu fotoğrafın içinde
Dikkatli bakın, görünüyor.
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
Belediye adliye ve karakola niçin makam aracı verir?
Belediyelerin hiç ilgisi olmadığı halde kent adliyeleri ile karakollara da “makam aracı tahsis edildiği” biliniyor. Adalet Bakanlığı ve iç işleri bakanlığı, adliye ile emniyete zaten makam aracı tahsisi yapıyorlar. Belediyelerin hakimlere ve emniyet müdürleri ile kaymakamlara ilave makam aracı vermelerinin mantığı nedir? Bir belediye başkanı ya da üst düzey belediye bürokratı suç işlediği iddiasıyla karakola düşse, yargıcın önüne çıksa belediye parasıyla sunulan makam aracı akla ne getirir?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/18-yilin-fotografi-5321071/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

İnce bir çizgidir, çok ince, soğan zarı kadar. KADIN OLMAK bir denge meselesidir. Erkekte erkekse kadınını el üstünde taşır. AMA ne erkek, erkek ne kadın, kadın. Davul bile dengi dengine ANCAK düşmez birbirine!

Annelik sadece çocuk doğurmak değildir!
28 Ağustos 2019

‘‘Yine bir kadın cinayeti!“ demek istemiyorum.
‘‘Bu bir insanlık suçu!“ diyorum.
Sırf gururu incindi diye bir insan başka bir insanın canını alamaz! Bunun sebebi, bahanesi olamaz!
Kırıkkale’de, 4 yıl önce boşandığı eski eşi Emine Bulut’u kendisine hakaret ve küfür ettiği gerekçesiyle 10 yaşındaki kız çocuğunun gözleri önünde vahşice öldüren Fedai Varan gibi yüzlercesi sokaklarda dolaşıyor.
Bu kişiler sadece kadın düşmanı değil toplum düşmanlarıdır.
Maalesef yetersiz kanunlar yüzünden bu toplum düşmanları almaları gereken cezayı almıyor ve kısa bir süre sonra başkalarının canını yakmak üzere tekrar aramıza katılıyorlar. İlk yapılması gereken şey yasaların bir an önce değiştirilip, caydırıcılığının artması.
Kadın ve çocuk katillerine, çocuk tacizcilerine af ve indirim kalkmalı ki etrafımız biraz olsun bu pisliklerden temizlensin!
***
Ülkemizde binlerce kadına, çocuğa her gün şiddet uygulanıyor.
Hiç ummadığınız kişiler evlerinde karılarını, çocuklarını dövüyor ya da psikolojik şiddet uyguluyor.
Kapalı kapılar ardında eziyet gören kadınlar ve çocuklar korkudan susuyor. Buna şahit olan diğerleri de erkeği ailenin, yani kadının ve çocukların sahibi olarak gördüklerinden susuyorlar.
Yasalar yetersiz! İnsanlarımız eğitimsiz!
***
Ülkemizde hiç erkek şiddetine maruz kalmadan 40 yaşına gelmiş kadın var mıdır acaba?
İşin trajik yanı kendilerine eziyet eden, döven, söven ve isterse öldüren bu adamları kadınlar kendi elleriyle yetiştiriyorlar.
Erkek çocukları küçük yaşlarda annelerine, kız kardeşlerine hükmedip, eziyet edecekleri şekilde büyütülüyorlar.
Daha küçük yaşlarda kızlarımızı erkeklerin köleleri, oğullarımızı da onların efendisi yapıyoruz.
Oysa anneler sadece çocuk yetiştirmiyorlar, aynı zamanda toplumu da şekillendiriyorlar.
Öyleyse aydın ve düzgün bir toplum için ilk olarak kadınlarımızı eğitmemiz gerekmiyor mu?
***
Aldığımız ufacık ve önemsiz bir alet için bile kullanma kılavuzu verilirken, küçücük yaşta çocuk doğurup anne olmuş kadınlar çocuklarını yetiştirirken kendi başlarına bırakılıyor, hiçbir eğitime tabi tutulmuyorlar.
Araba kullanmak için bile önce kursa gidilip, belli bir eğitimden geçtikten sonra ehliyet verilirken; evlenecek çiftlere hiçbir eğitim verilmiyor, hiçbir şart aranmıyor.
Toplumun çekirdeğini oluşturan aileyi kurmak için hiçbir zihinsel ya da psikolojik test gerekmiyor!
Sonuç ortada!
Önemli olan sayısal olarak çoğalmak değil, sağlıklı bir topluma sahip olmaksa, önce kadınlarımızı eğitmeliyiz.
Evlilik çocuk oyuncağı olmadığı gibi; annelik de sadece çocuk doğurmak değildir! İkisi için de eğitim ve ehliyet gereklidir!
#kadınaşiddetehayır #eminebulut

