Bir gün, sadece bir gun sürdü

Gelmeden önce haber…
Daha sabahtan başladı…
Sadece bir gün sürdü, bir günlük saadet…
Bir günlük kralık…
Bir gün sineği gibi insan, ölüp dirilen…
Hep yazarım, insan neyse O…
Saklayamaz, gizleyemez benliğini, kişiliğini ebediyen…
Tükendim RABBİM tükendim, umut dünyası kapamadan gözleri istedim insan…
Benim olan, benimle olan. Ben ona o bana güç kuvvet veren.

Nasipten ötesi olmaz…
İnsan ise ne olarak doğduysa, o olarak ölen…
Evet, alına yazılan ana rahminde, dogup büyüyen, karakteri ana rahminde şekillenen insan. Biran evvel Allah’ım biran evvel, yalvarırım biran evvel, dayanamıyorum bu kadar riyaya, yalana ve dolana, biran evvel Allah’ım biran evvel. Neysem oyum, bir yüzüm, sadece bir yüzüm ama çok yönüm. İstemedim kavga gurultu, kabalık, sertlik, gürültü, belki 20 – 30 senem böyle geçti, vur, kır. Yeter dedim anlatanadım

Beşer oyle bir şaşar ki

Beşer gece gündüz konuşandır…
Boş konuşan çok, aklı başında söz edebilense az…
Bazısı düşünen, kimisi uygulaya, bazısı hayal eden, hayalden öteye geçemeyen.

İnsan düşüne, hayal ede dursun…
Kahpe felektir ağlarını ören…
Sen istediğni yap, istediğni düşün…
Allah…
Sevk ve tayin eden.

Aklı başında insanın ağzından çıkan sözü cımbızlayarak bağlamından çıkaran ne çok insan yanıltan.

Neymiş efendim ortak payda…
Vay anasına…
İnsanı insana bağlayan ortak yanlarıymış, çok bilmiş…
Konuşan, sözü söyleyen sadece insan…
Ama Allah ama Mevla’m ve doğanın kanunları…
Ne çabuk unutur insan, bu ne riya bu ne akıl almaz şaşkınlıktır, şapşallık?
Fen öğretisi ki insan denilen zavallının çok üstünde, evreni, maddeyi ve her şeyi birbirine bağlayan, birbirine muhtaç bırakan. Biri olmaza ötekinin varoluşunu mümkün kılmayan. Bilimin belki en zor anlaşılan ama içinde inanılmaz bir güç taşıyan kalemlerinden biridir manyetik alan.

Zıt kutuplar birbirini çeken,aynı kutplar ise birbirini iten. En temel fizik kanunlarından biridir AMA insan aksini iddia eden.

Yürek yedi neşteri…
Doktorun bıçağı, ölmedi…
Yürek yedi insanın hançerini ölüp ölüp dirildi…
Hay dirilmez olsaydı, geberip gitseydi…
Gidemedi, Mevla’m ne yazdıysa o, ne bir saniye evvel ne bir salise geç.

Yine taktı, haber bir saat önce geldi…
Bu yürek ne dayanıklıymış Allah’ım, darbe üzerine darbeyi yer ama durmak bilmez. Ne ne yaman, bu ne acayip yaşama azmi?
Ölmek ister aslında biran evvel, ol de kurtul dercesine, sanki toprak kabul etmiyor, çukuru hazır, çukur bekler onu, hemen ailesinin yanında ama o, oraya girmeyi başaramayan.

Aile bildiği…
Yüreğin aile kabul ettiği…
Bir bu tarafta, bir orada, bir yanında…
Allah’ım yana yakıla yalvarırım, gücüm kalmadı, kalmadı bitti, al, al Allah’ım bu emaneti üzerimden ağır gelir, çok ağır, dayanmaya güç kalmadı, al Allah’ım al. Beşer şaşar, sen niye gebermedin?
Geberemiyorum ki doldurayım çukrumu…
Kapatayım bu gözleri kahpeye…
Kahpe hayata, acıya. Kalmadı derman, kalmadı güç…
Önder…
Biran evvel doldurmalı çukrunu, doldurmalı, uyuyup bir daha asla açmamalı gözlerini kahpeye, kahpe felege, kahpe dünyaya.

Beşer şaşar

Beşer şaşar…
Değil mi ki Peygamber Efendimiz bile yanıldı…
Gazi Mustafa Kemal Ataturk gibi bir insan bile kimi öngörülerinde yanılmış görünüyor…
Veli Adem ne yapsın?

Aydın sorumluluğu…
Bilmiş bilmiş, başkalarının etmiş olduğu „büyük“, dikkat söz kelimesini kullanmayıp, laflarını, lakırdılarını tekrarlayıp etrafına ışık saçtığını sanmak değil…
Davranışları, kendi samimi duyguları ve bilgisi ile dile getirdiği sözleri ve cümleleri ile insanlara örnek olup belki, davranışlarında bir değişiklik sağlayabilen,en azından ama bir saniyeliğne bile olsun düşünmeye sevk edebilendir.

Gelir gelir rahmetli pederin Yunan doktoru akla gelir. Tabii kıyas kabul etmez, hele benzetme tamamen ilgi – alakasızdır, ancak…
Söylenecek son soz olarak yerinde bir ifadedir.

Doktor demişti ki…
Kanser hastalığına yakalanan bölgenin tek etkili tedavi yöntemi, hastalığa yakalanan bölgeyi kesip atmaktır. Kesip atacaksın ki insan yaşasın.

Ben karşı çıktım, söz konusu babamın bacağıydı…
Nasıl kestirtirdim?

Bazen…
Kesip atacaksın, bitireceksin yoksa ölür, öldürürsün…
Her gün ölmektense…
Yoksa imkan ölüp ölüp dirilmeye, insan dediğn varlık kendi doğrularından başka doğru kabul etmiyorsa…
Kanser hastalığında olduğu gibi…
Kesip atacaksın, bittireceksin, bitti!

Farkında mısın?

Yazım hataları, parmaklarım…
Uykusuzluk ve stres, ÜZÜNTÜ…
Klavyenin tuşları, parmaklarımın uçları, yine başladı…
İyi değil kadın, hiç iyi değilim…
Ya gel kollarıma ya git başımdan.

Tehdit…
Yine lastikte vida, koca vida…
Yok polise gitmeyeceğim ama hani var ya bir dostum, biliyorsun…
Hani “seni ben bile kurtaramam” diyen, ona söylemekte fayda var.

İnan gülüm böyle yaşmaktansa ölüm tercihim…
PKK bile bunlardan daha mert, daha erkek…
Kancık bunlar, kancık!

Küçük ölüm üzerine

Tarif dahi edemeyeceğim kadar kötüyüm, dün bitirdi beni…
Evlat katili olabilirim, korku, korku, korku…
Yarın saat 11. Dört saat kırk beş dakika, mahvoldum…
Bir paket uyuşturucu koydum cebime…
Yok müptelası değilim, çok denedim günlerce, olsa da olur olmasa da…
Ama halsizlik ama güçsüzlük AMA O amansız ağrılar…
Ağrı kesicilerin >>> en kuvvetlileri <<< ile de idare ediyorum…
Mide felç!

Evlat yolda…
Pezevenk, koca adam oldu iki eliyle bir (…) düzeltemiyor, düzeltemiyor…
Dada bile ondan daha olgun.

Somut ve soyut…
Madden ve manen…
Sevişmeyi, doyumu, hani gelmek diyorlar ya, boşalmak, tatmin olmak…
Küçük ölüme benzetirler…
Ölüp, ölüp dirilmek…
Aşk gülüm, soyuttun…
Yüreğinde, zihninde, ruhunda, benliğinde ve kişiliğinde vücut bularak…
Somutlaşması, maddeleşmesidir…
Aşkı bana öğretmeye kalkma…
Kadını, hele kadını öğretmeye kalkma…
Sarışını, esmeri, kumralı ve kızıl saçlısı, hepsinin doya doya tadına baktım…
Kadın denen varlığa, cinselliğe tokum, tok…
Ama aşka doyamıyor insan, hele o ilk göz ağrında bulduğunu tekrar bulduysan…
Doyar mı insan?
Tereciye tere satmaya kalkma!

Aşk, papatyam, gerçek ve tertemiz aşk an be an ölmek ve tekrar dirilmektir…
Hani tatmin olmak benzeri, tekrar, tekrar, tekrar yaşamak ister insan…
Doyar mı aşka insan, doyar mı tatmin olmaktan?
Doyar mı ölmeye…
Ölüp ölüp dirilmeye?

