Bilirsiniz nedensiz yazmam…
Hep bu gibi konularda bademlerde yazacak, fetva verecek diye bir kuralda yok ortada.
Bir neden var, bugün aldığım bir haber. Üzdü beni, çok üzdü…
Zaten ya başımdaki manyaklar ya üzüntüler getirecek benim sonumu, evvelside değinmiştim bu konuya, çok evvelsi. Vaktidir yani, hatırlatma erbabında, tekrarlama!
Rahmetliyle aramda üç…
Hanımla aramda altı…
Son göz ağrımla benim aramda yedi yaş var. Kadın denilen varlığın rahatlığına alışmadan evvelsi…
Yani delikanlılık zamanlarımda, günde, hatunlarla üç – beş saat hoşça vakit geçirirdim. Evlendim…
İki sene iki ay yetti alışmaya, bu rahatın, bu gibi düzenin, güzelliğin, hele…
Evlat denilen kendi canından kendi kanından olan varlığın tadına varmama. Eskiden…
On – on iki yaşlarımda benim valide kız gibi yetiştirdi beni. Ev işi dedin mi yemekten, çamaşıra, ütüye temizliğe her şey geliyordu elimden. Hep derdi “gün gelir lazım olur”, hata kulağımdan çekmiş dikiş makinesinin önüne oturtmuş öğretmiştir bana. Dükkâna kadınlar geliyor…
Affedersiniz kendi dantelli külotlarını dikmekten aciz…
Kocalarının gömleklerine bir düğme bile dikemiyorlar. Kolda altın bir bileziktir…
Geçindirir, karnını da doyurur, aileni de geçindirir icabında, yeter ki bil, yeter ki öğrenmiş ol…
Meslek, meslektir!
Yaşıyoruz, görerek şahit oluyoruz sözde Müslüman…
Süslümanlara. Kadın demeye, Müslüman demeye şahitlere ihtiyaç duyanları…
Etekleri…
Sokakları süpürüyor, ondan sonra dinden – imandan söz ediyorlar, giyiyorlar, giymelerine izin veriyorlar daracık pantolonları, bilmemeleri hem önden hem arkadan olduğu gibi ortada!
Ancak konumuz bu değil, kendi terbiyesizlikleri, cehaletleri…
Konu çok ama çok daha önemli…
Kendime hizmetçi aramıyorum…
Erkeklerin çoğunun bu düşünce ile evlendiklerine de inanmıyorum. Ancak…
Hiç kimse bu kanaatimi de değiştiremez, böyle gelmiş böyle gidecek…
Erkek erkekliğini, kadın kadınlığını bilecek ve bu bilincin gereklerini yerine getirecek.
NOKTA
Çağlar değişe bile…
Çağa ayak uydurulmaya çalışılır ama kimi > geleneksel < rol dağılımı değişmez, değişmemeli…
Ailenin kutsallığı, sadakatin…
Aslında ikisi içinde geçerlidir, zinanın bir evin bet ve bereketini kaçırdığını…
Tersi…
İhtiyarların, yani ikiden fazla neslin bir çatı altında yaşamasının evi bereketlendirdiği asla unutulmamalı.
Kendine bakmıyor lügat parçalçyor demeyin…
Kadın…
Benim için ekmek gibi su gibi gerekli, yaşamsal önem sahibi…
Bir…
İkincisi her kadın her erkeği taşıyamayacağı gibi her erkek her kadını taşıyamaz…
Bırak hayvani içgüdüleri bir tarafa, beyinde, ruhta doyum ister, buda iki…
Kaldı ki benim anlayışıma göre birine neyse ötekine de o, yedirmem ne onun hakkini ötekine ne ötekinin ona. Külfetli oluyor, zahmetli oluyor ama bence böyle olması gerekli…
Anlayacağınız durum ve vaziyet kontrolümde, betimde bereketimde de bir eksikli his etmediğim için doğru yolda olduğumu sanıyor, umuyorum.
Ama konumuza dönelim…
İnsan neden evlenir?
Amaç sadece üremek midir, düzenli bir cinsel hayat?
Yoksa…
Evliliğin ardında başka gerçeklerde mi yatmaktadır?
Bir an için bile olsa hayal etmeye çalışın, sadece bir an için…
Bir ömür bir yastığa baş koymuşsunuz…
Kahpe feleğin bin bir türlü eziyetine birlikte göğüs germişsiniz…
Gün gelmiş elden ayaktan düşmeye başlıyorsunuz VE hayat arkadaşınızın umurunda değilsiniz artık(!)
Kadınlık dediğimiz…
Affedersiniz…
Biraz değil oldukça kaba olacak ama yok başka çaresi, böyle yazmak zorundayım…
Kadınlık…
Salt bacak açmak, çocuk doğurmak mıdır?
Erkeklik…
Bağır – çağır, emir et, kır – dök…
Dövmek midir?
Eskiden de günümüzde de…
Hayat dediğimiz bir müşterek değil miydi, hele eşler arasında…
Öyle değil miydi?
Devam edecek…