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/annelik-sadece-cocuk-dogurmak-degildir-5304403/

Sözüm çokbilmiş gibi görünen AMA aslında hiçbir bok bilmeyen psikologlara

Ya aslında sende giriyorsun aralarına ancak bu sefer değildir sözüm sana…
Dün…
Polisler, hastaneler…
Telefonlar…
Trafik çok yoğundu anlayacağın, Önder kayıplarda.

Halbuki biraz kafası çalışan bilirdi, Önder iyiydi…
Gittim su aldım koydum kapının önüne, taşımasın diye…
Sigara bıraktım fazladan, gittim eve yemek yaptım, telefonla aradılar…
Bıraktım çalsın diye, sonradan kapattım…
> SIM kartını çıkardım <
GPS tarama, TRIANGULATION konum belirleme…
Alüminyum folyoya da sarabilirdim, yoktu yanımda.

Anlayacağınız…
YOK oldum, yeryüzünden izimi sildim…
Tabii…
Bu kadarcıkla olmaz, çok daha fazla önlem gerekli…
Üzmek istemedim kimseyi.

Ders aldılar mı, SANMIYORUM…
Çok daha SERT önlemler gerekli AMA…
Benim için iyi oldu, düşüncelerimle kaldım baş başa…
Ders çalışma fırsatım doğdu, balistik örneğin…
YEMINLE ilk defa, ilk defa soru çözüyorum, ders çalışmaya yeni başladım…
Sınavda karşıma çıkabilecek 29 sorudan yirmisi doğu…
Toplam yüz soru, 120 dakikada…
Soruların yüzde sekseni kanunlar ile ilgili…
Alman ve Avrupa hukuku…
DIKKAT…
Benim için önemli olmasa, resmen, resmi vesika…
>>> Dün anında vaz geçecektim <<<
Geldi sorular gemicilik ile ilgili, üçü beşi…
Sinyal tabancasıyla ilgili, Önderde ne meraklı ya kendisini ilgilendirmeyen konuları öğrenmeye.

Ve evet…
Konumuz bir kez daha kadın…
Başa bela!

Okudum İzmirlimi…
Milim, milim tüm gazeteyi…
Avrupalı psikologlar…
Avrupa’da çocuk yetiştiren anne ve babalar…
Bilmezsen özünü, doğru, sağlıklı yetiştiremezsin çocuğunu…
Tabi ki karakter meselesi…
Aklıma geliyor O psikolog bozuntusunun sözleri!

İnsan denilen…
Ne çok sever ne çabuk uyduru veririr kıçının kenarından lafları…
Ne çabuk genelleme yapar, koyar teşhisi!

Aloooo…
Karşındaki bir insan, bir birey…
Dünyada yok ki bir tane daha onun gibisi!

Türk’ün kadını, TÜRK KADINI…
Gerçekten…
İki sandalye arasında oturan varlık ne şarklısın ne garplı…
İffetin, namusun…
Tabii ki öncelikle sana emanet, senin ahlak anlayışına…
AMA…
Kocanın, erkeğinin midesini bulandırma!

Soruyorum sizlere, sana…
Örneğin cep telefonu, sosyal medya yüzünden kaç çift boşandı, boşanıyor DÜNYADA?

Sen biraz kendine gelsene!

Aslında son derece normal, ASLINDA…
Karşındaki ÖKÜZ olmasa…
Her gün insanlar birbirleriyle değişir telefon numarası, değişik vesileler ile…
İle bir kötülük olması gerekmiyor ki ardında…
Whatsup mesela…
Pattt, herifin numarası telefon ekranlarında.

