Ancak bugün gazete okuma fırsatım oldu, daha doğrusu bu fırsatı şöyle yarattım…
Ne var ne yoksa “fırlattım” kenara, yattım bir seksen divana ve başladım okumaya. Bu yüzden ancak bugün yazabiliyorum size Necati Bey.
Temennilerinize yürekten katılmakla birlikte…
Tespitlerinize, belki farklı bir bakış açısı veya şöyle ifade etmiş olayım…
Başka bir çerçeve, pencereden bakıyorum.
Şu atalarımız yok mu şu atalarımız…
Her tespitleri doğru olmasa, çağımıza uymasa bile o kadar çok sözleri var ki…
Her biri yerli yerinde!
Dere yatağında her biri ağır birer taş, ağır birer kaya. Su demiş olayım, kastım insan…
Su ister istemez bu ağır nesneleri yerinden kaydıramıyor – oynatamıyor, etrafından bazen azgın bir şekilde, kimi zaman usul usul akıp gidiyor. Ama hep bu kayaların, bu taşların “doğrultusunda”, yatağında.
Bu özdeyişlerden biri Efendim;
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır”dır. Hiç kimsenin telaşa kapılmasına gerek yok, matematikten ahkam kesecek değim. İlgililere sadece bir ipucu verdim, merak eden bakar, öğrenir ve gerekli hallerde en az üç ve daha fazla bilinmeyenli denklemlerin nasıl çözüldüğünü öğrenir.
Bu güzel atasözünden yola çıkarak öncelikle kendimizden başlamak istiyorum…
Ortadoğu bataklığı denkleminde yerel aktörlerden Tayyipistan…
Bilinmeyen ve “hesaplanamayan” faktörlerden biridir. Öyle umuyorum ki aksini iddia edecek değilsinizdir. Beş dakika önce söylediği ile beş dakika sonra söylem ve eylemleri birbirini tutmayan bir “zat-ı muhterem”, bir herif, Tayyipistan gemisinin kaptan köşkünde.
Gemi…
Oldukça dalgalı, fırtınalı bir denizde seyir halinde(!)
Piri Reis misali…
Yol alıyor bu denizde, tabii ki Piri Reis’in tırnağı bile olamaz “bizim” kayıkçı çırağı ama…
Pek muhterem halkımız teveccüh göstermiştir bir kez kendisine. Okyanusun öte tarafında…
Sanki tek yumurta ikizi…
Bekler denklemin ikinci bilinmeyeni.
Çağdaş söylemle…
Popülistin, popülisti. Hani yine bir özdeyişi zahmete sokmuş olalım…
“İki cambaz bir ipte oynamaz” benzeri. Ki…
Bu cambaz, bu popülist gerçekten “bir dünya lideri”. Ekonomisiyle, askeriyesiyle, teknolojisiyle, dünya çapında gerçek bir nüfuzu ile etken ve etkili biri. Anlayacağınız…
Bizdeki gibi “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur” değildir kendisi. Sözün özü, küresel bir aktördür.
Gelelim bu bilinmeyenlerle dolu denklemin üçüncü bilinmeyenine…
Yokkk…
Yok Efendim yok, Rusya değildir bu faktör!
Çok daha küçük ama bir o kadar etkili ve güçlü bir aktördür kendisi…
Yerel, yöresel, bölgesel ve kısmen küresel…
Gerçek bir güç. Özelikle teknolojik inovasyonlariyla (sürekli kendini yenileyen, geliştiren. Sürekliliği kaide bilen bir düşünce ve tasarım şekli) VE özellikle istihbarat örgütüyle çok güçlü bir ülke. Evet, maalesef bizim MIT gibi değiller, oturup porno izlesinler. Çalışıyorlar, canla – başla çalışıyorlar, vatanları için milletleri için. Ama buna sonra değineceğim, dönelim Rusya’ya…
Tespit edilmesi, vurgulanması gereken bir gerçek:
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Tayyipistan demedim…
Türkiye Cumhuriyeti yerel bir aktör olmakla birlikte, küresel etkileri olabilecek bir ülke!
Hep birlikte Napolyon’un sözlerini anımsayalım:
“Coğrafya, ülkelerin kaderini belirler!”
NOKTA
Valideden kalma, Rus yazarlarını çok sever kendisi…
DÜNYA KALISKLERI ARASINDADIR ÇOGU
Ruslara, tarihlerine, sağcı olmaktan çok solcu olmamada dayanan bir merakla salt edebiyatlarıyla, tarihleriyle ilgilenmedim, ilgilenmiyorum. İnsanları, sosyolojileri ve doğalarıyla da yakından ilgiliyim…
Karakter ve karakteristik yapılarıyla…
Siyasi çizgileri ve siyasetleriyle.
Putin…
Oldukça akıllı ve istikrarlı >>> bir devlet adamı <<< izlenimi ve görünümü vermekte…
Bu…
Birazda >>> danışmanlarının kalitesiyle <<< yakından ilgili olmalı…
Bizdeki gibi bir Kasımpaşa ayısı gibi…
Çizgisini…
İkide birde revize (yenileme) etme gereği duymamasından belli…
“Bizimki”
Sadece bildiğimiz saldırgan bir sokak köpeği, asaletten, soydan, bilgi ve bilinçten…
Asil bir kandan çok uzak bir serseri, bir siyasetçi, sadece bir politikacı değil kendisi.