Dil mi güzel dilber mi?
Karnın açkında yersin, doyarsın doymazın ama yine acıkırsın…
Özellikle erkekler…
Tekrar tekrar ayni yemeği yemekten hoşlanmazlar…
Karının zil zurna aç, aç, geberiyorsun açlıktan…
Kari – kız görmemişin belki aylarca, yıllarca…
Bak unutmadım ama yapamadım, Münih o hemşire, poposu…
Pişman değilim biliyor musun?
Aşk kalbimin kraliçesi, önüne konan en güzel yemeği ret edebilmektir…
Yürek ille o bir yemeği ister, tekrar, tekrar, tekrar ölene kadar…
Yürek aşk ile sevdiği yürekle sevişmek ister, ölüp ölüp tekrar ONUNLA dirilmek ister…
Beden yanar, tutuşur O bir bedene. Ama güzel ama çirkin…
Onun gözünde dünyanın en güzelidir sevdiceğin, güzeller içeresinde en güzelidir.

Sen arayacaksın, senin elin kenetlenecek elime VE ben sözümde duracağım.

Kimi

Kimi karı* vardır dünyada…
Bir büyüğü kafaya dikeceksin ki giresin koynuna…
Yine kimisi vardır ayık kafayla…
Körkütük sarhoş eder adamı, gözleri, bir bakışı, saçları, incecik beli ve diri göğüsleri…
Hele tebessümü…
Güzellik, başa bela…
Güzel olnana da güzeli yanında taşıyana da…
Kadın erkek fark etmez, haliyle biri yakışıklı diğeri güzel…
Ne gariptir değil mi?
Davul bile dengi dengine çalacak…
Kimi kadın erkeğini, kimi erkek kadınını taşıyamaz.

Ben zor bir insanım mesela…
Affedersiniz, osuruktan nem kapanlardanım, buluttan kibarcası…
Çok ama çok zor, bırak özrümü, engelli olmamı bir tarafa…
Sağlıklıyken bile çok ama çok zordum, bir nevi başa bela…
Zampara hiç olmadım diyebilirim ama çapkın…
Bu dünyada kadından, bebeden daha güzel, yaşanası ne var?
Yukarıdaki tarifin ilkini hiç yaşamadım…
Çok şükür, ikincisini çokça…
Şimdiye kadar ben tüm kadınları taşıdım ama çok fazla kadın beni taşıyamadı…
Ama asil önemli olan yüreğin sevdiği gayet normal bir insan değil mi?
Bildiğin insan ne güzel ne çirkin…
Yüreğin yürekle, bedenin beden ile, aşk ile seviştiği insan, normal bir insan değil mi?
Ayık kafayla sevişmekte güzel, hafiften kafayı süsleyince de…
AMA ayık kafayla…
Değil sevişmek, artık dinlemek…
Artık okumak…
Artık düşünmek bile çok zor…
Dayanmak neredeyse imkânsız

Evlatla buluşacağım yârim saat sonra, var iki dakikam iki satir karalıyım dedim…
Bu sabah haberleri dinlediniz mi bilmem…
Orospunun çocuğu AB’yi anlatıyor, silah falan…
Türkiye derken, bilinçli veya bilinçsiz…
Eliyle kendini gösteriyor…
Demek istediği ben Türkiye’yim…
BEN diyenden, hep BEN diyenden kaç kaçabildiğin kadar.

Ulan piç…
Sen kim koskoca Türkiye olmak kim?
Affedersiniz…
Sen…
Sıçtığım kubur bile değilsin bokun soyu, sen kendini ne sanıyorsun?

Had bildirmek, ders vermek herkesin harcı değildir…
Evet insan haddini bilecek…
İnsan olarak, kadın olarak ve erkek olarak…
Ne körkütük sarhoş ne ayık kafayla çekilmiyor artık, çekilmiyor!

*Tabii ki kadın, söz gelimi yazılan sadece bir ifade

Sevmeyi aşk sanan, aşkı hiç tanımamış ve yaşamamış olan…
Nietzsche kafalılar, benciliği yaşam tarzı yapan…
Seversin insani ama aşk ile sevmek demek kendinden geçmek demek, kendinden vaz geçersin…
Seversin, fedakârsın, hatta özveride bulunursun…
Mesela bir ananın bebesini sevmesi, onun içen saçını süpürge etmesi…
Uykusundan, yemesinden içmesinden geçmesi…
Sevgidir, sevgi, çok derin bir sevgi…
Ama aşk…
Aşk çok faklı sevmeyi aşk sanan, aşkı hiç tanımamış ve yaşamamış olan.

Vazgeçilmez bir tutkudur, bir bağ, ölesiye ve ölümden çok öte…
Çitilesen de yerden yere vursan da emaneti bir değil bin kez kırsan da…
O yürek hala senin için çarpıyorsa…
Sana aşıktır demek, bak dikkat et…
Sözü nereye getirdim, bilirsin ne bos konuşurum ne bir harfi dahi boşa kullanmam…
Anasın değil mi, evlada olan sevgin…
Kaç kez kırdı seni? Kaç kez yerden yere vurdu seni?
O sevmekten bir an için geçebildin mi?
Kızmak başka bir şey, herkes herkese kızar ama sevginden bir dirhem eksiltebildin mi?
Buna sevgi denir, demedim mi seversen ölümden korkarsın?
Aşk buna benzer…
Aradaki fark ölüm ana çok yakın, ölür ölür dirilirsin, ölüm senin ikinci adresin…
Bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi aşk benzeri ama aşk bir ötesi…
Sevmenin en yücesi…
Bebeğim, güzel kuşum, papatyam, ceylanım benim, gülüm…
Bana kadını anlatma…
Bana sevgiyi, aşkı anlatma…
Hayatımda hiç mi seven, bana âşık olan kadın görmedim sanırsın?
Kadının yüreğine, kadının dudaklarına, kadının bedenine hiç mi dokunmadım sanırsın?
Mevla’ma aşk, kadınıma aşk, vatanıma aşk, milletime aşk ile bağlanmışım.

Bencilik gülüm, başlangıcın sonudur…
Bencil insan hiç insan…
Ben diyen ama biz diyemeyen aşkı bilemez, sevgiden haberdar mıdır ondan da şüpheliyim…
Bencilik gülüm, başlangıcın sonudur!

Yazımın not kısmını yayınlamadım, tepkini bekledim…
Yanıltmadın, yanıltmadın, yanıltmadın!

Sigmund Freud veya insan neden böyle

Lüzum üzerine oturdum yine yazıyorum. Hep derim ya yazmak, içimdeki zehri atmak, üzüntüye “yol” vermek stres atma yöntemlerimden biri. Yoksa gerçekten delirebilirim. Ve biliyorum, okunuyorum, benim gibi düşünen, benim gibi his eden nice insan var, bu yüzden duygularımı, düşüncelerimi dilendiriyorum.

Sigmund Freud’un kendine sorduğu…
“Ömür boyu” aramasına rağmen cevabını bulamadan ölmüş olan insan…
Eminim, evet emin…
Benim bu soruya verilecek bir cevabım var…
Ben kim S. Freud kim?
Haşa kendimi onunla asla bir tutmuyorum AMA benim yaklaşımım farklı, dünyaya ve kadına ondan farklı yaklaştığımı sanıyorum. Kadınlar ne ister?

Gerçekten sorduğu sorunun cevabını verebileceğimi sanıyorum. Belki dilim dönmeyebilir, bilimsel doğru tanım ve terimleri kullanmayabilirim, ancak “yarı bilimsel” bu sorunun cevabını tarif edebileceğimi sanıyorum. Evet tarif, doğru kelime bu, tanımlamak için kendimde yeterli bilimsel kapasiteyi göremiyorum. Ancak…
Beni daha çok meşgul eden ve benimde kendime sorduğum soruya ne bilimsel ne kendi açımdan mantıksal bir açıklama bulamadım. Hep derim nedeni neden eden ben.

İnsan…
Bir yanı dürüstken diğer yanı hırsız olan…
Bir yanı düşünenken diğer yanı düşüncesiz olan…
Bir yanı “iyiyken” diğer yanı “kötü” olan…
Bir yanı bilgiliyken diğer yanı bilgisiz olan…
Bir yanı “ahlaklıyken” diğer yanı “ahlaksız” olan…
Bir yanı hoşgörülüyken diğer yanı hoşgörüsüz olan…
Bir yanı anlayışlıyken diğer yanı anlayışsız olan…
Bir yanı fedakarken diğer yanı bencil olan…
Ve bu listeyi daha o kadar uzatabiliriz ki neredeyse sonsuza kadar(!)