Sen bir kadın…
Sen belki evli bir kadınsın…
Veya…
Ciddi bir ilişki içeresindesin…
😊
FaceBOK…
Binlerce erkek arkadaşın…
İltifatlar gırla…
O herif…
Sana gönül vermiş erkek, O insan seni yürekten seven…
Senin …, tutup ta ağzına kadar ayırmakta haklı mı hâksiz mı?

Kanunen haksız, insani açıdan haklı!

Atmıkcı olmak…
Önderin ASLA kabul edemeyeceği bir şey mesela…
Kadınsan kadınsın ki fark etmiyor ecnebisi Türk’ü…
Mide meselesi MIDE…
Mide kabul ediyor mu etmiyor mu?

Kadın olmak zor zanaat…
Hele bir Türk kadını olmak daha da zor…
Keza…
Psikolog, ruh doktoru…
Birçok faktörü gözetmezsen yanılır, yanıltırsın. Sen bir kadınsan…
Bir Türk kadını…
Düşünen bir varlık bunları görmen, bilmen gerekli…
Ve insanda olduğu gibi, kadında da KALITE çok değişti…
Kendisinin farkında olmayan bir kadının…
Bir insanın…
Hayvandan farkı var mı!?

Filenin sultanları
7 Eylül 2019

Sabiha…
Sıradışı bir kadındı.

1927 yılında Yüksek Mühendis Mektebi’ne, bugünkü adıyla İstanbul Teknik Üniversitesi’ne girdi.

Mustafa Kemal’in talimatıyla tarihte ilk defa kız öğrenci kabul eden üniversitenin, tarihteki ilk kız öğrencisiydi.

Devrimci ruha sahipti.
Öncü karakterdi.
“Erkek işi” kabul edilen inşaat mühendisliğini tercih etti.
1933’te mezun oldu, Türkiye’nin ilk kadın inşaat mühendisi oldu.

Ankara’da görevlendirildi, bayındırlık başmühendisi oldu.
Terminolojiyi değiştirmişti, tarihimizdeki ilk “mühendis hanım”dı.
Mesela, odaya girip “mühendis bey nerede?” diye soranlara, “mühendis benim” diye cevap veriyor, şaşkınlıktan uzuuun bir sessizlik oluyordu, bu duruma çok gülüyordu.
Asla pozitif ayrımcılık talep etmedi, arazide çalıştı, kara kışta, kavurucu güneşte, dağ başındaki şantiyelerde, çadırlarda kaldı.
İmar İşleri Reisliği’ne atandı, okul, hastane, hükümet konağı, köprü yaptı, TBMM binasının inşaatında görev aldı.

Hayatının en önemli eseri için, 1944 yılında, 34 yaşındayken resmi teklif aldı.
Anıtkabir inşaatının başmühendisi oldu!

“Bir kadın olarak Mustafa Kemal Atatürk’e minnetimi gösterebilme imkanı yakaladığım için şanslıyım, mutluyum” dedi.

Bu milletin yetiştirdiği en büyük insanın ebedi istirahatgahı, bir kadına emanet edilmişti.
Türk kadını, eğitim ve fırsat eşitliği sağlayan Atatürk devrimleri sayesinde, sadece 15 yıl gibi kısacık sürede, erkeklerin önüne geçmeyi başarmıştı.

Anıtkabir inşaatında dokuz yıl çalıştı.
Her santimetrekaresini bizzat kontrol etti.
Atatürk toprağa verilirken, gözyaşlarıyla, oradaydı.

1963’te kendi isteğiyle emekli oldu.
İzmir’e yerleşti.
2003’te vefat etti.
Bayraklı Doğançay’a defnedildi.

Şehit çocukları konusunda çok hassastı.
Meslek hayatı boyunca elde ettiği tüm malvarlığını, özellikle şehit çocuklarına burs verilmesi kaydıyla, İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı’na ve Fevzi Akkaya Temel Eğitim Vakfı’na bağışladı.

Sabiha’nın…
Bir başka çok önemli ilk’i vardı.