Evet Efendim, siyaseti ve bir sonraki adımları oldukça zor hesaplanabilen…
Üçüncü bilinmeyen faktör Israil devletidir. Bu zibidiler gelene kadar oldukça akılcı bir siyaset izleyen Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri…
Israil devletini ne belki kendilerine gerçek bir dost edinmemiş olabilirler…
AMA…
Düşmanda kesinlikle etmediler!
Bizzat izlenimlerimdir, bizzat, kendim gittim, gördüm…
Şahidim…
Ne İsrailli ne Filistinli halkı, insanları bize düşman değildir. Aksine samimi bir sevgi ve dostça yaklaşmaktadırlar Türk denildiğinde, samimi, yürekten gelen bir sevgiyle.
Yanlış hayallerin…
Yanlış ve sapkın düşüncelerin, değerlendirmelerin…
Bir hayalperestin…
Kurbanlarıdır evlatlarımız, şehit düşen yavrularımız. Milyonlarca Suriyeli dururken ülkemizde…
Ne işi var Mehmetçiğin Suriye de?
Düşman ettik herkesi, düşman ettik herkesi kendimize!
—
2 eski stratejik ortak namlu namluya geldi!
10 Şubat 2018
Safranbolu’da binlerce insan, saf olmuş, tüm meydanı doldurmuştu. Allah rahmet eylesin Afrin’de şehit düşen Piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Ömer Bilal Akpınar’ın Türk bayrağına sarılı tabutu omuzlardaydı. Meydanı dolduran on binlerce insanın üstten çekilmiş fotoğrafı, “Türkiye haritası” görüntüsünü vermişti.
Bütün vatan bir oldu.
Şehidine tutundu.
Aynı gün 2 eski stratejik ortak Türkiye ile ABD, namlu namluya geldi.
Dilerim!
Bu yazının başlığına koyduğum “2 eski stratejik ortak namlu namluya geldi” tespitim, yanlış çıkar.
Dilerim!
Türkiye ile ABD, Suriye’de bir savaşa tutuşmaz.
* * *
Şehit Kıdemli Başçavuş Ömer Bilal, Safranbolu’da son yolculuğuna uğurlandığı gün, Suriye’deki Amerikalı üç yıldızlı korgeneral, sadece 2 kilometre uzaklıkta mevzilenmiş Türk askerinin yakınına geldi, “Eğer bizi vurursanız (Türk ordusunu kast ediyor) biz de aggressive bir şekilde karşılık veririz” diye namlu gösterdi.
Bu üç yıldızlı general.
“Benim işim savaşmak” dedi.
O bir asker.
Onun işi savaşmak.
Emir alır.
Ve savaşır.
Belli ki aldığı emri tekrarlıyor. Ona Washington’dan “aggressive karşılık ver” diyenlerin söylediğini tekrarlıyor.
Aggressive şu demek:
Aşırı derecede.
Gözü karaca.
Gözü dönmüşçesine.
Tarihin sayfaları şahittir. ABD, “gözü dönünce” ve savaş cephede asker ile asker arasında devam ederken Japonya’ya sivil halkın yaşadığı şehirlere “atom bombası” attı. Ya da yine cephede asker ile asker savaşacak diye beklenirken Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a Adriyatik Denizi’ndeki savaş gemisinden 3 güdümlü bombayı; biri Belgrad’ın en büyük köprüsünü, biri Belgrad’ın TV kulesini, biri de Belgrad’ın elektrik santralini uçurmak üzere gönderdi.
* * *
Gözü dönmüş ABD, eski stratejik ortağı Türkiye’nin Safranbolu Meydanı’nda şehidinin yanında “Tek Vatan” olmuş milyonlarına namlu gösteriyor.
Türkiye Sırbistan değil.
Ankara da Belgrad değil.
ABD’nin “gözü dönünce” Akdeniz’deki 6. Filo’dan İstanbul’a, Ankara’ya güdümlü füze yağdıracak gücü var diye “Tek Vatan olmaktan” geri adım atacak değil.
Türkiye:
“Menbiç’e geleceğiz” diyor.
ABD:
“Karşılığını görürsünüz” diyor.
Türk- Amerikan ilişkileri “musalla taşına” yatırılmak noktasına geldi. Türk halkının “ABD’yi dost-müttefik görme” oranı yüzde 5’e indi. Her 100 Türk’ten 95’i ABD’yi düşman olarak görme eğilimine girdi.
* * *
Bu noktaya; ABD’nin Ortadoğu’da Rusya ve İran’ın etkisini en aza indirmek üzere kurduğu son strateji sonunda gelindi. Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırında “Kantonlara sahiplenerek” ve onlara silah sunarak, eğitilmiş ordu vererek bir “kanton koridor açmayı” planladı. Bu da Türkiye’de “Vatanın birliği ve bütünlüğünü” bozacak düşmanca bir girişim olarak tespit edildi. Sonunda “iki stratejik ortağın namlu namluya gelmesinde” dönülmeyecek noktaya varıldı.
* * *
Dilerim bu tespit boş çıkar.
Dilerim ABD, geri adım atar.
Dilerim bundan sonrası:
ABD ile Türkiye arasında.
ABD ile Rusya arasında.
ABD ile İran arasında.
İsrail ile İran arasında.
Suudi Arabistan ile İran arasında.
Sıcak savaş çıkmaz…
http://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/2-eski-stratejik-ortak-namlu-namluya-geldi-2213220/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger