Al Trump’i vur Erdoğan’a, Putin bambaşka

Değil devlet adamı, bu ikisinden siyasetçi, politikacı bile olmaz…
Olsa olsa ancak palyaço olur…
Bilmem takip ediyor musunuz, ABD – Kore çekişmesini…
Büyük laflarla, lakırdı…
Yolladım dedi donanmamı, maksat Kore başkanının gözünü korkutmak…
Uçak gemisi ve refakatçi gemiler meğer askeri bir tatbikat için yoldaymış…
Ortaya çıktı, rezil oldu dünyaya…
Bak Putin başka…
Zaten ajandı, yani devlet gelenek ve göreneklerinden gelmiş bir kişi…
Tamam…
Trump, Erdoğan gibi o da hak – hukuk tanımayan bir tip ama en azından siyaseti, siyaset…
Sözü, özü erkek…
Peki, diğer ikisi ne diye sormayın…
Kararı siz verin!

Almancası olanlar için…
Mutlaka oku, her an ölebilirim, geber!

Amcık ağızlı yine gündem değişime yolunda

oku

Daha dündü galiba

Ablama sordum „sen nerde yaşıyorsun?“
Anayasa – Yüksek seçim kurulu zırvası…
Al sana, ret cevabı!

Tek çare…
Ne yazık ki, kanla bu sorun çözülecek…
Ve tekrar sormak istiyorum sorduğumu…
Eğer “Türk milleti” gerçekten dindar insanlar olsalardı…
İnandıkları hakkında bilgi ve fikir sahibi olsalardı…
Acaba bir Recep Tayyip Erdoğan’a teveccüh gösteriler miydi?

Demezler miydi…
Siktir ulan orospunun çocuğu sen kim oluyorsun ki imamlığa soyunuyor, dinimi – imanımı sorguluyor bana yol göstermeye çalışıyorsun?

Yok kardeşim, “Türk milleti” en azından yüzde otuz – kırkı kadar dindar değil dinci…
Geri kalanlar menfaatperest, her dönemin, herkesin…
Hani orospu misali, herkesin kadını.

Kaldı ki…
Kimi ve neyi bekleyeceğim, bekleyeceğiz…
Ben…
Çoktan (…)!

Israr

Bencil olan, bencillikte ısrar eden…
Hele o deli pezevenk, benciliğin babasını Nietzsche’yi kendine kılavuz seçen…
Asla ve kata benden olmaz…
Şakası bile kötü!!!

En iyisi (…)!!!
NOKTA

Uykusuzluk

Yok toparlanamıyorum, çok beter halsizlik ve acayip ağrılar…
Çaresi yok yine uyku ilacına başlamalıyım…
Akşam yatıp sabah kalkmaya hasret kaldım, yok çaresi, mecbur…
Uykusuzluk, halsizlik ve ağrılar el ele, uykusuzluktan kaynaklanıyor.

Söylenecek çok söz var ancak susmalıyım, kadınlar hâkli…
Kendi düşen ağlamaz, ucu bana, sevdiklerime dokunmasa…
Yarım kalanlarla, bilişim ve komünikasyon, yani güvenli iletişim…
Onlarla uğraşayım biraz, bitince tek tek yayınlarım. Bu zaman kadar…
Şiddetle tavsiye ederim, bir olmazsa olmaz…
Siegen ve Kassel üniversitelerinin geliştirdiği bir yazılım…
CrypTool II
Kripotolji…
Çok önemli, en azından deneyerek, pratikten öğrenmenizde yarar var..
Çünkü direnişte diriliş için çok önemli…
Almanların nahkampf dedikleri yani göğüs göğüsse mücadelede, askerliğin en temel kuralıdır, sürpriz, beklenmedik yerden hadi vurma demeyeyim, gelme, ortaya çıkma…
Sürpriz momentumu bizde olmalı…
İnisiyatif dedikleri, gerilla taktikleri…
Tabii silahsız ve kansız, sivil, hadi medeni ve ahlaki cesaret diyelim…
Ancak bu şekilde bu zihniyet ve Recep Tayyip Erdogan, yandaş ve yoldaşı, kendine bağlı güçleriyle mücadele edebiliriz.

Unutmayalım…
Onların maddi ve manevi güçleri varsa, “devlet” arkalarındaysa…
Bizimde iman dolu göğsümüz, aklımız var!

Program haliyle Almanca ama İngilizceye de çevrilebiliyor. Kurun, göreceksiniz sol üst köşede Alman bayrağı, tıklayın İngiliz’i göreceksiniz.

CrypTool 2 kurum için:

http://www.chip.de/downloads/CrypTool_72507331.html
https://www.cryptool.org/en/cryptool2

Veya önce online denemek isterseniz ki kesinlikle tavsiye ediyorum, gizlilik esas…

http://www.cryptool-online.org/index.php?lang=en

Bir nevi ön bilgilendirme için bu iki linki tavsiye ederim

https://tr.wikipedia.org/wiki/Kriptoloji
https://de.wikipedia.org/wiki/Kryptographie
Ve
http://www.wikiturk.net/Madde/56798/cryptool-kullanimi

“Probieren geht über studieren” der Almanlar…
Yani pratik tecrübe kuramın üstünde!

Eşek sudan gelene kadar

Yok ya vaz geçtim, ne eşeği?
Üç övün, üç övün yemek üç övün dayak…
Arkadaş bir balık…
Yemede yanında yat, cam, cam ya resmen zıp zıp zıplayacak…
Ah ulan…
Yeminle, üç övün, üç övün hak!

Yok ya susmak ne mümkün? Eğer yalanım varsa Allah beni bu akşama çıkarmasın, afacan ölümlerine getirsin. AMIN!!!

Bugüne kadar da yemin ediyorum yemin ne yalanım oldu ne uydurmam ne yazdıysam ne anlattıysam gerçek. Eksiği var, hem de çok eksiği ancak bir fazlası yok AMA özellikle bu yazacaklarıma inanmanızı istiyorum, özellikle bu yazıya.

Neden benim, Füsun’un, oğlanın başına gelmiyor da hep başkalarının başına geliyor böyle şeyler anne?

Demin, aynen böyle soruyu sordum anneme. “Oğlum herkes sen, Füsun veya Burak mı?”
Ve devamı ama sonraya…
Biri yetim, diğeri öksüz iki insan. Savaş zamanı doğmuş, o zamanın ekonomik şartları daha doğrusu şartsızlıklar, olanaksızlıklar altında büyümüş iki insan. Annem ve babam…
Şu dünyada şanslı olduğum bir konu varsa, gerçekten çok şanslı olduğum, ben ve kardeşimin…
Böyle bir ana ve babanın evlatları olarak yetişmemizdir.
İki > eğitimsiz < insan ama gözleri, gönülleri açık…
Hem hayat eğitmiş hem kendileri kendilerini…
Gerçekten çocukluğum çok güzel, bolluk ve bereket içinde geçti. Bak kardeşim benim kadar şanslı değildi. Kardeşimden bahis ediyor, yıllar öncesi. Kardeşim daha ortaokulda…
“Tuna Hoca, çocuklara ev ödevi vermiş. Türkiye Cumhuriyeti bakanlıklarını sayın…
Babanla oturduk senin ansiklopedilerini sayfa sayfa karıştırdık, tek tek bakanlıkları saydık, yazdık verdik Füsun’a. Yirmi yedi çocuktan bir tek Füsun bu ödevi yapmış. Tuna Hoca çok merak etmiş, aldı eşini ve bize geldiler misafirliğe, özellikle bizimle tanışmaya”

Hele bana, hele bana ve benim eğitimime harcadıkları parayla rahat İstanbul’un ortasından güzel bir daire alırlardı. Yaş elli iki hanımlar ve beyler…
Gel gör ki ben fos çıktım, anama – babama laik bir evlat olamadım, en azından istedikleri gibi üniversiteyi bitiremedim, lise terkim. Hala annem ve özellikle oğlan zorluyor, git üniversiteye, sağlığıma güvenebilsem, saniyem saniyeme uymuyor ki. Zorlamaya gelemem, kendimden yaparsam yaparım, binlerce gerçek, on binlerce elektronik kitabim var. Süs olsun diye değil, okuduğum, faydalandığım kitaplar. Şahitli – ispatlı bir gerçek.

Neden herkes ben veya kardeşim, evladım gibi değil, neden?

Özellikle yurtdışında yetişip büyüyenler, neden?
Yemin ediyorum yemin, getir Kur’ana el basayım, NAZI hem de kuyruklusu…
Bir Nazi ile bile konuşabiliyor bir orta yol buluyorum…
Bir dinci ile mesela bir Kaplancı, çıkmıyor o pezevenk aklımdan, neden bir dinci ile ben konuşamıyorum?
Neden…
Evet neden ALMAN ki polisi buna dahil…
Ne bana ne kardeşime ne evladıma çıkıp bir ters laf etmiyor, edemiyor?
Yemin ediyorum hiç başıma, başımıza gelmedi AMA diğerlerinin ha bire başına geliyor neden?
Hep mi suç başkasında? Hep mi?

Yazma Önder

Anam ayrı, hanım ayrı…
Yazma Önder, yazma…
Acaba sağlığım yerimde olsa yazmakla yetinir miydim hiç?

Peki, yazmayacağım bundan böyle…
Dünya ile işliğimi keseceğim, salt başlayıp bitiremediklerimi yazıp yayınlayacağım…
Belki susmak en iyisi!

Absolutus*

İyi mi oldu bilmiyorum?
Avrupalılar uyandı…
Korktular, gerçekten korktular…
Almanya’da örneğin oy vermeye giden insanların yüzde altmışından fazlası…
Hollanda’da mesela oyların yüzde yetmişinden fazlası EVET’e çıktı(!)