Sporcuydu.
İTÜ’de öğrenciyken voleybola başlamıştı.
Üstün yetenekti.
Fenerbahçe’nin kadın voleybol takımına girmişti ama, kadınlar liginden vazgeçtik, başka kadın voleybol takımı bile yoktu, maç yapamıyorlardı.

Fenerbahçe’nin erkek voleybol takımının omurgası, İTÜ öğrencilerinden oluşuyordu.
Sabiha o kadar başarılıydı ki, okul arkadaşları olan Fenerbahçe erkek voleybol takımıyla birlikte idman yapıyordu.

Erkek takımının kaptanı Bedii Süheyl’di.
Fikir ondan çıktı.
“Sabiha’yı neden bizim takımda oynatmıyoruz?” dedi.
Fikret, İsmail Hakkı, Aziz, Yusuf, Fahri, tereddütsüz hepsi destekledi.
Yönetmeliğe baktılar…
“Erkek takımlarında kız oyuncu yeralamaz” diye bir ibare yoktu.
Yıl 1929’du…
Cumhuriyet sadece altı yaşındaydı.
Sadece altı yıl öncesine kadar, kadınlar neredeyse insan yerine bile konmadığı için, bir kadının bir erkek takımında yeralabileceği hayal bile edilemediği için, ihtimal dahilinde bile olmadığı için, böyle bir madde koymayı kimse düşünmemişti.

Sabiha formayı giydi, sahaya çıktı.
Üstelik, kaptanlık bandı Sabiha’nın kolundaydı.
Takım beş erkek ve bir kadından oluşuyordu, kaptan kadındı!
Görenler ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
“Böyle oynayacağız” dediler.
İlk maç, rakip Beşiktaş’tı.
Onlar da üniversite öğrencilerinden oluşuyordu.
İtiraz etmediler, aksine, Sabiha’yı tebrik ettiler.

Sabiha’nın yeraldığı Fenerbahçe erkek voleybol takımı, 1929 yılı sezonunda hiç yenilmeden, İstanbul Şampiyonluğu’nu kazandı.

Şampiyon erkek takımı, kaptanı kadın…
Sadece Türkiye’de değil, dünyada ilk’ti.

Atatürk devrimlerinin eseri olan Sabiha, Türk kadınına voleybol sporunun kapılarını işte böyle açtı.

Sabiha’nın yolundan yürüyen Türk kadın voleybolu, tüm spor branşlarından ayrışarak, kadın-erkek fırsat eşitliğinin, kadın özgürlüğünün sembolü oldu.
Hem milli takım seviyesinde, hem kulüpler seviyesinde, dünya çapında başarılara imza attı.

Bugün, Avrupa Şampiyonası’nda yarı final için sahaya çıkıyorlar.

Eda, Meliha, Zehra, Cansu, Ebrar, Şeyma, Kübra, Meryem, Hande, Naz, Gözde, Fatma, Simge, Aylin, menajerimiz Pelin.

Şimdilik Yunanistan’ı Finlandiya’yı Fransa’yı Bulgaristan’ı Hırvatistan’ı Hollanda’yı yendiler ama, aslında…
Kadını yok saymaya çalışan yobaz zihniyetini, kadını evine hapsetmeye çalışan, malı, eşyası gibi gören feodal kafayı, özgür düşünen, özgür yaşayan kadına tahammül edemeyen maganda kültürünü, kadına yönelik şiddete karşı hâlâ utanmadan sus pus oturan biat toplumunu yeniyorlar.

Türkiye’den hemen hergün yabancı haber ajanslarına yansıyan ilkel, çağdışı, homongolos görüntülerine inat, Türkiye’nin pırıl pırıl yüzünü yansıtıyorlar, Türkiye’ye yönelik algıyı yeniyorlar.

(Söylemezsem çatlarım… Futboldan başka spor tanımayan, futboldan başka spora hayat hakkı tanımayan öküz basınımızı yeniyorlar.)

