Kimi geleneklerim vardır…
Kendime göre adetlerim, yolculuk İstanbul’aysa mutlaka vapura bineceğim…
Mutlaka…
Bir Kadıköy yapacağım, Küçüksu, Çengelköy, boğazda, iki yakasında da bir yürüyüş…
Üsküdar’da – Kuzguncukta aylak aylak gezmek…
Arnavutköy’e, Ortaköy’de…
Kokoreç yemek, sahilde bir şekerli kahve, Ortaköy Camisinde bir ibadet…
Fırsatım olursa adalar, en başta Heybeli…
Yıllardan beri, O olay olduğundan beri adeta çekiyor beni Florya…
Adakale, Yeşilköy gibi, Eminönü…
Balık ekmek, mutlaka gitmeye, görmeye, gezmeye çalışırım…
Tarihi yarımadayı.
Yüzlerce kez görmüş olsam bile, yine, yine ve yine…
Her seferinde yeniden…
Hasretim İstanbul’a, insana…
İstanbul Hanım ve Beyefendilerine!
Bu senede geleneği bozmadım, sabahın köründe kalkıp hem kendime hem hanıma stres yaptım…
Vakit var, çok var…
İstanbul trafiği, Pazar olmasına rağmen, biliyorum yani…
Sahil boyu doğru Atatürk havalimanına, geçtim, daldım Florya’ya…
AMA NE KÜFÜR ETTIM, saatler boyu gezdim, gezdim ve küfür ettim…
Hop hop hoplattım, zıp zıp zıplattım mezarında…
Oradan vurdum Yeşilköy’e, hanımın karnı açıktı, var benim bir kahvem hemen Yeşilköy sahilde…
Her dönüşümde orada mutlaka bir kahve içer, tadını çıkarırım sahilin, insanların, İstanbullun..
Hadi oraya gidelim kahvaltı etmeye dedim…
Ya kardeşim bu ne?
Razıyım para ödemeye, bulsam vallahi billahi fazla fazla vereceğim, park edilecek yer yok bir…
Yolları bir değiştirmişler, kapamışlar, inşaatlar falan iki…
Ana bir baktım Yeşilköy’ün ucundayım…
Neyse buldum bir yer, ikimizin de karnı zil çalıyor…
Allahtan bir kadın gördüm sahilde, açmış kendine bir büfe…
Gözleme…
Öffffffffffffffffffffffffffffffffffff…
Mis gibide kokuyor, cızır cızır pişiriyor…
Neyli diye sordum, patatesli, peynirli…
Ispanaklısı, pancarlısı da var…
Ver kadın ver, doldur, Allah ne verdiyse ver…
İndik sahile…
Önce liman ucuna doğru yürüdük, oturduk dalgakıranlar üzerine, gözlemeler hanımın elinde…
Ben bir sigara yaktım bakıyorum denize, anaaa, bizim hatun yatay geçiş yapmış ya, dalmış gözlemelere…
Ya kadın bana da ver dememe kalmadı sardı etrafımızı kediler…
Çıkardı yeni bir gözleme torbadan, kopardı bir lokma…
Tıkadı ağzıma, sen sus dercesine…
Bir baktım, harıl harıl kedi besliyor bizim hatun…
Yok olacak gibi değil tek tek gidiyor canım gözlemeler, kalk kadın dedim sert bir şekilde…
Zıpladı yerinden…
Oturdum parka, deniz “hemen” ayaklarımızın dibinde…
Dur dedim, hatunuma bir çay alayım, başlıyla onayladı…
20 – 30 metrede bir…
Sahilde bir çaycı, gezer yani, gittim birisine…
İnsanlarla konuşup öğrenmeyi severim, çay aldım, gittim hanimin yanına, yedim bir gözleme…
Hem yiyorum hem çaycıyı gözlüyorum, adam tedirgin, korkuyor…
Hanim kendi keyfine, döndüm yine çaycının yanına, sordum ne oluyor kardeşim?
“Abi, zabıtalardan kokuyorum”
Uzun lafın kısası…
Geçen gittiğimde böyle değildi…
Türbanlı, cipli şırfıntılar “sarmış etrafı”, Yeşilköy’ü kardeşim Yeşilköy’ü…
Henüz tek tük AMA girmeye başladılar mı, anla, gerisi gelir yani…
Dün açıklandı…
Tayyipistan nüfusu 80 milyon 800 bin…
Resmi rakamlara göre İstanbul nüfusu 15 milyon…
Hadi canım sende…
Yürüüü…
Öküz arabası başka semte!
Not: Resmen on beşse, sen ona en az yirmi, yirmi beş de…
Yanlışlıkla, dalgınlıkla fotoğrafları silmeseydim, neler belgeledim neler
Bak unutmaya başladım yine, dertler…
Kendileri milyarlar götürürken, kendini, çoluğunu çocuğunu geçindirmeye çalışan insancıkların peşine takılıyorlar. Resmi izin vermiyorlarmış, avuç dolusu rüşveti yedir bak nasıl veriyorlar. Ya neler neler…
Yazmak, anlatmak bile yoruyor beni…
Yoksa her seferinde şahit olduklarımı yazsam, hele hele bizim yani ailemin başına gelenleri ağzı açık şaşarsınız!