“Türkler” elli seneyi geçkin bir zamandır Avrupa’da yaşıyorlar…
Yok yaşamıyor paraleller, paralel…
Avrupalılar sanıyorlardı ki bu insanlar bunca zamandır aramızda, demokrasiyi tanıdılar, özgürlüğün bilincine vardılar. NEREDEEE?

Bakın…
Kimse sözlerimi oraya buraya çekmesin…
İçlerinde insan olan da var, insan evladı olanda…
Onları tenzih ederek sözlerime devam ederim…
Samimi ve dindar ama kandırılmış, aldatılmış insanlar!

Diğerleri…
Birçoğu türbanlı orospu, yanlarında nikâhlı pezevenkleri…
Yarası olan, sözüm dokunana…
Aynen öyle görüyorum sizleri, bilgisiz – bilinçsiz hayvanlar…
Ailemden birisinin sözüdür…

“Almanlar bugün ya başından türbanı çıkaracaksın veya siktir olup gidereceksin dese…
Değil başlarından türbanı çıkarmak, götlerini başlarını bile açarlar”

Aynen öyle, yeminle yapmazlarsa gelin yüzüme tükürün.
Menfaat dincileri, menfaatleri için götlerini bile satar, herifler karıları sikilirken birde seyir ederler!
Ağır mi geldi, söyle yalan mı?

Demokrasi ve nimetleri…
Sınırlar içinde özgürlük, toplumsal bir mutabakat, bir anlayış…
Diktatörlük ki DIKKAT birçoğunuz bu terimi yanlış kullanmaktasınız…
Bir kişinin veya küçük bir kitlenin ülke yönetiminde egemen olması, hak ve hukukun bu kişi veya zümrenin egemenliği altında bulunmasıdır KIIII…
O…
Orospunun dölü, Recep Tayyip Erdoğan…
Mutlâkiyet peşinde…
Yani monarşi, Türkçesi saltanat…
Ve bu kavramın diktatörlük ile ilgisi yoktur, ikisinde baskıcı rejim tek ortak yanları…
Saltanat ayriyeten kendinde Haktan gelen, ilahi bir güç ve devamlılık öngörmektedir, yani babadan oğula veya olmadı kıza.

Ulan amcık ağızlılar…
Siz demokrasiden, saltanattan, diktatörlükten ne anlarsınız? Yaşıyorsunuz at götünde yaşayan sinek misali Avrupa’da, ekmek elden su gölden…
Sıkıştığın anda devlet başında…
Git Türkiye’ye, bak bakalım Tayyipistanda, Recep’in saltanatı altında…
Ananın amına nasıl kar yağıyor!!!

Yok ya…
Avrupalılar hâkli endişelenmekte ve gereğini yapmakta…
Yazık olan…
Kurunun yanında yaşta yanacak!

* Latince bir kelime, Türkçesi mutlâkiyet, Almancası absolutismus

AGIT (OSCE)

Yalan mı?
Yalansa yalan de, hadi durma yalan de…
Uluslararası seçim gözlemcileri…
Nasıl inkâr edersin, nasıl?
Yalan mı?
Yalansa yalan de, hadi durma yalan de.

Ne diyor AGIT?
Muhalifler yoğun şekilde engellendiler, yalan mı?
Fırsat ve koşul eşitliği yoktu, yalan mı?
Devletin her türlü imkânlarını EVET için kullandığınız, yalan mı?

Belgelenmiş, resim edilmiş…
Seçim sahtekârlıkları, yalan mı?
Söyle…
Yalan mı?
Nasıl inkâr edersin nasıl?
Ya çık git, git artık git…

Veya…

Biliyorsun değil mi?
İnan ve güven bana, gel kollarıma!

Hayal edebildiğin, düşünebildiğin her şeyi bir gün gelir gerçekleştirebilirsin

Çok değil…
Yıl 1969…
İnsan aya ayak bastı…
Hayaldi, bir rüya gerçekleşti…
Korkma Erdoğan denen zibididen, korkma dinci vahşetinden…
Sen insansın, sen düşünebilen, hayalleri olan varlıksın hayvandan korkmamalısın…
En sevdiğim, en taktir ettiğim Osmanlı Fatih Sultan Mehmet…
Bilgili, kültürlü bir insan, sarayında çağının ileri gelen bilim insanlarını, sanatçılarını konuk eden…
Neler demiyorlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları için, neler neler…
Yalana yalan katan, Allahtan korkmaz kuldan utanmazlar…
Korkma diren…
Bilinç…
Bilim insanı, bir doktor bilinci farklı tarif eder bir din bilgini, bir dincinin tarifi farklı olur…
Biliyorsun hep derim, insan çevresinin, yetiştiği ortamın ürünü…
Algı farklı gerçekler çok farklı, eline iğne battı…
Acıyı parmağında his ettiğini sanırsın halbuki beynin yaygarayı kopardı…
Sen insansın, sen düşünebilen, hayalleri olan varlıksın insanlık onurun hayvanı yener!