Değerli Eda…
Sevgili kaptanımız.
Senin şahsında, tüm arkadaşlarına yürekten teşekkür borçluyuz.
Gelişmiş ülkelerden her konuda nal toplayan Türkiye’nin mucizesi oldunuz.
Bugünkü skor şu olmuş bu olmuş, orası çok önemli değil…
Hepinizin varlığıyla onur duyuyoruz.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/filenin-sultanlari-5321120/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Pegasus, Yunan mitolojisinde tanrıların çocuğu kanatlı bir at

Cambridge Fives eski bir vaka…
1950’lerden kalma…
Ancak insan insan olduğundan beri bilgi çok önemli.

Gizemlidir, heyecanlı…
İstihbaratçıların hayatı…
Hata tehlikeli, ölümcül sonuçları…
Çoğu zaman ama tek düze, can sıkıcı.

Pegasus III ve Suudi köpekler…
Dikkat et bak…
Paranın yok dini imanı…
55 milyon dolar, az para mı?

Start – Up…
Yeni kurulan işletmeler, kurucuları…
Israil devletinin eski istihbarat çalışanları…
😊
Bilişim…
Öyle bir alan ki değilsen geri zekâlı…
Allah…
Yazdıysa, kafa az biraz çalışıyorsa, varsa tecrübe, bilgi birikimi öyle yerlere girip çıkarsın ki ağzın açık kalır, bir tarafın tavana vurur.

Tabii bu herkese nasip olmaz, her kendine bilişimciyim diyene…
Böylesi tabii ki daha iyi.

Çağımızda bilgisayarı her açıp kapamasını bilenin kendini bilişimciyim diye tanımlaması, çabası!

NSO…
NSO, NSA değil NSO…
600 çalışanı, 350 milyon dolar cirosuyla…
Start – UP’ların en büyük hamisi…
Ve hepsinin arkasında para babaları…
DIKKAT…
Airbus, Moody’s, Cisco, Cisco ya Cisco, Microsoft M-12, Munich RE…
Neden şaşırmadım?
Barclays Bank(!)

😊
Belki devam edecek belki etmeyecek!

Ben kaçtım…
Perşembe’ye yetiştirmeliyim, dua edin…
Dua…
Öleyim diye!

Hani anlatırım ya arada bir kurtlar sofrasından(!)

oku

NOT:
Diyeceksiniz ki CISCO ne alaka, Microsoft…
Bilişimde iletişim, profesyonel ortamda iletişimin “neredeyse %90” bu iki şirket üzerinden işliyor da ondan!

Biri Amerikalı…
Diğeri Israil’i, anla bu iki ülkeye neden önem verdiğimi!

Pegasus III ile izlediler O gazeteciyi…
ARTIK…
Tuvalete bile gidemezsin birilerinin haberi olmadan!

Dua et benim için öleyim diye, OMA

Gittim…
Takriben 1000 kilo, yani bir ton eşya geri gidecek…
Haftaya perşembeye kadar misafir odası boşalması lazım, orayı kısmetse kendime ya çalışma odası yapacağım veya komple kati kiraya vereceğim.

O yüke yakın yeni malzeme gelecek…
Aslına…
Anca sığarım o kata, tek başıma. O kadar çok eşyam var ki garaj, devam edemiyorum…
Tüm malzemeyi oraya depoladık…
Garaj ancak tamirhane olur.

Ali yok…
… haber veremem, biliyorsun neden. KORKUYORUM…
Allah korusun. Çok kısa vadeli, bir, iki gün içinde adam bulamam. INAN…
Tek çare aslında tek, o kadar bezdim ki!

Biliyor musun aslında yazmam lazım O gazeteciyi, Israil’i, İrlanda’yı. Aslında, bademler için yazmam lazım YAZIK BU ÜLKEYE, INSANLARINA, GENÇLERINE

Bir avuç şirket, bir avuç…
5 milyar dolar ciro…
HELE bu bir avuç şirketin ARKASINDA kimler var bir bilseniz…
Siyaset – ticaret; ticaret – siyaset iç içe…
Askerî açıdan…
INANILMAZ ÖNEMLI, hele coğrafyamızda…
Ne demişti rahmetli?
“İstikbal göklerdedir!”
Yokkk…
Ne uçağı mucağı, uydu…
UYDU!