İnsandan insana fark var, nedenleri muhtelif…
Geçenlerde bir müşteri geldi, kadın beni tanıyor ama her zamanki gibi tanımıyorum, tanıma zorunluluğumda yok. Çalışamıyorum ya…
Resmen aşağılık duygusu geldi, çok üzüyor beni bu durum. Yeminle, ailemin kadınları bir an için bile olsa bana böyle bir duygu vermediler. Zamanında yaptım yapacağımı. Evlat durumu farklı değerlendiriyor, bakıyor anası sürekli çalışıyor, biliyor durumumu…
Sağlığımı ama kendisini alamıyor, bilinçaltı…
Yerleşmiş, belki dış etkenler, riya olabilir mi? Bilmiyorum!

Geldi kadın, hanım başka müşteriye bakıyordu, elimden gelen > her yerde, her alanda < elimden gelen, bacaklarımın beni taşıdığı, gücümün yetiği yere kadar yârdim ediyor, yârdim etmeye çalışıyorum. Asla tembel birisi değilim, hele at sırtında yaşayan sinek hiç değilim. Ki çok gördüm, özellikle buralarda, dayıyor kendini kadına ekmek elden su gölden. Müşteriye sordum, tabii Almanca. Nasıl yârdim edebilirim size?

Kadın cevap verdi “Teşekkür ederim ama eşinizle konuşsam daha iyi olur” dedi. Bunun üzerine ben kendisine; öyle demeyin, on yedi yaşımdan beri bende dolaylı yollardan bu işin içeresindeyim. 17’ydim, annem zorla kulağımdan çekti beni makine başına oturttu.
Öğretti…
Belki yardımcı olabilirim dedim. Kadın…
Çok tuhaf baktı bana, küçümsemekle inanmamak arası bir bakıştı. Devam ettim; iyi ki öğrenmişim dedim. İşim oldu mu, daraltma, kısaltma veya genişletme gibi kimseye sormuyor kendi işimi kendim yapıyorum. Ancak dikiş dikmek bana göre değildi, bilişimciyim dedim. Bu sefer kadının yüzü değişti. Haspam…
Sanki çöpçü, ne bileyim ayakkabıcı, pazarlamacı olmak veya konu olduğu gibi ekmeğini iğnenin ucuyla kazanmak ayıp bir şey.
Ekmek ve ekmek parası…
Düşmez, kalkmaz bir Allah. Önemli olan helal lokma değil mi? Beni ben eden… Varım yoğum, beni ve tüm ailemi, bizi biz eden iğnenin ucu, göz nuru!
Kendini bir bok sanan insan…
Karşısındakini küçümseyen. Konu açılmışken, bende kendi açımdan bir muhtemel yanlış anlamayı ortadan kaldırmak isterim. Akıllı uslu insanın başımın üstünde yeri var. Babam, rahmetli 60’li yıllarında ilkokul diplomasi alan bir insan. Okumamış AMA oturt karşısına profesörü, “adam” ona hayran kalmazsa gel yüzüme tükür. Bende “okumadım” yani bildik diploma sahibi değilim ama sanırım bilgi birikimim ortada. Okuyup, okumamış olmak, bir yerleşkede belli bir semte yetişmek, orada büyümek O insanın kalitesi veya kalitesizliğine gösterge değildir, olamazda. Ancak belli oranda bir ipucu verebilir. Bu açıdan Kasımpaşalı dediğim zaman maksadım Kasımpaşalıları küçümsemek asla değildir. Bu semtin kendine özgü bir ünü, unvanı vardır ve ancak belli oranda orada ikamet eden veya etmek zorunda kalan insanları tarif edebilir. İnsan bireydir, çevresi ise onu ister istemez etkiler çünkü insan sosyal bir varlıktır.

Oma’dan geliyorum…
Sorumluluğunu üzerime aldığım insan. İçim gitti, çok üzüldüm…
>>> Yalnızlık <<<
Kadıncağız 98 yaşına girdi, içki…
Şişe, şişe…
Neler denemedim ki, dedim bendensin, bizden. Aileden, bizim büyükannemiz…
Ama…
İnsana ancak yardım edilmesine izin verdiği oranda yardım edebilirsin. Kendime oda yaptım, yok rahatsız oldu. Otuz küsur sene olmuş eşi vefat edeli, o zamandan beri yalnız…
Yalnızlık zor zanaat, yalnızlık Allah’a mahsus…
Allah insanları çift yaratmış, yarım yarım, iki yârim elma bir araya gelmeli ki bir bütün olsun…
Bir…
Tek ses, tek vücut, tek yürek.

İnsan…
Neden kendini olduğundan faklı gösterir?
Neden bu kadar menfaatperest?
Sen yalnız ben yalnız, neden uzanan elden rahatsız olur, neden inanıp güvenmez?
İnsan neden böyle, neden?

Müzik…
Omar Akram’dan…
Take my hand…
Take it, take. Call me back!

Dijital kütüphanemin din ve kültür bölümleri, genel kültür anlamında

Internet Explorer 11 veya diğer tarayıcılar…
>>> Mcrosoft Edge HARIÇ!!! <<<

Benim suçum değil, yapabileceğimde hiçbir şey yok…
Kütüphanemin kültür bölümü:

https://files.mycloud.com/home.php?brand=webfiles&seuuid=69b205383c275d156934a4069a633e60&name=%E2%80%A2_Culture

Ve din, din bezirgânlarına, yalana dolana SON. Okuyun lütfen, “doğrusunu” öğrenin ve kanmayın.

https://files.mycloud.com/home.php?brand=webfiles&seuuid=48ff03a226356b1bf3f3e5e092f1b1ae&name=%E2%80%A2_Religion

Internet Explorer „Windows Accessories“ altında „Tüm uygulamalar“ sekmesinde bulunur. Görsel olarak bu linkte IE11 nasıl açabileceğiniz tarif edilmiştir. Favoilere eklemenizi öneririm
https://www.asus.com/tr/support/faq/1012987/

NOT:
FTP vesaire hiçbir şeyi açmadım…
Doğrudan BENIM SABIT DISKLERIMDEN BIRI…
Bildiğin http…
Salt link, tertemiz, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim. İnşallah hak sahipleri af eder beni…
Kul hakki yemek niyetinde değil. Ün, unvan, para umurumda değil…
Emeğe saygım çok büyük…
>>> lütfen hoşunuza giden eserleri satın aliniz ki yazanlar, yayınlayanlarda ekmek yesin <<<
Salt ve asil hedefim genç zihinler, yalana dolana kanmasınlar…
Siyasi “mücadelemin” bir parçası, suç işlediğimi bile bile…
“Cebi delik çeyrekten” çalışamayandan ne talep edebilirler?

Hapsi göze alıyorum çünkü mevzuu hayat memat meselesi!

###

Unuttum, kafa kalmadı arkadaş, kalmadı…
Yorulmama bağlı, zihnen veya bedenen VE aklımın nerde, nerelerde olduğuna…
Kütüphane, Almanya saati ile 06’dan 23:59’a açık.

Dün mesela…
Canım çok istedi, hanıma > bir kez < söyledim, öfff’ü duyunca…
Haydi kızım yallahhhh…
Kendim yaparım, uzun zamandan beri yapmamıştım, pirinci az oldu, salça malça hepten unuttum…
😊
Nefsi körelttim mi? Körelttim, bitti!
Dinen ve tabii terbiye açısından, anaya – babaya öf çekilmezmiş…
Bence doğru bir yaklaşım…
Çağımızda, birey üzerine > çullanan < yük, bireyin kaldırabileceği sınırlarına erişti…
Hayat müşterek…
Öfff çekilir mi? Ne kadar ayıp…
Benim bilmediğimi sen, senin yapamadığını belki ben yapabilirim…
Hele, hele bilgi denilen konu…
Beraber yürüdüğün yolda herkesin > görevi < ki yürekten gelmeli birbirini doldurmak değil midir?
Öteki yârimi ararım neredeyse 28 sene olacak…
Öteki yârim nerelerdesin?
Söyle nerelerde bulacağım seni, nasıl ulaşacağım sana?
Dede…
Çok çöktü, bitti, tükendi…
Ninesi nerelerdesin? Eşim olan…
Kalbimi, zihnimi ve yatağımı dolduracak insan, nerelerdesin?